İncesu Şeyh Turesan Velî Zaviyesi

DESTİNASYON DOĞAL VE KÜLTÜREL MİRAS İnanç Turizmi Destinasyonu

(İncesu, Kayseri 1242/43 - )

Zaviye; kavram olarak, XIV. ve XV. yüzyıllara kadar şehir, kasaba ve köylerde ya da geçiş güzegahları üzerinde kurulmuş olan, içinde belli bir tarikatın şeyh ve dervişlerin yaşadığı, gelip geçen yolcuların ücretsiz misafir edildiği dini alanı ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu yapıların zaviye olarak isimlendrilmesi yanı sıra ribat, hânikâh, buk’a, tekke, savmaa, düveyre, medrese şeklinde de anıldığı görülmektedir.  Zaviyelerin bu şekilde farklı isimlerle ifade edilmesinin sebebi dini -sosyal işlevli yapıların fonksiyonlarının nerede başlayıp nerede bittiğinin tam olarak kestirilemediğindendir. Özellikle erken dönemlerde imaret ile tekke –medrese, mescit ile zaviye, ribat ile han-hânikâh gibi yapıların birbiri içinde uzantıları görülmektedir. 

Selçuklularla birlikte Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük rol oynayan, kitabelerinde ribat tabiri geçen ancak plan şeması bakımından hanlarla önemli ölçüde benzerlik gösteren bazı yapıların tekke ya da zaviye niteliğinde kullanıldıkları rivayet şeklinde yaygındır. Kayseri’nin İncesu ilçesi ile Ürgüp’ün Başköy  arasında İncesu ilçe sınırları içerisinde yer alan Tekke Dağı denilen mevkide bulunan Şeyh Turesan Zaviyesi 1240 inşa tarihi ile bu dini yapılarının ilk örnekleri arasında yer almaktadır. Zaviye inşa kitabesine göre I. Alâeddin Keykubad’ın eşi, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi Mahperi Huand Hatun tarafından II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in saltanat döneminde yaptırılmıştır.

Yapının doğu cephesinde yer alan giriş kapısı üzerindeki dört satırlık mermer kitabesi bilinmeyen bir tarihte, yerinden düşerek iki parçaya ayrılarak kırılmış, kırılan parçalar daha sonra birleştirilerek, bugün tekrar kapı üzerine yerleştirilse de yazının bir kısmı yok olmuştur. Kitabe metninde: 

“Bu şehitlik (meşhed) Büyük Sultan Gıyased-dünya ve ve’d din, acem ve 

arab sultanlarının sultanı Fethin babası, müminlerin emiri, Keykubad’ın 

oğlu Keyhüsrev’in saltanat günlerinde, onun emriyle büyük melike 

Saffatü’d-dünya ve’d-din …... tarafından 640 senesinde imar edilmiştir” 

yazılıdır

İnşa kitabesinin transkripsiyonu incelendiğinde yapı için meşhed terimi kullanıldığı ve baninin isminin yok olan parçalar arasında olduğu görülmektedir. Bir kimsenin şehit düştüğü yer ya da şehitlerin gömüldükleri yer anlamında kullanılan “meşhed”; Hz. Peygamber’in öldükten sonra kendi odasına defnedilmesi ve arkasından Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in de aynı yere gömülmelerinden yola çıkarak bu uygulamanın daha sonra tekke ve zaviyelerde de benzer biçimde devam eden bir gelenek haline geldiğini, bu sebeple bu yapılara, kubba, makam, meşhed, ve zaviye gibi isimlerin verildiği şeklinde izah edilmiştir. Bu geleneğin Anadolu Selçuklu döneminde Anadolu’da da zaviye ile birlikte farklı fonksiyonlu yapılarda devam ettiği görülmektedir. 

Yapının vakıf kaydı baninin ismini vermekle birlikte yapının zaviye olduğunu da “zaviye-i Şeyh Turesan” ifadesi ile doğrulamaktadır. İnşa kitabesi ve vakıf kaydı birlikte değerlendirildiğinde, yapının zaviye olduğu, 1240 yılında II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in saltanat yıllarında annesi Mahperi Huand Hatun tarafından Şeyh Turesan adına yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Zaviyenin inşa kitabesinde, Şeyh Turesan adına yaptırıldığı yazmamakla birlikte vakfiyesine göre Turesan, zaviyenin şeyhi olup vakfın da ilk mütevellisidir. Mahperi Huand Hatun bu mütevelliliği ona ve çocuklarına bırakmıştır. Vakfiyeden kayıtlarında zaviyenin Şeyh Turesan’ın hayatta iken yaptırıldığı, Şeyh Turesan öldükten sonra da zaviyenin mütevelliliğinin çocuklarına geçeceği belirtilmiştir.

Şeyh Turesan hakkında tarihi kaynaklar bilgi vermemekle birlikte Ahmet Yesevi’nin halifelerinden olduğu ve XIII. yüzyılda Moğol akınları döneminde Horasan’dan Anadolu’ya gelmiş olabileceği araştırmacılar tarafaından öngörülmektedir.

Turan, Şeyh Turesan olarak bilinen bu kişi hakkında Dânişmend-nâme’yi kaynak göstererek Haçlı savaşları sırasında I. Kılıç Arslan’ın yanında savaşa katılan komutanlar arasında olduğunu ve Kapadokya Emiri Hasan Bey’in de bu kişi olabileceğini ileri sürerek bu bölgede yer alan Hasan Dağı’nın bu beyin isminden geldiğini ve Selçuklu devrinde buraya onun adına bir ziyaretgâh yapıldığını iddia etmektedir. Ancak Mahperi Huand Hatun tarafından adına zaviye yaptırılan Şeyh Turesan’ın, zaviyenin yapıldığı yıl olan 1240’da hayatta olduğu ve ilk mütevellisinin de kendisi olduğu bilgisi vakıf kayıtlarında mevcuttur. Turan’un bahsettiği Tur-Hasan ise 1100 yıllarında yaşamış bir şahsiyettir. Bu durumda Şeyh Turesan ile Tur-Hasan farklı kişiler olmalıdır. Mehmet Çayırdağ ise Şeyh Turesan Veli Hazretleri adlı kitabında Jean Nicolaides tarafından derlenerek 1889’da ilk basımı Paris’te olan ve ikinci bölümünün Türkçeye çevrildiği Anadolu’nun Halk Hikâyeleri adlı kitabı kaynak göstererek, bu kitabın Şeyh Turesan ile ilgili bilgiler verdiğini, I. Alâeddin Keykubad’ın mühürdarı ve eşinin de Mahperi Huand Hatun’un nedimesi olduğunu iddia etmektedir. Ancak burada bahsedilen kitap Anadolu Halk Gelenekleri olarak basımı yapılmış ikinci cildi de İstanbul Folkloru olarak Türkçeye çevrilmiştir. Aynı kitabın Fransızca basımını kaynak gösteren Hasluck Tur-Hasan’dan bahsederken 1100 yıllarında yaşamış olduğunu ve Kayseri-Hasan Dağı civarındaki toprakların kendisine verildiğini bahseder. Bu sebeple Tur-Hasan ve Şeyh Turesan arasındaki isimden kaynaklanan karışıklığın burada da yer aldığı tahmin edilmektedir.

Zaviye kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen bir alana oturmaktadır.  Mescit bölümünün yer aldığı güney duvarı, güney cepheden dışarı taşacak biçimde bir kademe oluşturmaktadır. Ayrıca bu cephe mescit aksına denk gelen bölümde duvar boyunca yükselmeyen dikdörtgen kesitli bir payandayla desteklenerek, payandanın sağına ve soluna dikdörtgen biçimli iki pencere yerleştirilmiştir. Batı cephe duvarı kuzey köşesinde daha alçak kotta nihayetlenirken, cephenin güney ve kuzey köşelerine yakın kısımlarına farklı kotlarda iki dikdörtgen biçimli pencere yerleştirilmiştir. Diğer cephelere göre daha alçak seviyede bitirilen kuzey cephe duvarında pencere açıklığı bulunmamaktadır. Zaviyeye girişin sağlandığı doğu cephede kapının bulunduğu orta bölümü, cephenin diğer kısımlarından, iki taş örgüsü kadar daha yüksek tutulmuştur. Bu cephedeki dikdörtgen biçimli üç pencereden ortadaki giriş kapısının üzerinde, diğer ikisi cephenin kuzey ve güney köşelerine yakın açılmıştır.

Cephe duvarının ortasından hafifçe güneye kaydırılmış, basık kemerli, dikdörtgen biçimli küçük bir kapıyla zaviyeye giriş sağlanmaktadır. Basık kemerli kapı, kuzeydoğu köşeden açılan eyvanlı bir mekânla plan düzleminde “L” biçimi veren doğu-batı doğrultusunda uzanan bir orta sofaya açılmaktadır. Sofanın batı ucunda zeminden bir sekiyle yükseltilmiş ana eyvan yer almaktadır. Dikdörtgen biçimli basık kemerli kapılarının orta sofaya açıldığı dört dikdörtgen planlı mekân, sofanın güney ve kuzeyinde birbirine bitişik olarak karşılıklı yerleştirilmiştir. Güneydeki mekânlardan doğudaki zaviyenin mescidi, batıdaki ise türbe mekânıdır. Kuzeydeki mekânlardan birisinin duvardaki baca izlerinden mutfak olarak kullanıldığı anlaşılmakta, diğerinin ise yaşam mekânı olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Orta sofaya kuzey köşesinde açılan eyvanın kuzey duvarının doğu köşesine açılmış bir kapıyla uzanan doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı bir başka mekâna geçilmektedir. Bu mekân içinde bulunan çok sayıdaki sanduka nedeniyle mezarlık olarak adlandırılmaktadır.

  1. Şeyh Turesan Zaviyesi Planı

Anadolu Selçuklu döneminde zaviyelerin plan bakımından gelişimine bakıldığında kapalı avlulu medreselerle benzerlik gösterdikleri oldukça açıktır. Kapalı avlulu medreselerde kubbeyle örtülü bir orta mekân ve bu mekânın etrafına sıralanan eyvanlı birimler ile çeşitli işlevlerle kullanılan odaların yerleştirildiği görülür. Zaviyeler de benzer biçimde bir orta sofa etrafına sıralanan eyvanlı birimler ile aynı biçimde türbe, yaşam mekânı, mescit gibi, her birinde farklı bir işlevin yer aldığı odalardan meydana gelmektedir. 

Erken dönem zaviyeleri ile kapalı avlulu medreseler arasındaki bu benzerlik sadece plan ve mekân kurgusu dışında verdikleri hizmetlerin benzerliklerinden de kaynaklanmaktadır. Bu binaların yapıldıkları dönemlerde içlerinde faaliyet gösteren şahısların pek çoğu ele alındığında medrese veya zaviye erbabı olarak ayrılması mümkün değildir. Hz. Mevlâna, Sadreddin Konevi, Necmeddin Daye gibi isimler bu şahsiyetler için örnek verilebilir. Bu bilgileri de göz önünde bulundurarak Anadolu Selçuklu zaviyeleri içinde plan bakımından değerlendirilen Şeyh Turesan Zaviyesi Damsa Köyü Taşkın Paşa Zaviyesi ve Çorum Alaca’daki Hüseyin Gazi Tekkesi ile birlikte merkezi kubbe-eyvan ilişkisinin kubbesiz olarak ele alındığı plan grubuna dâhil edilmektedir. 

Ayrıca ilk sufi tarikatlarının eylemlerini gerçekleştirirken evlerini kullanmaları zaviye planlarını belirlediğinden Turesan Zaviyesi dönemin sivil mimari örnekleriyle kıyaslandığında yapının planının II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde 1241 yılında Kayseri’de yapılmış olan Hızır İlyas Köşkü’nün planıyla benzer özellikler taşıdığı görülür. Özellikle girişin plan düzleminde “L” biçimli eyvanlı sofaya açılması ve diğer mekânların bu sofa etrafına dizilmeleri iki yapının benzer özelliklerini oluşturur.

Anadolu’da Osmanlı öncesi döneminden günümüze ulaşan çok az zaviye vardır. Bunların başında bildirimizin konusu olan Kayseri’nin İncesu ilçesinin güneybatısındaki Tekke Dağı’nda bulunan Şeyh Turesan Veli Zaviyesi’dir. Zaviye, doğu-batı yönünde kapalı dikdörtgen bir avlunun güney ve kuzey tarafına yerleştirilen dört oda ile avlunun kuzeydoğusunda geniş ve uzun bir geçişe sahip olan kuzeydeki tonoz örtülü günümüzde şehitlik olarak anılan bölümden oluşmaktadır. Zaviyenin ortasındaki beşik tonoz örtülü avlunun güneyinde, mescit ve Şeyh Turesan Veli’nin Türbesi, kuzeyinde çilehane olarak ifade edilen oda ve mutfak yer almakta olup, çilehane ile mutfağın kuzeyinde ise beşik tonoz örtülü tek mekân hâlinde doğu-batı yönünde uzanan şehitlik vardır. 

Zaviyede herhangi bir süsleme yoktur. Mimarî olarak da önemli bir etkiye sahip olmasa da Anadolu’da günümüze ulaşan en eski zaviyeler arasında yer alması bakımından önemlidir. Konya’da 1279’da yapılan Sahip Ata Hânkâhı adıyla bilinen zaviye, şadırvanlı kapalı avluya açılan dört eyvanın etrafında odaların çevrelediği, Selçuklu dönemimin tipik mimarî özelliğini taşıyan bir plan şemasına sahiptir. Eretnalılar döneminde yapılan, Mecitözü yakınındaki Elvan Çelebi zaviyesi de yine şadırvanlı, kapalı avlulu ve dört eyvanlı bir yapıdır. Bu iki zaviyeden başka Kırşehir’deki Ahi Evren ve Eskişehir’deki Seyyid Gazi zaviyeleri, bu ana plana uygun olarak inşa edilen dörder veya üçer eyvanlı yapılardır. Dolayısıyla bu zaviyeler, Anadolu’da Selçuklu dönemine ait tekkelerin plan tiplerinden, merkezi kapalı avlu-eyvan ilişkisine sahip örneklerin, Orta Asya’da olduğu gibi plan tiplerinden en kalabalık grubunu meydana getirmektedir. Bu şemanın Anadolu’da yaygın olmasının sebepleri sert iklim şartlarına ve kökleri İslam öncesi Türk kültürene kadar giden toplumsal bellek ile plan şemasının kullanışlığına bağlanmaktadır. Konya Ali Gav Zâviyesi, Afyon Boyalıköy Hankahı, Diyarbakır’ın Eğil bucağının doğusunda Tekke adıyla anılan iskân sahasının dışındaki Eğil Tekkesi ve  İncesu Tekke Dağı’ndaki Şeyh Turesan Veli Zaviyesi bu plan tipinin farklı türlerini sergilemektedir.

Selçuklu ve Osmanlı zaviyeleri, mescit, tevhidhâne, türbe ve mezarlık, derviş ve misafir odaları, kütüphane, mutfak ve erzak depoları, hamam ve ahırlar gibi birimlerden oluşmaktaydı. Şeyh Turesan Veli Zaviyesi’nde bu birimlerden mescidin, türbenin ve mutfağın yerleri günümüze ulaşan yapı içerisinde bellidir. Hazire ise bütün tarikat yapılarında olduğu gibi bu zaviyede de zaviyenin etrafında yer almaktadır. Mescidin tevhidhâne olarak da kullanılabileceğini dikkate aldığımızda, Turesan Veli Zaviyesi’nde kütüphane, erzak depoları, hamam, derviş ve misafir odaları ile kanaatimizce ahırın yeri belli değildir. Tekkeleri oluşturan bu birimlere göre, Turesan Veli Zaviyesi’nde bugün çilehane olarak isimlendirilen oda ile bazı araştırmacıların han diye kabul ettikleri zaviyenin kuzeyini boydan boya saran, doğu-batı yönüne doğru uzanan bölümün yapı içerisindeki fonksiyonları kesin olarak belli değildir. Ancak, mutfağın batısındaki oda zaviyenin şeyhine ait olabileceği gibi bu odanın misafir veya derviş odası olarak da kullanılması mümkündür. Ayrıca, zaviyenin avlusu da bu amaçlara yönelik hizmet vermiş olabilir. 

Anadolu’daki Türk yapılarında xII. yüzyıldan XIV. yüzyıl sonuna kadar binaları yapan ustalar, kendi boylarına ait damgaları veya Türkistan’dan getirdikleri eski harf şekillerini binaların bir kısım taşları üzerine çiziyorlardı. Bu damgalar genellikle ustaların her birinin tercih ettiği şekiller olmayıp, bu iki yüzyıl içinde tekrar edilen işaretler olmuştur. 

Şeyh Turesan Veli Zaviyesi’nin dış duvarlarındaki kaplama kesme taşlar üzerinde de döneminde rastlanılan yirmiden fazla taş ustalarının işaretleri olan damgalar tespit edilmiştir.

Sonuç olarak Şeyh Turesen Veli zaviyesi mimari kuruluşu, planı ve birimleri itibariyle Anadolu Selçuklu döneminde yapılan ve XIII. yüzyılın ilk yarısından günümüze ulaşan en geç tarihli özgün bir zaviye örneğidir.

Referanslar

Çayırdağ, M. (2008). Şeyh Turesan Veli Hazretleri. (İkinci baskı). Kayseri; Dündar, A. (2018). Kayseri-İncesu Şeyh Turesan Veli Zaviyesi, IV. Uluslarrası Alevilik ve Bektaşilik Ssempoyumu (18-20 Ekim 2018 Ankara) Bildiriler Kitabı, ss. 450-479; Gülensoy, T. (1989). Orhun’dan Anadolu’ya Türk Damgaları. İstanbul: Damgalar-Enler-lnler; Gülensoy, T. (1992). Türk Kültür Tarihinde Damgalar ve Taşçı İşaretleri. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları; Ocak, A. Y. ve Süreyya F. (1986). “Zaviye,” İslam Ansiklopdesi, Cilt-13, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, ss. 468-476; Ocak, A. Y. (1978). Zâviyeler (Dinî, Sosyal ve Kültürel tarih açısından bir deneme), Vakıflar Dergisi, 12: 247-268; Tek, R. (2013), Anadolu Dervişlerinin Manevî Nüfuzlarının Günümüze Etkileri Bağlamında Şeyh Turesan Veli Hazretleri, Tarih, Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi, 2(4): 157-172; Turgut, D. (2017). Kayseri-İncesu Şeyh Turesan Zaviyesi, academia.edu.