Ksanthos Antik Kenti Kazıları

Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Kınık yerleşkesinde Eşen Çayı’nın doğusundaki tepelik üzerinde yer alan antik kent, 112 hektarlık alana yayılıdır. Eşen Çayı’nın Toroslardan taşıdığı alüvyonlarla şeklini alan verimli ovaya açılan Ksanthos antik kenti güneyde Akdeniz, batıda Kragos (Sandak) ve Antikragos (Boncuk/Baba) Dağları ve doğuda ise Massikytos (Akdağ) ile kuşalıdır.

Antik kalıntılar İngiliz Ch. Fellows’un 1838, 1840, 1842 ve 1844 yıllarında gerçekleştirdiği dört ziyaret sonrasında XIX. yüzyıl müzecilik ve arkeoloji literatüründe yaygın tanınırlığa ulaşmıştır. Onlardan son ikisinde Ch. Fellows Osmanlı Hükümeti’nden temin ettiği izinle kentteki ilk kazıları yaparak, içerisinde ünlü Nereidler Anıtı ile Merehi ve Payava Lahti’nin de yer aldığı bir grup eseri Londra’daki British Museum’a taşıdı. XIX. yüzyıl sonlarında (1881-1882’de) bu kez başkanlığını O. Benndorf’un yaptığı Avusturya merkezli bir araştırma grubu kenti ziyaret ederek küçük çaplı birkaç sondaj kazısı gerçekleştirdi. Bununla birlikte, kentte bilimsel kazıların başlaması, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde gerçekleşmiştir. Bu dönemde, Fransız arkeologlar Prof. Dr. Arif Müfid Mansel’in başkanlığındaki Perge ve Side çalışmalarının ardından Antalya’ya gelen ikinci kazı heyeti oldu. Sorbonne Üniversitesi’nden Prof. Dr. P. Demargne’ın idaresinde fiilen başlayan kazılar (1950-1962), üç kuşak boyunca bu araştırmalarda yetişen H. Metzger (1962-1977), Ch. Le Roy (1978-1993) ve son olarak J. des Courtils (1994-2010) başkanlığında devam etmiştir. Fransız araştırmacılar kabaca 60 yıla yayılan arazi çalışmalarında başta Likya Akropolü olmak üzere, Batı Agora; Doğu Agora; Kuzey Akropolis; Güneydoğu Sektör; Doğu Bazilika ve Surlarda kazı, sondaj ve haritalama çalışmaları yaparak kentin araştırılmasını sağladı. Ayrıca 1988 yılında kentin UNESCO Dünya Kültürel Miras Listesi’ne dahil edilerek korunum ve tanıtımı da yine Fransız arkeologlar sayesinde gerçekleşmiştir. 2011-2019 yılları arasında Ksanthos kazıları Akdeniz Üniversitesi’nden Prof. Dr. B. Varkıvanç yürütücülüğünde sürdürülmüştür. Bu dönemde, ağırlıklı olarak Güneydoğu Sektör, Batı Agora, Tiyatro ve Likya Evinde kazı/sondajlar yapılmıştır. Ksanthos antik kenti kazıları (Letoon ile birlikte) 2020 yılından itibaren Selçuk Üniversitesi’nden Doç. Dr. E. Arslan’ın yönetimine devredilmiştir.

Arkeolojik keşifler ve farklı dönemlere ait yazılı kaynaklardan temin edilen bilgiler Ksanthos kentinin tarihsel birikimine dair genel bir fikir edinilmesine olanak sunmaktadır. Homeros’un İlyada adlı destanında Ksanthos kenti tüm Likya’yı kapsayacak şekilde kullanılmakta ve Sarpedon ile Glaukos önderliğinde Troya müttefiki olarak Akhalara karşı verdikleri savaş övgüyle anlatılmaktadır. Herodotos, Sarpedon’dan söz ederken onun Likya’ya Girit’ten sürgün edildiği yoldaşlarıyla birlikte geldiğini, burada Solymlerle dövüşerek daha önce Milyas olarak anılan topraklara yerleştiğini bildirmektedir. Klasik Grek yazınındaki bu aktarımlara karşın Geç Tunç Çağ Hitit çivi yazılı tabletlerinde Likya toprakları Lukka Ülkesi olarak tanıtılmış, Ksanthos antik kenti ise Awarna adıyla zikredildi. Bölgede Hellenistik Çağ’a değin kullanılan Likçe yazılı kaynaklarda ise klasik gelenekte Ksanthos olarak adlandırılan kentin burada yaşayan yerel halk tarafından Arnna biçimimde isimlendirildiği görülmektedir. Benzer şekilde söz konusu yazıtlarda kendi soylarından bahsederken Termilili olduklarını belirttikleri okunmaktadır.

Ne yazık ki, yazılı kaynakların ortaya koyduğu bu karmaşıklığın aşılmasını mümkün kılacak arkeolojik kanıtlar bugüne değin gün ışığına çıkmamıştır. Bu nedenle, özelde Ksanthos genelde ise Likya bölgesinin erken dönemlerine ait tarihsel arka planın aydınlatılması için şimdilik yeni araştırma sonuçlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Her halükarda, Grek ya da Hitit kaynakları yerine şayet bilgi kaynağımızı yerel dildeki yazıtlar olarak saptanacak olursa kentin özgün adının Arnna olduğu ve Arnnalıların da kendilerini Termilili olarak tanıttıklarını söylenebilir.

Arkeolojik ve tarihsel veriler kentin MÖ yaklaşık VI. yüzyılın ikinci yarısına kadar otokton bir yapıya sahip olduğu ortaya koymaktadır. Bu tarihten sonraysa sırasıyla Akhamenid, Makedon, Ptolemaios, Seleukos, Rhodos ve Roma hâkimiyetine girdiler. Akhamenid ordusuna hizmet veren Med Genarali Harpagos MÖ yaklaşık 545 civarında kenti dramatik bir şekilde ele geçirmiştir. Herodotos kuşatma sırasında yaylaya çıkmış olan aileler dışında kalan tüm Ksanthosluların akropolde toplu öz-kıyım gerçekleştirerek köle olmaktansa ölmeyi yeğlediklerini aktarmıştır. Makedon kralı Alexandros’un Lykia’da herhangi bir direnişle karşılaşmaksızın bölgeyi kontrol altına aldığı bilinmektedir. Alexandros’un ölümünün ardından Likya çeşitli hanedanlıklar arasında el değiştirmekteydi. Kısa bir süre için merkezi Antakya olan Seleukos Krallığı’nın eline geçtikten sonra bütün MÖ III. yüzyıl boyunca İskenderiye merkezli Ptolemaiosların hakimiyetinde kalmıştır. MÖ II. yüzyılda tekrar kısa bir süre Seleukosların bölgede kontrol sağladıkları görülmektedir. Seleukos kralı III. Antiokhos’a karşı yapılan savaşta zafer kazanan Romalılar, Lykiayı bu savaşta kendilerine destek olan Rhodosulara armağan ettiler (MÖ yaklaşık 188). İç karışıklıklar, Romanın değişen Akdeniz politikası gibi nedenlerle MÖ 166’da Rhodos hakimiyeti son buldu ve MS 43 yılına dek Lykia, daha sonra Roma denetimine geçecek olan Konfederatif bir meclis tarafından yönetilmiştir. Lykia Birliği dönemi olarak adlandırılan bu dönemde her kentin kendi nüfusu ile orantılı temsilci sayısıyla katıldığı bir meclis kurulmuştur. Ksanthos kenti, bu mecliste en yüksek sayı olan üç üye ile katılmıştır. Ksanthos M.Ö 42’de Caesar’ın oğlu ve katili Brutus önderliğindeki bir grup tarafından işgal edilmiştir. Geç dönem kroniklerinde, Akhamenid kuşatmasında olduğu gibi Ksanthosluların toplu öz-kıyım gerçekleştirerek bu işgale direndikleri belirtilmişse de bu aktarım bilim insanları arasında kuşkulu bulunmaktadır. Roma hakimiyetinin erken dönemleri sorunlu görünse de MS yaklaşık I. – II. yüzyıllar Ksanthos’daki yoğun imar faaliyetleri kentin refah içerisinde olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Bu dönemde özellikle MS 145 yılında gerçekleşen depremin kente büyük çaplı bir hasar verdiği kaydedilmiştir. İzleyen dönemlerde Parata ve Myra gibi liman kentlerinin gelişirken Ksanthos’un giderek eski önemini kaybettiği anlaşılmaktadır.

Erken Bizans yapıları diğer Lykia kentleri gibi Ksanthosta da MS V. – VI. yüzyıllarda Hristiyanlık inancının yaygınlaştığını ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, MS VII. yüzyıl ile birlikte imar faaliyetleri kesilmekte ve ancak MS XI. yüzyılda kısa bir süre için yeniden canlanmaktadır. Öte yandan, XII. yüzyılda Türklerin Anadolu’ya yayılmaları Güneybatı Anadolu’yu da etkisi altına almışlardır. Olasılıkla günümüz yerleşimine adını veren Kınık boyunun da bölgeye girişi bu tarihte gerçekleşmiş olabilir. Osmanlı döneminde Rhodos’da isyan çıkaran Rumların padişah tarafından Ksanthos’a sürgün edilmeleri ile XVIII. yüzyılda Ksanthos bir kez daha iskân edilmiş görülüyor. Ch. Fellows’un Ksanthos’a geldiğinde antik kentin içerisinde yaşayan bir grup Rum köylüden söz ediyor olması, onların 1838’de halen bölgeyi iskân ettiklerini göstermektedir. Antik kentin içerisinde yaşayan Rumların da bölgeyi terk etmesinin ardından bölgedeki yerleşim ovaya kaymış ve XX. yüzyıl içerisinde örenyerinin aşağısındaki düzlüğe günümüz Kınık Kasabası kurulmuştur.

Ksanthos antik kentinden günümüze ulaşan arkeolojik kalıntılar kentin iskân ve imar tarihinin sımut kanıtlarını oluştururlar. Bu yönüyle, her ne kadar verimli bir ovada konumlanıyorsa da bugüne değin orijinal buluntu yeri belirsiz durumdaki Kalkolitik döneme tarihlenen iki taş balta dışında tarihöncesi dönemlerde kent ve çevresinde yerleşildiğini belgeleyen kanıtlar henüz ele geçmemiştir. Benzer şekilde, Hitit metinlerindeki aktarımlar ve Homeros’un Troya Savaşı’na katıldıklarına ilişkin göndermelerine karşın Ksanthos’da Tunç Çağlarına ait arkeolojik tabakalara rastlanmamıştır.

Kentin maddi kültür verileri ile tasdik edilebilen erken dönem yerleşim tarihine ilişkin kanıtlara Güneydoğu Sektör olarak adlandırılan bölgede gerçekleşen kazılarla ulaşılmıştır. Burada, Helenistik Çağ’a ait bir duvarda devşirme olarak ele geçen bir orthostat kabartması MÖ VII. yüzyıla inen tarihi ile şimdilik Ksanthos’daki kentleşme sürecinin en erken belirtisi olarak kabul edilmektedir. Üzerinde sadece gövdelerinin alt kısımları korunmuş bulunan kabartma kuşağı yaygın olarak anne-çocuk (?) ikilisi olarak yorumlanmakta ve üslup açısından (Doğu) Luvi (Geç Hitit/Yeni Hitit/Suriye-Hitit) ya da Frig etkileri gösterdiği düşünülmektedir. Yine aynı bölgede Lesbos tarzı, çokgen taşlarla örülmüş-, duvar yapısı ve onun üzerine yerleştirildiği düşünülen kabartmalı orthostat blokları hem işçilik hem de üslup açısından MÖ VI. yüzyıl başlarına tarihlenmişlerdir. Kentin kuzeydoğusunda yer alan ünlü Aslanlı Dikme Mezarı’da diğer iki örnek gibi kentin Akhamenid işgali öncesine ait olasılıkla kent beyi için dikilmiş bir anıt mezarıdır. Gösterişli kabartmaları, yükseklikleri 10 metreye ulaşan payeleri ile kentteki en erken anıtsal yapıları oluşturan bu dikme mezar anıtları Likya’ya özgüdürler ve kentin Batı Agorası’ndaki Harpy ve Kherei Dikmeleri bu türün Ksanthos’daki en etkileyici örneklerini oluşturmaktadırlar. Ne yazık ki, ya hayli tahrip durumda ele geçtikleri ya da yurt-dışına çıkarıldıkları için içlerinden hiçbiri özgün halleriyle günümüze ulaşmamıştır.

Yaklaşık 200 yıllık bir zaman dilimini kapsayan Akhamenid dönemi Ksanthos’un arkeolojik olarak belgelenebilen en varsıl dönemini teşkil edmektedir. Bu dönemi en iyi şekilde yansıtan kalıntılar Lykia Akropol’ü ve Kuzeydoğu Nekropolü’ndeki mezarlarla temsil ediliyor. Yerleşimin batısında Ksanthos Irmağının doğusunda yükselen bir tepeliğin üzerinde yer alan yer alan Lykia Akropolü, Akhamenid döneminden Bizans çağına değin yerleşimin en yoğun iskân görmüş merkezidir. Bu nedenle de, erken dönemlere ait tabakalar hayli tahrip olmuş bir şekilde günümüze ulaşmıştır. Burada, Erken Demir Çağ’a tarihlenen çömlek parçaları yanında Akhamenid dönemi konut temelleri ve kentin yöneticilerine ait olması gereken F, G, H Anıt Mezarları’na ait kalıntılar belgelenebilmiştir. Güçlü bir surla tahkim edilmiş olan Lykia Akropolünün hemen kuzey-doğusunda Harpy, Kherei ve Tiyatro Dikme Anıtları ile Ev Tipi Mezar yine bu döneme aittir. Benzer şekilde, Kuzeydoğu Nekropolde yer alan ve cephelerinde Lykia ahşap konut mimarisini canlandıran kaya mezarları ve Ch. Fellows tarafından Londra/British Museum’a taşınan Payawa ile Merehi Lahitleri de Akhamenid dönemine ait kalıntılar arasındadır. Hem mimari hem de heykeltıraşlık eserlerinin kalitesi ile eşsiz bir görünüme sahip olan ve British Museum’da sergilenen Nereidler Anıtı ise bugün sadece podyum temellerinin korunduğu güney kentte yer almaktadır.

Kentin güney kapısı, şimdilik Helenistik Çağ’dan günümüze ulaşan en görkemli yapısı durumundadır. İlk evresi MÖ II. yüzyıla ait olan yapının üzerinde Kral III. Antiokhos’a atfedilen silinen bir yazıt ve kentin koruyucu tanrıları Leto, Artemis ve Apollo’ya ait büstler yer almaktadır. Roma dönemine ait yapılar Batı ve Doğu agoraları ile onları birbirine bağlayan sütunlu ana cadde (Documanus) çevresinde yoğunlaşmaktadır. Ksanthos Tiyatrosu, Batı Agora ile Lykia Akropolü arasındaki doğal bir çöküntü alanına inşa edilmiştir. Diğer Lykia kentleriyle karşılaştırıldığında 2200 kişiyi ancak bulan kapasitesi ile oldukça mütevazı bir görünüme sahiptir. MS II. yüzyıla ait olan yapının temelleri altında olasılıkla Helenistik Çağ’a ait erken dönem Tiyatro yapısının yer aldığı düşünülmektedir. Doğu Roma (Bizans) kentinin en gösterişli yapıları Lykia Akropolü’ndeki Erken Bizans Konutu; Kuzey Akropol’deki Hac Bazilikası ve Güneybatı’daki Doğu Bazilikası ya da Katedral olarak adlandırılan yapılardır. Onlardan en iyi korunmuş olanı MS V. yüzyıla tarihlenen Doğu Bazilika’dır. Psikoposluk sarayı olarak da kullanıldığı düşünülen yapı, atriumuyla birlikte 74 metrelik bir uzunluğa sahiptir ve zemini çok renkli ve grometrik motifli mozaiklerle süslenmiştir.

Yararlanılan Kaynaklar

des Courtils, J (2003). Dünya Mirası Kentlerinden Ksanthos ve Letoon Rehberi. İstanbul: Ege Yayınları: 176; Borchhardt, J.-Bliebtreu, E. (2013). Strukturen lykischer Residenzstädte im Vergleich zu älteren Städten des Vorderen Orients; Işık, F. (2016). Likya Uygarlı’nın Anadolu-İon Özü Üzerine -Beylikler Dönemi Ksanthos’u Özelinde-, Editör; İşkan, H., Dündar, E.: Lukka’dan Likya’ya: Sarpedeon ve Aziz Nikolaos’un Ülkesi. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları: 436-468.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

des Courtils, J (2003). Dünya Mirası Kentlerinden Ksanthos ve Letoon Rehberi. İstanbul: Ege Yayınları: 176.