Tabiatı Koruma Alanı

Doğal ve Kültürel Miras Sit Alanı

İnsanoğlu, yaşadığı doğal ortam üzerinde değişiklikler meydana getirmektedir. Doğal faktörler tarafından oluşturulan doğal denge yanlış ve kapasite üstü kullanım nedeniyle zarar görmekte, dolayısıyla başta insanlar olmak üzere bütün canlıların yaşadığı habitatı negatif yönde etkilemektedir. Doğa koruma terimi, “İnsan sağlığı ve yaşamın garantisi için, doğada yaşayan bitki ve hayvan türlerinin varlığı, onların yetişme ve yaşam ortamları ile belirli kriterler ışığında korumaya değer bulunan doğa parçalarını ve doğal elamanları korumak” şeklinde tanımlanmaktadır. Doğa koruma; bitki ve hayvan popülasyonlarının sürekliliğini, türlerin zenginliği ile ekosistemlerin korunmasına fayda sağlamakta bunun yanı sıra genetik zenginliğin korunmasına ve geliştirilmesine katkıda bulunmakta bu sayede bilimsel çalışmaların gelişmesine yardımcı olmaktadır.

2873 Milli Parklar Kanunu’nun ikinci maddenin d bendine göre; tabiatı koruma alanı; bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlikeye maruz veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabii olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri ihtiva eden ve mutlak korunması gerekli olup sadece bilim ve eğitim amaçlarıyla kullanılmak üzere ayrılmış tabiat parçalarını ifade eder. Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı’nda (2017) ise, tabiatı koruma alanı kavramı şu şekilde belirtilmektedir: “Kaybolma tehlikesine maruz türleri, korumada öncelikli tabii yaşama alanlarını, sıra dışı ekosistemleri, bilim ve tabiat tarihi açısından özel önem taşıyan bitki ve hayvan türleri ile tabii olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri barındıran mutlak korunması gereken alanlardır”.

Korunan alanların temel olarak dokuz amaca yöneliktir. Bunlar; bilimsel araştırma, yaban hayatının korunması, türlerin ve genetik çeşitliliğin korunması, çevresel hizmetlerin devamlılığının sağlanması, belirli doğal ve kültürel özelliklerin korunması, turizm ve rekreasyon, eğitim, doğal ekosistemlerin kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı, kültürel ve geleneksel özelliklerin devamlılığının sağlanmasıdır.

Korunan alanların önemi, 1992 yılında imzaya açılan Birleşmiş̧ Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ile de onaylandı. Korunan alanların temel fonksiyonları, biyolojik ve kültürel çeşitliliğin korunması, su havzalarının, toprakların ve kıyıların korunması, mevcut doğal ürünlerin sürdürülebilir kullanımı ile sosyo-ekonomik katkılar sağlaması, turizm, rekreasyon ve eğitsel faaliyetlerin desteklenmesidir.

Modern bir koruma anlayışı 1800’li yılların başında ortaya çıkmaya başladı ve 1900’lü yıllara gelindiğinde doğa koruma bir disiplin olarak kabul edilir. Bugünkü koruma statüleri içindeki türleri korumanın dışında alansal korunmanın ilk örnekleri milli parklardır. 1872 yılında 8670 kilometrekare büyüklüğündeki Yellowstone, Dünya’nın ilk milli parkı olarak Amerikan Kongresi tarafından ilan edildi. Avrupa’da ilk milli park 1909 yılında İsveç’te, ikincisi de 1914 yılında İsviçre’de ilan edildi. Birinci Dünya Savaşı’na kadar 11 tanesi Avrupa’da olmak üzere, dünyada yaklaşık 40 milli park ilan edildi. Bu sayı, ikinci dünya Savaşı’na kadar Avrupa’da 317e, dünyada 300’e ulaştı.

Türkiye’de korunan alanlara ilişkin mevzuat kapsamındaki başlıca kanunlar; 2872 sayılı Çevre Kanunu, 6831 sayılı Orman Kanunu, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, 383 sayılı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Kurulmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname, 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 1634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu, 5312 sayılı Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun, 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu, 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 645 sayılı Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’dir. Bu kapsamda mevcut yasalara göre ilan edilen korunan alan statüleri; Milli Park, Tabiatı Koruma Alanı, Tabiat Parkı, Tabiat Anıtı, Arkeolojik Sit Alanı, Kentsel Sit Alanı, Tarihi Sit Alanı, Doğal Sit Alanı, Özel Çevre Koruma Bölgesi, Sulak Alan, Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarını Korunmasına İlişkin Bern Sözleşmesi gereğince Korunan Alan Statüleri, Özel Korumaya Değer Alanlar (Zümrüt Ağı Alanları), Biyosfer Rezerv Alanları, Dünya Kültürel ve Doğal Miras Alanıdır.

Günümüzde 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nu çerçevesinde korunan alanların dışında Türkiye’de ulusal koruma statüleri ile korunan diğer alanlar; muhafaza ormanları, gen koruma ormanları, tohum meşcereleri, orman içi dinlenme yerleri, tohum bahçeleri, yaban hayatı geliştirme sahaları, yaban hayatı koruma sahaları, su ürünleri istihsal sahaları ve sit alanlarıdır. Ayrıca dünya miras alanları, özel çevre koruma bölgeleri, zümrüt ağı alanları, sulak alanlar/Ramsar alanları, biyosfer rezervi ve Natura 2000 alanları gibi Türkiye’nin de imzaladığı sözleşmeler çerçevesinde belirlenen uluslararası koruma statüleri de yer almaktadır.

Referanslar

Chape, S., Blyth, S., Fish, L., Fox, P. ve Spalding, M. (Compilers) (2003). 2003 United Nations List of Protected Areas, IUCN: Gland, Switzerland and Cambridge, UK and UNEP-WCMC. Birleşik Krallık: Cambridge; Convention on Biologial Diversity, https://www.cbd.int/convention/articles/?a=cbd-08, (Erişim tarihi: 24.10.2019); Gül, G. (2011), Korunan Alanların Yönetiminde Yeni Bir Yaklaşım: Katılımcı Yönetim Planları, Ekonomi Bilimleri Dergisi, 3(1): 47-57; Özlüer, I. Ö. (2018), Soru ve Yanıtları Sit Alanlarında Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması Rehberi (Birinci baskı), İstanbul: Sena Ofset; Yücel, M. (2005), Doğa Koruma. Adana: Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Kitapları (Genel Yayın No: 265, Yayın No: A-85).

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Baş, D. ve Sayman, R. U. (2018). Natura 2000 ve Doğa Koruma Terimleri Sözlüğü, https://rec.org.tr/wp-content/uploads/2019/07/glossary_25122018.pdf, (Erişim tarihi: 05.11.2019).