Kaplıca

Konaklama Tesisi Termal Tesis - Kaplıca

Eskiden âbızenne, âbızen, âbızen-i ilahi de denilen bu yeraltı sıcak ve soğuk sularına, halk arasında şifalı sular denilmektedir. Şifalı suların tedavi amacıyla kullanılmasını sağlayan kaplıca terimi, kapalı ılıca sözünden gelmektedir. En basit tanımıyla kaplıca, içinden sıcak su geçen hamamdır. Daha geniş anlamda ise kaplıcalar, hamamlardan değişik yerlerde, yerden kaynayan şifalı sular üzerinde kurulmuş yıkanma yapılarıdır. Kaplıca sözcüğünün kökeni, ılıcanın üstüne bir hamam yapılmasıyla ortaya çıkan tesisin kaplı ılıca biçiminde tanımlanmasından gelmektedir.

Kaplıca kelimesi kapalı ılıcadan türemiştir. Kaynarcaya halk dilinde, ılı su, ısı su, germâbe, kudret hamamı, hudaî hamam ve âbı-zenne gibi isimlerle de verilmektedir. Eskiden beri doğal termal kaynağın üstüne veya kaynaktan uygun bir mesafeye şifalı jeotermal sudan yararlanmak üzere yapılan (havuz, hamam) tesise “Kaplıca” denilmekteydi. Bugün çağdaş anlamda tanımı ise geleneksel uygulamaların yerini alan, insan sağlığına olumlu etki yapan kaplıca ortamı ile birlikte konaklama, jeotermal suyun kullanıldığı tedavi (kür) merkezi, çok çeşitli ihtiyaçlara göre şekillenmiş çeşitli rekreatif uygulamalardan oluşan termal tesis-termal kompleksler şeklinde ifade edilmektedir.

Günümüzde kaplıcalar, içerdikleri çok çeşitli mineraller nedeniyle şifalı sular olarak da bilinen maden sularının yeryüzüne çıktığı kaynarcalar ile bunların çevresinde kurulan hamam, havuz, klinik, otel gibi tedavi ve konaklama tesisleri bütününden oluşmaktadır. Kaplıca sularının banyo ve içme kürleri şeklinde kullanılmasına göre farklılıklar göstermektedir. Üç haftayı bulan banyo kür seanslarıyla hekim kontrolünde ve hidroterapi cihazları desteğiyle fizik tedavi uygulaması yapılan kaplıcalarda daha geniş tesisler kurulmuştur. Sağlık açısından olduğu kadar turizm açısından Kaplıcalar da önem arz etmektedir. Eski çağlardan beri şifalı suların şifa bulmak, güzelleşmek vb. birçok amaçla insanoğlu tarafından kullanıldığı bilinmektedir.

Termomineral sularının oluşumu hakkında değişik görüşler mevcuttur. Ancak iki görüş ağırlık kazanmıştır. Bunlardan ilki, kayaç fraktürlerine sızan yerüstü sularının, yolu üzerindeki minarelleri eriterek yeraltı derinliklerinde ısınmış katmanlara ulaşması ve burada sıcaklığın etkisiyle buharlaşıp yoğunlaşarak yeryüzüne geri döndüğü şeklindedir. Magma'ya yakın katmanlarda içinde erimiş halde minarellerin bulunduğu suların buharlaşıp yoğunlaşarak tektonik olaylarla yeryüzüne çıkması şeklinde ifade edilen görüşü ise diğer başka bir yaklaşımdır.

Termomineral sular doğal sıcaklığı 20 °C’nin üzerinde olan ve 1 g/L’nin üzerinde çözünmüş mineral içeren su olarak sınıflandırılıyor. Termomineral sular fiziksel özelliklerine göre çok sıcak, sıcak ve soğuk sular olarak sınıflandırılmaktadır. Kimyasal özellikleri göre ise bikarbonatlı, sülfatlı, tuzlu, kükürtlü, karbon dioksitli, demirli, arsenikli, iyotlu, karışık ve radyoaktif sular olarak gruplandırılmaktadır.

İnsan sağlığına faydalı etki gösteren, sıcak mineralli sular ile bu suların çamurları ve gazları gibi doğal unsurlarının uzman doktor denetiminde; banyo, içme, soluma (inhalasyon), çamur banyosu uygulama yöntemleri ile kürler tarzında uyarı adaptasyon şeklinde yapılan tedavi şekline balneoterapi denilmektedir. Doktor denetiminde yapılan balneoloji tedavi yöntemleri; banyolar, içme kürleri, inhalasyon (soluma) uygulamaları, çamur tedavisi (peloidoterapi) ve hidroterapi uygulamalarıdır.

İnsanoğlu tarafından ilk kullanılmaya başlandığı tarih kesin olarak bilinmiyor olsa da Yunan tıp tanrısı Aesculapius’un suyla tedavi inanışına kadar dayandığı söylenmektedir. Buna ek olarak antik çağlarda, sıcak maden sularının tedavi amacıyla Mezopotamya, Mısır ve Afrika uygarlıklarında da kullanıldığı bilinmektedir. Kaplıca tedavisinden bilimsel olarak ilk bahsedenler ise Yunanlılar'dır. Ünlü Romalı hekimler Celsus (MS 3-64) ve Galen (MS 130-201), suyun tedavideki öneminden bahsetmişlerdir. Yazılı olarak ilk defa kaplıca tedavisinden ve kaplıca tedavi kurallarından Heredot (MÖ 425-485) ve Hipokrat’ın (MÖ 460-377) eserlerinde rastlanmaktadır.

Anadolu’da görülen birçok yerleşme isminin kökenlerine bakıldığında o yerin yakınında bulunan sıcak su kaynağına eski dönemlerde verilmiş isimlerden türediği tespit edilmiştir. Germe, Germiab, Germili, Terme, Çermik, Ilıca, Ilıcalar, Kaynarca gibi isimler buna örnek olarak verilebilir. İnsanoğlu ilk olarak termal kaynakları şifa verici özelliğini bilmemesine rağmen sadece hazır sıcak su olmalarından dolayı yıkanma tesisleri olarak kullanmış, bu nedenle de bütün dünyada bu alanlar hamam olarak isimlendirilmiştir. Ancak kaplıcalar işlev ve mimari yönleriyle hamamlardan farklı yapılardır. Öncelikle kaplıcalarda toprağın derinliklerinden gelen, dolayısıyla magma tabakasına yakınlığı oranında ısınmış, radyoaktiflik ve çeşitli mineraller açısından kimyasal zenginlik kazanmış olan tabii sıcak sular kullanıldığı için bu binalar hamamlar gibi sadece yıkanarak temizlenme amacına yönelik kullanılmamaktadır. Termal sulardan bilhassa değişik hastalıkları tedavi edici, şifa verici özelliklerinin fark edildiği Antik Çağ’dan beri azami derecede faydalanabilmek için kaplıca planlarında hamamlara göre bazı değişiklikler yapılmış, örneğin hamamlardaki göbek taşının yerini kaplıcalarda geniş çaplı bir havuz almıştır.

İslâmî dönem de Anadolu da yer alan en eski kaplıcaları, Selçuklular ve Beylikler zamanında Türk hamamı formuna sokulan veya eski hamam planları üzerine Türk mimarisiyle yeniden restore edilerek düzenlenen Roma-Bizans kaplıcaları oluşturmaktadır. 1.500 kaynakla şifalı sıcak sular yönünden çok zengin bir bölge olan Anadolu’da hemen her sıcak su kaynağının yakınında bir höyük ve yanında bina kalıntıları bulunmakta, bunlardan bazılarının Hititler’den günümüze kadar 4000 yıldır kullanıldığı görülmektedir. Yapılan araştırmalarda Haymana Kaplıcası’nda (Yaban/Yapan Hamamı: Ankara’nın 74 kilometre güneybatısında yer almakta) suyun çıktığı yerde bulunan havuz ve dehlizin Hitit mimari eseri olduğu, sonrasında Romalıların dehlizi uzatarak su dağıtım yolu şeklinde kullandıkları ve çevresine müstakil banyolar, küçük havuzlar yaptıkları tespit edilmiştir. Ayrıca Selçuklular döneminde büyük havuz bir duvarla bölünerek çifte hamam şekline getirilmiş, Osmanlılar döneminde ise çeşitli ekler yapılarak tesis genişletilmiştir.

Yararlanılan Kaynaklar

Karagülle M. Z. (2002). Kaplıca Tıbbı ve Kaplıca Tedavisi, Balneoloji ve Kaplıca Tıbbı. Ankara: Nobel Tıp Kitabevleri: 15-20; Karagülle, M. Z. ve Doğan, M. B. (2002). Kaplıca Tıbbı ve Türkiye Kaplıca Rehberi. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık; Reman, R. (1937). Kaplıca Bilgileri. Bursa: Bursa Yeni Basımevi: 9-30; Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (2001). Kaplıca Maddesi, Cilt: 24: 351-353.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (2001). Kaplıca Maddesi, Cilt: 351-353.