Sebastopolis Antik Kenti Kazı Çalışmaları
Arkeolojik Kazı Kilise Örenyeri Yerleşim Kazısı Hamam Antik Kent
-
2023
Karadeniz bölgesindeki önemli Roma kentlerinden biri olan Sebastopolis, Tokat ilinin 69 kilometre güneyinde, Tokat-Sivas karayolunun 36 kilometre batısında, 2000 metreyii bulan yüksek dağlarla çevrili, 1000 metre yükseltiye sahip geniş bir alüvyon ovanın merkezindeki, Sulusaray ilçesinin sınırları içerisinde bulunmaktadır. Bölgeye XVIII-XIX. yüzyıllarda birçok Avrupalı gezgin tarafından ziyarette bulunulmasına karşın, bunların Sebastopolis’ten hiçbir şekilde söz etmedikleri anlaşılmaktadır. 1871 yılında Hellen Filoloji Derneği üyesi olan Damon’un Sulusaray’ı ziyareti sırasında, üzerinde “Hadrian ve Cesar Lucius Aelius” onuruna adanmış bir yazıt üzerinde Sebastopolis adını okumasıyla başlayan süreç ve akabinde birçok gezginin yaptığı araştırmalarla, kent tarih sahnesine yeniden çıkmayı başarmıştır. Antik kentten çok uzun süre söz edilmemesinin nedenlerinden biri olarak, onun ana güzergah üzerinde bulunmayışı gösterilmektedir. Ancak en önemli sebeplerinden biri olarak, günümüzde hala aktif bir şekilde kullanılan Roma köprüsünün de bulunduğu Çekerek Irmağı’ndan (Skylax) kaynaklanan su taşkınları vb. doğal nedenlerden ötürü, kentin büyük bir kısmının yer yer 10 metreyi bulan toprak tabakası altında kalmış olması gösterilebilir. Mevcut kalıntıların üzerine, bölgenin Türk egemenliğine geçmesi ve üzerine küçük bir Türk köyünün kurulmasıyla başlayan süreçte kent neredeyse seksenli yıllara kadar tamamen gözden kaybolmuş, 1987 yılında Tokat Müzesi tarafından yapılan kurtarma kazıları ile tekrar gündeme gelmiştir.
Kentin tarihçesine baktığımızda; ilk olarak ondan Yaşlı Plinius tarafından söz edildiğini görürüz. Plinius kentten söz ederken “Kolopene Bölgesi’nde, Sebasteia ve Sebastopolis adlı küçük, ancak yukarıda belirtilen kentler kadar önemli iki kent vardır” şeklinde bir ifade kullanmaktadır. Kentten “Carana-Karana” adıyla söz eden ilk kişi ise, Anderson’dur. Anderson’un kaynağı Strabon’dur. Ancak Strabon eserinde kentin tarihçesi ile ilgili herhangi bir bilgi vermemiş, yalnızca kentin coğrafi konumu hakkında bilgi vermiştir. Bu noktada kent hakkında karar verebilmek için yeni arkeolojik buluntulara, özelliklede, epigrafik ve nümizmatik bulgulara göre karar vermek gerekmektedir. Kent ile ilgili yapılan, epigrafik ve nümizmatik çalışmalarından anlaşıldığı üzere; Antik Çağ’da Pontos Bölgesi’nin Kolopene olarak adlandırılan bölümü içinde yer alırken, Ateporix adlı krallarının ölümünden sonra, Sebasteia ve daha sonra Komana’nında dahil olduğu, Galatia’nın bir parçasıyken, MÖ III-II. yüzyıllarında Roma İmparatorluğu’na dahil olduğu ve Pontus Galaticus Bölgesi’ne dahil edilerek, Agustus onuruna, Agustus’un şehri anlamında Sebastopolis adını aldığı anlaşılmaktadır. Yunanca bir kelime olan Sebastopolis; Sebasto (büyük, ulu, azametli, muhteşem) ve polis (şehir) kelimelerinden türetilmiş olup; “Büyük, Ulu Şehir” anlamına gelmektedir. Sonraki süreçte kentin adının Herakles’in şehri anlamında Herakleiopolis şeklinde geçtiği, tam olarak bilinmemekle birlikte imparator Hadrianus, özellikle de Septimius Severus döneminde basılan çok sayıdaki sikkeden, kentin adının Sebastopolis-Herakleiopolis şeklinde, çift isimli olarak yaygın bir kullanım kazandığı anlaşılmaktadır. İlk sikkelerini Traianus zamanında basmaya başlayan ve Gallienus Dönemi sonuna kadar sikke darbını sürdüren kentin sikkeleri üzerindeki adı, Traianus Dönemi’nin ilk zamanlarında “CЄΒΑCΤΟΠΟΛΙΤΩΝ, CЄΒΑCΤΟΠΟΛЄΩC” şeklinde, sonrasında ise, “CЄΒΑCΤΟ. ΗΡΑΚ., CЄΒΑCΤΟΠΟ. ΗΡΑΚΛЄΟΠΟ., CЄΒΑCΤΟ. ΗΡΑΚΛЄΟΠ” olarak geçmekte ve çoğunlukla üzerinde Herakles ve Herakles’in işleri (Dodekatlos) tasvir edilmektedir.
Kentte yürütülen araştırmalara baktığımızda özellikle kentteki yapılarla ilgili olarak birçok gezgin ve araştırmacının gözlemlerinin olduğunu görürüz. Bunlardan biri 1870’li yıllarda kenti gezen Damon’dur. Damon gözlemlerini anlatırken; kentte yoğun Antik ve Bizans kalıntılarının olduğunu, iyi inşa edilmiş surlarının bulunduğunu, köyün güney doğusunda Küçük Asya’nın en büyük kiliselerinden birinin temel kalıntılarının, köyün doğusunda Bizans köprüsünün, köyün iki bin adım uzağında, Skylax’ın kıyılarını birleştiren, volkanik taşlardan yapışmış bir Roma köprüsünün (günümüzde hala kullanılmaktadır), devasa kamu binalarının, altın renkli mozaiklerle süslü kubbesi olan erken Hristiyanlık kilisesinin bulunduğunu ifade etmiştir. Ayrıca gladyatör dövüşlerinin yapıldığı bir amphitiyatro veya stadyum ve sikkeler üzerinde de görülen birkaç tapınağın olması gerektiğini söyleyerek, Sulusaray ve çevre köylerdeki tespit edilen Roma ve erken Hristiyanlık dönemi kalıntılarının Antik Çağ'daki yüksek nüfus yoğunluğunu yansıttığını, kentin Galatya'daki Tavium'dan Sebastee'ye ve ardından Ermenistan'a ulaşan batı-doğu yolu ile Orta Anadolu'yu Karadeniz'deki Amisos (Samsun) limanına, bağlayan bir güney-kuzey rotası olmak üzere, iki yolun kavşağında bulunmasının kent için oldukça önemli olduğunu ifade etmiştir. 1900’lü yılların başlarında Karadeniz gezileri sırasında Sulusaray’ı da gezen Cumont kardeşler ise, kentle ilgili olarak; Traianus döneminde kentin sikke darp etmeye başladığını, MS 124 yılında Hadrianus’un ziyaretinden sonra kente yeni binalar yapılarak büyümesini sürdürdüğünü, bu dönemde gladyatör dövüşlerinin yapıldığı bir stadyum, portiko, gymnasium, tapınaklar ve daha birçok yapının inşa edildiğini ifade etmiştir. Aynı şekilde Justinianus Dönemi’nde kentin II. Armenia şehirlerinden biri olarak anıldığını, Bizans Dönemi’nde kentte Sebestea (Sivas) Metropolüne bağlı bir piskoposun oturduğunu, IX. yüzyıldan sonra kentle ilgili çok fazla bir şey bilinmediğini, ancak Yahudi tanrısına adanmış bir yazıttan kentte Hristiyanlarla birlikte Yahudi nüfusunun da yaşamış olduğunu aktarmaktadır.
Cumont kardeşlerden 50 yıl sonra 1950’lerde kentle ilgili araştırmalar yapan Magie ise, Hadrianus’un kenti MS 129 yılında ziyaret etmiş olabileceğini belirterek, kentte Hadrianus rahipliğinin oluşturulduğunu ve imparatorun şerefine de bir portikonun inşa edildiğini söylemiştir. Bölgeyi gezen seyyah ve araştırmacıların verdiği bu bilgilerin yanı sıra kentin dini hayatı hakkındaki en ayrıntılı bilgileri biz şüphesiz yazıtlar ve sikkelerden öğrenmekteyiz. Kentin adından ve Septimus Severus, Lulia Domna, Caracalla, Geta ve Gallienus öneminde basılan sikkeler üzerinde görülen tetrastil tipteki iki tapınağı birbirine bağlayan kemerin altına yerleştirilmiş, bir elinde sopası, diğer elinde aslan postu bulunan heykelinden ve on iki işinin betimlendiği sikkelerden de anlaşılacağı üzere Herakles’in Sebastopolis'in en büyük tanrısı olduğu ve en az iki kutsal alanda onurlandırıldığı anlaşılmaktadır. Sikkeler üzerinde Herakles’in kendisinin ve tapınak ile birlikte betimlenmesinden kentte Herakles’e adanmış bir tapınak ve anıtsal bir kült heykelinin olabileceği kanaati oluşmaktadır. Aynı zamanda kentteki şifalı sular için Asklepios ve Apollon için adanmış sunakların bulunmasından ayrıca Zeus Pylaios’a (Pylon dinleyen Zeus) adanmış bir adak yazıtından bu tanrılara ait kültlerin olduğu anlaşılmaktadır. Bu tanrıların dışında imparator Hadrianus’un Anadolu gezileri sırasında kentte uğradığı ve onuruna bir imparatorluk kültünün de Sebastopolis'te oluşturulduğu bilinmektedir. Ayrıca Yunan-Roma kültürünün hakim olduğu kentte refah içinde yaşayan yüksek bir nüfusun bulunduğunu, kentin elçileri tarafından Atina’daki olympiyatların açılışı sırasında, Hadrianus’u onurlandırmak için bir heykelinin gönderilmesinden ve yazıtlardan anlaşıldığı kadarıyla bazı vatandaşlarının “Roma Vatandaşlığı” almış olmasından kentin önemli bir statüye sahip olduğunu anlıyoruz. Yine yazıtlardan, kentte Roma Dönemi’nde Yunanca konuşmanın zorunlu olduğunu, ancak kırsal kesimde yerlilerin ana dillerini konuşmaya devam ettiklerini bununla birlikte, kırsal kesinden kentte hızlı bir göçün olduğunu öğreniyoruz. Cumont kardeşlerin ifade ettiği üzere Yahudi tanrısına adanmış bir yazıttan, kentte pagan kültlerinin yanı sıra Hristiyanlarla birlikte Yahudi nüfusunun da yaşamış olduğu bilinmekle birlikte, Yahudi nüfusun ne zaman ve nereden geldikleri konusunda herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Bizans Dönemi’nde yoğun bir nüfusa sahip kent, Sasani ve Arap akınlarının saldırısına maruz kalmış ve Malazgirt Zaferi’nden sonra ise, Türk hâkimiyetine girerek eski önemini kaybetmiştir.
Kentte yürütülen çalışmalara baktığımızda; ilk kazı çalışmaların Tokat Müzesi tarafından 1987-1990 yılları arasında Müze Müdürü Birsen Özcan başkanlığındaki bir ekip tarafından yürütüldüğünü görürüz. Kurtarma kazısı kapsamında gerçekleştirilen çalışmalara, İstanbul Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’nden Bernard Remy yazıtları okumak için, Brigitte Le Guen Pollet, Jacques des Courtils ve Jean Charles Moretti ise, gözlemci olarak katılmıştır. 1987 yılı kazıları, bir ve iki numaralı olarak belirlenen kazı alanlarında gerçekleştirilmiştir. 1988-1989 yıllarında yürütülen çalışmaların ardından bu alanlar sonraki dönem kazılarında, hamam ve kilise yapıları olarak tanımlanmıştır. Bu dönemde yapılan çalışmalarda dikkate değer başka bir buluntu grubu dört nolu kazı alanı olarak tanımlanan alanda ortaya çıkmıştır. İlçenin güney ve güneybatısındaki höyükte yürütülen bu çalışmalar sırasında, çok miktarda Hitit ve Frig dönemlerine ait seramikler bulunmuştur. Buluntular, yerleşimin MÖ III. binden Bizans ve günümüz modern yerleşimine kadar sürekli iskan geçirdiğini göstermesi açısından oldukça önemlidir. Aynı yıl çalışılan başka bir yer ise, antik kentin yaklaşık iki kilometre batısındaki, Ilıcak Köyü sınırları içindeki yedi numaralı alandır. Defineciler tarafından tahrip edilen alanda gerçekleştirilen çalışmalar sırasında 1,50 metre derinlikte üzerinde bitkisel ve geometrik desenlerin bulunduğu, mozaik döşeli zemine sahip apsisli (güneye bakıyor) bir mekana rastlanmış ve ilerleyen çalışmalarda apsisli bir orta nef ve yanlarda mekanları bulunan bir yapı ortaya çıkarılmıştır. Yapının yakınlarında yer alan kaplıcanın varlığından yola çıkılarak burasının bir sağlık merkezi olduğu düşünülmüş ve ortaya çıkan mozaik yapısının benzerleriyle karşılaştırılması sonucu Geç Roma/Erken Bizans Dönemi’ne tarihlenmiştir.
Kentte Tokat Müzesi tarafından 1987-1990 yıllarında yapılan çalışmaların ardından 20 yıl ara verilmiş ve 2010 yılında Tokat Müzesi başkanlığında, Lille Üniversitesi’nden M. Kohl’un bilimsel danışmanlığında kazılara yeniden başlanmıştır. Bu dönem kazılarında, daha önce açığa çıkarılan kilise ve hamam yapıları üzerinde yoğunlaşılmış ve kentte ziyaretçiler için gezi güzergahları ve bunlar için tanıtım levhaları hazırlanmıştır. Kazılara üç yıl ara verildikten sonra Şengül D. Ful bilimsel danışmanlığında 2013 yılında kazılara yeniden başlanmış ve bu kazılarda altı yıl sürmüştür. Bu süreçte ağırlıklı olarak hamam yapısında çalışmalar yürütülürken, kilisede daha çok temizlik ve dolgu toprağın kaldırılmasına yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Kazılar 2021 yılından beri Tokat Müzesi başkanlığında, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Akın Temür’ün bilimsel danışmanlığında kilise ve hamam yapısında devam etmektedir.
Referanslar
Amandry, M. ve Bernard R. (1998). Pontica II, Les Monnaies de L’atelier de Sebastopolis du Pont, Varia Anatolica X. İstanbul: Institut français d'études anatoliennes Georges Dumézil; Anderson, J. ve George, C (1903). Pontica, JHS 20, (1903), 151-158; Birsel, Ö. (1992). Sulusaray-1990 Kurtarma Kazısı, II. Müze Kurtarma Kazıları Semineri, ss. 167-201; Cumont, F. ve Eugène C. (1906). Voyage D’Exploration Archéologique Dans Le Pont et La Petite Arménie: Studia Pontica II. Bruxelles: H. Lamertin; Ful, Şengül D., Tekin, M., Saka Akın, E., Susam, T. ve Hanoğlu, C. (2016). 2015 Yılı Sebastopolis Antik Kenti Kazı ve Restorasyon Çalışmaları, Kazı Sonuçları Toplantısı 38/2: 315-331; Kohl, M., Matoğlu, M. ve Alkan, A. (2012). Tokat-Sulusaray/Sebastopolis: Temizlik Çalışmaları ve Ziyaretçiler İçin Bir Gezi Güzergâhı Oluşturulmasında İlk Adımlar, 33. Kazı Sonuçları Toplantısı, ss. 559-567; Le Guen, B. ve Remy, B. (2010). La Cite De Sebastopolis Du Pont, Anatolia Antiqua, XVIII: 97-107; Tekin, M. ve Dilek Ful, Ş. (2021). İç Pontos Bölgesi’nde Roma ve Erken Bizans Dönemlerine Işık Tutan bir Antik Kent: Sebastopolis (Yazılı Kaynaklar ve Kazı Çalışmalarından Yansımalar), BYZAS 26: 345-358; Temür, A., ve Gültekin-Genç, İ. (2023). Sebastopolis Excavations and Observations on the Byzantine Church, JAHA, 10 (3): 146-161.