Diyarbakır Sülüklü Han

Kervansaray ve Han Han Doğal ve Kültürel Miras Kervansaray Han

Maddeye katkıda bulunan yazarlar:
Yazar: Bekir EŞİTTİ (2019) (Madde metni için tıklayınız)
Yazar: Azime Ferya AKTAŞ (2021) (Madde metni için tıklayınız)
1 / 2

Diyarbakır Suriçi bölgesinde, Gazi Caddesi’nin üzerinde Kazancılar Sokağı’nda yer alması nedeniyle Kazancılar Hanı olarak da adlandırılan Sülüklü Han, adını Osmanlı İmparatorluğu döneminde avlusundaki kuyunun içinden hekimler tarafından çıkarılan ve şifa amaçlı kullanılan sülüklerden almaktadır. Sülüklü Han’ın bulunduğu bölge olan Suriçi bölgesinde Osmanlı İmparatorluğu döneminde 20 adet hanın bulunduğu söylenmektedir. Bugün söz konusu hanlardan sadece dört tanesi ayakta kalabilmiştir. Bunlardan birisi olan Sülüklü Han, 1683 yılında Hanilioğlu Mahmut Çelebi ve onun kız kardeşi Atike Hatun tarafından inşa edildi. İnşaatında temel olarak bölgenin doğal dokusuna uygun Bazalt taş kullanıldı. Taş işçiliği ile dayanıklı, yoğun ve koyu renkli magmatik kayaçlar olan Bazalt taşlar, Sülüklü Han’a ayrı bir güzellik katmaktadır. Üç katlı olan Sülüklü Han’ın her katında 18 oda bulunmakta ve bu odalar dinlenme odaları olarak kullanılmaktadır. Bir zamanlar zemin katı ahır olarak kullanılan Sülüklü Han’ın günümüzde sadece tek katı kullanılabilir. Han, 2010 yılı itibariyle restore edilip ziyaretçilerin hizmetine kafeterya olarak girdi. Han’ın girişinde beş dilde (Süryanice, Ermenice, Zazaca, Kırmançe ve Türkçe) kısa tarihi yazılıdır.

Han, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında önemli bir görev üstlendi ve süvari birliklerin karargâhı olarak kullanıldı. Günümüzde Han’ın içinde bulunduğu alan hala yerel ticaretin yoğun olduğu bir bölgedir. Diyarbakır’ın en yoğun bölgesi olan Sur içinde bulunan Sülüklü Han, turistlerin alışveriş ve gezi rotasında bir dinlenme mekânına dönüşmüş durumdadır. Sülüklü Han’a girebilmek için demircilerin önünden geçilmektedir. Bölgede özellikle meyan kökünden elde edilen şerbetleri satan şerbetçiler turistlerce büyük ilgi görmektedir. Bu tarihi hanı ziyaret eden turistler yerel halk ile ilişki kurmakta ve Diyarbakır’ın mimari dokusunu ve geleneksel sanatını tanıma imkanı bulmaktadırlar. 

Yararlanılan Kaynaklar

Karakaş, A. ve Karakaş, E. (2015). Hanların Turizme Kazandırılması: Mardin, Diyarbakır ve Şanlıurfa İl Merkezlerindeki Hanlar Üzerine Bir Çalışma, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 7(13): 306-321; Toprak, V. ve Kavak, O. (2012). Suriçi Diyarbakır Tarihi Binalarındaki Silindirik Kaya Kolonların Jeolojik İncelemesi, Restorasyon ve Konservasyon Çalışmaları Dergisi, (11): 23-36; Yılmazçelik, İ. (1995). 19. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır. Ankara: Türk Tarih Kurumu.

2 / 2

Sülüklü Han, Savaş Mahallesi, Kazancılar Sokak’ta ve Çifte Han’ın Kuzeybatısında kalmaktadır. Eskiden yollar üzerinde ve kasabalarda yolcuların konaklamalarına yarayan odaları, avluları, ambarları ve ahırları bulunan kâgir veya ahşap yapılara han denilmektedir. Hanlar inşa edildikleri yerler dikkate alınarak iki bölüme ayrılmaktladırlar. Şehirlerde inşa edilen hanlara şehir içi hanlar denilirken, şehir dışlarında yol güzergâhları üzerinde inşa edilen hanlara ise şehir dışı hanlar denilmektedir. Şehir içi hanları çoğunlukla kare ya da kareye yakın dikdörtgen planlı inşa edilmişlerdir. Bazen arsanın biçimine göre asimetrik planlı olarak inşa edildikleri de görülmektedir. Çoğunlukla kare ya da kareye yakın dikdörtgen planlı, bir ya da iki katlı düzene sahip bu yapılar, etrafı revaklarla çevrili bir avlunun dört tarafına dizilmiş, tüccarlara mahsus odalar, depolar ve ahırlardan meydana gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde XV. yüzyıldan itibaren merkezi otoritenin güçlenmesiyle birlikte şehir içi hanların yaygınlaştığı görülmektedir. Osmanlı kent içi hanlarında kuruluş ilkelerine uygun olarak üretim ve ticaret işleri bir arada yürütülmüştür.

Farklı yönlerden gelen ticari yolların birleşim noktası olan Diyarbakır’da birçok şehir içi han inşa ettirilmiştir. Bu hanlardan biri de Sülüklü Handır. Günümüzde kitabesi mevcut olmayan Sülüklü Han’ın vakfiye kayıtları incelendiğinde 1683 yılında Hanilioğlu Mahmut Çelebi ve kız kardeşi Atike Hatun tarafından inşa ettirildiği öğrenilmektedir.

Genellikle barındırdığı ticari faaliyete göre adlandırılan hanların, inşa edildiği yapım malzemesi ile ya da hanı yaptıran kişinin ismi ile de adlandırıldıkları görülmektedir. Arşiv kayıtlarında Kazancılar Hanı adıyla geçen han, halk arasında Demirciler Hanı olarak adlandırılmaktadır. Ancak günümüzde Sülüklü Han olarak isimlendirilen eserin içinde yer alan eski bir kuyudan bir zamanlar hekimler tarafından sülük çıkarıldığı bilinmektedir. Şifa amaçlı kullanılan sülüklerin han içinde toplanmasından dolayı bu hana Sülüklü Han da denilmiştir.

Sülüklü Han, ilk inşa edildiğinde revaklı avlulu ve iki katlı bir bina olarak kurgulanmıştır. İki katlı inşa edilen hanın üst katı yıkılmış, ancak günümüze tek katlı konaklama bölümü ile bodrum kattaki ahır bölümü ulaşabilmiştir.

Klasik dönem hanlarında mekânların yerleşimi esas itibariyle; alt katta, avluyu çevreleyen revaklar ve revakların gerisine yerleştirilen tüccar odaları ve depoları, üst katta ise revaklı koridorlara birer kapı ve pencereyle açılan odalardan ibarettir.

Diyarbakır’a özgü siyah renkli bazalt taşı ile inşa edilmiş olan Sülüklü Han’ın biri batı cephesinde diğeri kuzey cephenin batı köşesinde olmak üzere iki kapısı vardır. Bu kapılardan kuzey cephenin batı köşesinde yer alanı kapatıldığı için günümüzde kullanılmamaktadır. Tarihi yapı oldukça sade bir giriş kapısına sahiptir. Hanın gösterişten uzak sade girişi, genel cephe yüzeyinden az bir girinti ile belirginleştirilen basık kemerli büyük bir açıklık biçiminde düzenlenmiştir. Bu kapıdan içeri girildiğinde kendi içinde iki bölüme ayrılan üzeri ahşap kirişlemeli düz tavan ile örtülmüş bir giriş mekânına geçilmektedir. Giriş mekânının devamında hanın bodrum katında yer alan ahırlara ulaşım sağlayan merdivenler görülmektedir. Koridor biçiminde düzenlenen giriş mekânının bitiminde yer alan yarım daire kemerli bir bölümden sonra hanın kare planlı açık avlusuna ulaşılmaktadır. Hanlarda avlu cephelerine hareketlilik kazandıran revaklar, katların tamamını da çevrelediği gibi, bir veya birkaç cepheyle de sınırlı olabilmektedir. Sülüklü Han’da üç cephe revak sistemine sahiptir, güney cephesinde oda-revak sistemi mevcut değildir. Revaklar, avlunun üç tarafını dolaşan bir seki üzerinde yer almaktadır. Avlu cephelerinde birinci katın bitiminde yer alan taş çörtenler ve profilli silme kuşağı dikkat çekicidir. Avluda hana ismini veren, içinde sülüklerin bulunduğu söylenen kuyu bugün mevcut değildir. Avlunun ortasında yer alan ağacın yerinde eskiden bahse konu kuyunun olma ihtimali oldukça yüksektir.

Revakların ardında birer han odası yer almaktadır. Hanın dış cephelerinin tamamı dükkân sıraları ile çevrelenmiştir. Sülüklü Han’ın birbirinden farklı ölçülere sahip dükkânları kare veya dikdörtgen planlıdırlar ve dışarıya düz lentolu kapılarla açılmaktadırlar Odalarda aydınlatma için pencere bulunmamaktadır. Odaların örtü sistemi ahşap kirişlemeli düz tavan şeklindedir. Sülüklü Han’ın ahır bölümünde avluya yakın konumlanan sahınlar, yarım ve dar tutulmuş sivri tonozla örtülmüştür. Ahır bölümü mazgal pencereler ile aydınlatılmıştır.

Kurtuluş Savaşı’nda süvari birliklerinin karargâh binası olarak kullanılan Sülüklü Han, depremlerde hasar görmüştür. 2010 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore ettirilen Sülüklü Han’ın konaklama ve ahır üniteleri kafe-restoran olarak işletilmekte, dış cephede yer alan dükkanlar ise demirci atölyesi olarak kullanılmaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar

Cantay, G. (1988). Kervansaraylar. İçinde: Mimarbaşı Koca Sinan: Yaşadığı Çağ ve Eserleri 1-2, (1): 369-392; Ersoy, B. (1994). Osmanlı Şehiriçi Hanları Plan Tasarımı İle Cephe ve Malzeme Özellikleri, Sanat Tarihi Dergisi, (7): 75-95; Evindar, Y. (2013). Diyarbakır’da Osmanlı Dönemi Ticaret Yapısı (Yayımlanmamış doktora tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Hasol, D. (1998). Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü. İstanbul: YEM Yayınları; Yeşilbaş, E. (2015). Diyarbakır’da Osmanlı Dönemi Şehir-İçi Hanlar üzerine Bir Değerlendirme. Belleten, 79(286): 877-900.