Tabae (Ana Kaya) Yeraltı Şehri
DOĞAL VE KÜLTÜREL MİRAS Antik Kent Yeraltı Kenti
-
2025
Denizli-Muğla Karayolu`nun yetmiş sekizinci kilometresinde Denizli'nin Kale ilçesinin bir kilometre dışında yer alan bir antik kenttir. Tabae doğal bir kale görünümüne sahip olup ana kaya üzerine konumlandırılmıştır. Kentin prehistorik çağlar itibariyle yaşama ev sahipliği yaptığı düşünülse de ana kaya üzerinde olması sebebiyle bunu kanıtlamak mümkün olmamıştır ancak MÖ 1800`lü yıllara ait Hitit dönemi çivi yazılarında kentin ismi geçmektedir. Bölge Büyük İskender sonrasında Anadolu`da kurulmuş kent devletlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Kentte yaşamın Helenistik dönem itibariyle başladığı düşünülmektedir. Bu kent devletinin antik dönemde kendi adına altın sikke bastırdığı, bastırılan bu sikkelerin zaman içerisinde gümüş ve bronza dönüştüğü tespit edilmiştir. Kentin adının ise Latince “Taba” yani kaya anlamına gelen kelimeden geldiği düşünülmektedir. “Taba” kelimesine ek yapılarak “Tabae” yani ana kaya üzerine kurulmuş şehir anlamı kazandırılmıştır. Kentin bulunduğu bölge itibariyle yüksek bir kayanın üzerinde konumlandırılmış bir kale görünümünde olması bu durumu destekler niteliktedir. Antik dönemde Karya bölgesi içerisinde yer alan bu kent VI. yüzyılda Doğu Roma`nın Hristiyanlığı seçmesiyle birlikte Piskoposluk merkezi haline gelmiştir. XII. yüzyıla kadar bu süreç devam ederken XII. yüzyıl sonrasında bölgeye başlayan konar göçer Türkmen hakimiyeti Anadolu Selçuklu Devleti`nin zayıflamasıyla birlikte bir Türk hakimiyetine dönüşmüştür.
Bu hakimiyetle birlikte bölgede başlayan Menteşe Beyliği hakimiyeti sonrasında bölge Kale-i Tavas adıyla anılmaya başlanmıştır. Kale-i Tavas aslında antik Tabae kenti üzerine kurulmuştur. Bu dönemle ilgili bilgilere ise dönemin Arap gezgini İbn Batuta`da rastlamaktayız. Batuta 1333 yazında Ladik`ten Denizli`ye gelir ve oradan Tavas`a çıkar, sonrasında Muğla istikametine yoluna devam eder. İbn Batuta`nın anlatımına göre bölgeye gece saatlerinde ulaştığı için kale kapılarının açılmadığını bu sebeple geceyi bir yoksulun evinde geçirmek zorunda kaldığı sonrasında gün aydınlanıp kale kapıları açılınca kalenin beyi olan Elyes Bey tarafından misafir edildiği ve yolculuğu için gerekli yardımların yapıldığını söylemektedir. Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere bölgede tahmini olarak 1320 yılı itibariyle Elyes Bey`in hakim olduğu ve bir kalenin var olduğunu göstermektedir. Takip eden noktada Kale-i Tavas ile ilgili bilgileri Osmanlı döneminin önemli seyyahlarından olan Evliya Çelebi`den elde etmekteyiz. 1670`li yıllarda Evliya Çelebi Denizli ve Muğla bölgesine gelerek Tavas bölgesinden geçmiştir. Onun anlatımları bölge ile ilgili ayrıntılı bilgiler içermektedir. Evliya Çelebi kalenin çift surlu bir yapıya sahip olduğunu, kentin içerisinde elli ev ve bir caminin olduğu bir iç kale ile 300 ev, beş mahalle, beş cami, bir han, bir hamam, üç mektep, üç sebil, iki tekke ve altı zaviyesi olan bir dış kaleden meydana geldiğini ifade etmiştir. Ayrıca Evliya Çelebi bölge ile ilgili dört tarafının uçurumlarla çevrili olmasından da kaynaklı olarak “Kartal Yuvası” tanımlamasına yer vermiştir. Osmanlı Devleti`nin kayıtlarına göre bölgenin 1830`lı yıllarda 364 haneden oluştuğu görülürken, ayrıca 1897 yılında Denizli Mutasarrıflığı kurulana kadar bölgenin Muğla`ya bağlı olduğu tespit edilmiştir. Cumhuriyet`in ilanı ile Kale ilçe merkezinin mevcut yerinde mevcudiyetini sürdürdüğü tespit edilmiştir ancak İkinci Dünya Savaşı yıllarında bölgede verem vakalarının artması, şehrin konum olarak dört tarafı uçurumlarla çevrili olması sebebiyle büyüme ve gelişmeye uygun olmaması gibi sebeplerle terk edilmesi düşünülmeye başlanmıştır.
Ayrıca kentin jeolojik yapısına bakıldığında en üstte kireç taşına rastlanırken altında çakıllı, killi, kumlu bir yapı söz konusudur. Bu iki farklı jeolojik yapı arasındaki uyumsuzluk ve oluşan çatlaklar zaman içerisinde heyelanların oluşmasına ve kaya düşmeleri gibi olaylara sebebiyet vermiştir. Bu durumlar 1950 yılında Adnan Menderes`in bölgeyi ziyaretinde gündeme gelmiş, 1952 yılında çıkarılan bir kararname ile bölge heyelan bölgesi ilan edilmiş ve Tavas ovasında ızgara planlı yeni evlerden oluşan bir şehrin inşa süreci başlamıştır. Bu süreç 1962 yılında şehrin yeni yerine tamamen taşınmasıyla sona ermiştir.
Yapılan literatür taramasında Tabae antik kenti ile ilgili ilk kazı çalışması 2007 yılında Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü`nden Prof. Dr. Bozkurt Ersoy`un başkanlığında gerçekleştirilmiş olup 2013 yılına kadar devam etmiştir. 2014 yılı itibariyle Denizli Müze Müdürlüğü himayesinde Pamukkale Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Beyazıt başkanlığında ilerlemiş ve 2021 yılı itibariyle tamamen Pamukkale Üniversitesi himayesinde Prof. Dr. Mustafa Beyazıt başkanlığında devam etmiştir. 2025 itibariyle bölgede mevcutta bir kazı çalışması yürütülmemektedir.
Mimari Kalıntılar
Antik kent içerisinde gözle görülür açık vaziyette yer alan yapılar olmakla birlikte bu ören yerinde şu an için ziyarete kapalı ya da tam olarak kazı çalışması sona ermemiş yapılar söz konusudur. Örenyerinin hemen giriş noktasında kaide ve sütun başlıklarının yer aldığı devamında toprak altında kalmış oyuklar şeklinde göreceğiniz henüz tam olarak kazı çalışması tamamlanmamış Roma döneminden kalma tahıl depoları yer almaktadır. Yine ören yerinde özellikle Evliya Çelebi`nin de belirttiği medrese ve zaviyeye ait taşa oyulmuş sıralı odalar gözlenmektedir. Onun hemen yakınında da bu durumu destekler nitelikte müderrislere ait mezarların yer aldığı küçük bir hazire yer almaktadır. Görünür durumdaki yapılar ise aşağıda sıralanmıştır.
Cevher Paşa Hamamı
Hamam kalıntısı kentin kuzey kısmında yer almaktadır. Günümüze kadar kısmen sağlam ulaşmış olan bu hamam kalıntısı üç eyvanlı ve iki halvetli hamam örneklerinden olup soyunmalık alanı kısmen ayaktadır. Plan ve malzeme bakımından değerlendirildiğinde hamamın XIV. ve XV. yüzyıllarda inşa edildiğini düşündürmektedir. Cevher Paşa`nın kim olduğuna dair net bir veri olmamakla birlikte Menteşe Beyliği sülalesinden olduğu düşünülmektedir. Bölgede yine kendisi tarafından inşa edildiği düşünülen bir camide yer almaktadır. İlgili hamamın kitabesinin de kazıyı yapan ekibin başında yer alan Prof. Dr. Mustafa Beyazıt tarafından Denizli Müze Deposu`nda yer aldığı ifade edilmiştir.
Osmanlı Çeşmesi
Hakkında ayrıntılı bilgi bulunmayan bu çeşmeyi ören yerini gezerken çok rahat bir şekilde gözlemleyebilirsiniz. Bu yapı Prof. Dr. Mustafa Beyazıt tarafından binek taşlı Osmanlı çeşmesi olarak adlandırılmıştır. Bu adlandırmanın temel sebebi dönem içerisinde insanların özellikle hayvanlarını burada suladıktan sonra yaşlılık dönemlerinde hayvanlarına rahatça inip çıkmalarını sağlamak adına bir binek taşına sahip olmasından ileri gelmektedir. Ayrıca ören yerinin farklı noktalarında da çeşmeler bulunmaktadır.
Sarnıç
Ören yerini gezerken oldukça yaşlı, ortasında ufak çaplı bir oda boyutunda delik göreceğiniz çınar ağaçlarının yakınında bir sarnıç yapısı bulunmaktadır. Bu sarnıç yapısı günümüze neredeyse kusursuz denecek şekilde ulaşmıştır ancak 2025 yılında yaptığım gezide ziyarete kapalı ve üstünün kapatılmış şekilde olduğunu gördüm. Kazı sırasında çekilmiş görsellerini incelediğimde sarnıcın Geç Roma döneminde inşa edilmiş olabileceği düşünülürken, yapısal olarak yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanan dikdörtgen kesitli dört destekle iki ayrı birim haline getirilmiş üzeri beşik tonozlarla örtülü bir yapıya sahiptir.
Su Tünelleri
Ören yeri pek çok çeşmeye sahip olduğu gibi iri ufaklı pek çok sarnıç ve kuyu yapısına da sahiptir. Bu süreç aslında antik dönem ile başlamıştır. Roma döneminde, Beylikler ve Osmanlı döneminde de devam etmiştir. Temel olarak Tabae kentinden su ile ilgili temel iki sıkıntı söz konusudur. Bir zemin suyunun tahliyesinin sağlanması iki özellikle İslamiyet dönemi ile temizlik anlayışının bir sonucu olarak Menteşeoğulları ve Osmanlı dönemlerinde temiz su ihtiyacının giderilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun çözüm noktası olarak da ilk olarak Roma döneminde şehrin altına zemin suyunu tahliye edecek su tünellerinin inşası gündeme gelmiştir. Zemin suyunun tahliyesi bu şehir için elzem düzeyde önemlidir. Çünkü üst tabaka her ne kadar kireç taşından meydana gelse de alt kısım kumlu ve killi bir yapıya sahiptir dolayısıyla zemin suları ana kayanın altını boşaltmakta, bu da heyelan ve kayaların kopması gibi olaylara sebep olmaktadır. Bunun önüne geçmek adına şehrin altında pek çok tünel kazısı yapılmıştır. Bu tünelin bir kısmı günümüzde ören yerinde görülmektedir. İkinci kısımda ise temiz su ihtiyacını karşılama noktası karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada özellikle yağmur suyunu toplamak adına şehrin içerisine irili ufaklı pek çok sarnıç yapısı ve çeşmeler inşa edilmiştir. Yine şehirde su ile ilgili olarak oldukça derin yapıda kuyuların varlığı da gözlenmiştir. Ayrıca Beyazıt`ın ekibince tespit edilen bir duruma göre şehrin karşı tarafında yer alan Karacadağ mevkiinden şehrin temiz su ihtiyacını karşılamak adına sağlam künklerle şehre kadar bir su hattı çekilmiştir. Önce iç kale ye gelen bu hattan gelen suyun burada depolanması sağlanarak toplamda üç adet Osmanlı çeşmesine dağıtımı sağlanmıştır.
Cevher Paşa Cami
Dikdörtgen planlı bir harime sahip olan cami, kuzeyinde son cemaat yeri ve kuzeybatı köşesinde yer alan minareden oluşmaktadır. Harim ahşap desteklerle üç kısma ayrılarak düz ahşap tavan ile kapatılmıştır. Ahşap destekler üzerinde yer alan ahşap başlıkların ince işçilikli olduğu gözlenmektedir. İnşa kitabesi bulunmayan caminin giriş açıklığı üzerine boya ile 1235/1819-20 tarihi işlenmiştir. Bu tarihin bir onarıma ait olduğu düşünülmektedir. Halk arasında da Cevher Paşa Cami olarak bilinen bu yapıyı inşa ettiren Cevher Paşa ile ilgili daha önce de belirtildiği gibi ayrıntılı bir bilgi söz konusu değildir. Sadece XIV. ve XV. yüzyıllarda yaşadığı düşünülmektedir. Bu sebeple muhtemeldir ki cami 1819-20 yıllarında kapsamlı bir onarıma girmiştir. Cami yakın dönemde restore edilerek düzenli bir hale getirilmiştir. İç mekanda kalem işi süslemeler ön plana çıkmakta, mihrap da perde ve kandil motifi şeklindeki süslemeler dikkat çekmektedir. Ayrıca bir ibrik motifi gözlenmektedir bu motifte camiye gelen insanlara genel çerçevede abdestinin olup olmadığı noktasını hatırlatma ihtiyacından doğmuştur.
Roma Dönemi Kaya Mezarları ve Tabae Kaya Kilisesi
Tabae`nin iç kalesinin kuzeybatısında Cevher Paşa Cami`nin ise güneybatısında yer alan yamaç bölümde Roma dönemine ait olduğu düşünülen kaya mezarlar yer almaktadır ayrıca bu mezarların belli bir bölümünün zaman içerisinde şapel ya da kilise olarak işlevlendirildiği düşünülmektedir. Yamacın alt katında kayaya oyulmuş ön yüzleri düzensiz kemerle açılan yapı formları söz konusu iken üst katında yine kemerli bir yapıya sahip ancak alt kattakilere kıyasla özenli şekilde oyulmuş bir ön cephenin varlığı dikkat çekerken üçgen bir alınlık ve dikdörtgen formunda nişlerin yer aldığı bir kilise yapısı dikkat çekmektedir.
Pazar Yeri Camisi
15 x 11 metre boyutlarında düz ahşap tavanla örtülü dikdörtgen planlı bir harim, kuzeyinde son cemaat yeri ve kuzeybatı köşesinde tek şerefeli bir minareden oluşmaktadır. Kazı çalışmaları sırasında bulunan caminin kitabesinden 1284/1867-68 yıllarında onarım gördüğü anlaşılmaktadır. Minaresinde yer alan kitabeden ise Feyzullah adında bir usta tarafından minarenin onarım yapıldığı dönemde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Giriş açıklığı sövesine kazınmış olan 1257/1841 tarihinin ise yapının ilk inşa yılı olduğu düşünülmektedir. Bu cami ile ilgili Prof. Dr. Mustafa Beyazıt`ın aktarımına göre şöyle bir durumda söz konusudur; ilgili caminin minaresi dışında tüm yapı neredeyse temel hizasına kadar kaybolmuş durumdadır. Yerel hakla yapılan görüşmeler sonucunda 1952`de çıkan kararname sonrasında başlayan taşınma sürecinin devamına uygun kredilerle halka ev sağlanmış ancak bölgenin genelinin hayvancılık faaliyeti yürütmesi sebebiyle müştemilat ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu ihtiyacı gidermek adına bölgedeki yapıların taşlarının temel hizasına kadar sökülerek yeni yerleşim yerinde kullanıldığı ilgili caminin taşlarının da yeni yerleşim yerindeki Yılancıoğlu Cami`nin inşasında kullanıldığı tespit edilmiştir. Caminin minaresinde kitabeye, bahçe duvarlarında ve farklı bölümlerinde de Osmanlı döneminden kalma taşlara rastlanılmıştır.
Tekke Önü Mescidi
Bu yapıya ait kalıntılar çok sınırlı düzeyde olup temel hizasına kadar indiğini söylemek mümkündür. Kentin güneyinde yer alan bu yapı dikdörtgen planlı bir harim, kuzeyinde cemaat yeri ve kuzeybatısında minareden oluşmaktadır. Düz ahşap tavanla örtülü olduğu düşünülmektedir. İnşa tarihi hakkında kesin veri bulunmamaktadır. Plan ve malzeme özelliklerinden hareketle XVIII ve XIX. yüzyıllara tarihlendirilmektedir.
Roma Hamamı
Ören yerine girildiğinde karşılama alanının hemen sol yanında yer alan tek tarafı sıralı şekilde kemerli yapılardan oluşan, duvar içlerinde ufak oyuklara yer verilmiştir. Diğer duvarları ise düz şekilde işlenmiş bir yapı yer almaktadır. Prof. Dr. Mustafa Beyazıt başkanlığında yapılan kazı çalışmaları neticesinde bu alanın bir Roma Hamamı olduğu tespit edilmiştir ancak ören yeri içerisinde bu mekanla ilgili herhangi bir yönlendirme ya da açıklama söz konusu değildir. Ayrıca alanın tarihlendirilmesi ve diğer hususlarda da bir bilgiye rastlanılmamıştır.
Tarihi Tabae (Eski Kale) Köprüsü
Köprü ile ilgili çok ayrıntılı bilgi sahibi olmamakla birlikte üzerinde yer alan açıklamalara bakıldığında köprünün Roma dönemine ait olduğu otuz metre uzunluğunda 3,60 metre genişliğinde olduğu belirtilmiştir. Tamamen taştan inşa edilmiş olan köprü aynı zamanda Tabae antik kentine tek geçiş noktası özelliğini taşır. Köprü 2022 yılında Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından restore ettirilmiştir.
Referanslar
Aktürk, H. (2020). Tabae Antik Kenti. Türkiye Turizm Ansiklopedisi. Erişim adresi: https://turkiyeturizmansiklopedisi.com/tabae-antik-kenti, (Erişim tarihi: 12. 02. 2025); Atıcı, A., Beyazıt, M. (2020). Kale-i Tavas (Tabae Antik Kenti) ören yeri kazıları. Türkiye Turizm Ansiklopedisi. Erişim adresi: https://turkiyeturizmansiklopedisi.com/kale-i-tavas-tabae-antik-kenti-orenyeri-kazilari, (Erişim tarihi: 12. 02. 2025); Aydın, A. (2012). Antik Tabae (Kale-İ Tavas) kentinin Bizans dönemi eserleri, Sanat Tarihi Dergisi, 21(2): 45-65; Beyaz, T. ve Arsay, M. S. (2017). Kale-i Tavas (Tabae) antik kentinin (Kale-Denizli) jeolojik ve jeoteknik özellikleri, Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi, 23(6): 792-798; Beyazıt, M., Beyazıt Y., Gital, B.D., Çelemoğlu, Ş., Şen, M., Atıcı, A., Baysal, H. H. (2017). Kale-i Tavas (Tabae antik kenti) ören yeri ve Kale-i Tavas mezarlığı kazıları 2016. İçinde; A. Özme (Yay. Haz.). 39 Kazı Sonuçları Toplantısı Cilt I (ss. 329-346). Bursa: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları; Ersoy, B. (2011). Kale-i Tavas (Tabae). Ege Üniversitesi Arkeoloji Kazıları. İzmir: Ege Üniversitesi Yayınları; Hürriyet Gazetesi. Menteşe Beyliği`nden kalma tarihi bir camii: Cevher Paşa. Erişim adresi: https://www.hurriyet.com.tr/seyahat/mentese-beyliginden-kalma-tarihi-bir-camii-cevher-pasa-41691075, (Erişim tarihi: 12. 02. 2025); Medesa. (2025, 30 Ocak). Taşınan şehir: Kale-i Tavas (Tabae) [Video]. Erişim adresi: https://www.youtube.com/watch?v=38t-Rd0Vfcc, (Erişim tarihi: 12. 02. 2025); Muhammed, E.A., Tanci, İ. B. (2005). İbn Battuta Seyahatnamesi. A. S. Aykut (Yay. Haz.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları; Pamukkale Üniversitesi. Tabae antik kenti. Erişim adresi: https://www.pau.edu.tr/kalemyo/he/sayfa/tabea-2, (Erişim tarihi: 12. 02. 2025); T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı. Tabea antik kenti. Erişim adresi: https://denizli.ktb.gov.tr/TR-211754/tabea-antik-kenti.html, (Erişim tarihi: 12. 02. 2025); Zilli, D. M. (2005). Evliya Çelebi Seyahatnamesi Cilt 9-10. Dağlı, Y., Kahraman, S.A., Dankoff, R (Yay. Haz.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.