Kervansaray, her ikisi de Farsça kökenli olan kervan ve saray kelimelerinin birleşiminden oluşan bir birleşik kelimedir. Kervansarayın ne anlama geldiğini açıklayabilmek için öncelikle kervan kelimesinin anlamından bahsetmek gerekir. Tıpkı kervansaray gibi, kervan kelimesi de bir bileşik kelimedir. Farsça kökenli olan kārbān veya kārvān kār ve bān kelimelerinin birleşiminden meydana gelmektedir. Bu özelliğiyle işi koruyan, işi idare eden anlamına geldiği kaynaklarda ifade edilmektedir. Saray kelimesi ise (Sarāy) kapalı büyük mekân, konak, özellikle hükümdara ait konak gibi anlamlara gelmektedir. Buna göre kervansaray, kervanları ağırlayabilecek nitelikte, saray gibi geniş ve iyi düzenlenmiş yapı olarak tanımlanabilir.

Kervansaray kelimesiyle eş anlamlı olarak sıkılıkla kullanılan diğer kelimeler ise han ve ribat'dır. Bunun haricinde, tekke, zaviye, hanakah, düveyre, buka, dergâh, funduk gibi kelimelerin de eski kaynaklarda, muhtemelen güvenli konaklama işlevi ile ilgili olarak, kervansaray yerine kullanıldığı görülmektedir. Kaynaklarda kervan kelimesinin kullanıldığı ilk yazılı kaynak olarak Aşık Paşa’nın 1330 yılına tarihlenen Garib-nâme adlı eseri gösterilmektedir. Kervansaray ve Han kelimeleri ise yapı kitabelerinde ve başlıca Selçuklu dönemi kaynakları olan Müsamere’tül Âhbar ve El Evami’rül Alaiyye fi Umur’il Alaiyye’de geçmektedir. Bu verilere dayanarak kervansaray kelimesinin tarihi kökenini XIV. yüzyıl öncesine dayandırmak mümkündür. Kervansaray yapılarının kökeni ise çok daha eskilere dayanmakta olup, şehirler ve hatta kıtalar arasındaki ticaretin tarihi ile yaşıt olmalıdır.

Kervansaray kavramını anlamak için öncelikle kervansarayların varlığını gerekli kılan durumu ve motorlu taşıtların ulaşımda yer almasından önceki dönemin seyahat koşullarını anlamak gerekir. O yıllarda, bir yerden bir yere gitmek, zorunluluk sonucu yapılan, zaman alıcı, tehlikeli ve zor bir süreçtir. Yolculuk edenler için her zaman soyulma, tecavüze uğrama, köle pazarında satılmak üzere esir edilme ya da öldürülme riski mevcuttur. Taşıdıkları pek çok kıymetli eşya ve mallar ile özellikle tüccarların büyük risk aldıkları görülür. Bununla birlikte, ilk medeniyetlerin kuruluşundan günümüze değin seyahat olgusunun bir ticari zorunluluk olduğu görülmektedir. Devletlerin ve kentlerin gelişimi açısından, günümüzde de olduğu gibi, ticaretin getirileri hayati rol oynamaktadır ve ticaret yollarının güvenliği, yeri geldiğinde savaş nedeni sayılabilecek kadar önemli bir sorundur. Kervansarayın öncülü sayılabilecek yapıların, seyahat süreçlerinde, özellikle tüccarlar olmak üzere, seyahat eden herkesin güvenli konaklama ihtiyacına cevap olarak ortaya çıkmış olması kuvvetle muhtemeldir.

Kervansarayların kökeni ile ilgili olarak kaynaklarda farklı bilgiler yer almaktadır. Yaygın bir görüşe göre kervansaray yapılarının öncülü, İslam ordularının sınır karakolları olarak inşa edilen ribatlardır. Bu yaklaşımın dayandığı nokta ribat kelimesinin bazı XIII. yüzyıl Anadolu Selçuklu kervansaraylarının kitabelerinde ve yine bu dönemin kaynaklarında, kervansaray kelimesi yerine kullanılmış olmasıdır. Esasen askeri yapılar olan ribatların, kervansaray işlevi ile kullanılmaya başlanması, devletin sınırlarının genişlemesiyle ribatların askeri önemlerini ve özgün işlevlerini kaybedip yeni işlevler yüklenmeleri sonucunda oluşmuş bir durumdur. Bu durumun yaygın kabul görmesi, özgününde farklı yapılar olan ribat ve kervansaray için bir eş anlamlılık algısı yaratmış olmalıdır. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında, kervansarayların kökeninin ilkçağa kadar uzanmakta olup, kervansarayların ortaya çıkmasını sağlayan ticari konaklama işlevinin, tarih boyunca askeri yapılarla mekansal birliktelik içinde bulunduğu görülür. Bu bağlamda Roma döneminin Castrum’u, Bizans’ın Xenedion’u, tıpkı İslam devletlerinin ribatı gibi kervansaray yapılarının öncülü olarak kabul edilebilir.

Kervansarayın kurum ve yapı olarak gelişiminde, İpek Yolu olarak bilinen rota ve Asya’yı Anadolu üzerinden Avrupa’ya bağlayan ticaret yolarının geçtiği ülkelerin ticarete yaklaşımı etkili olmuştur. İstahrî ve Makdisî gibi kaynaklar, X. yüzyılda Türkistan’da yolculara ve hayvanlarına parasız bakılan ribat'ların bulunduğuna, Maveraünnehir halkının zenginlerinin tenha yollarda pek çok ribat inşa ettirdiklerine dair bilgiler vermektedir. Türk-İslam mimarisinde bilinen en eski kervansaray örnekleri ise Karahanlılar tarafından yaptırılmış olup, Karahanlı hükümdarı Nasr-bin İbrahim’in 1079 tarihinde yaptırdığı Ribât-ı Melik bunların en önemlisidir. Kervansaray yaptırma politikası daha sonraki Türk devletleri tarafından da devam ettirilmiştir. Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk, imar işleri ile birlikte kervansaray yaptırmanın da Selçuklu hükümdarlarının görevleri arasında olduğunu anlatır. Tarihsel süreçte dikkati çeken bir özellik ise kervansaray inşasının, Anadolu Selçuklu Devleti’nde devletin ticari ve ekonomik politikasının, ticaretin sürekliliği ve güvenliği ile ilgili önemli bir parçası haline gelmesidir.

Bu dönemde, Anadolu Selçuklu devlet adamlarının kurdukları vakıflara bağlı olarak faaliyet gösteren kervansarayların, mimari biçimlenişleriyle ve kendilerine özgü mimari ögeleriyle, köken tartışmalarında bahsi geçen askeri işlevli yapılardan farklılaşmış olduğu net olarak görülür. Osmanlılar, Selçukluların kurduğu düzeni devam ettirirken, yeni kervansaraylar ve cami, hamam gibi tesislere sahip menzil külliyeleri de inşa ettiler. Kervansaraylar yeni ticaret yolarının keşfedildiği ve Anadolu’dan geçen ticaret yollarının önemini kaybettiği XVII. yüzyıl sonuna dek yoğun biçimde kullanılmış olmalıdır. Bu kullanım süreci yapıların bakım ve onarımlarını da sağlamışken, ticari yoğunluğun azalmasıyla kervansaraylar için de bir gerileme ve yok oluş süreci başlar. XIX. yüzyılın sonunda buharlı lokomotifin Anadolu’ya gelişi ile kervanla yapılan ticaretin büyük ölçüde sona erdiğini söylemek mümkündür. Motorlu taşıtların karayolu ulaşımında yaygın olarak kullanılmaya başlandığı XX. yüzyıl ortalarında ise, artık kervanlardan söz etmek mümkün değildir. XXI. yüzyılın başları itibariyle, pek çok kervansarayın çeşitli nedenlerle yıkılarak ortadan kalkmış olduğu, bir kısmının ise restore edilerek yeni turistik ve ticari işlevlere uyarlanmaya çalışıldığı görülmektedir.

Kervansaraylardan bahsedildiğinde, çoğunlukla yerleşimlerin dışında inşa edilmiş yapılar akla gelmekle birlikte, yerleşimlerin içinde de kervansaraylar bulunmakta olup bu yapılar daha çok şehir içi hanları olarak anılır. Güvenlik ihtiyacının göz önünde bulundurulduğu yapılar olmalarına karşın, şehirlerin ticari bölgelerinde yer alan yapılarda alışveriş işlevinin de yapı programının bir parçası olduğu görülmektedir.

Kervansaraylar, mimari açıdan ilk etapta güvenlik ön plana alınarak yapılmıştır. Farklı büyüklüklerde ve plan şemalarında inşa edilmiş olmalarına rağmen hepsinde ortak olan özellikler; şehir içi hanları haricinde genelde tek katlı olmaları, kargir inşaat tekniğiyle ve ağırlıklı olarak taş malzemeyle inşa edilmiş, dış cephede asgari düzeyde açıklığa sahip, denetimli tek bir giriş ve çıkışa sahip olmalarıdır. Anadolu Selçuklu kervansaraylarında küçük ölçekli yapılar çoğunlukla sadece bir barınaktan ibaret iken, ölçek büyüdükçe avlu ve bunu çevreleyen kapalı ve yarı açık mekânların plana eklendiği görülür. Bazı kervansaraylarda nüfuzlu kişilerin kullanımına mahsus özel hacimler ve hamam gibi sıradışı mekânlar bulunmaktadır. Osmanlı döneminde ise, kervansarayların menzil külliyelerinin bir parçası olması, konaklama hacimlerinin ortak mekândan bölünmüş mekânlara doğru gelişmesi, insana ve yük hayvanlarına ait hacimlerin belirgin bir biçimde ayrılması, ocak ögesinin eklenmesi gibi belirgin değişiklikler görülmektedir.

Referanslar

Aslanapa, O. (1967). Ribât. İçinde; İslâm Ansiklopedisi, Cilt-9 (ss. 734-738). İçinde; A. Adıvar, R. Arat, A. Ateş, C. Baysan, B. Darkot (Editör). İstanbul: Milli Eğitim Basımevi; Bozkurt, N. ve Yüksel A.T. (2002). Kervan, İslâm Ansiklopedisi, Cilt:25, Ankara: Türk Diyanet Vakfı: 298-299; Cezar, M. (1977). Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları; Hillenbrand, R. (1994). Islamic Architecture: Form, Function and Meaning. New York: Columbia University Press; Önge, M. (2007). Caravanserais as Symbols of Power in Seljuk Anatolia. Power and Culture, Identity, Ideology, Representation. İçinde; J.Osmond ve A. Cimdina, (Editör). Pisa: Pisa University Press: 49-69.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Akalın, Ş. (2002). Kervansaray İçinde; İslâm Ansiklopedisi, Cilt-9 (ss. 299-302). İçinde; A. Adıvar, R. Arat, A. Ateş, C. Baysan, B. Darkot (Editör). İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.