Osmanlı Yemekleri

Gastronomi Osmanlı Mutfağı

Osmanlı İmparatorluğu dönemi, tarih boyunca Türk mutfağının en parlak olduğu dönemdir. Osmanlı mutfağı, Orta Asya (Eski Türkler, Moğol ve Çin), Orta Doğu (Arap-İslam ve İran), Kafkas (Rus, Gürcü ve Ermeni), Balkanlar (Rum, Bulgar ve Macar), dini azınlıklar (İstanbul merkezli Yahudi ve Hristiyan cemaatler) ile kısmen de Avrupa (Fransız ve İtalyan) etkisiyle şekillenmiş bir sentez mutfağıdır. Bunların dışında Osmanlı İmparatorluğu’nun, bitki ve hayvan çeşitliliğinin fazla olduğu Anadolu merkezli üç kıtaya yayılmış olan geniş toprakları da Osmanlı yemeklerinin çeşitliliğini arttırdı. Osmanlı mutfağı döneminin en seçkin mutfağı olarak kabul edilmektedir. Ancak bu mutfak kültürünün en görkemli şekilde hüküm sürdüğü mekân Osmanlı sarayıdır. Günümüzde Türk mutfağının Fransız ve Çin mutfaklarıyla birlikte dünyanın en önemli üç mutfağından biri olarak kabul edilmesinin en önemli sebebi, Türk mutfağının geçirdiği Osmanlı sarayı serüvenidir. Saraya nazaran halk mutfağı daha mütevazı kaldı.

Osmanlı saray mutfağı, Türk mutfak geleneğinin zirvesi olarak kabul edilebilir. Saray halkı için yapılan yemekler Fatih Sultan Mehmet döneminde kurulduğu tahmin edilen Matbah-ı Amire’de hazırlanırdı. Osmanlıların ana yemekleri genel hatlarıyla, kırmızı et ve kümes hayvanlarından yapılan kebaplar, meyve ve bazen baklagillerle pişirilen ekşi-tatlı et yemekleri, sade ve karışık pilavlar, çeşitli hamur işi yemekler, börek ve çörekler, etli sebze ve dolmalar, çorbalar, çok çeşitli tatlılar, az miktarda deniz ürünleri ve meze olarak tüketilen salatalar, turşular ve peynirlerden oluşurdu. Osmanlı’nın son döneminde mutfakta yemek yapmakla görevli olan kişiler aşçılar, kalfalar ve aşçı neferleriydi. Aşçılar da uzmanlıklarına göre kebapçı, pilavcı, börekçi, perhizci, hoşafçı, tatlıcı ve hamurcu olmak üzere alt gruplara ayrılırdı. II. Mahmud döneminden itibaren saraya bir balık mutfağı da kuruldu. Fatih’in deniz ürünlerini sevdiği bilinmekle birlikte, balık ve deniz ürünleri tüketimi Osmanlı’nın son dönemine kadar sınırlı miktarlarda kaldı.

Osmanlı’da halk sofraları, üzerine susam serpilmiş ekmekten, biraz koyun eti veya pastırmadan, pirinç çorbası ya da pirinç pilavından, sebze ve meyveden oluşan sade yemeklerden oluşurdu. Yemek genellikle yerde oturularak sofra bezi üzerinde yenirdi. Yemeğin yanında içecek olarak genellikle şurup, ballı veya meyveli şerbet, gül suyu, hoşaf ve pekmez içilirdi. Kış akşamlarında ise boza sık tüketilen içeceklerdendi. İslam dininin alkolü yasaklamasından dolayı, alkollü içecekler çok sınırlı miktarlarda ve genellikle gizli olarak tüketildi. Halk sofralarında kullanılan tabak ve kaşıklar genellikle tahtadandı, çatal çok kullanılmazdı. Zengin evlerinde Asya porseleninden tabaklar da kullanılırdı.

Osmanlılar için yiyecek-içecekler manevi yönden de önemliydi. Yiyecek-içeceklerin, insan ilişkilerinde, doğum, evlenme gibi önemli günlerde, kutlamalar ve bazı dini günlerde çeşitli sembolik rolleri vardı. Su, ekmek, buğday, tuz, helva gibi pek çok gıdaya beslenme amaçlarının ötesinde anlamlar yüklenirdi. Bu kapsamda buğday çorbası önemli bir kutsal yemek olarak kabul edilir ve birçok imarette pişirilirdi. Buğday çorbasına Hz. Adem’e ithafen ‘baba çorbası’ da denirdi.

Yararlanılan Kaynaklar

Demirgül F. (2018). Çadırdan Saraya Türk Mutfağı, Uluslararası Türk Dünyası Turizm Araştırmaları Dergisi, 3(1): 105-125; Işın, P. M. (2014). Osmanlı Mutfak İmparatorluğu. İstanbul: Kitap Yayınevi; Samancı, Ö. (2008). İmparatorluğun Son Döneminde İstanbul ve Osmanlı Saray Mutfak Kültürü, İçinde; A. Bilgin ve Ö. Samancı (Editörler), Türk Mutfağı (ss. 199-219). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı; Tez, Z. (2015). Lezzetin Tarihi. İstanbul: Hayykitap; Yerasimos M. (2014). 500 Yıllık Osmanlı Mutfağı (On üçüncü baskı). İstanbul: Boyut Yayın Grubu.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Demirgül F. (2018). Çadırdan Saraya Türk Mutfağı, Uluslararası Türk Dünyası Turizm Araştırmaları Dergisi, 3(1): 105-125.