Gre Abdurrahman Höyük

Doğal ve Kültürel Miras Höyük

Diyarbakır’a 77 kilometre mesafede yer almaktadır. Höyüğe ulaşım Bismil-Batman karayolunun 21. kilometresinde güneye ayrılan yol üzerindeki Yukarı Salat beldesi üzerinden toprak bir yolla ulaşılmaktadır. Höyük, Aşağı Cırıf Köyü sınırlarında Dicle Nehri üzerinde yer almaktadır. Ilısu Barajı kapsamında arkeolojik kurtarma kazıları yapılan yerleşim yeri, 70x80 metre ölçülerinde ve yaklaşık beş metre yüksekliğe sahiptir. Çevresindeki tarım arazileri ve üzerinde inşa edilen işçi barınakları nedeniyle büyük ölçüde tahrip edilen höyük, Ilısu Barajı ve HES Projeleri kapsamında, Diyarbakır Müzesi'nin başkanlığında, kurtarma kazıları yapılmıştır. Höyük alanında ortaya çıkarılan mimari kalıntıları korumak adına açılan açmaların tabanlarına sera naylon örtülerek üzeri 15 santimetre toprakla kaplandıktan sonra kazı çalışmaları sonlandırılmıştır. Kazılar sırasında bulunan 89 adet insan iskeleti, gerekli incelemelerinin yapılması amacıyla Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümünün laboratuvarına gönderilmiştir. Kazı buluntularından 15 adet envanterli, 498 adet ise etütlük eser, Diyarbakır Müzesi’ne teslim edilmiştir. Küçük bir yerleşim olduğu anlaşılan höyük, 1989 yılında Dicle-Fırat Nehirleri Arkeolojik Araştırma Projesi kapsamında G. Algaze, R. Breuninger, C. Lightfoot ve M. Rosenberg’in içinde yer aldığı bir ekip tarafından tespit edilmiştir. 2009 yılında yapılan kazılarda, höyükteki kültürel evreleri tespit etmek ve yerleşimin boyutlarını saptamak amacıyla topoğrafik harita üzerinde saptanan farklı alanlardaki 5x5 metre ölçülerinde 15 ayrı açmada çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Sistemli bir şekilde yapılan kazılarda buluntuların höyük genelindeki yerlerini belgelemek amacıyla her açma, kendi içinde 1x1 metre ölçüsünde karelajlara ayrılarak bütün bulgular belgelenmiştir. Yapılan çalışmalar, su taşkınları nedeniyle özellikle höyüğün yüzeye yakın alanlarında yoğun bir çakıl tabakası olduğu, söz konusu tabakanın höyüğün daha eski katmanlarına kadar inerek stratigrafiyi tahrip ettiği anlaşılmıştır. Bu doğal tahribatın yanı sıra höyüğün geç dönemde mezarlık olarak kullanılmış olması ise insan kaynaklı tahribata yol açmıştır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen özellikle seramik ağırlıklı bulgular, höyükteki kültürel dokuyu ve özgün yerleşimi konusunda kısıtlı da olsa birtakım veriler sunmaktadır. Alandaki kimi açmalarda 3,46 metre derinlikte yakın döneme ait atıklarla bir arada bulunan Ortaçağ kalıntıları arasında faklı karelajlarda üç insan iskeleti ortaya çıkarılmıştır. Yoğun tahribata uğrayan alanda 0,32 metre derinlikten itibaren kültürel dokuya rastlanılmıştır. Seramik başta olmak üzere ok ucu, bız parçaları, işlenmiş obsidyen ve terakota hayvan figürü gibi değişik buluntular bulunmuştur.

Höyüğün ortalarında yer alan bir açmada ele geçirilen seramik parçaları ve dokuz adet Ortaçağ mezarının ortaya çıkarılmasıyla kültürel doku tanımlanabilir hâle gelmiştir. Kronolojik bulgulardan yoksun, doğrudan toprak zemine gömülü mezarların genel özellikleri, iskeletlerin gömü biçimlerinden ait oldukları dönem tespit edilmeye çalışıldı. Höyüğün genelinde tespit edilen sel baskınına işaret eden çakıl birikintisi maalesef kültürel dokunun büyük bir bölümünü tahrip etmiştir. Höyüğün geneli hakkında kesin bilgiler sunmasa da bazı açmalarda ortaya çıkarılan doğu-batı uzantılı taş sıraları, olası bir mimari dokuya işaret etmektedir. Karelajlarda saptanan dört ayrı mezar ve değişik özelliklere sahip çok sayıda seramik parçasından oluşan bulgular, höyükteki yerleşim evreleri konusunda çok önemli veriler sunmuştur. Yoğun olmamakla beraber alana yayılmış halde farklı derinliklerde bulunan obsidyen ve çakmaktaşından yapılmış alet parçaları, midye kabukları, çeşitli seramik parçaları, pişmiş toprak ve taştan boncuklar, ezgi taşları, havanelleri ve hayvan kemiklerinden oluşan bulgular, höyüğün kültürel dokusunu anlamak adına önemli veriler sunmuştur. Höyük eteklerinde gerçekleştirilen kazılarda, 2.42 metreden itibaren höyüğün mimari dokusunu yansıtan kerpiç duvar izlerine rastlanılmıştır. Burada yapılan açmanın bütününde saptanamasa da kesintili olarak izlenebilen söz konusu kerpiç dokunun farklı derinliklerde süreklilik gösterdiği anlaşılmıştır. Bulunan mimari kalıntılar arasında Yeni Asur dönemine işaret eden seramik parçaları ilk sırayı almaktadır. Kültürel dokunun tahribinde önemli bir faktör olan altı mezar, höyüğün geç dönemlerde de kullanılmış olduğunu açık bir şekilde göstermiştir. A6 açması olarak tanımlanan bir açmada, Ortaçağ’a ait dört mezarın yanı sıra açma genelinde farklı derinliklerde de Yeni Asur dönemine ait çok sayıda seramik parçası; çakmaktaşı, mortar parçası, havaneli, işlenmiş taş obje (mühür) ortaya çıkarılmıştır. Kazı alanında az sayıda da olsa Tunç ve Kalkolitik Çağ gibi daha erkene işaret eden bulgulara da rastlanılmış olmasına karşın bunların sel baskını ile birlikte başka bir yerleşme yerinden buraya taşınmış oldukları düşünülmektedir.

Höyük genelinde, yer yer yüzeyden 4.50 metre derinliğe kadar işlenmiş yoğun çakıl birikintisi höyüğün farklı dönemlerde çok sayıda sel baskınına maruz kaldığını kanıtlar niteliktedir. Sel baskınların yanı sıra üst seviyelerde özellikle mezarlarla temsil edilen Ortaçağ kalıntıları ve yakın zamanda yapılmış olan işçi barınakları, özellikle höyüğün geç dönem evrelerinin dokusuna büyük çapta zarar vermiştir. Sel taşkınından etkilenmemiş alanlarda ortaya çıkarılan bulgular, buradaki yerleşimin ağırlıklı olarak Yeni Asur dönemine ait olduğunu işaret etmektedir. Çalışılan alanların tamamında su taşkınlarının neden olduğu yoğun çakıl birikintisi nedeniyle sağlıklı bir stratigrafi elde edilememekle beraber çok sayıdaki mezardan höyüğün geç dönemde nekropol olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Basit gömüler niteliğinde, doğrudan toprak zemin üzerine yatırılan bu mezarlıktaki iskeletlerin yön ve gömü tarzları göz önüne alındığında, büyük çoğunluğunun İslâmi döneme ait olduğu ve yüzeye yakın olmalarından dolayı yoğun tahribata maruz kaldıkları anlaşılmıştır. Çağdaş ve aynı özellikler sergileyen yedi mezarın saptandığı açmalardan birindeki bir mezardaki iskelet, gömü tarzı açısından aynı özelliklere sahip olmasına karşın dişlerinin arasına yerleştirilmiş metal bir küpe ve kavkıdan bir boncuk bulunduğu için diğerlerinden farklılık göstermiştir.

Referanslar

Yararlanılan k