Klasik Dönem Osmanlı Mutfağı

Gastronomi Osmanlı Mutfağı

Orta Asya, İran, Arap, Selçuk ve Bizans mutfaklarının mirasçısı olan Osmanlı mutfağı, 1500 yılından XVIII. yüzyıla kadar süren klasik döneminde güçlü özgün bir kimlik kazandı. Osmanlı mutfağı zenginliğini; imparatorluğun çok kültürlü yapısına, farklı iklim ve coğrafi özelliklere sahip topraklarında çok çeşitli bitki türlerinin yetişmesine, geniş ticaret ağına, toplumun üst tabakasının yemek merakı ile yeniliklere açık olmalarına ve aşçıların uzmanlaşma ve yaratıcılıklarına borçludur.

Fethedilen topraklara taşınan Osmanlı mutfak kültürü, Mısır’dan Macaristan’a kadar damgasını vurmuştur. Yanyana yaşayan Müslümanlar, Hıristyanlar ve Yahudiler, ortak bir mutfak kültürünü paylaşmışlar; coğrafya, iklim ve dine bağlı farklılıklar olmakla beraber, herkesin kebap, dolma, pilav, börek, baklava, şerbet, kahve gibi şeyleri tükettikleri görülmektedir.

Osmanlı mutfak kültürünün imparatorluk toprakları dışında da etkisi olmuş, XVI. yüzyılda İran mutfağına baklava ve dolma, İtalya’ya şerbet ve kahve yayılmıştır. İtalya ve Macaristan üzerinden de Almanya, Fransa ve İngiltere’de etkileri olmuştur. İtalya’da sütlaca riso turchesco (Türk usulü pirinç), İngiltere’de karpuza Turkish gourd (Türk kabağı) ve Avusturya’da koz helvasına Türk balı (türkischer honig) denmesi bu durumu yansıtan örneklerdir. Amerika kökenli olan hindiye bugün İngiltere ve Amerika’da turkey denmesi de, İngiltere’ye getirilen hindinin anavatanı anlaşılmayarak birçok yeniliğin kaynağı olarak bilinen Türkiye’den geldiği düşüncesiyle Turkie cock veya Türkiye tavuğu (Turkie fowl) adı verilmiş ve zamanla bu ad, turkey şeklinde kısaltılmıştır.

Osmanlı’nın gelişmiş meyve yetiştiriciliği bu dönemde Avrupa ülkelerini etkilemiş, başta karpuz, kavun ve kayısı çeşitleri olmak üzere Osmanlıların yetiştirdikleri birçok meyve çeşidi Macaristan üzerinden, Avrupa’ya geçmiştir. Türkçe olan kayısı kelimesi, aynı meyvenin aşısızı olan zerdaliden ayıran bir terim olarak Batı dillerinde karşılığı yoktur. Sadece Balkan dilleri başta olmak üzere Türkçe kayısı kelimenin girdiği diller vardır: Bulgarca kajszija, Romanca cais, caisi, caisa, Kroatça kajsija, Arnavutça kajsi ve Macarca kajszi gibi. Kuru meyveler de Osmanlı’nın hem mutfağında hem de dış ticaretinde önemli bir yer tutmuştur.

Sebze yemeklerine klasik dönemde özel bir ilgi duyulmuş ve ıspanak, enginar, kuşkonmaz, pazı, şalgam, tere, marul gibi çok sayıda sebze türünden çeşitli yemekler ve salatalar hazırlandığını görüyoruz. Osmanlı mutfağını Avrupa mutfağından ayıran başlıca özelliklerinden biri, sebze yemeklerine verilen değerdir. Avrupa’da yemeğin görkemi, etle ölçülerek sebzelere sadece garnitür gözüyle bakılırken, en zengin Osmanlı sofrasında bile az veya hiç et içermeyen çorbalar, sebze yemekleri, börekler ve pilavlar yer alırdı.

Patlıcanla yapılan yemeklerin sayısı de bu dönemde hızlı artmış ve en sevilen yemek türlerinden biri haline gelen dolmanın yeni çeşitleri ortaya çıkmıştır. Bunlara örnek olarak; XVI. yüzyılda koruklu kabak (asma kabağı), çakal erikli asma yaprağı, patlıcan, lahana, havuç, körpe bal kabağı, XVII. yüzyılda lisan-ı sevr (hodan), karpuz, ve uskumru ile tekirden yapılan balık dolması; XVIII. yüzyılda ise pırasa, ıspanak ve ayva dolmasını verebiliriz. XVII. yüzyıldan itibaren, Osmanlı mutfağının meşhur yaprak ve lahana dolmalarının tarifleri İngilizce yemek kitaplarına da girmeye başlamış ancak sarma tekniğini beceremeyen İngiliz aşçılar, bunları iple bağlamak zorunda kalmışlardır.

Kalye veya bastı denen etli sebze yemeklerinin çeşitleri de çoğaldı, XV. yüzyılda sadece kabak ve havuçla yapılırken XVI. yüzyılda ayva, taze bakla, elma, ıspanak, lahana, pazı, şalgam ve pırasa ile de yapılmaya başlanmıştır. Turşu çeşitleri de arttı, bunlardan kabak, kereviz, havuç, pırasa, gül, nane, maydanoz, erik, döngel, kızılcık, göğem ve şeftali turşuları sayılabilir. Bazı yöresel turşular uzak yerlerden İstanbul’a getiriliyordu; Samsun’dan armut turşusu, Gelibolu’nun üzüm turşusu örnekleri verilebilir.

Çorbaların çeşitliliği dönemin bir özelliğidir. Fakir veya zengin, herkesin beslenmesinde çorbanın önemi büyüktü. Halk, tahıl, bakliyat, yoğurt, bazen de et içeren ve bir tası bir öğünlük yemek yerine geçen çorba içerken, zenginlerin de çorbasız bir öğün geçirmedikleri, bazen aynı yemekte iki tür çorba sunulduğu da bilinmektedir. Çeşitleri arasında havuç nohut, peynirli lahana, taze bakla, nar ekşili tavuk çorbaları bunlardan bir kaçıdır.

Saray belgelerinde pilavın çok çeşitleri vardı. 1539 yılında Kanuni’nin şehzadeleri için yapılan sünnet ziyafetlerinde pirinç pilavı, safranlı pilav, yeşil pilav (ıspanak suyuyla renklendirilmiş), kırmızı pilav (nar suyuyla renklendirilmiş), erişte pilavı, şehriye pilavı ve nar ekşili pilav ve simit pilavı (ince bulgur pilavı olabilir) sunulmuştur. Aynı yüzyılda ayrıca etli, biberli, kırmızı kuru üzümlü, helileli ve lahanalı, meyveli ve sarımsaklı pilavlar da yapılırdı. XVII. yüzyılın ortasında soğanlı biberli pilav; kestaneli bulgur pilavı; ıspanaklı, kestaneli ve kırmızı kuru üzümlü pilav; peynirli ve peynirli kaymaklı pilav kaydedilen pilav çeşitlerindendir. Bazen pilavın içine kuş üzümü konulur veya üzerine tereyağında kızartılmış badem, et parçaları veya omlet yerleştirilerek servis yapılırdı. Pilava yoğurt katarak yemek de yaygın bir usuldü.

Önceki dönemlerde yapılan çevirme kebabı, köfte kebabı, şiş kebabı gibi kebaplara ilaveten, kaytan kebabı, süt kebabı, tas kebabı ve döner kebabı ortaya çıkmıştır.

Dönemin öne çıkan ekmek çeşitleri somun, fodula, pide, kirde, lavaş, çörek, çakıl ekmeği (ısıtılmış taşta pişirilen ekmek), francala ve simittir. Ramazan pidelerinin üzerine badem, haşhaş, anason, çörekotu serpilir ve içine safran katılırdı. Pidenin, peynirli, ıspanaklı ve kabaklı çeşitleri yapılırdı.

Belgelerde kaydı bulunan börek çeşitleri arasında XVI. yüzyılda pazar böreği, tavuk böreği, tatar böreği ve şurbalu (çorbalı) börek; XVII. yüzyıl kaynaklarında ise ıspanaklı börek, kabaklı börek, şalgamlı börek, boğça böreği, fincan böreği, tencere böreği (etli, tavuklu), ufak börek, ufak kabak böreği, Şam böreği (sumaklı), kıymalı börek, kıymalı sini böreği, halka börek, hamsi böreği, tereyağlı muttabak böreği, tavuklu sini böreği, tavuk böreği, peynirli börek, tutmaç böreği, çiriş böreği, çakıl böreği, ballı börek, ve peynirli kaymaklı sini böreği bulunmaktadır.

Bu dönemde önem kazanan reçelin birçok yeni çeşidi yapılmaya başlanmıştır. Bütün ağaçkavunu, ufak limon denen lim, karpuz, ayva, kızılcık, patlıcan, ceviz, armut, şeftali, vişne, kiraz, havuç, kabak, ayva çiçeği, hünnap, menekşe, muşmula, limon, kavun, gülbeşeker, çağla bademi sayılabilir.

İçecekler açısından dönemin en önemli yeniliği olan kahve, kendi merasimlerine sahip olan bir ikram haline gelmekten başka, kahvehanelerin açılmasıyla toplumsal hayatta büyük değişikliklere yol açmıştır.

Şerbetlerin kolay yapılabilmesi için mevsiminde hazırlanan ve uzun süre saklanabilen sert şerbet karışımları bu dönemde geliştirilmiştir. Şurup şeklinde, macunumsu kıvamlı veya “sert şerbet” denen şekerleme halinde bu karışımlar, suda eritilerek şerbet yapılırdı. XVII. yüzyılda, Fransa ve İngiltere’ye ünü yayılan Türk şerbeti yapmak üzere sert şerbet o ülkelere ithal edilmeye başlanmıştır.

Yararlanılan Kaynaklar

Bilgin, A. ve Samancı, Ö. (Hazırl.) (2008). Türk Mutfağı. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı; Bilgin, A. ve Samancı, Ö. (hazl.) (2012). I. Türk Mutfak Kültürü Sempozyumu (Osmanlı Mutfak Kültürü). Bilecik. Bilecik: Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Yayınları; Işın, P. M. (2019). Gülbeşeker: Türk Tatlıları Tarihi (Üçüncü baskı). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları; Koz, M. Sabri (Hazl.) (2002). Yemek ve Kültür Yemek Kitabı: Tarih - Halkbilimi – Edebiyat. İstanbul: Kitabevi.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Işın, P. M. (2018). Avcılıktan Gurmeliğe: Yemeğin Kültürel Tarihi. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.