Ulusal Park

Endüstri Devrimi’nin öncesinde doğanın korunmasıyla ilgili düşünceler ve uygulamalar görülmekle birlikte, Endüstri Devrimi’nin sonrasında doğal alanlar ve kaynaklar üzerindeki baskıların artması, daha bütüncül ve sistematik koruma uygulamalarını doğurdu. Bu bağlamda, XIX. yüzyılın ikinci yarısının ortalarında ABD’de başlayarak dünyaya yayılan ulusal park uygulamaları, doğa koruma hareketi içinde önemli bir yer tutmaktadır.

Aydınlanma düşüncesi ile birlikte doğanın insanın mutlak kontrolü altına alınması gereken mekanik bir varlık olarak görülmesi ve Endüstri Devrimi’nin hızlandırdığı kapitalist üretim-tüketim ilişkilerinin doğal kaynakları ölçüsüz tüketmesi ile gelişen düşünceler, doğal alanları yücelten ve korunmasını savunan karşıt tezlerin de gelişmesini sağladı. Doğayı endüstri kapitalizminin çıkarları doğrultusunda tüketen Batılı refah toplumları, aynı zamanda modern doğa koruma düşüncesinin geliştiği ve kurumsallaştığı coğrafyalar oldu. Geniş ve bakir doğal alanların bulunduğu ve nüfus yoğunluğunun düşük olduğu bir coğrafyada yaşayan özgürlükçü bir toplum olma iddiasındaki ABD toplumu, endüstri sonrasının modern toplumlardaki doğa koruma düşüncesinin gelişiminde önemli bir pay sahibidir. Bakir bir coğrafyada farklı kaynaklardan beslenen yeni bir kültür oluşturan ABD toplumunun kıta Avrupası’na göre daha demokratik sayılabilecek çok sesli kültürel yapısı, modern ekolojist görüşe kaynaklık edecek doğa korumacı düşüncelerin XIX. yüzyıl ortalarından itibaren gelişmesini ve yaygınlaşmasını sağladı. Sınırsız ekonomik büyüme hedefinin diyalektik karşıtı olarak ortaya çıkan doğal yaşamın yüceltilmesi ve korunması düşüncesi, edebi ve felsefi bir akım olarak ABD’de gelişmiş ve ulusal park kavramını doğurdu.

Ralph Waldo Emerson (1803-1882), Henry David Thoreau (1817-1862), George Perkins Marsh (1801-1882) gibi Amerikalı yazarların düşünsel birikimi, Batı’daki modern doğa koruma felsefisinin temellerini oluşturdular. John Muir (1838-1914) ise, kendini insanlardan çok doğaya yakın hisseden kişiliği ile tam bir doğa tutkunu ve ulusal parkların mimarı olarak görülmektedir. Muir, doğaya özsel bir değer atfeden görüşleriyle, doğal kaynakların insana olan faydaları nedeniyle korunması gerektiğini düşünenlerden ayrılmaktadır.

ABD’de gelişen düşünsel birikime dayalı doğa koruma alanları XIX. yüzyılda ortaya çıkmaya başladı. Arkansas Eyaleti’nde bulunan ve 1832’de bu ülkedeki ilk doğa koruma alanı olarak ilan edilen sıcak su kaynakları, insana olan faydaları nedeniyle koruma altına alındı. Bazı kaynaklarca ilk ulusal park kabul edilen bu alan ancak 1921’de ulusal park statüsü kazandı. Kaliforniya Eyaleti’ndeki Yosemite Vadisi, 1864’te Eyalet Parkı olarak ilan edildi; 1890’de Ulusal Park statüsünü kazandı. Jeolojik yapısı, flora ve fauna varlığı ile ön plana çıkan Yellowstone, peyzaj bütünlüğünün korunarak gelecek kuşaklara ulaşabilmesi için, ABD Kongresi’nin kararıyla dünyanın ilk ulusal parkı olarak ilan edildi. Yellowstone’un ulusal park olarak ilan edilmesinde, fotoğraf ve resimlerinin kamuoyu üzerinde yarattığı etkinin de payı oldu. 8670 kilometrekare yüzölçümüne sahip bir doğal alan olan Yellowstone Ulusal Parkı'nın bu statüyü kazanmasında, alanın büyük bir bölümünün bulunduğu Wyoming ve çok küçük bir bölümünün bulunduğu Montana eyaletleri arasındaki sınır sorunu da rol oynadı. Yosemite, tek bir eyaletin sınırlarında kaldığından “Eyalet Parkı” olarak ilan edilirken, Yellowstone’un idari olarak iki eyaletin sınırlarına dağılması, federal bir statü olarak Ulusal Park statüsünün belirlenmesinde etkili oldu.

Ulusal park hareketinde ABD’nin ilk takipçisi Avustralya oldu. Avustralya’da 1879’da Royal Ulusal Parkı, Kanada’da 1885’te Banff Ulusal Parkı, Yeni Zelanda’da 1887’de Tongariro Ulusal Parkı, Meksika’da 1898’de El Chico Ulusal Parkı kuruldu.

Avrupa’da ulusal parkların kuruluşu XX. yüzyılda oldu. Avrupa’nın ilk ulusal parkı daha çok bilimsel çalışma amacıyla 1909’da İsveç’te ilan edildi. Avrupa’da İsveç’i İsviçre takip etmiş ve kıtanın ikinci ulusal parkı 1914’te bu ülkede ilan edildi. İtalya’da 1922, Yunanistan’da ise 1938 yılında ilk ulusal parklar ilan edildi.

Kırsal peyzajların korunmasında köklü bir geçmişe sahip olan Japonya’da 1873’te halk parkları, 1931’de ise ulusal parklar ile ilgili yasa çıkartıldı ve ilk ulusal park 1934’te ilan edildi.

Afrika’nın ilk ulusal parkı ise o tarihte Belçika Kongosu adını taşıyan sömürgede Belçika tarafından 1925’te ilan edilen Alberts Ulusal Parkı'dır. Birinci Dünya Savaşı çıkana kadar 11 tanesi Avrupa’da olmak üzere dünya genelinde toplam 40; İkinci Dünya Savaşı çıkana kadar ise 31 tanesi Avrupa’da olmak üzere toplam 300 ulusal park ilan edildi.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ulusal parklar yaygınlaşmaya devam etti. İngiltere’de doğa koruma çalışmaları XIX. yüzyıla uzanmakla birlikte, Ulusal Parklar Yasası 1949’da çıkartıldı ve ilk ulusal park 1951’de ilan edildi. Fransa’da ise ulusal parkları düzenleyen yasa 1960’da çıkartıldı, ilk ulusal park 1963’te ilan edildi. Avrupa’da doğa korumada öncü ülkelerden olan Almanya, ilk doğa koruma alanını 1921’de ilan etmekle ve 1935’te Doğa Koruma Yasası çıkartmakla birlikte, ulusal park statüsü taşıyan ilk koruma alanını geç bir tarihte, 1969’da ilan etti.

Ulusal park çalışmaları, Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet gösteren UNESCO’nun girişimiyle uluslararası işbirliğine konu oldu ve 1948’de Uluslararası Doğa Koruma Birliği kuruldu. 1958 ve 1990 yıllarında adı değişen birlik, günümüzde Dünya Koruma Birliği adıyla çalışmalarını sürdürmekle birlikte, önceki adının kısaltması olan IUCN korundu. Doğa koruma ile ilgili ilk uluslararası kongre 1913’te, ulusal parklarla ilgili ilk uluslararası kongre 1962’de toplandı.

Ulusal parklarla ilgili çalışmaları yürüten en önemli örgüt olan IUCN, doğa koruma alanlarını sınıflandırarak bunlar arasında yer alan ulusal parkların temel niteliklerini belirledi. IUCN, ulusal parkları; doğal ya da doğala yakın özellik gösteren, korunması gereken türleri ve ekolojik süreçleri içeren büyük peyzajlar olarak kabul ederken, bu alanlarda doğal çevre ile kültürel çevrenin uyumuna ve her iki bileşenin bir bütün olarak ele alınmasına vurgu yapmaktadır. Alanın ruhuyla bağdaşan bilimsel, eğitsel ve rekreasyonel kullanımları önceleyen ulusal parkların temel amacı, biyolojik çeşitliliği ve ekolojik süreçleri korumak, eğitim ve rekreasyonu teşvik etmek olarak belirlendi. Ulusal parkların genellikle 1.000 hektardan daha büyük alana sahip olmaları gerektiği genel kabul görmektedir.

Ulusal parklar Türkiye’de 1940’ların sonunda gündeme geldi. Milli park kavramı Türkiye’de ilk kez, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nde asistan olan Dr. Selahattin İnal (1909-1996) tarafından yazılan ve 1949’da yayımlanan Tabiatı Koruma Karşısında Biz ve Ormancılığımız adlı kitapçıkta kullanıldı. 1956 yılında kabul edilen 6831 sayılı Orman Kanunu ile milli park kavramı mevzuata girdi. Kanunun dördüncü maddesinde, ormanlar vasıf ve karakter bakımından üç bölüme ayrılmış olup bunlardan biri ulusal parklardır. 25. maddede ise ulusal parkların amacı, “Memleketin ilim hayatının istifadesine tahsis etmek, tabiatı muhafaza etmek, yurdun güzelliğini sağlamak, halkın çeşitli spor ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılamak, turistik hareketlere imkân vermek” olarak belirtildi.

Türkiye’de 6831 sayılı Orman Kanunu kapsamında 17 ulusal park ilan edildikten sonra, 1983 yılında 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kabul edilerek, aralarında ulusal parkların da olduğu dört koruma statüsü ile ilgili çalışmalar bu kanun kapsamında yürütülmeye başladı. Kanunda ulusal park; “Bilimsel ve estetik bakımından, millî ve milletlerarası ender bulunan tabiî ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçaları” olarak tanımlandı.

Orman Kanunu’nun kabul edildiği 1956 yılında Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde Milli Parklar Şube Müdürlüğükuruldu ve 1976 yılına kadar ulusal park çalışmaları şube müdürlüğü düzeyinde yürütüldü. 1976’da Milli Parklar ve Avcılık Genel Müdürlüğü adıyla genel müdürlük düzeyine yükseltilen ulusal park örgütlenmesi, 1982’de daire başkanlığına dönüştürüldü, 1991’de tekrar genel müdürlük düzeyine indirildi. 2003 yılından beri Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü adıyla faaliyet gösteren ulusal park örgütlenmesi, 2018’den beri Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlıdır.

Türkiye’de ilk ulusal park, Orman Kanunu’na dayanarak 1958 yılında ilan edilen Yozgat Çamlığı Milli Parkı’dır. Bu yıldan itibaren ulusal park sayısı artarken, parkların turizm yönü ön plana çıkartılarak uluslararası uzmanların katkılarıyla planlama çalışmalarına başlandı. 1960’lı yıllarda başlayan ve Uzun Devreli Gelişim Planları adı verilen bu planlar, destinasyon değeri yüksek bazı alanlar için ulusal park ilan edilmeden önce yapıldı. 1960’lı ve 1970’li yıllarda Uzun Devreli Gelişim Planları hazırlanan alanlardan bazıları birkaç yıl içinde ulusal park statüsü kazanırken, planları 1970’de hazırlanan iki alandan Troia 1996’da ulusal park statüsü kazandı, Bergama ise günümüze kadar ulusal park ilan edilmedi. 1990’lı yıllarda ulusal parkların uzun devreli gelişim planlarının hazırlanması hız kazandı.

Türkiye’deki ulusal park sayısı 2019 yılında 45’e ulaştı, aynı yıl içinde ilk kez bir ulusal parkın bu statüsü kaldırılmasıyla ulusal park sayısı 44’e indi. Türkiye’de ulusal parkların önemli bir bölümü sadece doğal kaynak değerleri ile değil, kültür varlıkları nedeniyle de korunmaya değer peyzajlardır. Bazıları ise sadece arkeolojik değerleri ve tarihi önemleri nedeniyle bu statüyü kazandılar. Türkiye ulusal parklarının büyük bir bölümü rekreasyonel ve turistik potansiyeli yüksek olan ve bu amaçla kullanılan alanlardır.

Yararlanılan Kaynaklar

Demirel, Ö. (2005). Doğa Koruma ve Milli Parklar. Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi; National Park Service (2020). Birth of a National Park, https://www.nps.gov/yell/learn/historyculture/yellowstoneestablishment.htm, (Erişim tarihi: 06.03.2020); Tırıl, A. (2017). Doğa Koruma ve Milli Park Düşüncesinin Felsefi Temelleri: Aşkıncılık, Plant, 24: 58-64; Ünder, H. (1996). Çevre Felsefesi-Etik ve Metafizik Görüşler. Ankara: Doruk Yayımcılık; Yücel, M. (2010). Doğa Koruma. Adana: Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Demirel, Ö. (2005). Doğa Koruma ve Milli Parklar. Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi; Yücel, M. (2010). Doğa Koruma. Adana: Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi.