Biyoçeşitlilik, Korunan Alanlar ve Turizm

KAVRAM DOĞAL VE KÜLTÜREL MİRAS Ulusal Park Park Alanı Rekreasyon Vadi Ekoturizm Alanı Ekoturizm Rotası

Maddeye katkıda bulunan yazarlar:
Yazar: MELİKE GENCAL (2024) (Madde metni için tıklayınız)
Yazar: İLKER GÜL (2025) (Madde metni için tıklayınız)
1 / 2

Bir asırdan fazla bir süredir, korunan alanların belirlenmesi ve yönetilmesi, gelecek nesiller için kaynakları korurken, genellikle turizm yoluyla biyolojik çeşitliliğin mevcut kullanımına izin vermek amacıyla yapılmaktadır. Biyolojik çeşitlilik, bütün olarak bir bölgedeki türleri, ekosistemleri ve ekolojik durumları kapsamaktadır. Korunan alan, biyolojik çeşitliliğin, doğanın ilgili ekosistem hizmetleri ve kültürel değerlerle birlikte uzun vadeli korunmasını sağlamak için yasal veya diğer etkili araçlarla tanınan, tahsis edilen ve yönetilen kara veya denizdeki coğrafi alanlar olarak tanımlanmaktadır. Korunan alanlar, küresel biyolojik çeşitlilikteki hızlı kaybın azaltılmasına yönelik temel stratejiler arasındadır.

Korunan alanlar olmasaydı biyolojik çeşitlilikteki küresel kayıp daha da büyük olurdu. Korunan alanlar, yalnız yabani hayvan ve bitki türlerinin değil tüm canlıların içinde bulunduğu ekosistemlerin de korunması için planlanan hareketlerin uygulandığı yerlerdir. İnsan elinin değdiği tarım, sanayi ve yerleşim alanlarının tahribatı günümüzde kale görevini sağlayan korunan alanlar ile mümkündür. Doğal koşullarda gerçekleşen bu uygulamalar tehlike altındaki türlerin korunmasına ve ekolojik durumların sürdürülebilir olmasına yardımcı olmaktadır. Korunan alanlar, tür, karasal, deniz ve sulak koruma alanı olarak amaca göre gruplandırılmaktadır. Aynı zamanda doğa rezervi, doğal sit, özel çevre koruma bölgesi ve milli park olarak da ülkelere göre farklı olarak kategorize edilmektedir. Korunan alanların yönetimi kamu kurumlarının yanı sıra yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, topluluklar ve bireyler tarafından da sağlanmaktadır. Ayrıca Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından korunan alanlar stratejileri hazırlanıp yönetilmektedir. Korunan alanların yönetilmesinin iki hedefi bulunmaktadır. Hedeflerden biri, doğal sistemlerin ve biyolojik çeşitliliğin korunmasını vurgulamaktadır. Diğeri ise korunan alanlardaki ekosistem hizmetlerinin insan refahına katkısını vurgulamaktadır. Bazı korunan alanlar yalnızca biyolojik çeşitliliğin korunması hedefine odaklanılarak yönetilirken diğerleri ekosistem odaklı yönetilmektedir.  

Biyolojik çeşitlilik ile korunan alanlar sosyo-ekonomik ve uzun süreli sürdürülebilir kalkınma amacı taşıyan turizm sektörünün önemli kaynakları arasında yer almaktadır. Turizm sektöründe, korunan alanlar aracılığıyla biyolojik çeşitliliğin korunması sürdürülebilirliğin de başarılı bir yolu olarak görülmektedir. Turizm sektörünün biyolojik çeşitlilik ve koruma alanlarına sağladığı olumlu etkilerinin yanı sıra turizm faaliyetlerinin bilinçsiz yapılması, kontrol ve planlama eksikliği gibi sebepler ile doğal kaynaklarda geri dönüşü mümkün olmayan olumsuz etkileri de bulunmaktadır. Bu sorunların ise biyolojik çeşitlilik, korunan alanlar ve turizm faaliyetlerinin bütüncül bir yaklaşım olarak ele alınmasıyla çözülebileceği düşünülmektedir.

Biyolojik çeşitliliğin uluslararası düzeyde ve sürdürülebilirlik kapsamında korunması amacı ile 1992 yılında Rio’da Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi imzalanmıştır. Ardından bu sözleşmeyi destekleyen pek çok sözleşme imzalanmıştır. Bu sözleşme ile planlanan hedeflere kısmen ulaşılmıştır. Ancak küresel olarak biyolojik çeşitliliğin korunması ve yeni hedeflere ulaşmak için WWF (Dünya Doğa Koruma Ağı) tarafından 2030 yılı belirlenmiştir. Bu sebeple 2030 yılına kadar kara ve denizdeki ekosistemlerin yüzde 30’unun (üçte biri) koruma altına alınması gerektiği öngörülmektedir. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (1992) Türkiye tarafından 1996 yılında onaylanmıştır. Bu tarihten günümüze kadar Türkiye’de biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirlik kapsamında korunması için pek çok yasa, yönetmelik, sözleşme, politik taahhüt, faaliyet planları ve projeler sivil toplum kuruluşları ile birlikte sağlanmaktadır.

Referanslar

Bayliss, J., Schaafsma, M., Balmford, A., Burgess, N.D., Green, J.M.H., Madoffe, S.S., Okayasu, S., Peh, K.S.H., Platts, P.J. ve Yu, D.W. (2014). The Current And Future Value of Nature-Based Tourism in the Eastern Arc Mountains of Tanzania, Ecosystem Services, 8: 75-83. 10.1016/j.ecoser.2014.02.006; Beissinger, S.R., Ackerly, D.D., Doremus, H. ve Machlis, G.E. (2017). Science, Conservation, and National Parks. University of Chicago Press; Clements, H.S. ve Cumming, G.S. (2017). Manager Strategies and User Demands: Determinants of Cultural Ecosystem Service Bundles on Private Protected Areas, Ecosystem Services. 28: 228-237. DOI: 10.1016/j.ecoser.2017.02.026; Demirayak, F. (2002). Biyolojik Çeşitlilik-Doğa Koruma ve Sürdürülebilir Kalkınma. TÜBITAK VIZYON 2023 Projesi Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Paneli; Deniz, T. (2019). Turizm ve Biyoçeşitlilk, Safran Kültür ve Turizm Araştırmaları Dergisi, 2(3): 323- 339; Işık, K. (1998). Biyolojik Çeşitlilik. Kıvanç, M. ve Yücel, E. (Editör), Çevre ve İnsan (ss. 13-39) içinde. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları; Mace, G.M. (2014). Whose Conservation? Science, 345(6204):1558-1560. DOI: 10.1126/science.1254704; UNEP-WCMC, IUCN & NGS (2018). Protected Planet Report 2018. UK: Cambridge; Switzerland: Gland; and Washington, USA: DC: UNEP-WCMC, IUCN and NGS; https://www.fs.usda.gov/nac/buffers/guidelines/2_biodiversity/8.html; korunanalanlar_korumazsakkaybederiz__rapor__web.pdf, (Erişim tarihi: 5.7.2024).

2 / 2

Biyoçeşitlilik, yaşam formlarının çeşitliliğini ifade etmektedir. Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ne (CBD) göre ise “kara, deniz ve diğer su ekosistemleri dâhil tüm kaynaklardan gelen canlı organizmalar arasındaki değişkenlik” olarak tanımlanmaktadır. Bu çeşitliliğin korunması, gelecek nesillere aktarılması ve sürdürülebilir şekilde yaşam için gerekli kaynakların kullanılması hem doğa hem de insanlar için önem arz etmektedir. Sağlıklı ekosistemler bize temiz hava, temiz su, gıda gibi faydalar sağlarken, orman ekosistemleri karbon depolayarak küresel ölçekte iklim ve diğer sistemlerin dengeli çalışmasını desteklemektedir. Öte yandan, Sanayi Devrimi sonrası kalkınma hamleleri yüksek doğal kaynak kullanımı gerektirdiği için, biyoçeşitlilik için gerekli kaynaklar ve yaşam alanları yok olma baskısı altına girmiştir.

Korunan alanlar kavramının modern zamanlardaki çevre koruma faaliyetleriyle ilişkili olduğu düşünülebilir; ancak kökeni eski çağlara kadar uzanmaktadır. Yaklaşık 2000 yıl önce Hindistan’da bazı ormanlık alanların aşırı avcılık ve kullanıma karşı korunması, korunan alanların ilk örneklerinden biri olarak değerlendirilirken, Orta Çağ’daki kraliyet av alanları ve geyik parkları şeklindeki sınırlamalar da korunan alan örnekleri kapsamında düşünülebilir. Modern anlamdaki korunan alanlar ise XIX. yüzyılda doğayı ve kamu yararını koruma maksadıyla oluşturulmaya başlanmıştır. 1872 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde Yellowstone ilk millî park olarak ortaya çıkarken, XX. yüzyılda diğer ülkelerde birçok millî park onu takip etmiştir.

Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN), korunan alanları altı kategoriye ayırmıştır. Bunlar kategorik sıralamaya göre Mutlak Tabiat Rezervleri, Yabani Alanlar, Millî Parklar, Doğal Anıtlar, Habitat veya Türler için Yönetilen Alanlar, Peyzaj Koruma Alanları ve Sürdürülebilir Doğal Kaynak Kullanımıyla Uyumlu Korunan Alanlar olarak sıralanmaktadır.

Ülkemizde korunan alanların çeşitlerine bakacak olursak; millî parklar, tabiat parkları, tabiat koruma alanları, tabiat anıtları, sulak alanlardaki koruma alanları, yaban hayatı geliştirme sahaları, muhafaza ormanları, kent ormanları, gen koruma ormanları ve tohum bahçeleri gibi uygulamalar görülmektedir. Kent ormanları gibi alanlar daha genel kullanıma odaklanırken, millî parklar ve tabiat koruma alanları biyoçeşitliliğin korunmasını öncelemektedir.

Turizm ise biyoçeşitlilik ve ona paralel olarak korunan alanların mevcudiyetini sürdürmesinde yarattığı etkilerle kritik bir rol oynamaktadır. Turizm, millî parklar, peyzaj koruma alanları gibi birçok alanda ekoturizm ve doğa temelli turizm faaliyetleri ile bu alanların sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına imkân vermektedir. Bu sayede ziyaretçiler doğa ve biyoçeşitlilik hakkında bilgi edinip öğrenirken, aynı zamanda bu alanları deneyimleyebilmektedir. Turizm faaliyetlerinin en önemli katkısı ise yarattığı gelirle korunan alanların finansmanındaki payı olarak ifade edilebilir. Biyoçeşitliliğin korunması, alanların oluşturulması sırasında yapılan muhtemel kamulaştırmalar, gerçekleştirilen bilimsel araştırmalar, ziyaretçiler için alt ve üst yapının oluşturulması gibi giderler için kaynak yaratılması, turizm gelirleriyle karşılanabilmektedir. Öte yandan, turizm faaliyetleri yerel kalkınmaya da imkân vermektedir. Bu sayede yerel halk, doğal kaynaklardan sürdürülebilir şekilde, turizm faaliyetleri üzerinden fayda sağlayabilmektedir.

Referanslar

Convention on Biological Diversity (CBD). (n.d.). Article 2. Use of terms. https://www.cbd.int/convention/articles?a=cbd-02, (Erişim tarihi: 01. 06. 20925); Dudley, N. (Ed.). (2008). Guidelines for applying protected area management categories. Iucn; Fide, İ. S. (2023). Ilgaz Dağı Milli Parkında Korunan Alan Turizm İlişkisinin Sürdürülebilirliği Üzerine Bir Araştırma, Ankara Üniversitesi Çevrebilimleri Dergisi, 10(1): 30-48; Litke, S. (1998). National parks: their origins and development. Büyük Britanya: Brecon Beacons National Park Authority; Koç, Y. ve Soykan, A. (2020). Dünya’da ve Türkiye’de doğa korumanın kuramsal temelleri, IBAD Sosyal Bilimler Dergisi, (7): 86-99; Yıldız, B. ve Aydın, C. C. (2023). Türkiye’de Korunan Alanların IUCN Politikaları Kapsamında Değerlendirilmesi, Türkiye Arazi Yönetimi Dergisi, 5(1): 20-30.