Topkapı Sarayı’nın Yeraltı Yapıları

Doğal ve Kültürel Miras Sarnıç

Topkapı Sarayı (Saray-ı Cedid / Yeni Saray), İstanbul’da eski Yunan kolonisi Byzantion ve daha sonra da, Roma ve Doğu Roma imparatorluklarına ait yapıların bulunduğu akropol üzerine kuruludur. Topkapı Sarayı’nın yeraltı yapıları hakkında yapılan arkeolojik araştırma, İstanbul Teknik Üniversitesi'nin adına Dr. Çiğdem Özkan Aygün’ün başkanlık ettiği ve 37268 numaralı BAP (Bilimsel Araştırma Projesi) kapsamında yürütülen Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde İstanbul’daki Su İsale ve Sarnıç Sisteminin Arkeoloji, Bilim Tarihi ve Mühendislik Yöntemleriyle Tespiti ve Mekânsal Bilgi Sistemine Aktarılması başlıklı bilimsel araştırmaların bir parçasını oluşturmaktadır.

Bu arkeolojik araştırmanın amacı, Topkapı Sarayı ve eski akropol bölgesinde zemin altında bulunan su yolu/ dehliz, kuyu, sarnıç/rezervuar ve diğer altyapılarla ilgili tespit çalışmaları yapmak, planları, üstyapıyla ilişkisi, niteliklerinin incelenmesi ve insanın giremediği yerlerde çeşitli aletlerle: Georadar, nonlinear first-arrival tomography, robot kamera vb. ile tespit çalışmaları yapılmasıdır.

Araştırma Sarayburnu, Marmara Denizi kıyıları, kara tarafından da Sur-u Sultani (Topkapı Sarayı Surları) ile sınırlanmaktadır. Bu bölgede antik dönemde Athena, Poseidon, Apollon, Artemis ve Dionysos mabetleri bulunmakla birlikte zamanımıza gelen bir mimari kalıntı yoktur. Araştırmada tespit edilen yapılar Doğu Roma-Bizans ve Osmanlı dönemlerine tarihlenmektedir.

Denizden itibaren sur içine alınan bölgenin su kaynağı açısından kendi içinde yeterli olması savunma açısından da önem taşımaktadır. Pek çok kez düşmanlar tarafından kuşatılan bu kadim şehirde kuşatma sırasında en çok suyun yokluğu hissedilmiştir. Topkapı Sarayı’nı çevreleyen Sur-u Sultani içinde kalan alanda, bazıları neredeyse Yerebatan Sarnıcı büyüklüğünde 43 sarnıç bulunması da, hem bu bölgedeki nüfus yoğunluğunu hem de suyun ne kadar hayati olduğunu göstermektedir. Tüm İstanbul’da bilinen sarnıç sayısının yaklaşık 200 olduğu da düşünülürse, bu rakamın önemi daha iyi anlaşılmaktadır.

Cemil Topuzlu hatıratında Gülhane’yi halka açık bir park haline getirirken sarayın etrafındaki set set duvarları yani sarnıçları yıktırdığını söylemektedir; çünkü bu setleri oluşturmak için sarnıçlardan yararlanılmıştı. Bizans tarihçisi Prof. Dr. Semavi Eyice de Sarnıçlar açısından en yoğun bölgenin Topkapı Sarayı’ndan Sarayburnu’na doğru olan bölge ve Marmara Denizi yamaçlarındaki tarafındaki Manganlar bölgesi olduğunu belirtmektedir.

Şehrin nüfusunun artmasıyla Belgrad Ormanı ve Istrancalar gibi su kaynaklarının bol olduğu yerlerden su yolları ile şehre su getirilmesi (ki bu Romalıların dünya üzerinde yaptığı en uzun isale hattıydı) söz konusu olmuştur. İlk su şebekesinin Hadrianus tarafından II. yüzyılda yaptırıldığı bilinse de günümüze ulaşan bir kalıntı yoktur. İmparator Valens tarafından IV. yüzyılda inşa ettirilen su yolları ise Valens veya Bozdoğan Kemeri üzerinden geçerek şehre ulaşmaktadır. Geç Roma döneminde Konstantinus, Valens, I. Theodosius tarafından isale hatları yaptırılmıştır. Osmanlılar döneminde ise Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Mimar Sinan tarafından bu su yolları tamir edilmiş, yenileri eklendi ve saraya kadar su taşınmıştır. Bu su yolları büyük künklerle Mese’yi (Divan Yolu) izleyerek büyük olasılıkla Yerebatan Sarnıcı ve bugün yıkılmış olan Ayasofya maksemine ulaşmakta ve buradan dağıtılmakta idi. Bu noktaya kadar olan su yolları Osmanlı el yazmalarından takip edilebilmektedir ve Prof. Dr. Kazım Çeçen tarafından yayımlamış olsa da, bundan sonrası araştırılmamıştır. Bu bölgede su isale hatları/tüneller/kanallar ile ilgili arkeolojik araştırma yapmak çok zordur çünkü kanallar daralmakta ve çok giriftleşmektedir

Yeraltında kalmış bu yapılara ulaşmak için araştırma ekibinde bulunan deneyimli mağaracılardan yararlanılmıştır. Speleoloji (mağaracılık bilimi) ve arkeolojinin işbirliği konusunda bu çalışma bir örnek teşkil etmektedir. Su dolu olan alanlar bu proje için üretilmiş olan robot kamera (ROV) ve dalgıçlar tarafından araştırılmıştır. İnsan giremeyen bazı kanallar ise paletli robot kamera ile görüntülenmiştir. Çalışmaya profesyonel sualtı fotoğrafçıları da destek vermiştir.

Alınan kaya örneklerinden Ayasofya ve Topkapı Sarayı’nın grovak türü bir kaya kütlesi üzerinde oturduğu anlaşılmıştır. Grovak, bir Trakya formasyonudur ve 300 milyon yıl önce Paleozoik dönemde oluşmuştur.

Bizans öncesinde bu bölgedeki su ihtiyacı çoğunlukla kuyular yardımıyla karşılanmaktaydı. Bunlardan Bizans döneminde de kullanılmış olan, daha sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile Mimar Sinan tarafından yeniden tespit edilerek işlev kazandırılan ve Dolap Ocağı olarak bilinen iki devasa kuyu araştırılmış, burada yapılan dalışlarda bu kuyuların birbirleri ile olan bağlantı kanalları ve Mangan bölgesi ile ilişkileri ortaya çıkartılmıştır. Bizans döneminde bu bölgedeki su ihtiyacı kuyular ve sarnıçlar yoluyla sağlanmıştır. Bunların kendi aralarındaki ve şehrin ana su yolarıyla olan bağlantılarını sağlayan galeriler mevcuttur. Bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi bahçelerinde kalan sarnıçlar da Topkapı Sarayı alanındaki sistem içinde değerlendirilmelidir. Bu sarnıçları ve bu alana Osmanlı döneminde eklenen yapıları beslemek üzere iki farklı yükseklikten gelen su yolunun kullanılmış olması gerekmektedir.

İkinci Avlu’da bulduğumuz su yolu, Akağalar Koğuşu önünden başlayıp Mehterhane önünde sonlanmaktadır. Ancak aslen Bizans dönemine ait bir galeri olup V. yüzyılda inşa edilen ve bugün var olmayan kilise yapısı ile ilişkilidir. İki ucu küçük sarnıçlarla sonlanmaktadır.

Haremin altındaki kanalların bir kolu Valide Sultan Dairesi altındaki odalara ve Valide Sultan cariyeleri koğuşlarına gitmektedir. Diğer bir kol ise Valide Hamamı ve Hünkar Hamamı’na ulaşmaktadır. II Ahmet Köşkü altındaki üçüncü kol da bu kollarla birleşerek denize inmektedir. Hareme su sağlayan dağıtım sistemi hiçbir haritada gösterilmemektedir. Buraya su taşıyan galeriler, haritalarda gösterilen Beylik Suyolu değil, 34-35 metre yükseklikten su getiren Kırkçeşme-Belgrad Ormanı’ndan gelen su yolu olduğu bu araştırmada tespit edilmiştir.

Yeraltındaki sarnıç ve suyollarını araştırırken kimi zaman yeraltında kalmış mimari bulgular da elde edilmiştir. Bunlara bir örnek de Topkapı Sarayı Cariyeler Taşlığı altında tespit ettiğimiz kemerdir Byzantion surlarının parçası olabilir.

Kırkçeşme sularının Tarihi Yarımada üzerinde en son ulaştığı nokta Topkapı Sarayı I. Avlusu’nun içinde kalan ve Bâb-üs Selâm’ın hemen güneyindeki daha önce de bahsi geçen Dolap Ocağı olarak anılan iki kuyudur. Kırkçeşmeden bu kuyulara ulaşan suyolu yüzeyden 18 metre aşağıdadır. İki kuyunun eksenleri arası 20 metredir. Küçük dolap denen kuyunun çapı 5,2 metredir derinliği 26 metredir. Büyük dolabın ise çapı 6,5 metre derinliği ise 22 metredir ve içinde 3,7 metre su vardır. Araştırmamız için dalışlar Küçük Dolap tarafından yapılmıştır. Büyük Dolabın üzeri kapalıdır. Dolap Ocağı ismi suyun kuyulardan hayvanlar tarafından döndürülen dolaplar yoluyla çekilmiş olmasıdır.

Araştırma sonucuna göre aslen bu kuyulara ulaşan su kanalı Belgrat Ormanları’ndan su getiren Roma su kanalıdır çünkü bu kuyular Kırkçeşme sisteminden öncedir. Bu durum Kırkçeşme ile Roma su kanalı sisteminin örtüştüğünü göstermektedir. Araştırmamız sıradında Küçük ve Büyük Dolabı birbirine bağlayan kanal ve bu kuyulardan deniz yönündeki yamaçta kalan sarnıçlara su götüren kanal da tespit edilmiştir. Topkapı sarayı avlularının altındaki sarnıçlardan bazıları su ile dolu olduğundan dalış yöntemiyle araştırılmıştır. Bazılarının ise girişlerinin yeni zemin çalışmaları ile yok olmuş olduğu gözlemlenmiştir.

Topkapı Sarayı avlularının altında bulunan en büyük ikinci sarnıç “L” sarnıç olarak da bilinen ve Hagia Eirene’nin güneydoğusunda bulunan sarnıçtır. “L” şeklinde üç destek dizili 48 sütunludur. İçi üç metre su doludur.

Ayasofya’nın 360 yılında bitiminden sonra daha önce yapılan Ecclesia Antiqua yani sonraki adıyla Hagia Eirene, aynı peribolos içinde yer alırlar ve aynı din adamları tarafından idare edilirler. Bu sarnıcın da her iki kiliseye de su sağlamış olduğu açıktır. Sarnıç IV. yüzyıla tarihlenmiştir.

Araştırdığımız diğer bir sarnıç da İstanbul Arkeoloji Müzeleri eski Kimyahanesi bahçesinde bulunan sarnıçtır. Sarnıç, 22x13 metre ölçüsünde olup üç destek dizisiyle dört nefe ayrılmıştır. Sütun başlıklarının çoğu impostlu iyon tipindedir. Bu sarnıcın aynı zamanda IX-X. yüzyıla ait kapalı Yunan haçı tipinde bir kilisenin altyapısı olduğu düşünülmüştür.

Harem bölgesi, Gözdeler Taşlığı altındaki sarnıç da araştırma sırasında belgelenmiştir. Sarnıcın üstü beşik tonoz örtülüdür. Sütunlar ve başlıklar farklılık göstermemektedir yani devşirme değildir ve sütun başlıkları yarı işlenmiş korinttir. Sarnıç, IV-V. yüzyıla tarihlenmiştir.

Dalış yapılan sarnıçlardan biri de III. Avluda bulunan Silahtarağa Dairesi önündeki sarnıçtır. 33,25x5 metre ölçülerinde bir ana mekâna sahiptir. Sütunlar ve sütun başlıkları devşirmedir. Bunlardan bazıları İmpostlu ion ve kabartma haç motiflidir. Sarnıcın durumu önce sualtı robot kamerasıyla tespit edilmiştir.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Özkan Aygün, Ç. (2006). Istanbul Ayasofyası’ nın Döşeme Altı Dehliz, Kuyu ve Su Sistemleri Araştırması, 2005”. 28.Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu, 24, Araştırma Sonuçları Toplantısı - - 28 th International Symposium of Excavations, Surveys and Archaeometry 1. Cilt, 29. 05.-2. 06. 2006, Çanakkale: 467-480; Özkan Aygün, Ç. (2006). İstanbul Ayasofyası’nın Döşeme Altındaki Tonozlu Mekan, Tünel, Kuyular ve Bunlara Bağlı Su Sistemleri” . SBT 2006 Bildiriler Kitabı (10. Sualtı Bilim ve Teknolojisi Toplantısı) - Underwater Sciences &Technology Symposium). İstanbul: Galatasaray Üniversitesi: 99-110; Özkan Aygün, Ç. (2006). The Wells, Subterranean Tunnels and Water Systems of Hagia Sophia in İstanbul”. FeRA(Frankfurter elektronische Rundschau zur Altertumskunde), 1. www.ferajournal.eu: 35-40; Özkan Aygün, Ç. (2007). The Water Supply System Around Hagia Sophia Area”, Proceedings of the International Symposium on Underwater Research, Eastern Mediterranean University, Famagusta: 56-63; Özkan Aygün, Ç. (2010). Ayasofya ve Topkapı, National Geographic Turkey, Mart, 2010: 56-70; Özkan Aygün, Ç. (2014). How to Avoid the Opportunism and Disinformation of Media, 20th Annual Meeting of the European Association of Archaeologists Abstracts. 10-14 September 2014. İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi: 125: Özkan Aygün, Ç. (2014). Unseen Istanbul, a Brandnew Tourism Itinerary : Ancient Cisterns, Wells, Galleries (Research Under Hagia Sophia, Topkapı Palace and Hippodrome). 20th Annual Meeting of the European Association of Archaeologists Abstracts. 10-14 September 2014. İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi: 151: Özkan Aygün, Ç. ve Güney, C. (2014). Application of ROV, Subbottom Profiler and GIS at Archaeological Surveys : Cases of Hazar Lake Sunken Settlement and I. Hill of Constantinople :Hagia Sophia, Topkapı Palace and Hippodrome ». 20th Annual Meeting of the European Association of Archaeologists Abstracts. 10-14 September 2014.İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi: 181: Özkan Aygün, Ç. ve Eğilmez, H. (2015). Lost Costantinople: subterranean water structures - application of speleology techniques in the archaeological research”. HYPOGEA2015- International Congress of Speleology in Artificial Cavities. Roma, 11/17 March 2015. CNR - Consiglio Nazionale delle Ricerche: 117-129: Özkan Aygün, Ç.Ö. ve Kaçan, M.- Bir A. (2013). İstanbul’un Birinci Tepesindeki Sarnıç, Kuyu, Galeriler ve Su Dağıtımına İlişkin Yeni Bulgular ». İSTYAM 2013- Uluslararası İstanbul Tarihi Yarımada Sempozyumu, 1-5 Ekim 2013. İstanbul: Yıldız Teknik Üniversitesi. ISTYAM (International Istanbul Historical Peninsula Syposium - 2013): 258-279.