Sivas Kuşaklı / Başören Kazısı

Arkeolojik Kazı

Sivas, Türkiye’de doğu-batı kuzey güney yol ağlarının kavşak noktasında yer almasından ve çağlar boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmasından dolayı kültürel açıdan oldukça önemli bir kenttir. Tarihsel süreç içerisinde Sivas şehri sırasıyla, İskitler, Kimmerler, Persler, Helenistik dönem, Roma ve Bizanslılar tarafından hâkimiyet altına alınmıştır. Şehir, Alpaslan’ın Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’nun kapısının Türklere açılmasıyla birlikte Türk-İslam hâkimiyetine girmiştir. Sivas, Anadolu Selçukluları döneminde Konya ve Kayseri’den sonra üçüncü başkent konumunda olup, önemli Anadolu Selçuklu hükümdarları ve vezirleri tarafından sıkça ziyaret edilen bir şehirdi. Önemli Selçuklu eserlerinin de bulunmasından dolayı şehir, Anadolu coğrafyasında tarihsel açıdan önemli kültür merkezlerinden biri konumdadır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin 1308 yılında fiilen yıkılmasıyla İlhanlı hâkimiyet altına girmiş ve Osmanlı Devleti’nin Anadolu coğrafyasında yeniden birlik ve beraberliği sağlamasıyla Sivas şehri Cumhuriyet dönemine kadar Osmanlı hâkimiyet altında kalmıştır.

Sivas şehrinde Türk-İslam döneminde inşa edilmiş yapılar gözönüne alındığında, İl merkezinde Anadolu Selçuklu dönemi eserlerinin yoğun olduğu görülmektedir. Bunlara örnek olarak, Sivas Ulucami, İzzettin Keykavus Darüşşifası, Buruciye Medresesi, Çifte Minareli Medrese, Sivas Gök Medrese, Güdük Minare Türbesi gibi tarihi yapılar bulunmaktadır. Osmanlı döneminde Sivas Kale Camii gibi birçok cami ve mescit inşa edildiği görülmektedir. Ayrıca Sivas Kongre Binası, Jandarma Binası, Hükümet Konağı, Valilik Binası, Sivas Eski Numune Hastanesi, Tren Garı gibi yapılarda Erken Cumhuriyet döneminde inşa edilmiş ve şehre tarihi açıdan değer katan önemli eserlerdir. Farklı dönemlerde inşa edilen bu yapılar hem tarihi açıdan hem de ülke turizmi açısından oldukça önemli yapılardır. Ayrıca çevresinde çeşitli höyükler ve sit alanları bakımından zengin olan Sivas şehrindeki kazı alanlarından biri de Başören/Kuşaklı kazısıdır.

Kuşaklı kazısı; Sivas şehrinin güneyinde, yaklaşık 50 kilometre mesafedeki Başören Köyü’nün dört kilometre doğusundaki tepe üzerinde yer almaktadır. Kazı alanındaki antik yerleşim yeri kalıntıları, bulunduğu yerin doğusunda yaklaşık 2000 metre yüksekliğe sahip, etrafı dağlarla sınırlandırılmış bir vadi içerisinde yer almaktadır. Kentin kurulduğu yer ise, rakımı yaklaşık 1650 metre yükseklikteki tepe üzerindedir. Bölgenin adının, bugün hala yüksek bir bendin kalıntıları olarak günümüze kadar gelebilen ve yerleşim alanını bir kuşak gibi çevreleyen setten aldığı düşünülmektedir. Antik adı Sarissa olan kentin, Anadolu’da büyük medeniyet kuran Hitit şehridir. Bölge; Sarissa, Kuşaklı, Başören gibi farklı isimlerle de anılmaktadır.

Kazılar sonucunda ele geçirilen Hitit metinleri ve belgeleri ışığında bölgenin MÖ ikinci binyılında Yukarı Ülke olarak anıldığı öğrenilmiştir. Bu bilgilerden yola çıkılarak kalıntılarına sadece Hitit başkenti Boğazköy-Hattuşa kazılarında ele geçirilen kil tabletlerden, bu yerleşim yerinin Hitit İmparatorluğu'nun döneminde önemli bir konuma sahip olduğu anlaşılmıştır. Yukarı Ülke olarak adlandırılan bu antik kentin, Eski Hitit İmparatorluğu dönemindeki kralların kökenin de yer alan, fakat yeri kesin olarak belirlenemeyen Kuşşara kenti olduğu gün yüzüne çıkarılan belgeler sonucunda anlaşılmıştır. Sarissa şehrinin Hititlerin başkenti Hattuşaş’tan sonra en önemli ve kutsal şehirlerinden biri olduğu da netleşmiştir.

Belgelerden Sarissa olduğu anlaşılan antik kentteki ilk araştırmalar 1992’de Sivas Müze Müdürlüğü tarafından incelenmiş ve çalışılmıştır. Bölgede 1992 yılında yapılan incelemeler esnasında öncelikle bölgenin topografik planı çıkartılmıştır. Bölgenin kuzey yamacında yer alan büyük bir yapının duvar kalıntılarının ölçüleri alınmıştır. Savunma sistemi içerisinde kalan arazide halen yüzeyden görülebilen yapı kalıntıları tespit edilmiştir. Son olarak, arazide yüzey araştırması yapıldıktan sonraki elde edilen veriler toplanmıştır. Sarissa kentinde ilk sistemli kazılar 1994 yılında Almanya Marburg Philipps Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Andreas Müller-Karpe tarafından devam ettirilmiştir. Kazı başkanlığını A. Müller-Karpe’nin yaptığı kazı ekibinde farklı bilim dallarından uzman kişiler de yer almaktaydı. Bu uzmanlardan birisi zemin incelemesi alanında çalışması için Jeofizik uzmanı H. Stümpel, çıkarılan kil tabletleri okunması için G. Wilhelm, E Yapısı’nında çalışma üzere S. Arnhold, baraj buluntusunda çalışması için ise A. Hüser görevlendirilmiştir. Buralarda çalışan bu uzman kişiler bölge hakkında birtakım bilimsel çalışmalarda bulunmuşlardır. Yerleşim yerinin kuzeybatıdaki kapısını ve seramik buluntuların tamanını D.P. Mielke, güneydoğu’daki kapısı’nı ise A. Shachner çalıştı ve bilimsel verilerini yayımlamıştır. Antik kentte bulunan diğer yapılar üzerinde de V. Müller-Karpe çalışmış ve bilimsel yayınlar yapmıştır. Bölgede yapılan arkeolojik çalışmalar neticesinde Sarissa kentinin orta büyüklükteki Hitit şehri olduğu görülmektedir. Sarissa’nın MÖ XVI. yüzyılda yeni bir yerleşim yeri olarak kurulduğu ve diğer Hitit şehirleri gibi başka bir topluluğun kalıntısı üzerine kurulmadığı tamamen planlı bir kentleşmeye sahip olduğu yapılan kazılar sonucunda anlaşılmıştır. Kuşaklı kazılarından önce yapılan yüze araştırmaları sonucunda alandaki dış duvarın uzunluğunun bir buçuk kilometre uzunluğunda olduğu tespit edilmiştir. Bu duvarın bulunduğu alanın genişliği ise 196 dönümlük olduğu kayda geçti. Bu verilerden yola çıkılarak burada yer alan kalıntıların kale yerleşimi değil büyük bir harabe şehir olduğu anlaşılmıştır. Yörede ele geçirilen taş ve seramik eser kalıntılarından bu şehrin Hititlere ait olduğu anlaşılmıştır. Kalenin dış surları olduğu anlaşılan duvarlar üzerinde, Hitit şehir mimarisinde karakteristik olan burgu delikler yer almaktadır. Bu deliklerin içerisine kerpiç malzemeden örülmüş olan duvarların dayanıklılığını artırmak için tahta hatıllar takılmıştır. Şehir duvarlarının içerisinde yer alan alanın yerleşimi şu şekildedir: Merkezde yer alan yükselti üzerinde akropolis yer almaktadır. Onun hemen aşağısında teras ve yamaçtan meydana gelmektedir. Akropolis’in kenarlarında Hitit dönemine tarihlendirilen yapı kalıntıları yer almaktadır. Bölgede kazılara başlanılmadan öncede bu yapı kalıntılarının kerpiç izlerini görmek mümkündür. Bölge detaylı bir şekilde incelendiğinde, kalıntılar üzerindeki izlerden de anlaşılacağı gibi büyük bir yangın geçirmiştir. Sarissa Antik kenti, dünya devletlerarası ilk antlaşma özelliği taşıyan Kadeş antlaşması olan ve Mısırlılarla Hititler arasındaki Kadeş Savaşı (MÖ 1285) sonucunda yapılmıştır. Bu antlaşma metninde Sarissa şehrine ait Fırtına Tanrısının şahitlik yaptığından bahsedilmektedir. Kuşaklı Antik yerleşimi olarak da anılan bölge, MÖ 1500 ile 1400’lü yılları arasında Hitit krallarının Boğazköy’den gelerek yazlık çalışmalarını buradan idare ettikleri anlaşılmıştır. Ayrıca burası Anadolu’da yapılan kazılar sonucunda tablet ele geçirilen beşinci büyük merkez konumundadır.

Sarissa Antik kentine girişler, surlara açılmış dört adet giriş açıklığından sağlanmaktadır. Yapılan kazılarda günümüze kadar ortaya çıkarılan en büyük Hitit tapınaklarından biri bu kentte yer almaktadır. Kazılar sonucunda, C binası olarak adlandırılan bu tapınak ile birlikte, Hitit kralına ait saray kalıntıları, şehrin güney ve kuzeybatısında yer alan sur kapıları gün yüzüne çıkarılmıştır. Günümüze sadece yıkıntı halinde bir kısmı ulaşan C binasının yani tapınağın restorasyon çalışmalarına hemen başlanılmıştır. Kentin kuzeybatısındaki sur kapısının altında bulunan savunma ve sulama araçları Hitit barajı olduğu anlaşılan duvarlar gün yüzüne çıkarılmıştır. Antik kentin tepesindeki Tümülüs’te yapılan kazılara ise 2003 yılında başlanılmıştır. Şehre gelen içme ve çeşitli ihtiyaçlarda kullanılan su, Hitit İmparatorluğu döneminde (MÖ 1500-1400) yapılan Suppjtass Gölü şehre yaklaşık iki kilometre güneydeki Kulmaç Dağları eteğinde yer almaktadır. Burası Hitit başkenti Hattuşaş’tan mevsimsel olarak bu bölgeye geldiklerinde kralların yapmış olduğu dinsel törenlerde ve fırtına tanrısı ile özleşmiş kutsal bir alan olduğu bilinmektedir. Hitit kil tabletlerinde adı geçen ve kutsal sayılan Huvası Tası da burada bulunmaktadır.

Anadolu coğrafyasında Hitit halkının çok fazla bira tükettiği ve bunları aynı zamanda ürettikleri de bilinmektedir. Hititli insanlar bira ve şarap tükettikten sonraki meydana gelen sarhoşluğu kutsal kabul etmişlerdir. Bu yaşam tarzları eserlerine de yansımıştır. Kutsal saydıkları içki kapları yani ritonlar bunların birer somut göstergesidir. Bu ritonları üretirken oldukça özen göstermiş adeta içilen içkinin ve yapılan dinsel törenin kutsallığını bu eserlere de yansıtmışlardır. Bu ritonlar genellikler naturalist hayvansal figürlerden oluşmaktadır. İçkili dinsel ritüellerinin de yaygın olduğu Hitit tapınaklarının içerisinde bira imalathanelerinin bulunması ve ele geçirilen kil tabletlerde Hitit Tanrılarına testi ile bira sunulduğunun yazıyor olması biranın bu toplumdaki önemini arkeolojik veriler eşliğinde kanıtlar niteliktedir. Bira içtikten sonra kişilerin sarhoş olması ve biranın coşturucu özelliğinden dolayı dinsel ritüellerin hareketli geçmesi için kullanıldığını göstermektedir. Sarissa antik kentinde kazılar sonucu ortaya çıkarılan C binası yani tapınak içerisinde de bira imalathanesinin bulunması Hititlerin hem dinsel hem de sosyal yaşantılarında biraya ne derece önem verdiklerini göstermektedir. Kazılar sonucunda gün yüzüne çıkarılan bu yapı iki katlı olarak tasarlanmış yaklaşık 110 adet odaya sahiptir. Bira imalathanesi olarak adlandırılan mekân ise kazı başkanı tarafından 58 numaralı oda olarak isimlendirilmiştir. Bölgede yapılan kazılarda ele geçirilen seramik eserler üzerinde yapılan laboratuar incelemeleri sonucunda çimlendirilmiş arpa kalıntıları izlerine rastlanmıştır. Seramik buluntularının içinde yanmış arpa kalıntılarına rastlanıldı ve bu kalıntıların bazılarının ise çimlendirilmiş arpa oldukları anlaşılmıştır. Kazılar sonucunda elde edilen kaplar içindeki kömürleşmiş tahıl taneleri üzerinde yapılan laboratuar çalışmaları sonucunda bu tahılların hemen hemen tamamının arpa olduğu kanısına varılmıştır. Buradaki ele geçirilen seramiklerin, biranın üretiminde ve depolanmasında kullanıldıkları anlaşılmıştır. Bu verilerde yine bu mekânın bira imalathanesi olduğunu kanıtlamaktadır. Bu imalathanenin Fırtına Tanrısına adandığı düşünülmektedir. Sarissa kazıları esnasında ele geçirilen bir kil tabletin üzerinde her ay düzenli olarak kutlanan bir bayram töreninde Sarissa Bey’inin bir kap bira sunduğundan bahsedilmektedir. Bu beyin Tanrılara Hanisa tasıyla ya da elindeki bir testi ile bira sunmuş olduğunu ve bu ritüelin bazen unutulduğu ele geçen bu kil tabletten öğrenilmektedir. Bu imalathanedeki buluntular arasında seramik kap kacak dışında bira yayığı olarak adlandırılan farklı bir kap daha ele geçirilmiştir. Bu kabın dip kısmının merkezinde bir delik bulunmaktadır. Bu delik bir tıkaç aracılığıyla kapatılarak içindeki biranın akması önlenmektedir. Kabın üzerinde ip izlerine rastlanılmış olup, bu izlerin kabı file gibi saran bir ipe ait olduğu anlaşıldı. Bu izler yayığın ipler yardımıyla yerden yüksek bir yere asılmış olduğunu ve içindeki bira karışımının fermantasyonla zamanla kabararak altına konulan başka bir kap içerisine akıtıldığı anlaşılmıştır. Ayrıca 57-58 numaralı bira imalathanesinde yapılan kazılar sonucunda süzgeçli bir uçluk bulunmuştur. Bu süzgeçli uçluk 4,8 santimetre boyutlarında 0,5 santimetre yarı çapındadır. Bu eser bölgede biranın pipet aracılığıyla içildiğini göstermektedir.

Yapılan kazılar sonucunda ele geçirilen Hitit dönemine ait taşınır ve taşınmaz kültür varlıkları Sivas Arkeoloji Müzesi Müze Müdürlüğü’nde koruma altına alınmıştır. Bu eserlerden en önemlisi çift başlı boğa formunda tasarlanan ritondur. Bu ritonun benzer bir örneğine de Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir. Kuşaklı kazısı yalnızca Sivas’ın tarihi ve turizmi açısından değil dünya tarihi ve turizmi açısından da oldukça önemli bir bölgedir. Bu tarihi şehri; Almanya, Fransa, Japonya, gibi çeşitli ülkeler heyetler göndererek araştırmalar yaptırmaktadır. Ayrıca bu bilimsel araştırmalar dışında gezi amaçlı da bölge ziyaretçi almaktadır.

Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yapılan ve yapılmış olan kazılar sonucunda ortaya çıkarılan tarihi eserler gerek müzelerde gerek açık hava müzelerinde taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarıyla birlikte sergilenmektedir. Eski bir Hitit yerleşim yeri olan Başören/Kuşaklı antik kentinde de diğer Hitit yerleşimlerinde olduğu gibi taşınabilir ve taşınamaz kültür varlıkları kazılar sonucunda ele geçirilmiştir. Taşınabilir kültür varlıkları Sivas Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Eserlerin bu müzede sergilenmesi hem tarihi kültür varlıklarının korunmasının en doğru olarak bilinmesinin yanı sıra turizm sektöründeki çeşitlilik ve sürekliliğinde sağlanmasına yardımcı olmaktadır. Ayrıca kazılar sonucunda ortaya çıkaran bu antik yerleşim yerindeki taşınmaz kültür varlıklarının da tespit edilip gün yüzüne çıkarılmış olması ve bu eserler ile birlikte bu tarz yerleşim yerlerinin açık hava müzeleri haline getirilmesi de turizm açısından oldukça önemlidir. Tarihsel sit alanları yoğun olan Türkiye’de yerli ve yabancı turistlerin ve çeşitli araştırmacıların uğrak noktası olması, bu yerlerin tanıtılmasında önemli rol oynamaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar

Coşkun, H. (2016). Altınyayla Yöresinde Ziyaret Fenomeni İle İlgili İnanç ve Uygulamalar, Gaziosmanpaşa Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, IV (2); Coşkun, H. (2002). Altınyayla’daki Tarihî Eserler, Revak: 125–126; Çelik, O. (2008). Sarissa” Sultanşehir Dergisi, Sivas, 7: 63; Denizli H. (Tarihsiz). Sivas Tarihi ve Anıtları. Sivas; Müller-Karpe, A. (2000). Kuşaklı, 1998 Yılı 6. Kazı Çalışmaları Hakkında Ön Rapor, 21. Kazı Sonuçları Toplantısı. Ankara: Kültür Bakanlığı; Ökse A. T. (1993). Sivas’ta Arkeolojik Araştırmaların Tarihçesi, Revak Dergisi, Sivas Vakıflar Bölge Müdürlüğü.