Kültür
Kavram Sosyoloji
-
2020
İnsanı ve toplumu anlamaya ve açıklamaya çalışan tüm sosyal bilim dallarının ilgi alanına giren en temel kavramlardan biri olan kültür, içeriğinin genişliği nedeniyle tanımlanması ve sınırlarının belirlenmesi zor bir kavramdır. Kültür, insanın ortaya çıkışı ve toplumsal yaşama geçiş sürecinin her aşamasında ortaya çıkan olguları ifade eden derinliğine rağmen, ilk olarak XVII. yüzyılda Fransa’da bu anlamda kullanılmıştır. Fransızca üzerinden geçtiği Türkçe’de ise XX. yüzyılın ilk çeyreğinden beri kullanılmaktadır. Bununla birlikte, Türkçe’de, sözcüğün ifade ettiği anlamı işaret eden daha eski ya da daha yeni başka sözcükler de bulunmaktadır. Ancak kültür sözcüğü, aynı anlamda kullanılan diğer sözcüklerin önüne geçerek, geniş ve dar anlamlarıyla Batı dillerindeki kavramsal ifadeyi adlandıran ve günlük konuşma dilinde, anlam kaymalarıyla olsa da sıklıkla kullanılan bir sözcük olarak Türkçe’de yerleşmiştir.
Latince’de tarla sürmek, ekip biçmek anlamına gelen colere sözcüğünden türetilen cultura sözcüğü, ekin anlamına gelen bir tarım terimi olarak bu dilde yüzyıllar boyunca kullanılmıştır. Fransızca’ya culture olarak geçen sözcük, XVII. yüzyıla kadar Latince’de ifade ettiği anlamda kullanılmıştır. Aydınlanma Çağı’nın önde gelen düşünürlerinden Voltaire, bu kelimeyi farklı bir anlamda, insan zekâsını işaret eden bir içerikte kullanmıştır. Sözcüğün ilk anlamının doğadaki bitkileri ve hayvanları bilinçli ve kontrollü olarak üretmek, diğer bir deyişle tarım olması ve tarımın da insan aklının bir sonucu olmasından hareketle, aydınlanma ile birlikte, insan aklının ürünü olan uygarlığa gönderme yapan bir anlam kazandırılması, metaforik bir kullanım olarak görülebilir.
Culture sözcüğünün XVII. yüzyılda Fransızca’da kazandığı yeni anlam, diğer Avrupa dillerinde de yaygınlaşmıştır. Almanca’ya Cultur olarak geçen sözcük XVIII. yüzyıl sonunda bu dilin sözlüklerinde yer bulmaya başlamış, daha sonra Kultur olarak kullanılmıştır. Almanca’da ve İngilizce’de uygarlık anlamında kullanılan terimin Fransızca’daki anlamı da genişleyerek eğitim kavramına yaklaşmaya başlamıştır. Kültür kavramının ilk bilimsel tanımı, sosyal antropolojinin kurucusu sayılan ve bu bilim dalının konusunun kültür olduğunu belirten İngiliz Antropolog Edward Burnett Tylor tarafından 1871’de yapıldı. Taylor, uygarlıkla eşleştirdiği kültür kavramını, bir toplumun üyesi olan insanın kazandığı/öğrendiği bilgi, sanat, gelenek, görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütün olarak tanımlamıştır. Tylor, yaklaşık 150 yıl önce yaptığı bu tanımla, kültür kavramının omurgasını ortaya koymuştur. Tylor’ın tanımından daha geniş anlamları olan kültür sözcüğü, tarımsal anlamı dışına çıkarak insan ve toplum bilimlerinin bir terimi olduğundan beri, giderek genişleyen ve farklılaşan anlamlarda kullanılmaya devam etmiştir. Bu farklı kullanımların her biri kendi alanlarının bakış açısıyla tanım üretirken, kültür, farklı disiplinlerde değişik anlamlar kazanan, birbirinden çok farklı şekilde tanımlanabilen, bir anlamda tanımlanamayan bir içerik kazanmaya başlamıştır. Bir yandan daha geniş anlamda uygarlık karşılığı olarak kullanılırken, diğer yandan dar ve farklı anlamlarda da kullanılmıştır.
Latince’de cultura, Fransızca’da culture, Almanca’da önce Cultur, sonra Kultur, İngilizce’de ise Culture olarak kullanılan kelime, Türkçe’ye kültür olarak geçmiştir. Şemsettin Sami’nin hazırladığı ve Osmanlı Türkçesi’nin en dikkate değer sözlüğü sayılan Kâmûs-ı Türkî’de (1901) kültür sözcüğü bulunmamakla birlikte, hars sözcüğüne yer verilmiştir. Türkçe’ye Arapça’dan geçen ve çift sürme, tarla işleme anlamlarına gelen hars, Kâmûs-ı Türkî’de bu anlamı verilmemekle birlikte, Osmanlı Devleti’nin son yıllarında Fransızca’daki culture sözcüğünün karşılığı olarak kullanılmıştır. Hars sözcüğünü kültür anlamında kullanan, bu kavram üzerine düşünce üreten ve Türkçe karşılık arayan, kültür ile uygarlık anlamında kullanılan medeniyet arasındaki bağlantıları ortaya koymaya çalışan Ziya Gökalp olmuştur. Ancak Ziya Gökalp, kültür ve medeniyet kavramlarını ayrıştırarak kültürü ulusal, medeniyeti ise uluslararası bağlamda ele almış ve hars sözcüğünü ulusal kültür anlamında kullanmıştır.
Mehmet Bahattin’in hazırladığı Yeni Türkçe Lügat (1924) hars ve kültür sözcüklerine yer vermektedir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkçe’nin Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırılma sürecinde hars sözcüğü terkedilirken kültür sözcüğü yerleşmiş ve Batı dillerinde görülen anlam genişliği Türkçe’ye taşınmıştır. Mehmet Bahattin’in sözlüğünde kültür sözcüğünün karşılıklarından biri olan terbiye, o dönemde eğitim anlamında kullanılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı, 1935-1941 yılları arasında Kültür Bakanlığı adıyla faaliyet göstermiş olup, o yıllarda kültür sözcüğü, eğitim anlamında kullanılmıştır. Batı dillerindeki etimolojisine uygun olarak ekmek kökünden türetilen ekin sözcüğü de daha sonraki yıllarda Türkçe’de kültür anlamında kullanılmıştır.
Kültür sözcüğü, kullanıldığı dillerin en karmaşık kelimeleri arasında yer almaktadır. Geleneksel olarak, doğaya dayalı üretimi ifade eden sözcük, zamanla insan aklının ürettiği her şeyi içererek genişlerken akla dayalı üretimin merkezi haline gelen Batı toplumlarının uygarlığı ile özdeşleştirilmeye başlamıştır. Aklı ve bilimi öne çıkaran Aydınlanma çağının Batı uygarlığını üstün görme eğilimi, bilim ve teknolojide üstün olan Batının kültürlü, geri olan ilkel toplumların ise kültürsüz olduğu sonucunu doğurduğundan, bu anlayışın devamı olarak, kültürlü sözcüğü halk arasında bilgili, görgülü, eğitimli kişiler için kullanılmıştır. Sözcüğün bu anlamda kullanımı günümüzde de devam etmektedir. Genel kültür teriminde bilgi ile ilişkili olarak karşımıza çıkan sözcük, Kültür Merkezi ya da Kültür Bakanlığı olarak kullanıldığında sanatsal bir içerik kazanmaktadır. Kültür-fizik teriminde ise bedensel gelişime işaret etmektedir.
Türk Dil Kurumu, kültür sözcüğünü altı farklı biçimde tanımlamaktadır. Bunlardan ilki, kavramın en geniş kapsamlı tanımıdır. Bu geniş aralıklı yaklaşımla kültür; “tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü” olarak tanımlanmaktadır.
Birkaç yüzyıl önce Batı’nın kendini yücelten uygarlığına işaret eden kültür sözcüğü, daha sonra, ilk insanların ve ilkel olarak adlandırılan yaşayan toplumların ürettiği çok basit aletleri de içerecek şekilde evrilirken, aslında ilk anlamından, insan aklının herhangi bir düzeydeki üretkenliğinden uzaklaşmamış, bunu sadece çeşitlendirmiş oluyordu. Antropolojinin getirdiği, elitist olmayan bu yaklaşımla, kültür, gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, insanın olduğu her yerdedir ve insana ait olan, onunla ilişkilendirilen her şeyi içerir. Antropolojinin savunduğu bu yaklaşım, Karl Marx tarafından kültürün en genel tanımı olarak dile getirilmiştir. Marx, kültürü, doğanın yarattıklarına karşılık, insanoğlunun yarattığı her şey, olarak tanımlamıştır. Bu geniş tanım, kültürün ne olduğu konusunda fazla bir şey söylemese de, içeriğinin ne olduğuna ve ne kadar geniş olduğuna dikkat çekmiştir. İnsanın ortaya koyduğu, insanı doğada görünür kılan her şeyi içeren kültür, insana özgü olduğu gibi, insanı yeniden üreten bir kuluçka ortamıdır. İnsanın var ettikleri, tarihsel süreçte gelişip birikerek, insanın varoluş ortamını hazırlamıştır. Bu ortamı oluşturan insan ürünleri, fiziksel dünyanın gerçekliklerinden oluşan somut varlıklar olduğu gibi, fiziksel varlığı olmayan, ancak duyu organlarıyla algılanabilen soyut varlıklar da olabilir. Bu ayrım, kültürün maddi ve manevi unsurlardan oluşan, diğer bir deyişle somut ve soyut yönleri olan bir kavram olduğunu göstermektedir.
Toplumsal bir birikim olan kültür, toplumların kimliklerini, dolayısıyla toplumlar arasındaki farkları ortaya koyan bir ayırt edici olmakla birlikte, özellikle kitle iletişim araçlarının gelişmesinden sonra etnik ve siyasal sınırlara bağımlı değildir. Bir siyasal birim içinde farklı alt kültürler olabileceği gibi, bazı kültürel ögeler uluslararası nitelik kazanmış olabilir.
İnsan elinin değdiği her ortamda söz konusu olan kültür kavramı, tarih boyunca üretilen mimari yapılar, sanat eserleri ve günlük kullanım nesneleri gibi maddi unsurlara, gastronomik değerlere, ritüeller, festivaller ve karnavallar gibi geleneksel etkinliklere, gelenek göreneklere dayalı uygulamalara kadar, çok geniş bir aralığa yayılan maddi ve manevi ürünleriyle, turizm etkinliklerinin en temel ve geniş kapsamlı güdüleyicileri arasında yer almaktadır. Kültür, destinasyon değeri yaratma yanında, sosyal bir olgu olarak da değerlendirilen turizmin dinamikleri arasında önemli bir yer tutmaktadır.
Referanslar
Arslan, M. (2005). Ziya Gökalp’te Kültür ve Uygarlık Anlayışı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Dergisi, 3 (10): 11-19; Güvenç, B. (2016). İnsan ve Kültür. İstanbul: Boyut Yayıncılık; Smith, P. ve Riley, A. (2016). Kültürel Kurama Giriş (Çev: S. Güzelsarı ve İ. Gündoğdu). Ankara: Dipnot Yayınları; Türk Dil Kurumu (2005). Büyük Türkçe Sözlük (Onuncu baskı). Ankara: Türk Dil Kurumu; Uygur, N. (1996). Kültür Kuramı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Ayrıntılı bilgi için bakınız
Güvenç, B. (2016). İnsan ve Kültür. İstanbul: Boyut Yayıncılık.