İmaret Mutfağı

Gastronomi

İmaret kelimesi terminolojik olarak birden fazla anlama gelmekte ve bu anlam farkı zaman zaman bir kavram karmaşasına yol açmaktadır. Daha geniş anlamıyla imar etme, bayındır kılma, yerleşime elverişli konuma getirme anlamına gelen imaret, bir inşaat eyleminin yanı sıra bir alanın güzelleştirilmesini de ifade etmektedir. Diğer bir anlamı ise külliye olarak adlandırdığımız yapı topluluklarının dahilinde yer alan, içerisinde büyük miktarlarda yemeğin pişirildiği ve bu yemeklerin konaklayan misafirlere, külliye çalışanlarına, medrese öğrencilerine ve bölgedeki ihtiyaç sahiplerine dağıtıldığı ve yendiği mekân (aşevi) şeklinde tanımlanmaktadır.

İmaretlerin varlığı daha erken dönemlerde de bilinmekle birlikte, farklı ve öznel bir yapı grubu olarak özellikle Osmanlılar tarafından ele alındı ve İmparatorluğun her köşesine çok sayıda imaret inşa edildi. Ayırım yapılmadan tüm çevre halkına ücretsiz yemeğin dağıtıldığı bu mutfaklar, külliye yapıları arasında en ilgi görenidir. Yemek yeme ihtiyacı şüphesiz diğer ihtiyaçlardan daha önde gelmekte, bunun karşılıksız sağlandığı bölgeler de ayrı bir çekim alanı oluşturmaktadır.

İmaret mutfaklarından yararlanan en önemli grup, bilinenin aksine fakir ve kimsesizler değildir. İmaret yemekleri, başta külliye çalışanları olmak üzere sırasıyla medrese öğrencileri, yolcular ve misafirlere verilmekte, kalan yemekler ise ihtiyaç sahiplerine dağıtılmaktadır. Külliye çalışanları dışında, şehir içi külliyelerinde medrese öğrencilerinin, menzil külliyelerinde ise gelip giden yolcuların birinci derecede önem arz ettiğini söylemek mümkündür. Her imaretin bağlı bulundukları vakfın şartlarına uygun olarak hazırlanmış bir yönetmeliği (nizamnamesi) bulunmaktadır. Bu yönetmeliklerde hangi gün hangi yemeğin dağıtılacağından, çalışanların alacağı ücretlere kadar tüm ayrıntılar tek tek belirtildi. İmaret mutfağında pişecek yemeklerin malzeme ve yağ ölçüleri dahi incelikli bir şekilde hesaplanmakta ve bu yemeklerden kimlerin hangi miktarlarda faydalanacakları açık bir şekilde yazılmaktadır.

İmaretlerde çok farklı hizmet alanları bulunduğundan, tahsis edilen personel sayısı da o kadar fazla ve çeşitlidir. İmaret şeyhi adı verilen bir yöneticinin idaresindeki bu yapılarda, aşçı, fırıncı, pirinç ve buğday ayıklayıcısı, yemek dağıtıcısı, bulaşıkçı, kilerci, kapıcı, hamal gibi çok sayıda kişi çalışmaktadır. Genellikle tabbah ya da aşpez olarak anılan aşçıların özellikle temiz olmalarına ve farklı yemek çeşitlerini lezzetli bir şekilde pişirebilmelerine dikkat edilmektedir. Büyük imaretlerde aşçıların sayısı altıya kadar çıkmaktadır. Habbaz olarak anılan ekmekçiler ise imaretlerde fodla denilen ekmekleri pişiren kişidir ve bu kişinin işinin ehli olması gerekmektedir. Fodlayı pişirecek kişi, konuya vakıf ustalardan oluşan komisyon tarafından bir sınava tabi tutulmaktadır. Bu sınavda gerekli tüm konularda adayın yetenekleri ölçülmekte ancak başarı kazandığı takdirde habbaz olarak işe başlayabilmektedir.

Çalışan kişi sayısı ve çeşitliliği, imaretin büyüklüğüne göre değişmektedir. İmaretlerde Ramazan ayı hariç sabah ve akşam yemek dağıtılmaktadır. Genellikle fodla olarak adlandırılan 90 ila 100 dirhemlik (takribi 300-310 gram) ekmeklerin yanı sıra, başta çorba olmak üzere pirinç pilavı, bulgur pilavı, yoğurt ve sebzelerle birlikte mevsimlik yiyecekler verilmektedir. Ayrıca bayramlar, mübarek günler ve Cuma akşamlarında daha özel yemekler hazırlandığı bilinmektedir. Vakıf geliri daha yüksek olan imaretlerde etli yemek ve tatlı çıkarılan günlerin sayısı çok daha fazladır. Yemek vakti dışında imarete gelen yolculara ise fodla ve bal ikram edilmesi, çok sayıda imarette karşılaşılan bir uygulamadır. Misafirin statüsüne bağlı olarak, günlük yemek miktarı ve çeşidi de değişebilir. İstanbul’daki Fatih ve Süleymaniye gibi büyük imaretler çok sayıda âlime, öğrenciye, yolcuya ve halka hizmet vermektedir. Bu imaretlerde önemli misafirlere daha çeşitli ve özel yemekler hazırlanmaktadır. Her imaretin farklı ziyaretçisi ve yemek çeşidi olduğu gibi kapasiteleri de tamamen farklıdır.

Külliye yapıları içerisinde en yüklü harcama kalemine sahip olan bu mutfak yapıları, vakıf gelirlerindeki azalmalardan en çok etkilenen birim olmuş ve ne yazık ki pek çoğu günümüze ulaşamadı. Anadolu’da inşa edilen çok sayıdaki imaretten sadece 29’u varlığını korumaktadır. Mevcut yapıların çok azı halen aşevi olarak özgün işlevini sürdürmekte, kimisi geleneksel yemeklerin sunulduğu birer restoran olarak kullanılırken, kimisi de kütüphane ya da müze gibi farklı amaçlara hizmet etmektedir.

Yararlanılan Kaynaklar

Ergin, O. N. (1939). Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi. İstanbul: Cumhuriyet Matbaası; Faroqhi, S. (2008). 16. ve 17. Yüzyılda Anadolu İmaretlerinde Ziyafet Yemekleri. İçinde; A. Bilgin ve Ö. Samancı (Editörler), Türk Mutfağı (115-123). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı; Kazıcı, Z. (1999). Osmanlı Devleti’nde İmaret. İçinde; H. İnalcık (Editör), Osmanlı Ansiklopedisi Cilt 5, (ss. 44-48). Ankara: Yeni Türkiye Yayınları; Kürkçüoğlu, K. E. (1962). Süleymaniye Vakfiyesi. Ankara: Vakıflar Umum Müdürlüğü Yayınları; Singer, Amy (2002). İmarethaneler, (Çev.: Alim Yılmaz), Türkler Ansiklopedisi Cilt- 10 (ss. 483-490). Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Gürbıyık, C. (2015). Osmanlı İmaretlerinin (Aşevleri) Tipolojisi Üzerine Bir Deneme, Sanat Tarihi Dergisi, 14 (1): 23-51.