Osmanlı İmaret Mutfağı

İmaret, imar etmek, yerleşmek, bayındır hâle getirmek demektir. Hem cami, han, hamam, medrese, tekke, zaviye, türbe, darüşşifa, sur, kale, çeşme gibi farklı işlevlere sahip çeşitli yapıları hem de birden çok yapı topluluğunu içeren külliyeleri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Erken dönem Osmanlı mimarisinde inşa edilmiş olan “ters T” planlı zaviyeler ile tabhaneli camilerin büyük bir çoğunluğu da imaret adıyla anılmaktadır. Osmanlı külliyeleri içinde yer alan ve külliye çalışanları, medrese ve mektep öğrencileri ile külliyenin misafirhanesinde kalanlar ve fakirlerin ücretsiz yemek aldıkları mutfaklara imaret mutfağı adı verilmektedir. İmaret mutfaklarına ilk olarak Osmanlı Beyliğine ve Selçuklu-Bizans sınırında kurulan Türkmen beyliklerine özgü bir yapı tipi olan ters T planlı zaviyeler içerisinde rastlanmaktadır. Bu yapılar, Osmanlı Devleti’nin iskân politikasını destekleyen çok işlevli yapılardır. Bu mutfaklar, sonraki yüzyıllarda külliyeler içerisinde varlıklarını sürdürmüş; özellikle XVI. yüzyıl menzil külliyelerinin vazgeçilmez yapıları arasında yer almıştır.

İmaret mutfaklarını da bünyesinde barındıran külliyeler bulundukları yere göre şehir içi ve menzil külliyeleri olarak iki türlüdür. Şehiriçi külliyelerinin merkezinde mektep ve medrese gibi eğitim kuruluşları vardır. Bunlar, kent merkezini kendisine doğru çekerek şehrin sosyal ve kültürel hayatı için bir cazibe merkezi olmuştur. Menzil külliyelerinin merkezinde konaklama tesisleri ve ticari etkinlikleri bulunmaktadır. Menzil külliyelerinin temel bileşenleri arasında cami, kervansaray, imaret (mutfağı) ve hamam yer almaktadır.

Osmanlı Devleti’nde bilinen ilk imaret (mutfağı), Orhan Bey tarafından 1336’da İznik’te kuruldu. Orhan Gazi İmareti bünyesinde, me’kel (yemek yenen bir yer), fırın, kiler, küçük bir mahzen, imaret şeyhinin çalışma yeri ve bir ahırın bulunduğu belirtilmektedir. Orhan Bey’den sonra oğlu I. Murad (Hüdâvendigâr) Kaplıca’da bir imaret açmış ve imaretin devamlılığını sağlayabilmek için pek çok arazinin gelirini vakfetmiştir. I. Bayezid (Yıldırım), Çelebi Mehmed ve II. Murad tarafından da başta Bursa olmak üzere çeşitli şehirlerde imaretler açılmıştır. Ayrıca XV. yüzyılda Bolayır, Edirne, Uzunköprü, Gelibolu, Serez, Gümülcine, Manisa, Mihaliç, Filibe, Vardar Yenicesi gibi yerlerde imaretler kurulmuştur. İstanbul’daki imaretlerin en önemlisi II. Mehmet (Fatih) tarafından Sahn-ı Seman Medreselerinin yanına kurulmuş olan imarettir. Fatih, bu imareti yaşatmak için İstanbul’un çeşitli semtlerinde 2.466 dükkân, 1.130 ev, 54 değirmen, 14 hamam, dokuz bahçe, üç hana ait gelirleri vakfetmiştir. I. Süleyman (Kanuni), II. Selim, III. Murad, III. Mehmed, onların anneleri, kızları, eşleri ve vezirleri de imaretler kurmuşlardır. 1600’den önce Osmanlı topraklarında en az 100 imaretin varlığından söz edilmektedir. Osmanlı sultanları Arap topraklarında da imaretler kurmuşlardır. Bunlardan ilki Kanuni Sultan Süleyman tarafından, Hürrem Sultan adına Haremeyn’de kurulmuştur. II. Selim Mekke ve Medine’de, III. Murad Medine’de birer imaret bina etmiştir.

Külliye çalışanlarıyla külliyeye gelen misafirlere ve yemek saatinde külliyede hazır bulunan fakirlere yemek veren imaret mutfakları, çeşitli vakfiyelerde imaret, imaret-i amire ve matbah, dar’ül-it’am ve matbah-ı ta’am olarak da adlandırılmıştır. Osmanlı topraklarında XVII. ve XVIII. yüzyıllardan itibaren imaretlerle birlikte dârü’z-ziyaf ve dârü’s-siyade gibi teşkilatlar da kurulmuştur. Dârü’z-ziyafe, öğrencilere, misafirlere ve muhtaç insanlara yemek dağıtma amacına sahipken, dârü’s-siyade daha çok büyük şehirlerde ileri gelen devlet adamlarının ve önemli misafirlerin ağırlandığı ve yeme içme ihtiyaçlarının giderildiği yerlerdi. Osmanlı Devleti yıkılana kadar imaretler ve mutfakları faaliyetlerine devam etmiştir. İstanbul Eyüp’te Mihrişah Valide Sultan adına 1794’te faaliyete geçirilen imaret, günümüzde halen kuruluş amacına yönelik faaliyetini sürdürmektedir. Her ne kadar aşevi anlamında imaret mutfaklarının, Osmanlı toplumunda bir hayır kurumu olarak muhtaçların yemek ihtiyaçlarını karşılayarak seçkinlerin elinde bulunan servetin toplum içinde yeniden bölüştürülmesiyle, sosyal ve ekonomik anlamda önemli bir rol oynadığı” söylense de, herhangi bir külliyeden bağımsız inşa edilmiş bir aşevine (imarete) rastlanmamış olması, bu yapıların sadece fakirleri doyurmaya yönelik hayır kuruluşları olmadığının açık bir göstergesidir. Eğer bu kuruluşlar yalnızca hayırsever duygularla inşa edilmiş olsaydı külliyelerden bağımsız da inşa edilmeleri gerekirdi. Aşevi teriminin günümüzde imaret mutfağı ile özdeşleştirilmesi ve aşevlerinin yoksullara yemek dağıtılan binalar olarak algılanması, insanların yakın geçmiş hafızasında yer eden tutumun eseridir.

Tam donanımlı bir imaret mutfağında mutfak, yemekhane, fırın, kiler (ambar), imaret görevlilerine ayrılmış odalar, tuvalet, su deposu ve bir avlu yer alırdı. İmaret mutfaklarının en büyük ve en önemli bölümlerini Arapça pişirme yeri anlamına gelen matbah olarak adlandırılan mutfaklar oluşturmaktadır. Çoğunlukla, dikdörtgen, kare ya da “L” şeklinde bir plan şemasına sahip olan mutfaklar, büyük ölçüde kubbe, bazı sınırlı örneklerde tonoz ile örtülüdür. Mutfaklarda yemeklerin pişirilmesi için ocaklar bulunmaktadır. Farklı boyutlardaki ocaklara ait bacalar da mutfakların değişmeyen unsurları arasındadır. Belgelerde yemek yeme yeri anlamında me’kel ya da mu’timehane olarak adlandırılan yemekhaneler, imaretin diğer yapıları ile doğru orantılı bir şekilde, farklı boyutlarda olabilmektedir. Yemekhaneler çoğunlukla mutfakla yan yana konumlandırılmıştır. İmaretlerde, mutfakta hazırlanan yemeğin dışarı çıkmadan doğrudan yemekhaneye dağıtılabilmesi için mutfakla yemekhane arasında bir servis açıklığına yer verilmiştir. Ekmekhane olarak da anılan fırınlarda, fodla ya da fodula denen küçük pide şeklinde ekmekler pişirilmiştir. Fırınlar, mutfağın hemen yanında olabildikleri gibi mutfaktan çok ayrı bir yerde konumlandırıldıkları örnekler de mevcuttur. Kiler/ambar, imaretlerin değişmeyen ana unsurlarından bir diğeridir. Kiler, imaret mutfağında pişirilecek yemek malzemeleri ile fırın için gerekli olan tahıl ürünlerinin depolandığı bölümdür. İçerisinde bir tuvalet olan imaretlerin neredeyse tamamı avluludur. Farklı boyutlarda ve plan tiplerinde olan tuvaletler, avlunun çeşitli kısımlarına ya da avlu dışına bir alana konumlanmışlardır. Bazı imaret mutfaklarında, ana imaret mekânından farklı yan bir avlu yer almaktadır. Bu avlu yardımıyla imaretin çeşitli ihtiyaçlarının pratik bir şekilde taşınması düşünülmüştür.

Külliyelerin imaretinde çalışan personelin birçoğu diğer birimlerden farklı olarak belli meslek dallarında uzmanlaşmış kişilerden belirlenmiştir. İmarethane çalışanlarının atanmasında külliyelerin işleyişini içeren vakfiyelerdeki şartlar belirleyici olmuştur. İmarethane çalışanlar çoğu kez bir sınavla atanmış; teknik bilgi ve beceri sahibi olmalarına dikkat edilmiştir. Çalışanların sağlıklı olmalarına bilhassa bakılmıştır. İşlerin aksamaması için imarethane çalışanlarının imarethaneye yakın bir yerde oturmaları da talep edilebilmiştir. Hiç şüphesiz, imaretlerde çalışan personel sayısı ve hizmet alanları, imarethanenin büyüklüğü ve bulunduğu yerle doğru orantılıydı. Bununla birlikte, kapsamlı ve mükemmel bir imarethanede, sayıları imaretin büyüklüğüne göre farklı olmak üzere şu görevliler bulunurdu.

İmaret mutfaklarından yararlanma hakkı bulunanlar, imaretin yemek dağıtacağı öğünler, öğünlerde verilecek yemekler vakfın kurucusu tarafından imaretin vakfiyesindeki şartlarda belirtilmiştir. Her vakfın şartı kendisine özgü olmakla birlikte, imaret mutfaklarından misafirlerin, külliye çalışanlarının, medresesi varsa öğrencilerin, darüşşifası varsa hastaların, bunlardan başka sayısı değişen muhtaçların yararlandıkları söylenebilir. Bazı imaretlerden din ayrımı olmaksızın yolcular da istifade edilmiştir.

Genellikle iki öğün yemek çıkaran imaret mutfaklarında en sık görülen menü fodla (fodula), çorba ve pilavdır. Tatlı olarak da aşure, zerde ve zirba öne çıkmaktadır. Yüksek gelire sahip bazı vakıfların mutfaklarında et ve etli yemekler, yoğurt, sebzeler, mevsimlik yiyecekler gibi çeşitli yiyeceklere de rastlanmaktadır. Fodula, pide şeklindeki yassı bir tür ekmektir. Ramazan pidesine benzemektedir. Fazlaca mayalanmış ve kolay kopma özelliğine sahiptir. İmaret ekmeği olarak da anılmaktadır. İmaret mutfaklarında pişirilen çorbalar sıklıkla pirinç, hububat ve nohut taneleri içerenlerden oluşmaktadır. Bunun yanı sıra bazı kutsal ve özel günlerde (perşembe ve cuma günleri, mübarek günler, bayramlar) özellikle etli yemeklere yer verilmektedir. Ayrıca perşembe günleri ve ziyafetlerde, dane, zerde ve zirbanın (incir, üzüm ve hurma ile yapılan bir tür tatlı) da yapılarak dağıtıldığı belirtilmektedir. İmaretler, Muharrem ayının 10. gününde, halka aşure dağıtabilmişlerdir. Misafirlerin statüsüne bağlı olarak imaret mutfaklarında günlük öğün sayısı ve her öğünde sunulan yemek çeşidi değişebilmektedir. İmaretlerde ağırlanan önemli misafirler, çok çeşitli yemek, pirinç pilavı ve tatlı gibi yemek çeşitlerinden faydalanırken, medrese öğrencilerine çoğunlukla güveç veya çorba ile ekmek verilmiştir.

Yararlanılan Kaynaklar

Budak, A. (2016). İmaret Kavramı Üzerinden Erken Osmanlı Ters T Planlı Zaviyeleri ile Aşhanelerin (1) İlişkisi: Osmanlı Aşhanelerinin Kökenine Dair Düşünceler (2), METU JFA, 33 (1): 21-36; Cebirbay, M. A. ve Işık, N. (2016). Osmanlı döneme Ait Toplu Beslenme Sistemi Örneği: İmaretler İçinde; VI. Uluslararası Türk Sanatı, Tarihi ve Folkloru Kongresi Bildiriler (ss. 1-7). Konya; Gelir Çelebi A. (2017). Somut Olmayan Kültür Mirası “İmaret Geleneği” ve Osmanlı İmaretleri (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). İstanbul: Kadir Has Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü; Gürbıyık C. (2013). Osmanlı İmaretleri (Aşevleri) (Yayımlanmamış doktora tezi). İzmir: Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Gürbıyık C. (2015). Osmanlı İmaretlerinin (Aşevleri) Tipolojisi Üzerine Bir Deneme, Sanat Tarihi Dergisi, XXIV (1): 23-51.