Türkiye’de Gazinolar

Eğlence İşletmesi Gazino

Latince casa-ev, yazlık, İtalyanca ve İspanyolca’da yaygın olarak kullanılır. Türetilen kelimelerden biri casa köküne küçültme eki -inonun katılmasıyla oluşturulan ve dilimize gazino olarak geçen casino kelimesidir ve küçük ev, kırevi, kulübe demektir. Casino/gazino kelimesi, tarih boyunca değişik milletlerde eğlence mekânı manasında boş zamanın değerlendirildiği mekân olarak kullanıldı; Türkiye’de eğlence amaçlı zaman geçirilen yer algısı temelde aynı kalarak çay bahçesinden, canlı müzik yapılan, yemek yenilen açık/kapalı mekânlara ve günümüzde ise daha çok Amerikan İngilizcesi kaynaklı kumarhane manasında algılanır oldu.

Gazino, Türk kültür hayatına XIX. yüzyıl son çeyreğinde girdi ve gelişti; 1980’lerde popülaritesini yitirmeye başladı. 1990’larda yeniden canlandırma girişimleri olduysa da 2000’li yılların başında tamamen silindi. 1960’larda sıradan bir memur ailesinin bile maddi yeterlilik olarak ayda iki kere gidebildiği gazinolar, 90’lara gelindiğinde ücret artışı nedeniyle müşteri olarak değişim yaşadı; para odaklı bu değişim, sanatçı kalitesinde de etkili oldu; dekolte kostümlü sanatçılarla birlikte cinsellik ön plana çıkmaya başladı. Eski gazinolarda sanata önem veren müşterinin yerini; kadın sanatçılara önem veren müşteri kitlesinin alması, sonun başlangıcını hazırladı; gazinolar başlangıçtaki meyhane özünde olduğu gibi pavyon ve gece kulüplerine dönüştü.

Gazino hayatının başlamasının temelinde 1828 sonrası Osmanlı Sarayı’ndaki müzikte batılılaşma uygulamalarının payı vardır. Bu uygulamaların sonucu olarak Osmanlı Sarayı’nda Türk müziğine verilen desteğin azalması, Türk müziği icracılarını saray dışında sanatlarını icra etme zorunluluğunda bıraktı; böylece şehirde yeni müzik mekânları görülmeye başladı; İstanbul’da bulunan pek çok profesyonel çalgı takımı, hanende ve sazendeler, köçek, tavşan ve çengiler mesire alanlarında, kahvehanelerde ve meyhanelerde geçimlerini sağlar oldular. Kıraathane, kahvehane konserleri ile başlayan ilk şehir müziği örnekleri, tiyatro ve batı müziği ve tiyatronun da yaygınlaşmasıyla yeni bir gösteri sentezini ortaya çıkardı. Bu yeni gösteri senteziyle gazinoların temeli atıldı. Edebiyatçı/tarihçi Salah Birsel (1919-1999), yaşadığı dönemin Beyoğlu’nu ele aldığı Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu adlı kitabında; XX. yüzyılın ilk yıllarında Tünel ile Galatasaray arasındaki kahvehane ve gazinoların adlarının verildiği bir pasajdaki eğlence mekânlarını şöyle tanımlamaktadır: “Bunların çoğu gündüz kahve, gece meyhane ve çalgılı gazino durumundadır. En tanınmışları da Cafe Couronne ile Aznavur pasajındaki Cafe Commerce’dir. Couronne dar ve pis kokuludur ama müşteriden içeriye girilmez … Vasil (Kemençeci Vasilaki 1845-1907) oranın bülbülüdür.” Dönemin gazinolarında kemençe çalan Vasilaki’nin “Aklım olsaydı alafranga keman çalar, böyle meyhanelerde kemençe ile ekmek kazanmaya uğraşmazdım” söylemi bir mecburiyeti ifade eder gibidir. Gazino kültürü bu dönemin meyhanelerinden dönüştü; zaman içerisinde önemli müzik icra mekânları haline geldi, bir anlamda Türk müziğini himaye eder duruma geçti.

Bugün anladığımız manada gazinoların 1900’lerde başlayıp 1960’larda kimlik değiştirmesinin temelinde; sanayileşme adımlarıyla ortaya çıkan yeni zenginlerin eğlence ihtiyacıyla birlikte radyoda, taş plaklarda sesleri dinlenen sanatçıların canlı olarak izlenme arzusu yatmaktaydı. Gazino kelimesinin Türk kültür hayatında kullanılmasına dair 1873 yılında Basiretçi Ali Bey’in İstanbul Mektupları'ndaki şu cümlesi belirgin bir örnek teşkil eder: “Karakulak Hanı açıldı. Biliyorsunuz ki İstanbul’da ondan başka gazino yokdur. Müste’ciri her ramazan birtakım çalgı tutuyor ve duhuliyesi beş kuruşa olduğundan hammal takımı giremiyor.” Daha sonra 1900’lerin en popüler eğlence semti Galata çevresinde açılan gazinoları görürüz. Gazino çoğu kez dönemin meyhanelerinin alafrangası olarak nitelenirdi. 1900’lerin başında eski polis şefi Arap Enver tarafından Galata’da açılan Arkadi Gazinosu İstanbul’un ilk gazinolardandır. Müslümanların gazinoda sahneye çıkması o zamanlar hoş karşılanmadığından, ilk sanatçıları Akripas ve Misak Efendiler idi ve Pangaltı’daki Dimitri’nin Gazinosu’nda da sahneye çıkarlardı. Türk müziği bestekârı Kemani Tatyos Efendi (1858-1913), cuma ve cumartesi günleri Emperyal Bahçesi’nde sahne alırdı. Galata Köprüsü’nün Karaköy tarafında Filip’in Gazinosu, Beyazıt’da Kadripaşa Hanı’nın içinde Fiks Gazinosu ve Rum, Ermeni ve Yahudi oyuncuların komedi rolleri oynadığı ve halk arasındaki ismi Amerikan Tiyatrosu olan, 1918-1923 yıllarının ünlü mekânı Alkazar Amerikan Gazinosu dönemin en popüler gazinolarındandı. 1926’da Büyükdere’deki Beyaz Park ve Çubuklu’daki Çubuklu gazinosunun faaliyete başladığı görülmektedir. 1930’lu yıllarda Hamdi Anlar daha sonra ailesinin işleteceği Kristal, Kazablanka ve Küçükçiftlik Park Gazinosunun öncülü olacak Camlı Köşk Gazinosu’nu kurdu.

Rusya’daki 1917 devrimi sonrasında birçok Rus İstanbul’a sığındı ve bunların arasında tiyatrocular, dansçılar ve müzisyenler de bulunmaktaydı. Yıl 1921, Çarlık dönemi Moskovası’nda kulüp işleten Amerikalı Frederick Bruce Thomas, Ekim Devrimi’yle elindekileri kaybetmesi sonrası İstanbul’a kaçtı; burada sıfırdan başlayıp Sıraselviler Caddesi’nde Majik Sineması’nın yanında Maksim Gazinosu’nu açarak Türk kültür hayatının bir dönemine damgasını vuran gazinolar dönemini başlattı. En iyi caz orkestraları burada çaldı; fokstrot, shimmy, çarliston gibi dönemin popüler dansları burada icra edildi. Thomas’ın işletmesinin ömrü 1927 yılına değin altı yıl sürdü; Thomas hapse düştü, orada zatürreden öldü. Maksim, Geleceğin Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan’ın 28. 10. 1961’de İstanbul Taksim’deki Maksim Gazinosu’nu tekrar canlandırmasına dek 34 yıl kapalı kalacaktı. O dönemin Eftalipos Gazinosu gerek gösteri içeriği gerekse mekân olarak lüks seviyede hizmet vermekteydi ve 1918-22 yılları arasında İstanbul’u işgal eden İngiliz ve Fransız askerleri burada eğlenirlerdi. Hatta o dönemde buraya Türklerin girmesinin yasak olduğu, girenlere de servis yapılmadığı bilinmektedir. İlk Müslüman-Türk alaturka gazinosunun sahibi Dervişzade İbrahim Bey’dir. Osmanlı aristokratı İbrahim Bey’in 1928’de açtığı, Cumhuriyet dönemi müzik tarihimizde adı geçen gazinonun ismi meşhur Sarayburnu Gazinosu’dur.

1950’li yıllarda Kazablanka, Maçka Küçük Çiflik Parkı, Taksim Kristal Gazinosu, Tepebaşı, Taksim Belediye, Bebek Belediye, Cumhuriyet, Yenikapı Mim Çakır Gazinoları rağbet gören yerlerdi. 1945 yılında Tepebaşı’nda Mahmut Anlar tarafından açılan Kazablanka, Türk gazino tarihinde birçok ilki başlatan önemli bir eğlence mekânıdır; Zeki Müren, Nuri Sesigüzel, Nesrin Sipahi, Nezahat Bayram gibi birçok ünlü sanatçı ilk burada sahneye adım attılar. Fiks menü, gazinoda sahne alacak sanatçıların gazete ilanı ile duyurulması, sanatçı lakapları Sanat Güneşi-Zeki Müren, Şahane Kadın-Sevim Çağlayan gibi birçok ilk burada başladı. Mahmut Anlar, Kazablanka isminin başındaki casa kelimesinin gazino kelimesinin kökeni olduğunu herhalde o zaman bilmiyordu. Gazinonun isminin o zamanın ünlü Casablanca filminden geldiği bilinmektedir. Gazinolar politikacıların da uğrak yeri oldu. Hamdi Anlar’ın ilk mekânı Taksim’deki Camlı Köşk Gazinosu istimlak edilince yerine oğlu Mahmut Anlar, Kristal Gazinosu’nu açtı. 1957’de İsmet İnönü’nün burada konuşma yapmış olması nedeniyle Demokrat Parti Kristal Gazinosu’nu yıktı; dolmuş durağı yaptı. Sahipleri de daha sonra kışlık olarak Kazablanka’yı, yazlık olarak da Küçükçiftlik Park Gazinosu’nu açtılar. 1967’de Şahane Kadın-Sevim Çağlayan ile sonradan 1960 ihtilalini yapacak olan bir subay arasında çıkan kavga neticesinde Küçükçiftlik Park Gazinosu’nun ruhsatı iptal edildi. Bir-iki yıl içkisiz halk konserleri ve kadınlar günü ile idare etseler de Anlar Ailesi 1968’de işi bırakmak zorunda kaldı.

Kazablanka Gazinosu kendine göre usulü, servisi, dekoru, raconu bulunan mekânların öncüsüydü. Faaliyet gösterdiği 1945-1968 yılları arasında birçok solistin ilk kez sahne ile buluşmasını sağladı. Saz sanatçıları tek tip kıyafetle ilk kez burada Zeki Müren’in arkasında sahneye çıktılar. Zeki Müren’in Gazinosu olarak da anılan Kazablanka; beyaz gömlekli, papyonlu, jilet gibi ütülü siyah pantolonlu garsonlar, kadınlar matinesi ve mebusların, valilerin, bakanların telefon açıp misafirleri için yer ayırtması gibi pek çok ilke daha imza attı. Dahası Şahane Kadın Sevim Çağlayan ilk programında şeffaf bir siyah tuvalet içinde istiridye kabuğundan çıkarak şarkılarını söyleyince ortalık karıştı ve gazino üç gün kapatma cezası aldı. Klarnet sanatçısı ve bestekar Şükrü Tunar burada (1962) Zeki Müren ile birlikte sahnede iken vefat etti.

Müzik okumuş her müzisyenin Türk Musikisi Ansiklopedisi yazarı olarak tanıdığı tarihçi merhum Yılmaz Öztuna’nın babası Muhiddin Öztuna da bir gazino işletmecisiydi. Öztuna gazino kelimesini içki içilerek Türk musikisi dinlenilen yer olarak tanımlasa da kelimenin kumarhane ve askeriyede cafe, restaurant manasında da kullanıldığı bilinmektedir. Gazinolar Türk müziğinin piyasa yani halk boyutunda kendini kanıtlamış, zirvede bulunan sanatçıların sahne aldığı, çatal/bıçak seslerinin bile çıkarılamadığı, afişlerinde Program fasl-ı şahane ile başlar ibareleri olan bir nevi eğlence mekânlarıydı. Her gazino sürekli daha iyi iş yapabilecek bir star arayışındaydı. Popüler sanatçıların ışıkları o zamanlar orada yanar, orada sönerdi. Star kapma telaşını Kemal Sunal, Şabaniye ve Katma Değer Şaba” filmlerinde çok güzel anlatır. Gazinolardaki hiyerarşi başsolist, solistaltı, solist ve uvertür şeklinde sıralanmaktaydı.

1960’ların sonunda Öztürk Serengil’in özellikle önayak olmasıyla çok sayıda sinema şöhreti sahnelerde şarkı söyleyip, komiklik yapıp, gerdan kırmaya başladı. Bu dönemin öncesi ise halkın küçük bir ücret ödeyerek gerçek sanatkârları izleyebildiği ve 1960’ların sonunda artık hükmü kalmayan bir gazino düzeniydi. İçkili ve içkisiz olmak üzere iki türlü menü bulunmaktaydı. Sonraları bunu Fiks Menü olarak belirlediler. İçinde soğuklar, ara sıcak ve ana yemeğin olduğu bir menü ve içki, masaya getirilen hesaba dahildi. Daha önceleri kuver denilen sabit bir miktar masada ya da gazinoya girişte seyirciden alınırdı. Kadınlar matinesi çok önemliydi. Haftada bir veya iki gün hafta içi ve hafta sonu yapılırdı. Matine çok eğlenceli geçer, kadınlar yemeklerini hazırlayıp kapıda kuyruk olurlardı. Girişte ödedikleri küçük bir meblağ ve içecekler haricinde para harcanmazdı. Sanatçılar da yaptıkları antlaşma gereği matineden para almazlardı. Sahneye önce gazinonun büyüklüğüne ve kadronun şişkinliğine göre uvertür ya da sıra kızları denilen şarkıcılar çıkardı. Bunlar daha çok günün sevilen hafif ve arabesk müzik parçalarını program orkestrası ya da saz grubu eşliğinde söyler, üç ya da dört şarkı söyleyip çekilirlerdi. Ardından çıkanlar, uvertür denilenlerin piyasada uzun zamandır olanları veya biraz magazin basınında adını duyurmuş bir üst grupta olanlardı. Bunlar ilanlarda da daha büyük yer alan, bazı seyirciler tarafından artık tanınan şarkıcı ve artistlerdi. Kadroda muhakkak bir komedyen, dansöz, çoğu zaman da bir kantocu -özellikle ramazanda- bulundurulurdu.

1970’li yıllarda televizyonun yaygınlaşması, daha önceki dönemlerdeki eğlence dünyasının tek silahı durumunda olan sinemayı yavaş yavaş devreden çıkarmaya başladı. Erotik filmlerin piyasaya yeni yeni girdiği 1973-1974 yıllarında bu akıma ayak uyduramayan film yıldızları bir bir sahneye geçerlerdi. Televizyona çıkmış veya sinemada ikinci derece rollerde -çoğunlukla erotik filmlerde- oynayanlar yine programın uzunluğuna göre yukarıdaki gruba ya da bir üst kademeye dahil olurlardı. Bunlar genelde arabesk, fantezi veya Türkçe aranjman söyleyen, genelde 10 ila 20 şarkıdan fazlasını bilmeyen kadın şarkıcılardı. Halk müziğinde önceleri daha çok kadın sanatçı varken, sonrasında halk müziği söyleyenlerin tüm basın ve TV’de baştacı edilmesiyle; solist altlığına kadar yükselebilmiş erkek türkücüler bu sıralamada üstlere doğru yer alırlardı. Ses eğitimi ya da yeteneği olmasa bile Türk müziği söylemek aranjman söylemekten daha iyi bir sıra ve ilanda öncelikli yer kazandırıyordu. Örneğin aynı ölçüde şöhreti olan üç şarkıcıdan Türk müziği söyleyen en üstte yer alırken, onu aranjman söyleyen ve en sonda da türkücü izlerdi. Sonraları bu sıralama değişti. Özellikle İbrahim Tatlıses, İzzet Altınmeşe, Bedia Akartürk, Belkıs Akkale gibi isimler halkın sevgisi ve desteğini de arkalarına alarak assolistin hemen altında sahne almaya başladılar. Assolistten önce sahne alana ya da duruma göre gazete ilanında en büyük resme sahip olana as altı denirdi. Sadece Ajda Pekkan’ın özel bir konumu vardı. Çoğu zaman assolistten de daha fazla ücret alır ama ilanlarda ikinci assolist gibi görünürdü. Solist altı genelde bir veya iki büyük isim olur ve bunlar arasında kıyasıya ilan ve sıra rekabeti yaşanırdı. Gazete ilanlarında aynı büyüklükte bile olsa yan yana üç sanatçıdan en sol başta olmak ayrıcalıklıydı. En üst sırada yer verilmeyenlerden burayı zorlayabilecek ya da bazen daha önemli olduğu kabul edilenler ikinci veya en alt sıra da ve, ve de, ayrıca, illaki, işte gibi bağlaç ve sıfatlarla kendilerine yer bulurlardı. Gazino ilanlarında daha büyük ve prestijli yere ismini yazdırmak en önemli konuydu. Sıra ve ilan kavgası kulislerde yaşanır, hiç bitmezdi. Sanatçı afiş sıralamasında menajer, gazino patronu ve ilanı hazırlayan reklam ajansının etkisi bulunurdu.

Assolist tüm kadronun lokomotifi, başı, başarıyı veya başarısızlığı sırtlanan kişi olup alt kadroyu belirlemede dediğinin olması muhtemeldi. Ancak patron ve organizatör de mutlaka dediğinin olmasının isterdi. Gazino programları genel olarak 20 ila 30 gün süreyle planlanır, eğer gazino iş yaparsa program uzatılır; ilk 30 günden sonra ya da kötü giden bir programı kurtarmak adına assolist değişmeyecekse alt kadro yenilenirdi. Gazinolar birinci, ikinci ve üçüncü sınıf olabildiği gibi solistler de gruplandırılırdı. Maksimler, Çakıl, Bebek Belediye ve Aşiyan, Gar ile Lunapark gibi birinci sınıf gazinoların assolistleri bazı istisnalar dışında yine birinci sınıf kabul edilen assolistlerdi. Zeki Müren, Bülent Ersoy, Muazzez Abacı, Emel Sayın, Gönül Yazar ve Neşe Karaböcek tartışmasız en büyük solistlerdi. Onların oldukları programlar güçlü kadrolarla donatılır, gazinonun hınca hınç dolu olması beklenirdi. Fahrettin Aslan ve Osman Kavran arasında sıkı çekişmelerle transfer edilirler; mümkün olduğunca iki büyük patron küstürülmeden programlar organize edilirdi. İkinci önemli grupta dönem dönem en üst gruba dahil olanlar olmak üzere sayı çok daha fazlaydı: Behiye Aksoy, Seçil Heper, Gönül Akkor, Adnan Şenses, Hülya Koçyiğit, Sevim Tuna, Mediha Şen, Ela Altın, Müşerref Tezcan; son dönemlerde Samime Sanay, Yüksel Uzel, Ayşe Tunalı, Deniz Uğur, Seda Sayan, Harika Avcı, Hülya Avşar, vs. Üçüncü grupta bazıları önemli isimler olmakla birlikte nadiren birinci sınıf gazinolarda iş bulabilen sanatçılar bulunurdu: Nesrin Sipahi, Müzeyyen Senar, Mustafa Sağyaşar, Nigar Uluerer, Esengül, Mediha Demirkıran, Hamiyet Yüceses, Yaşar Özel, Taner Şener, Kamuran Akkor, Nilgün Atılgan, Alâeddin Şensoy, Orhan Şener, vs. Dördüncü gruptakiler daha çok üçüncü sınıf ve bazen de bir üst gruba dahil olan gazinoların lokomotifleriydi. Aralarında yukarıda adı geçen usta seslerin haricinde kalan diğer sanatçıların yanı sıra uvertürlükten gelme ya da işe sinema yıldızlığıyla başlamış olanlar vardı.

Gazino Jargonları

Masası olmak: Programda yer alan assolistin zengin müşteri çekme ölçüsü; pahalı olan ön masaları doldurma gücü. Solistim: Programa çıkan dansöz ve komedyenlerin assoliste hitap biçimi. Assolist repertuarı: Assolistin o gece söyleyeceği şarkılar. Liste halinde asılır. Onun şarkılarını okumak diğer şarkıcılar için yasaktır. Keriz yapmak: Şarkının tiz bölümlerinde sesi yetmeyen (sesi askıda kalan) şarkıcı, klarnetçiden kendisine destek vermesini ister; böylelikle sanki sesi yetiyormuş gibi duyulur. Faça masa: Sahnenin dibindeki, en ön masalar. Buralarda oturmak herkesin harcı değildir; bir servet ödemeye razı olmak gerekir. Sahnesi iyi olmak: Sahnede bol bol espri yapan, müşterilerle diyaloğu iyi olan şarkıcı. Fiks ama serpme: Fiks menü parası ödenir ama mezeler ordövr tabağı şeklinde değil de ayrı ayrı meze tabaklarında alınır, sofra zengin görünür. Arabada bekleme: Sahneye geç çıkmak makbul olduğundan (esaslı müşteri geç geldiği için), sırası önde olan, arabasında bekleyerek geç kalma numarası yapar, böylelikle sahne boş kalmasın diye sırası daha geç olan ama kuliste bekleyen sanatçı sahneye çıkmak zorunda kalır. Ertesi gün kıyamet kopar. Çiçek gönderen listesi: Assoliste çiçek gönderen müşterilerin sahnede okunma listesi.

Gazino Ritüelleri

Assolistin sahne alışında gelen çiçeklerden en şaşaalısı sahnede izleyicilerin en iyi görebileceği bir yere konurdu ve tabii çiçek gönderenlerin ad okunması merasimi yapılırdı. Assolist sahnedeyken garsonlar servis yapmazdı. Garsonlar ünlü isimler sahnedeyken pek ortalıkta dolaşmazdı. Diğer solistler ve uvertürler tavan lambaları ile şarkı okurken assolistlere renkli spotlar tutulurdu. Kadınlar matinesi; gündüz kadınlar için düzenlenirdi. Fiks menü yerine kadınların kendi yemekleri ile gelmesine izin verilir, sadece giriş ve içecekler için para alınırdı. Bu programlardan sanatçılar ücret almazdı. Böylece kadınlar ellerinde sarmaları, dolmaları, börekleriyle gazinonun önünde uzun kuyruklar oluşturur, sevdikleri sanatçıları sahnede izleme şansı bulurlardı.

1976’dan itibaren Gazino neonlarının isimlerini yazdıran gazino sanatçıları hiyerarşik düzen gözetmeden aktarılmaktadır: Zeki Müren, Bülent Ersoy, Adnan Şenses, Yıldırım Gürses, Ahmet Özhan, Orhan Şener, Güneri Tecer, Mustafa Sağyaşar, Güneri Tecer, Ahmet Üstün, Vedat Çetinkaya, Rahmi Sönmezocak, Zeki Çetin, Yaşar Özel, Gönül Yazar, Muazzez Abacı, Emel Sayın, Behiye Aksoy, Sevim Tuna, Sevim Deran, Nigar Uluerer, Kamuran Akkor, Seçil Heper, Semra Ersoylu, Seçil Heper, Ela Altın, Mediha Demirkıran, Mualla Mukadder, Semra Ersoylu, Serpil Örümcer, Belkıs Özener, Berrin Özer, Sevim Çağlayan, Sevim Tanürek, Müzeyyen Senar, Müzeyyen Senar’ın kızı Feraye, Nesrin Sipahi, Hamiyet Yüceses, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Selma Güneri, Filiz Akın, Sezer Güvenirgil, Nebahat Çehre, Fatma Belgen, Sevda Ferdağ,Selma Güneri, Selda Alkor, Mehlika Kenter, Neriman Köksal, Murat Soydan, İzzet Günay, Ayhan Işık, Ekrem Bora, Sadri Alışık, Fikret Hakan, Neşe Karaböcek, Ajda Pekkan, Seyyal Taner, Nükhet Duru, Ayla Algan, Nazan Şoray, Nil Burak, Sevda Karaca, Nur Yoldaş, Şehrazat, Gökben, Gülden Pelit, Şükran Ay, Neşe Alkan, Ayla Dikmen, Yeşim, Parla Şenol, Piraye Uzun, Saadet Sun, Serpil Nur, Rezzan Yücel, Nilüfer, Anne Marie David, Sezen Aksu, Zerrin Özer, Banu, Sibel Egemen, Esin Afşar, Ayla Algan, Göksel Arsoy, Durul Gence Beşlisi, Gülsüm Kamu, Erol Evgin, Cem Karaca, Aydın Tansel, Ergüder Yoldaş, Ali Rıza Binboğa, Vasfi Uçaroğlu, Osman Yağmurdereli,Edip Akbayram, Modern Folk Üçlüsü, Beyaz Kelebekler, Esin Engin, İskender Doğan, Salim Dündar, Attila Atasoy, Ümit Tokcan, Recep Kaymak, Ahmet Sezgin, Saniye Can, Fatoş Balkır, Sevda Alpay, Gülser ve Güler Ersoy kardeşler, Muzaffer Akgün, Yurdanur Gerçeker, Kamil Sönmez, Şakir Öner Günhan, Nuri Sesigüzel, Nezahat Bayram, Oryantalde Seher Şeniz, Nesrin Topkapı, Bahar Erdeniz, Melek Görgün, Romalı Perihan,Serpil Barlas, Figen Han, Sevtap Çetinkale, Leyla Sayar, Okşanay, Tülay Karaca, Mine Mutlu, Arzu Okay, Feri Cansel, Zerrin Egeliler, Prenses Banu, Kantoda Oya Alasya, Nurhan Damcıoğlu, Huysuz Virjin, Ayben Erman, Asuman Arsan, Tangoda Şecaattin Erman, Uğur Böcekleri, Müjdat Gezen, Halit Akçatepe, İlhan Daner, Tolga Aşkıner, Celal Şahin, Ali Poyrazoğlu, Orhan Boran, Efkan Efekan, Halit Kıvanç, Jean Francois Micheal, Alain Delorme, Dario Moreno, Uvertürde Sermin Can, Safiye Filiz,Gülistan Okan, Aysel Gülkan, Derya Tuna, Serpil Nur, Ümit Şener, Ülkü Özen, Oya Germen, Nevin Örnek, Berna Egeli, Nalan Koray, Arabeskte Hakkı Bulut, Mehmet Teoman, Pakize Suda, Rezzan Yücel, Gönül Tansel ve Nilgün Sultan, Esengül, Tülay, Mine Koşan. O dönemde isimlerini neonlara, afişlere yazdıran saz sanatçıları: udu ve besteleri ile Selahattin Pınar, yaylı tanburu ile Ercüment Batanay, klarnet soloları ile Mustafa Kandıralı oldu.

Anekdotlar

Fahrettin Aslan’ın Zeki Müren anısı şu şekildedir: “Taşlık Maksim’deyiz. Bir gece... O meşhur mavi mini etekli kostümünü giydiği sezon. O gece Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay gelecekti. ‘Cumhurbaşkanı burada, şu mini eteği giyme’ dedim. ‘Tamam’ dedi. Sahneye çıktığında bir de baktım aynı mavi mini etek. Program bitip Cumhurbaşkanımızı uğurladıktan sonra, ‘Yahu ben sana giyme dememiş miydim?’ dedim. Cevabını aldım: ‘Ne yapayım Fahri Abi, Cumhurbaşkanı geliyor diye elbise mi değiştireceğim? Ben sanatçıyım,’ demişti.”

İzmir Fuarı’nın Gazino Hayatı Açısından Önemi

Gazino dendiğinde ilk akla gelen kent İzmir’dir. 20 Ağustos ve 20 Eylül tarihleri arasında düzenlenen fuarda; İstanbul gazinolarının ünlü sanatçılarını görmek, en ucuz maliyetle saatlerce seyretmek mümkündü. İzmir Uluslararası Fuarı, İstanbul gazino starlarının o yılki ön tanıtımı açısından önemli bir sahneydi. İstanbul gazino neonlarına yazılacak sanatçı isimleri, İzmir Fuarı gazinolarındaki performanslarına, seyirci rağbetlerine göre belirlenirdi. 1950’lerden itibaren İzmir Fuarı’ndaki gazinolar öyle büyük ilgi gördü ki Türkiye’nin eğlence hayatının adeta referansı haline geldi.

Fuar içinde faaliyet gösteren gazinolar: Kübana ve Mogambo, Ada, Göl, Atış Poligonu ve Küçük Göl Gazinoları Da Restoran, Minyatür Golf Kulübü, Palmiyeler Gazinosu, Taverna Erol (Paraşüt Kule Gazinosu), Tenis Kulübü Restoranı ve Mavi Saray Kokteyl. İçkisiz olanlar; Akasyalar Çay Bahçesi ve Lunapark, Ekici Över, Ayla Bahçesi ve ismini assolisti Müzeyyen Senar’dan alan Çamlık Senar Gazinosu, ismini Zeki Müren’in verdiği ve Türkiye’nin ilk döner sahnesine sahip Manolya Bahçesi de Türk müziği konserlerinin verildiği eğlence mekânlarıydı. Sayıları 20’ye yaklaşan fuar gazinoları sanatçıların performans yarışlarına sahne oluyordu. Mogambo ve Kübana gece kulüpleri, Batı müziği tarzının mekânlarıydı. Zeki Müren, Safiye Ayla, Bülent Ersoy, Gönül Yazar, Sezen Aksu, Tanju Okan, Ferdi Tayfur ve İbrahim Tatlıses konserleriyle kalabalıkları çekerken diğer yanda İsmail Dümbüllü, Nejat Uygur, Sadri Alışık, Öztürk Serengil, Metin Akpınar-Zeki Alasya, Levent Kırca Türk komedi tiyatrosunun örneklerini sergilemekteydiler.

Zeki Müren’in hayranlarının İzmir Fuarı’nda Zeki Müren Fuar Manolya Bahçesi’ne geldiği zaman sevinçten içinde Müren de varken 1962 model Chevrolet Impala’yı havaya kaldırdıkları hala anlatılır. Benelüks Gazinosu içkisiz bir gazinoydu ve 1967 yılında Şükran Ay burada sahne aldı. Lunapark’ta yer alan Ekici Aile Bahçesinin 1968 yılının solistleri Gönül Yazar ve 1968 yılında Altın Mikrofon finalistleri olan Moğollar idi. 1969 yılında Ekici Aile Çay Bahçesi’nde Erol Büyükburç, Selda Alkor ve Selma Güneri; Akasyalar Çay Bahçesi’nde Semiramis Pekkan, Serpil Örümcer; Fuar Çamlık Senar’da Mualla Mukadder ve Ahmet Sezgin; Manolya Çay Bahçesi’nde Güneri Tecer, Sevim Tanürek ve Nuri Sesigüzel, Müzeyyen Senar, Sadri Alışık, Selçuk Ural ve Sevda Ferdağ sahne aldı. Konak Vapur İskelesi’nin hemen üstündeki Deniz Gazinosu da meşhur sanatçıları getirirdi. Kübana’da Dario Moreno Fuar Mehtap Bahçesi’nde Neşe Can, Saime Sinan, Ziya Taşkent sahneye çıkardı.

Fahrettin Aslan, Hasan Ekici, Osman Kavran, Atalay Noyaner ve Nuri Yalçuk gibi gazino patronları arasında bir rekabet söz konusuydu. 2011’de 82 yaşında olan gazino patronu Bornovalı Nuri lakaplı Nuri Yalçuk’un anılarından: “1950’lerden itibaren fuardaki gazinolar öyle büyük ilgi gördü ki Türkiye’nin eğlence hayatının adeta referansı haline geldi, ünlülerin doğduğu yer olarak kabul gördü. Kapalı gişe hizmet veren gazinolara girmek için binlerce kişi kapı önünde kuyruklar oluşturdu… O dönemde Emel Sayın 750, Ajda Pekkan 750 lira alıyordu. Fatma Girik 5 bin lira aldı ama gazino doldu. Tam 7.300 kişilik salon full çekti. Kaprisi yok, güzel mi güzel, kabadayı bir kızdı… Filiz Akın’ı getirdim ama sahnede iş yapmadı. Ahmet Özhan ile de takıştı, onu istemedi. Bu durumu duyunca Filiz Akın’a “Sen gidersin ama o kalır” dedim. Nitekim öyle oldu, sonra araya barışalım diye 50 kişi soktu ama ben kabul etmedim… Zeki Müren’in o dönemde Fahrettin Aslan ile arası iyi değildi. Bana, ‘Fahrettin Aslan ile ortak mısın, değil misin?’ diye sordu. Olmadığımı söyleyince ‘O zaman benimle açma ama Nisan ayında benimle kapat. Sen Emel Sayın’ı al’ dedi. Emel Sayın İstanbul Lunapark’ta çalışıyordu, işi de çok güzeldi. Gittik onunla konuştuk, o tarihte 10 bin lira yevmiyeye anlaştık. Otuz sekiz gün çalıştık, gazinonun her gecesini doldurdu, üstelik matine de hiç boş geçmedi… Bir gün Bülent Ersoy’un annesi telefonla aradı, ‘Bülent Ersoy seninle çalışmak istiyor’ dedi. Kaç para istiyor dedim, ‘200 bin yevmiye 2 milyon avans’ dediler. Yarısına anlaştık. Onun gelişini hiç unutmam, Menekşe Çay Bahçesi’nde oturuyordum. Birden sandalyeler ayakkabılar havada uçuşmaya başladı. Fuarın açılışına henüz dört gün var. Ne oluyor diye baktım, gördüm ki Bülent Ersoy gelmiş. Hemen biletleri satışa çıkarttık, inanır mısınız 32 günlük biletleri bir günde sattım. Karaborsa yapsak büyük para kaldırırdık… İbrahim Tatlıses gibi bir adam bir daha gelmez. Gelmiş geçmiş en güzel okuyan adam. Bana bir sürpriz yaptı ki inanılmaz. Fuar açılacak, Hülya Avşar ile İbrahim Tatlıses bizde çalışacak. Ben hanımla Çeşme’deki evdeyim. O dönem Yeni Asır’a da ilan veriyoruz, sabah gazeteyi alıp ilana baktım, programda İbrahim Tatlıses-Sibel Can yazıyor. Şok geçirdim, acaba yanlışlık mı oldu diye gazinoyu aramak için telefona gittim. Bu sırada İbrahim aradı. ‘Baba, sürprizimi beğendin mi?’ dedi. O gece Hülya’yı kovmuş, Sibel Can’ı almış. Halbuki Sibel Can, Fahrettin Aslan’da çıkıyordu. Sibel Can’ı almak için Fahrettin Aslan’a ‘Sen Sibel Can’ı bu gece gönderdin gönderdin. Göndermezsen bir daha senin gazinolarının hiçbirisine çıkmam’ demiş ve onu almış… Muazzez Abacı, evde Orhan Gencebay’dan eserler seslendiriyordu ama sahnede tüm ısrarıma rağmen bunları söylemiyordu. Bir gece Yeni Asır’ın magazin muhabiri Güngör Öcal, ‘Sayın Abacı bir şey söylemek istiyorum’ dedi ve Atilla Kurtbaş’ın bir başka kadınla olan evlilik fotoğraflarını gösterdi. Bunları gören Muazzez gözyaşına boğuldu, ‘Bu gece sahneye çıkmam’ dedi. Teselli olsun diye içmeye başladık. İlerleyen saatte, ‘Sahneye çıkmazsam ayıp olur değil mi’ dedi. Mikrofonu eline alınca salondakilere ‘ilk kez söyleyeceğim’ diyerek ‘Batsın Bu Dünya’yı seslendirdi. O gazino ne oldu biliyor musunuz? Yıkıldı, yıkıldı. Sahneye çıktım yanaklarından öptüm…” Nurhan Damcıoğlu Fuar son günlerini şöyle anlatıyor: “İzmir Fuarı’nın eski fuar olmamasının sebebi gazino sahipleridir. Haftalık alırdık paraları. Ama son gazino haftasında hiçbiri sanatçılara paralarını vermediler ve kaçıp gittiler. Bizler sanatçılar olarak müzisyenlerimize parasını verdik. Müzisyenlere paralarını biz verirdik. Paralarını vermezsen sesçi sesi açmazdı”

Ekonomideki gelişmelere paralel olarak genel fuarların yerini ihtisas fuarcılığı aldı ve 07. 02. 1990 tarihinde kısa adı İZFAŞ olan İzmir Fuarcılık Hizmetleri Kültür ve Sanat İşleri Ticaret A.Ş. kuruldu. İhtisas fuarları İzmir Fuarı’na karşı azalan ilgiye son darbeyi vurmuş oldu. Önceleri açılışını cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, milletvekillerinin yaptığı İzmir Enternasyonal Fuarı önce ‘Enternasyonal’ kimliğini kaybetti; katılan ülke sayısı azaldı. Kalan ülkeler de birkaç firma ile temsil edilmeye başlandı. Açık kalma süresi 30 günden, 20, 15, 10 güne kısaltıldı. Fuar gazinolarındaki hareketlilik 1990’lı yılların ortalarına kadar devam edebildi. Bu dönemde özel televizyonların kurulması ve yaygınlaşmasıyla sanatçıların hayranlarına televizyon aracılığıyla ulaşmayı tercih etmesi, gazinolardaki fiyatların artması İzmir Fuarı’ndaki konser hareketliliğini azalttı; daha sonra da gazinolar devri kapandı.

Ankara’da Gazinolar

Ankara’daki gazinolarda sahne alan sanatçılar İstanbul’dan gelirdi. Ankara gazino sahneleri hiçbir zaman İzmir gibi olmadı. Bu nedenle de İstanbul ve İzmir gazinoları ile aynı şekilde algılanmaması gerekir; Ankara gazinoları daha çok müzikli gece kulübü yapısındadır. 1960’lı yıllarda Ankara’da bulunan müzikli eğlence mekânlarını beş grupta toplamak mümkündür: İçkisiz aile gazinoları, içkili aile gazinoları, pavyonlar, barlar, gece kulüpleri. Ulus-Dışkapı hattı pavyonlarıyla, Ulus-Yenişehir-Kızılay hattı gazino, kulüp ve restoranlarıyla, Maltepe ise gazino ve pavyonlarıyla ön plana çıkmaktaydı. 1970’lere gelindiği zaman ise Kızılay-Çankaya hattında şık restoranlar ve gece kulüpleri trend olmaya başlar. En gözde eğlence mekânları Kavaklıdere-Çankaya hattında sıralanırken araya Bahçelievler 7. Cadde de girer. En meşhurları Fahrettin Aslan’ın Maltepe Maksim (sonra Köşk Gazinosu), Dedeman Otel’in karşısındaki Başkent Gazinosu, Gençlik Parkı’ndaki Göl Gazinosu, Altınnal, Grand, Süreyya, Marmara Otel, Dedeman Ruf gazinolarıydı. Ankara’da 1940’lı yılların sonlarından itibaren Ankara Palas Pavyonu, Karpiç Lokantası, Gar Gazinosu, Göl (Ada) Gazinosu, Süreyya Gazinosu gibi müzikli eğlence mekânlarında dönemin ünlü radyo ve plak sanatçıları sahne almaya başlar. Lunapark Aile Gazinosu, Senar Aile Gazinosu, Yazar Aile Gazinosu, Güney Park Aile Gazinosu, Japon Bahçesi (Gençlik Parkı). (Tümü yazlık). Kış sezonu: Şato Yazar (Maltepe), Güney Park ve Beyaz saray (Demirtepe), Japon Bahçesi (kışlık), Dörtyol Aile Gazinosu (yazlık) (Dikimevi), Akay Saray Gazinosu (Akay Caddesi).

İçkili Aile Gazinoları Ankara’da Ulus ve Gençlik Parkı çevresindeydi: Altın Nal Gazinosu, 06 Gazinosu (Cinnah Caddesi) Astorya Gazinosu (İstasyon Caddesi), Bonjour Restaurant (Dr. Vali Reşit Caddesi), Broadway Restoran (Cinnah Caddesi), Çubuk Baraj Gazinosu (Çubuk Barajı), Paşam Taverna (Mithatpaşa Caddesi), Göl (Ada) Gazinosu, Majestik Gazinosu, Sahil Gazinosu (Gençlik Parkı), Grand Gazinosu (Tunus Caddesi), Dört Mevsim Aile Gazinosu (Yazlık ve kışlık) (Dikmen), Karpiç Gazinosu, Gar Gazinosu, Turist Kulüp (Ulus), Kent Meyhanesi (Sıhhiye), Kervansaray Gazinosu (Tandoğan), Köşk Gazinosu (eski Maksim) (Maltepe), Süreyya, Başkent gazinosu (Küçükesat), Taraça (İzmir Caddesi), Yeni Çiftlik (Atatürk Orman Çiftliği), Beyaz Fil Gazinosu (Kızılay), Çamlık Gazinosu (Yazlık), Yeşil Köşe Gazinosu (Yazlık) (Gençlik Parkı), Esenpark Gazinosu (yazlık ve kışlık) (Samanpazarı), Canbaba Gazinosu, Roma Gazinosu, Kübana Gazinosu, Saray Gazinosu, Star Gazinosu (Çankırı Caddesi), Maksim Gazinosu, Kazablanka Gazinosu, Renk Pavyon (Ulus, Rüzgârlı Sokak), Şadırvan Gazinosu (Yazlık), Şehir Gazinosu (Yazlık) (Gençlik Parkı), Kazanova Gazinosu, Yakut Gazinosu, Bomonti Gazinosu, Şanzelize Gazinosu, Babillon Gazinosu (Bestekâr Sokak).

Gazino Döneminin Bitişi

Orta halli ailelerin gazinolardan uzaklaşması ve televizyonun her eve girmeye başlaması sonucunda müşteri profilinin değişmesi bir anlamda gazinoların da sonunu hazırladı. XX. yüzyılda plak sanayi ve 1926’dan sonra gelişen radyo yayınları cismi görülmeyen sanatçıları görme arzusunu uyandırdı; bu arzunun yerine getirilmesinde araç gazinolar oldu. 1960’tan itibaren Türkiye’deki müziğe aranjman, pop ve arabesk müzik gibi yeni türler katıldı. Erol Büyükburç; söylediği aranjman şarkılar, farklı düzenlemeler içinde seslendirdiği türküler ve beste çalışmalarıyla pop müziğini gazino hayatında kabul ettiren ilk sanatçı oldu. 1970’lerin toplumsal dönüşümünü tercüme eden arabesk, yerini 1980’lerin başından itibaren tavernaya, piyanist şantörlere, fantezi müzik denen, tanımı çok muğlak bir kültüre ve müziğe bırakır, sanatçı giderleri daha az olan tavernalar dönemi başlar. Her ritmi ile çeşitli müzik aletlerinin tınılarını çıkarabilen ve bir kişi tarafından çalınabilen akustik klavye, org ve ses sistemi teknolojisinin gelişmesiyle müzisyen sayısında azalma, dolayısıyla maliyetlerde düşme imkanının sağlanması sonucu; gazino, yeni bir kimlikte işlevini sürdürmeye devam etti. Taverna olarak anılan bu mekânların gazinodan farkı; izleyicilerin yemekle birlikte dans etme ve oyun oynamalarıydı. Türk halk müziği, Türk pop müziği, Türk sanat müziği, arabesk ve fantazi müzik türleri gibi pek çok popüler müzik türünü aynı gecede aynı kişi icra ederdi. Ferdi Özbeğen, Ümit Besen, Coşkun Sabah, Nejat Alp, Cengiz Kurtoğlu, Arif Susam, Fedon, Atilla Kaya, Metin Kaya gibi icracılar tavernaların assolistleridir. Dev sahne ve T şeklindeki podyumlarla desteklenmiş gazinoların aksine, tavernaların sahnesi, dans pistleri büyüktü.

Gazino geleneğinin uzantısını turistik olarak otel turizminde özel günlerde ve bayram günlerinde sahne alan sanatçıların yaşattığı görülmektedir. Akdeniz Bölgesi’nde otellerin bir kısmı ünlü şarkıcıları sahneye çıkarırdı. Dönem ‘konserli turizm paketleri’ devriydi. İstanbul’da Günay Restaurant’ın gazino kültürünü devam ettirdiği belirtilebilir. Anadolu’dan hafta sonu programı yaparak İstanbul’a gelenler bir gece Günay’da eğlenir, diğer zamanlarını AVM’lerde alışveriş yaparak geçirip pazar gecesi memleketlerine dönerlerdi. Buraya aynı zamanda Arap ve diğer yabancı turistler de ilgi gösterirlerdi. Gazinolar açısından sonun başlangıcını; 1968’de işi bırakan ünlü Kazablanka Gazinosu’nun eski sahibi Yüksel Anlar, arabesk müzik ve o hayatın zengin insanlarının görülmeye başlaması anlamında, ‘Gazinoculuk başka işlerin paravanı oldu’ şeklinde özetlemektedir. Maksim Gazinosu’nun sahibi Fahrettin Aslan’ın oğlu Sacit Aslan, gazinoların bitişini “Büyük sanatçıların yerlerine yenilerinin yetişmemesi ve kültür düzeyi düşük yeni yetme zenginlerin gazino müdavimleri arasına girmesi ve bunların gazino sanatçılarından beklentilerinin sanat dışına kayması” şeklinde açıklamaktadır. Gazinolar sonuçta müşterisizliğe yenik düştüyse de halkın aklından hiçbir zaman silinmedi ve televizyonlardan gazino tarzı şov programları talep etmeye başladı. 1990’larda çoğalan özel televizyonlarda kimisi eski gazinolarda çekilmiş izleyicili eğlence programları revaçtaydı. Gazinolar yeni döneme ayak uyduramadı ve bir bir kapanmaya başladı. Gazinoların sonu geldi; Caddebostan Maksim Gazinosu Migros’a, Aksaray Lunapark gazinosu TEM Süpermarketine, Küçükçiftlik Park Gazinosu yeşil alana dönüştü bile.

Referanslar

Albay, T. (2011). İzmir Fuarının Gazinoları Nostalji Oldu, http://www.haberler.com/izmir-fuarinin-gazinolari-nostalji-oldu-2975791-haberi, (Erişim tarihi: 12.10.2019); Birsel, S. (1976). Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu. İstanbul: Sander Yayınları; Cemil, M. (1947). Tanburi Cemil’in Hayatı. Ankara: Sakarya Basımevi; Çınar, Y. E. (24.09.2015). Nurhan Damcıoğlu Röportajı, Habertürk Gazetesi; İpekeşen, E. (17.07.2011). Ankara’nın Dünden Bugüne 88 Yıllık Sosyal Yaşamı (III), http://www.hurriyeom.tr/ankara-nin-dunden-bugune-88-yillik-sosyal-yasami-iii-18213491, (Erişim tarihi: 12.10.2019); Karahisar, T. (2009). 1998-2008 Yılları Arasında Türk Musikisinde Yozlaşmanın TRT ve Özel Televizyonlardaki Seyri. İçinde; Medya ve Kültür: Karaelmas 2009. Ankara: Urban Kitap; Özkök, E. (12.05.2019). Bir Gazinonun Soyunma Odasında En Mahrem Sahneler, http://www.hurriyeom.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/bir-gazinonun-soyunma-odasinda-en-mahrem-sahneler-41211099ü, (Erişim tarihi: 12.10.2019); Öztürk, İ. (2018). Ankara’daki Müzikli Eğlence Yerlerinin Dünü ve Müzik Türlerindeki Değişim-1, Türkülife, http://www.turkulife.com.tr/kose-yazarlari/ihsan_ozturk/ankaradaki-muzikli-eglence-yerlerinin-dunu-ve-muzik-turlerindeki-degisim-1, (Erişim tarihi: 12.10.2019); Sağlam, N. (2017). İstanbul Şehir Mektupları-Basiretçi Ali Efendi. İstanbul: Erdem Yayınları; Sarı, A. (2015). Eski Gazinolara özlemin konseri, Musiki Dergisi, http://www.musikidergisi.com/yazar-40-eski_gazinolara_ozlemin_konseri....html, (Erişim tarihi: 12.10.2019);