Dağ Turizmi

Kavram Turizm Çeşitleri

Hassas ekosistemlere ve kritik yaşam alanlarına (habitat) sahip özel coğrafyalar olarak adlandırılan dağlık alanlar; Doğal Kaynak Rezerv Alanları koruma statüsü altında, IUCN (Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynaklarını Koruma Birliği) tarafından ilki 1972 yılında, ikincisi 1992 yılında Peyzaj Koruma Alanları adıyla ilan edilmiş olup, sömürülme ve ekonomik amaçlı yararlanılma baskısından kurtarmaya yönelik koruma statüleri olarak değerlendirilmiştir.

Sayısız doğal ve kültürel kaynak değerleri barındırmaları (ormanlar, yüzeysel akan sular, göller, çok sayıda bitki türleri ve yaban yaşamı, farklı yükselti basamaklarını barındıran topoğrafik yapısı, geleneksel alan kullanım biçimleri, sivil mimari yapı ve teknikleri ile birlikte doğa ile bütünleşmiş yaşam biçimleri ve ekonomik ağırlıklı uğraşlar), özel iklim bölgeleri olmaları (temiz havası, kirliliğin bulunmadığı bölgeler, sıcaklığın süresinin ve derecesinin indirgenmiş olması) ve insan sağlığı açısından iyileştirici özellikler taşıması nedeniyle dağlar; kür merkezleri olarak değerlendirilmektedir. Sayısız sportif olanakları bünyelerinde bulundurmaları nedeniyle de turizme ve özellikli profesyonel hedef gruplarına hitap eden çok sayıda ve değişik dağ ve doğa sporları ile ayrıcalıklı ekosistemlerdir.

1990’lı yıllarda dünyada ve özellikle Türkiye’de alternatif turizm hareketlerini geliştirmek üzere Turizmin Çeşitlendirilmesi ve Dört Mevsime/On İki Aya Yayılması kapsamında doğa tabanlı ve çevreye duyarlı turizm ile dağ ve doğa sporlarını geliştirmek üzere dağlık alanlar; yeni turizm destinasyon alanları ve alternatif turizm bölgeleri olarak öncelikli alanlar olmuşlardır. Dağ turizmi ve dağ sporları olguları içerisinde sürdürülen turizm ve spor hareketlerinin en ağırlıklı bölümünü kış turizmi ve kış sporları oluşturmaktadır. Dağ turizmi, kampçılıktan ve doğa yürüyüşüne kıyasla doğal / etnik kültürü deneyimleme, vahşi yaşamı izleme ve doğa fotoğrafçılığına kadar doğaya yönelik daha fazla aktivite sunar.

UNESCO’nun 1970 yılında düzenlediği “İnsan ve Biyosfer (Man and The Biosphere=Mab) Programı kapsamında 14 proje hayata geçirilmiştir. Bunlardan altı numaralı proje, Dağ ve Dağlık Alanlar'la ilgili olup, küresel ölçekte dağlık alanların hassas ekosistemler olduğu vurgusu yapılarak bir bilinçlenme hareketi olarak kabul edilebilir. Haziran 1992’de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı (UNCED, Rio de Janerio) Dünya Zirvesi’nde, Gündem 21 Raporu’nun 13. bölümünde Hassas Ekosistemlerin Yönetimi: Sürekli ve Dengeli Dağ Yönetimi, konu başlığıyla dağlara yer verilmiştir. Gündem 21/13’ün bir bölümünde dağların “Biyoçeşitliliğin depoları olduğu, nesli tükenmekte olan türlere ve küresel ekosistemin önemli bir parçasına ev sahipliği yaptığı, ancak çoğu dağ bölgesinin çevresel bozulma yaşamakta olduğu belirtilmektedir.

Günümüzde dağlık alanlar, Su Kuleleri olarak adlandırılmakta ve dünyanın temiz yüzey suyu kaynaklarının yüzde 80’ini karşılamaktadır. Ayrıca dağlar, dünya yüzeyinin dörtte birini kaplamaktadır; dünya nüfusunun yüzde 26’sı dağlık alanlarda yaşamaktadır. 1992’de Rio Zirvesi’nin eylem planı olan Gündem 21 de Uzun Vadeli İşbirliği ve Ortak Programların Hayata Geçirilmesi için Birleşmiş Milletler, 1998 yılında aldığı bir kararla 2002 yılını Uluslararası Dağlar Yılı ilan etti. 2002 yılı ayrıca Ekoturizm Yılı olarak da kabul edildi. Son yıllarda özellikle dağlara yönelik yapılan çalışmaların ve araştırmaların temelini ekosistem temelli dağ planlaması, çevre duyarlı ve kaynak temelli turizm formlarından olan ekoturizmin geliştirilmesi ile dağ ekosistemlerinin yönetimi (ekonomik, ekolojik ve sosyal) oluşturmaktadır. Bu çalışma alanlarından özellikle dağ turizmi planlama ve yönetim çalışmaları öne çıkmaktadır. Küresel ölçekte kalkınmaya odaklanılan günümüzde dağlar, küresel sermayenin ilgi alanları kapsamına girmiş olup, alternatif gelir kaynakları açısından rezerv doğal ve kültürel kaynak değerlerine ve potansiyeline sahiptir. Dağlar şüphesiz turizm açısından da gelir getirecek önemli coğrafyalardan biridir. Dağlar üzerinde barındırdığı kaynak değerleri yanında, yerleşmeler tarihi ve beşeri coğrafya bilimleri açısından da son derece önemli kültürel zenginliklerin kaynağı olarak da değer taşır. Dünyada dağcılık faaliyetlerinin yoğunlaştığı bölgeler olarak bilinen Alpler, Himalaya Dağları, And Dağları ve Afrika’daki dağlık alanlar üzerinde yaşayan toplumlar açısından dağlık alanlarda sürdürülen gelir getirici dağ turizmine yönelik faaliyetler yanında ekonomik değer taşıyan bu alanların sürdürülebilir yönetimi, doğal ürün akışı ve diğer ekolojik, ekonomik ve sosyal veri tabanları göz ardı edilmemeli ve bütünleşik bir planın parçaları olarak gelişmelidir. Bütünleşik bir planın parçası olarak gelişecek olan dağ turizmine yönelik çalışmalar, daha zengin ve kapsamlı bir perspektifi sunar.

Dağ turizmine ve dağ sporlarına bağlı olan etkinlikler; her geçen gün artan ziyaretçi potansiyelinin, dağların üzerinde bulunan geniş platolardaki yayla yerleşimleri ve dağ köylerinin ekonomik gelişiminde önemli bir role sahiptir. Buna karşın bu etkinlikler, aynı zamanda da hassas ekosistemler olarak bilinen ve sömürülmeye açık kaynak rezervleri olarak koruma yönünden oldukça ayrıcalıklı bir değere sahip olan dağlık alanlar için bir tehdit unsuru ve ekolojik açıdan bozulmaya duyarlı ve kırılgan olan dağlar için potansiyel bir tehdit unsurudur. Dağ turizmi destinasyonu olan Avrupa Alpleri'nde uzun bir zamana yayılan turizm amaçlı yatırımlar, zamanda ve mekandaki yoğunlaşmayı beraberinde getirerek geleneksel olarak sürdürülen tarımsal yapıyı değiştirmekle kalmadı; aynı zamanda geleneksel sivil mimari yapıları da değiştirdi. Bu durum, dağlık alanlardaki aşırı ve kontrolsüz gelişmeyi tetikleyerek tüm doğal ve kültürel varlıklar açısından taşıma kapasitesini aşan bozulmalara sebebiyet vermektedir.

Yararlanılan Kaynaklar

Dal, N. ve Gönençgil, B. (2018). Türkiye’de Dağ ve Dağlık Alan Sınırlandırması İçin Bir Yaklaşım. İçinde; TÜCAUM 30. Yıl Uluslararası Coğrafya Sempozyumu, Bildiriler Kitabı (ss. 3-6; 907-913). Ankara.