Tlos Antik Kenti Kazıları

Arkeolojik Kazı Doğal ve Kültürel Miras Yerleşim Kazısı Antik Kent UNESCO Dünya Miras Alanı

Tlos antik kenti Muğla’nın Seydikemer ilçesinin yaklaşık 15 kilometre güneydoğusunda, Xanthos Vadisi’ni doğu yönden sınırlandıran Akdağlar’ın batı yamaçlarında konumlanmaktadır. Akdağların zirvesine kadar uzanan kent teritoryumunu güney yönde Saklıkent Kanyonu, kuzeyde Seydikemer ilçesi, batıda ise Eşen Nehri belirler. Xanthos Vadisi’ne hakim konumuyla öne çıkan Tlos Likya bölgesinin önemli yerleşimlerindendir. Antik kentin komşuları arasında kuzeyde Araxa, kuzeydoğuda Oinoanda, güneyde Xanthos, güneybatıda Pınara ve batıda Telmessos antik kentleri yer almaktadır.

Uzun süre kendi kaderine terk edilen Tlos antik kenti İngiliz seyyah Sir Charles Fellows tarafından 1838 yılında yeniden keşfedilmiştir. Tüm kenti bir yorgan gibi örten yoğun bitki örtüsünden dolayı Fellows yerleşimi ancak akropolün yamaçlarındaki Likya tipi kaya mezarları ve lahitler ışığında tanıtabilmiştir. Bölgeye daha sonra gelen T.A.B. Spratt – E. Forbes (1847), Ch. Texier (1849), O. Bendrof – G. Niemann (1884) gibi diğer seyyahlar mezar anıtları dışında kent merkezi ile yakın çevresinde bulunan yazıtlar ve mimari kalıntılar hakkında bilgiler aktarmıştır. Bahsi geçen bu aktarımlar daha çok seyahatname niteliğindedir; kapsamlı bir bilimsel araştırmaya dayanmamaktadır. Benzer bir inceleme G. Bean tarafından yapılmıştır. Bean gezi notlarında kentin topografik yapısını etraflıca tanımlamış ve mevcut mimari kalıntılar hakkında daha detaylı bilgiler sunmuştur. Daha sonra W. Wurstler bölgenin yerleşim topografyasını detaylandırarak ilk kez üzerinde Tlos’un sakral, sepulkral ve profan yapılarının bulunduğu antik kent planını çıkarmıştır. Tlos antik kentinde gerçekleştirilen ilk bilimsel çalışma ise Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Akdeniz Üniversitesi'nin işbirliğinde 1994-2001 yılları arasında sürdürülen yüzey araştırmalarıdır. Prof. Dr. Havva İşkan Işık'ın başkanlığında yürütülen yüzey araştırmaları 2005 yılındaki Bakanlık izniyle kazıya dönüştürülmüştür. Tlos antik kenti kazılarına 2009 yılından itibaren Akdeniz Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Taner Korkut başkanlık etmektedir.

Tlos antik kenti kazıları kent merkezi ağırlıklı olmak üzere stadyum alanı, büyük hamam, kent bazilikası, Kronos tapınağı ve tiyatro gibi anıtsal kamu yapılarına odaklanmıştır. Bunlardan başka kentin nekropol alanlarındaki lahit ve kaya mezarlarında da kazı çalışmaları yürütülmektedir. Ayrıca Orta Anadolu Bölgesi’nden bilinen Neolitik dönem ve devamı yerleşimlerin Güneybatı Anadolu kıyılarına kadar uzandığına dair arkeolojik verilerin tespit edildiği Girmeler ve Tavabaşı mağara/höyük yerleşimlerinde de kazı çalışmaları gerçekleştirilmektedir. Diğer yandan kent merkezi ve teritoryumunda arkeoloji, epigrafi, jeoloji, doğal ve kültürel peyzaj alanlarında araştırma ve belgeleme çalışmaları yürütülmekte olup tespit edilen tüm bulgular kent haritasına uyumlu olarak coğrafi bilgi sisteminde arşivlenmektedir. Tlos antik kenti 06. 02. 2009 tarihi itibariyle UNESCO’nun Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme kapsamında Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilmiştir.

Mitolojide her antik kentin bir kurucu kahramanı ve bir de kuruluş efsanesi bulunmaktadır. Tlos antik kentinin kuruluş efsanesinde kent adının Tremiles ile Praxidike’nin dört oğlundan biri olan Tloos'dan geldiğine inanılmaktadır. Pinaros, Xanthos ve Kragos’un da onun kardeşleri olduğu kabul edilmektedir. Tlos kent adının mitolojide vurgulanan isimlerle aslında hiçbir ilişkisi yoktur. Doğrusu Tlos isminin Likçe bir ifade olan Tlawa kelimesinden türetilmiş olduğudur. Tlawa kelimesi ise Hitit metinlerinde geçen Dalawa yerleşimi ile özdeştir. Epigrafik belgelerde Tlos için belirleyici olan Hitit dönemi yerleşim antik kentte ele geçen arkeolojik buluntularla da desteklenmektedir. Özellikle Orta Çağ ve Geç Tunç Çağ’a tarihlenen buluntular arasında farklı formlar gösteren bronz balta, hançer ve ok uçları öne çıkmaktadır. Bunlardan başka Stadyum düzlüğündeki kazılar esnasında mimari bir konteks ile birlikte gün ışığına çıkan seramikler de yine bu dönemin habercilerindendir.

Tlos’da yaşayan ilk insanların geçmişi Hititler zamanından çok daha öncesine gitmektedir. Tlos antik kenti merkezinde sürdürülen kazı çalışmaları esnasında Erken Kalkolitik döneme kadar tarihlenen seramik, taş balta, çakmaktaşı ya da taş ve obsidiyen el aletleri ile süs eşyaları gibi buluntulara rastlanılmıştır. Benzer arkeolojik buluntular Girmeler ve Tavabaşı mağara/höyük yerleşimlerinde tespit edilmiştir. Girmeler yerleşiminde ulaşılan en erken veriler Seramiksiz Neolitik döneme kadar tarihlenmektedir. Tavabaşı mağaraları da benzer şekilde bölgenin prehistorik dönem insanlarının sosyal yaşamlarının detaylarını sunan arkeolojik buluntular içermektedir. Mağara içlerinde ve çevresinde ulaşılan kalıntılar Neolitik döneme kadar tarihlenebilmektedir. Ayrıca mağaraların dış yüzeylerinde bulunan farklı ikonografideki kaya resimleri prehistorik dönem Tavabaşı yerleşiminin diğer kanıtlarındandır.

Tlos kent merkezindeki stadyum alanında yürütülen kazı çalışmaları esnasında Girmeler ve Tavabaşı yerleşimlerinin çağdaşı kalıntılara ulaşılmıştır. İlk kullanım evresinin Hellenistik döneme ait olduğu bilinen stadyum yapı kompleksinin günümüze ulaşan son mimari döşemi Roma döneminde şekillendirilmiştir. Ancak stadyum zemini altında kalan, geçmişi prehistorik çağlara kadar uzanan bir yerleşim alanı ve buna ait kalıntılar bugün takip edilebilir durumdadır. Prehistorik kalıntılar arasında stadyum düzlüğünün farklı noktalarında doğal kaya oluşumları ile birlikte kombine edilmiş mimari yapı kalıntıları öne çıkmaktadır. Bahsi geçen tüm bu buluntular Tlos antik kentinin Kalkolitik Çağ’da başlayan ve kesintisiz olarak Arkaik dönemin sonlarına kadar ulaşan yerleşimlerinin kalıntılarını oluşturmaktadır.

Geç Arkaik dönemle birlikte stadyum düzlüğündeki erken dönemlere ait geleneksel yerleşim alanı terk edilmiş; kent merkezini batı yönden sınırlayan akropol yükseltisinin üzerinde, diğer Likya kentlerindeki gelenekte, merkezde bir Bey Kalesi’nden oluşan yeni bir yerleşim oluşturulmuştur. Tlos antik kentinin sözkonusu dynastik yerleşiminden çok fazla kalıntı günümüze ulaşmamıştır. Osmanlı döneminde akropol yükseltisi üzerinde bir kale yapısı inşa edilmiş ve böylece bu orijinal doku büyük oranda bozulmuştur. Bahsi geçen dynastik yerleşim alanını çevreleyen surlar kısmen günümüze ulaşabilmiştir. Merkezdeki bey sarayının etrafında inşa edilen daha basit formdaki konutlar da görülebilir durumdadır. Bunlardan başka akropol yükseltisinin etrafında oluşturulmuş kutsal alanlar da tespit edilmiştir. Surların dışında kalan bölge ise nekropol alanı olarak kullanılmıştır. Nekropol alanında Likya bölgesine özgü tipolojide çok sayıda kaya mezarı ve lahit bulunmaktadır. Likya tipi lahit ve kaya mezarlarının Geç Arkaik dönemden itibaren kullanıldığı düşünülmektedir. Mezar sahiplerine ait ilk kullanım yazıtları bazı kaya mezarlarında insitu olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Hellenistik dönemdeki yeni şehircilik anlayışı ile birlikte nekropol alanında da yeni düzenlemelere gidilmiş; bazı eski, sahipsiz kalmış mezarlar el değiştirerek yeniden kullanılmıştır. Hellenistik dönemden itibaren yeniden kullanılmaya başlanan bu mezarlarda ikinci kullanım yazıtı olarak yerel dil Likçe yerine Eski Yunanca tercih edilmiştir. Kazı çalışmaları esnasında ele geçen arkeolojik buluntular ışığında Likya tipi bir kaya mezarının yaklaşık 600 yıl gibi uzun bir süre kesintisiz kullanıldığı da anlaşılmıştır.

Hellenistik dönemle birlikte Tlos’un şehircilik anlayışının büyük bir değişime uğradığı ve merkezdeki bir agora etrafında genişleyen kent planlamasına geçildiği görülmektedir. İşlevlerine göre sakral, sepulkral ve profan olarak tanımlanan yapılar bu kentsel planlama içerisinde yeniden düzenlenmiştir. Klasik dönemde bey sarayı yerleşim alanı olarak kullanılan akropol yükseltisi, güney yamaçları hariç, bu yeni düzenleme doğrultusunda tamamen nekropol alanına dönüştürülmüştür. Yükseltinin doğu eteğindeki düzlük ise çok işlevli stadyum alanı olarak kullanılmıştır. Akropolün doğu yamacına yaslanmış tek taraflı oturma tribünü anakayadan yontulmuştur. Oturma sıralarının üstündeki diazomaya yönlendirilmiş bir meclis binası yapı kompleksi bulunmaktadır. Stadyum düzlüğünün hemen batısına agora ve dükkanlar yerleştirilmiştir. Kentin merkezi konumundaki agoranın doğusunda tiyatro, güneyinde tapınak ve güneybatısında gymnasium yapısına yer verilmiştir.

MÖ II. yüzyılın ilk yarısında Likya Birliği’nin Roma tarafından resmen kabul edilmesinden MS 43 yılına kadar geçen süre içerisinde Likya iyi bir Roma müttefiki olarak bağımsızlığını korumuştur. Roma imparatoru Claudius yaşanan bazı olaylar sonrasında bağımsızlığa son vermiş; böylece Likya bölgesi bir Roma eyaletine dönüştürülmüştür. Tlos bu yeni düzen içerisinde önemini koruyarak gelişmeye devam etmiştir. Roma döneminde Likya yol ağı Tlos’un teritoryum yerleşimlerini de kapsayacak biçimde yeniden düzenlenmiştir. Ancak Tlos’un Hellenistik dönem yerleşim planında kapsamlı bir değişiklik yapılmamıştır. Öncelikle kent merkezindeki mevcut yapılar tamir edilerek kullanılmaya devam etmiştir. Stadyum alanına eklenen havuz ve sütunlu galeri ile kent merkezine bir hareketlilik getirilmiştir. Tiyatronun sahne binası ve çevresi yeniden düzenlenmiştir. Kentin kutsal alanı küçültülmüş ve burada imparator tapınağı formunda yeni bir tapınak inşa edilmiştir. Gymnasium yapısının güney yönüne bir hamam yapısı ilave edilerek bu yapı gymnasium-hamam kompleksine dönüştürülmüştür. Ayrıca tapınağın güneyine ikinci bir hamam yapısı daha inşa edilmiştir.

Erken Hıristiyanlık dönemi ile birlikte Tlos antik kenti pagan yerleşim alanları terk edilmiş; batı yöndeki akropol yükseltisinin güney yamacında daha küçük ölçekli yeni bir yerleşim alanı oluşturulmuştur. Bu yeni yerleşim alanının girişi akropolün doğu yamacında, stadyum diazomasının en güney ucundadır. Söz konusu Bizans dönemi yerleşim alanının merkezinde bir saray kompleksi bulunmaktadır. Saray yapısının etrafında ise diğer yapılar yeralmaktadır. İlerleyen dönemlerde akropolün güney yamacındaki bu yerleşim yeterli olmaz ve yerleşim alanı surların dışına taşırılarak pagan yerleşim alanı tekrar kullanılmaya başlanmıştır. Tlos kent planlamasındaki bu tarz değişim Likya bölgesi için yabancıdır. Likya’da kentler Orta Bizans döneminde hem azalan nüfus sayısı hem de politik gelişmelerle bağlantılı olarak genelde küçülmüştür. Tlos antik kentinde yaşanan bu gelişme ancak artan bir nüfus yapısıyla açıklanmaktadır.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin çöküşünden sonra güneybatı Anadolu’da organize olmuş Menteşeoğulları Beyliği Bizans egemenliğine son vermiş; Muğla merkez olmak üzere XIII. İle XV. yüzyıl aralığında bölgede bir hâkimiyet kurmuştur. Bu esnada Tlos antik kentinde daha önceki kalıntıların üzerinde yeni yerleşim alanları oluşturulmuştur. Diğer Anadolu beyliklerinde olduğu gibi bölge daha sonra Osmanlı İmparatorluğu egemenliği altına girmiş ve Menteşe Vilayeti olarak adlandırılmıştır. Tlos akropolünün zirvesinde antik dönem kalıntıların kullanılmasıyla inşa edilen görkemli şato Osmanlı dönemine aittir. Tlos antik kenti ve çevresinde oldukça erken bir dönemde başlayan yaşam Cumhuriyet dönemi ile birlikte kesintiye uğramadan Yakaköy Mahallesi olarak günümüzde de devam ettirilmektedir.

Seydikemer ilçesi kültürel değerleri bakımından dünyanın en eski ve bilinen en önemli düzlüklerinden biri olan Xanthos Vadisi’nin merkezinde yeralmaktadır. Tlos antik kenti ve teritoryumunda tespit edilen arkeolojik kalıntılar Xanthos Vadisi’ndeki yerleşim tarihinin şimdilik Yontma Taş devrine kadar geri gittiğini göstermiştir. Ayrıca avcı toplayıcı topluluk yapısından tarım devrimini gerçekleştirerek yerleşik hayata geçmiş ilk Cilalı Taş Devri insanları da Xanthos Vadisi’nde yaşamıştır. Özellikle ticaretin yaygınlaşmaya başladığı Bakır Çağ’da da Eşen Vadisi’ndeki mevcut yerleşimlerin konumlarını devam ettirdiği; Ege ve Akdeniz Havzası’ndaki çağdaş yerleşimlerle yakından ticari bir ilişki kurulduğu gözlemlenmiştir. Daha sonraki Tunç Çağı’nda Hitit İmparatorluğu tüm Anadolu’ya egemenlik sağlamıştır. Aynı zamanda Ege’nin karşı kıyısında ise Miken Krallığı hüküm sürmüştür. Her iki uygarlık arasında teritoryal sınırlar bakımından sorunlar yaşansa da yoğun bir ticari ilişkinin olduğu da bilinen bir gerçektir.

Tunç Çağı’nda da önceki dönemlerde olduğu gibi pek çok tarihsel olay yaşanmıştır. Ancak bu dönem daha çok Geç Tunç Çağı’ndaki yaşanmışlarla hatırlanmaktadır. Bunda Homeros’un İlyada ve Odysseia destanlarının büyük bir etkisi olmuştur. Bu destanlarda Homeros, Troya’da doğu ile batı halklarını karşı karşıya getirerek büyük bir savaştan bahsetmektedir. Hatta Homeros’a göre sözkonusu savaşın Sarpedon, Glaukos, Pandaros gibi en önemli kahramanları Likya bölgesinden çıkmıştır. Her üç kahramanın geldiği bölge için Homeros, Batı Likyada’ki Xanthos Vadisi’ne işaret etmiştir. Diğer yandan Troya savaşlarına katılmış başka bir kahraman daha bilinmektedir. Homeros sonrasında Troya savaşlarını yeniden yorumlayan İzmirli Quintus, Tlos’lu bir kahraman olan Skylakeus’un Troya önlerinde Akalarla dövüştüğünü bildirmiştir. Ayrıca Quintus savaş sonrasında ülkesine sağ olarak dönen tek kahramanın Tlos’lu Skylakeus olduğunu da belirtmiştir.

Referanslar

Korkut, T. (2015). Tlos: Akdağların Yamacında Bir Likya Kenti. İstanbul: E Yayınları; Korkut, T. ve Uygun, Ç. (2017). Tlos Antik Kenti Şehircilik Anlayışı. İçinde Ü. Aydınoğlu ve A. Mörel (editörler), Antik Dönemde Akdeniz’de Kırsal ve Kent: Sempozyum Bildirileri (ss. 236-248), 04-07 Nisan, Mersin; Korkut, T., Işın, G. ve Takaoğlu, T. (2018). Cave Habitations in Chalcolithic Lycia: The Case of Tavabaşı near Tlos. İçinde Dietz, S., Mavridis, F., Tankosić, Ž. ve Takaoglu, T. (Editörler), Communities in Transition: The Circum-Aegean Area in the 5th and 4th Millennia BC (ss. 548-555), Oxford: Oxbow Books Limited; Korkut, T., Takaoğlu, T. ve Sezgin, K. (2019). Pre-Classical Habitation at Tlos, Lycia, Adalya, 22: 25-44; Takaoğlu, T. ve Korkut, T. (2019). M.Ö. 9. Bin Yıl Sonunda Girmeler Mağarası. İçinde; A. Erön ve E. Erdan (Editörler), Doğudan Batıya 70. Yaşında Serap Yaylalı’ya Sunulan Yazılar (ss. 485-500). Ankara: Bilgin Kültür Sanat.