Boğazköy (Hattuşa) Örenyeri

Doğal ve Kültürel Miras Örenyeri UNESCO Dünya Miras Alanı

Deniz seviyesinden yüksekliği 1272 metre olan örenyeri (Büyük Mabet), Çorum’a 86 kilometre, Çorum-Kırıkkale karayoluna 14 kilometre, Alacahöyük ve Sungurlu’ya 30 kilometre, Ankara’ya 200 kilometre mesafededir.

Örenyerinde yapılan kazılarda, MÖ 6000’in ortalarından itibaren kısa süreli küçük köy şeklinde yerleşimlere ait kalıntılar bulunmuştur. Çivi yazılı tabletlere göre MÖ XIX. ve XVIII. yüzyıllarda Asurlu tüccarların ikamet ettiği yerleşim alanı, bu dönemde ilk kez Hattuş (Sümerce, gümüş anlamına gelen) ismi çivi yazılı belgelerde görülmektedir. Neşa kralı Anitta tarafından MÖ XVII. yüzyılda yıkılmış ve lanetlenmiştir. Bu dönemden sonra Hattuş kenti öncekinden daha küçük bir yerleşim yeri olarak bir süre daha varlığını sürdürmüştür. Hitit yazılı kaynaklarına göre I. Hattuşili, Hitit Krallığı’na bu örenyerini başkent yapmıştır. Eski Hitit Krallığı (MÖ 1600-1460) ve Hitit İmparatorluğu (MÖ 1460-1190) dönemlerinde de başkent olarak kullanılmıştır. Başkent olduktan sonra anıtsal giriş kapıları ve poternlerle (yeraltı geçidi, 13 tane olduğu biliniyor) kent suru sürekli bir gelişim sürecine girmiştir. Belirli aralıklarla inşa edilen kulelerle donatılan bir sur ile Boğazköy koruma altına alınmıştır. Şehre giriş, ulaşım için uygun yerlere yapılan kapılardan sağlanıyordu. Bu kapılardan günümüze ulaşan Aslanlı Kapı, Kral Kapı, Sfenksli Kapı’da olduğu gibi Hitit ustalarının o dönemdeki ustalıkları hala görülebilmektedir Uzunluğu altı kilometreyi bulan surlar günümüzde de ihtişamını korumaktadır. Kent MÖ XVI. yüzyılın ikinci yarısından sonra iki kat büyüdü. Kral sarayının Büyükkale olarak isimlendirilen yeri değişmezken, Yukarı Şehir ismiyle kurulan alanda 30 tapınak ve kamusal binalar yapılmıştır. Hitit İmparatorluğu MÖ XIV - XIII. yüzyıllar boyunca Mısır, Babil ve Asur gibi eski dünyanın en büyük güçlerinden biris olarak kabul edilmiştir. Yaşanan taht kavgaları, uzun süre devam eden kuraklık ve kuzeyden gelen düşman saldırılarının zayıflattığı imparatorluk MÖ XII. yüzyıl başlarında yıkılmıştır. Bu dönemden sonra kent yavaş yavaş terk edilmiştir. Köy karakterli küçük bir yerleşimin devam ettiği kent, sonraki yüzyıllarda Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde yerleşimler kurulmasına rağmen Hititler dönemindeki büyüklüğüne ve önemine bir daha ulaşamamıştır.

İlk olarak Fransız Kültür Bakanlığı tarafından 1833’te Anadolu’ya gönderilen, mimar ve arkeolog Charles Texier, İç Anadolu’daki Tavium’u ararken, 28 Temmuz’da Boğazköy yakınlarında Hitit Başkenti olan Hattuşaş’ın kalıntılarını bulmuştur. Örenyerinde on gün kalan Texier, harabelerin ölçümünü yapıp, kentin planı çıkarmış ve bina kalıntılarının, kent kapılarının ve şehir surunun resimlerini çizmiştir. Kent yakınlarındaki Yazılıkaya kutsal alanındaki kabartmalar, Texier’i en çok heyecanlandıran şey olmuştur. Texier, 1839’da yayınlanan Description de I’Asie Mineure isimli üç ciltlik eserinde bulduğu Hitit harabelerini ve Anadolu’nun diğer yerlerindeki birçok Klasik dönem ve sonrasına ait tarihi eserleri anlatmıştır. Bu yayından sonra birçok bilim insanı Boğazköy’e gelerek örenyerinin Pteria veya Tavium şehri olduğuna ilişkin kanıt aramıştır. Bunlar sırasıyla; 1836’da William J. Hamilton; 1858’de Heinrich Barth ve Andreas David Mordtmann; 1861’de Georges Perrot, Edmond Guillaume, Jules Delbet; 1864’te Henry J. van Lennep; 1882’de Karl Humann ve Alfred von Domaszewski. Boğazköy’ün Hititlerin başkenti olabileceği söyleyen ilk kişi 1886’da Georges Perrot olmuştur.

Ernest Chantre, 1893-1894’te Boğazköy/Hattuşa, Alacahöyük ve Kültepe’de ilk sistematik kazıları yapan bilim insanı olmuştur. Chantre, Yazılıkaya’da, Aşağı Şehir’deki Büyük Tapınak’ta ve Hitit kralının sarayının bulunduğu Büyükkale’de yaptığı kazılarda Miken ve Kıbrıs tarzı olarak tanımladığı pişmiş toprak kaplar ve Akad çiviyazısıyla yazılan tablet parçaları bulmuştur. Akad dili uzun zaman önce çözülmesine rağmen, bilinmeyen bir dilde yazılman çok sayıda çiviyazılı tablet vardı. O dönemde İstanbul’da yeni kurulan Arkeoloji Müzesi’nde çalışan çiviyazısı uzmanı Jean Vincent Scheil ilk kez, bu dilin Hititçe olabileceğini belirtmiştir. (hiyerogliflerle değil, çiviyazısı ile yazılmış Hititçe). 1894’te E. Schaeffer Örenyeri’ni ziyaret ettikten sonra yayımladığı çalışmasında Boğazköy’ü Pteria kenti olarak tanıtmıştır.

Asur uzmanı Hugo Winckler 1905’te Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Beyin yanına gelerek Boğazköy’de kazı yapma önerisinde bulunmuştur. Müze görevlisi Theodor Makridi Bey’le bölgeye gelen Winckler yaptıkları bu keşif gezisinde çok sayıda tablet ortaya çıkarmıştır. Bu tabletler arasında Winckler’in okuyabildiği Akadca metinlerle beraber, o dönemde hala çözülmeyen Hitit dilinde yazılan 30 kadar tablet parçası da bulunuyordu. Yapılan bu keşif, Alman Şark Cemiyeti’nin 1906’da Winckler’i, Theodor Makridi yönetiminde tekrar Boğazköy’e kazı yapması için göndermesini sağlamıştır. Yapılan çalışmalarda Hitit Krallık arşivleri ortaya çıkarılmaya başlanmıştır. Ele geçen tabletlerden birinde Winckler kentin adını URUHa-at-tu-us-sa-as olarak okuması, kentin adının da tam olarak ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmalarda bulunan tabletlerden birinde II. Ramses’le III. Hattuşuli arasında imzalanan Kadeş Barış Antlaşması’nın Akad dilinde yazılan bir kopyası yer almaktadır. Bu çalışma sayesinde Hitit İmparatorluğu’nun başkentinin Hattuşa olduğu kanıtlanmıştır. 1907, 1911 ve 1912’de devam eden kazılarda bulan 10 bin ’den fazla çiviyazılı tablet ve parçası İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne getirilmiştir. Ekim 1912’de Balkan Savaşı’nın başlaması, Nisan 1913’te Winckler’in ölümü ve 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ilk kazı döneminin devam etmesini engellemiştir.

1914’te Alman Şark Cemiyeti, Boğazköy kökenli çiviyazılı metinleri incelemek üzere Bedrich Hrozny görevlendirmiş ve İstanbul’a göndermiştir. Hrozny, 19. 11. 1915 tarihinde Berlin’deki Ön Asya Cemiyeti’nde düzenlenen Hitit Bilmecesi Çözüldü adlı konferansta nu NINDA-an ezzatteni watarma ekutteni (ve ekmek yiyeceksiniz ve su içeceksiniz) kelimelerini okuyarak Hitit dilinin büyük bölümünü anladığını ve bu dilin Hint Avrupa dil grubuna ait olduğunu kanıtlamamıştır. Berlin Müzesi tablet koleksiyonundan sorumlu olan Otto Weber, İstanbul Müzesi müdürü Halil Edhem Bey’den, tabletleri restore edilmeleri ve incelenmeleri için Berlin’e götürme izni alarak 1917 yılında tabletleri Almanya’ya götürülmesini sağlamıştır. Arnold Walther, Otto Weber, Hans Ehelolf ve Emil Forrer tabletler üzerinde yaptıkları çalışmalarını iki dizi halinde yayımlamıştır. İkinci Dünya Savaşı’na kadar, üzerinde çalışması tamamlanan parçalar Türkiye’ye geri gönderilmiştir. Savaş sonrası politik havanın değişmesi nedeniyle Doğu Berlin’de saklanan tabletlerin kalanı ancak 1987’de geri alınabilmiştir.

Alman Arkeoloji Enstitüsü Kurt Bittel’i 1931’de Boğazköy’de yeniden başlanılan kazılarının başına getirmiştir. 1931’de Büyükkale’de yapılan Hititler’den ve Frigler’den kalma kalıntılar da bulunması, örenyerinde kültür katlarının olduğunu çıkarmıştır. 1931-1933 yılları arasında bulunan 3740 tablet parçası yine Berlin’e gönderilmiştir. 1934’ten itibaren ise doğrudan kazı yerinde temizlenip kopyalanan tabletler, öteki buluntularla birlikte Ankara Müzesi’ne teslim edilmeye başlanmıştır. 1936’da, hâlâ okunamayan Hitit hiyeroglif yazısının ileride çözülmesi sağlayacak olan 280 tane kil üzerine basılan mühür baskısına bulunmuştur. Kral ve memurlara ait olan bu mühürlerde; mühür sahibinin adı ve unvanı hem çivi yazısıyla, hem de hiyeroglifle yazılmıştır. Boğazköy kazıları 1939 Eylül’ünün başında İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması, ikinci dönem kazıların da aniden kesilmesine neden olmuştur.

Kurt Bittel, 1952’de yeniden başlatılan Boğazköy kazılarını 1977’ye kadar yönetmiştir. Peter Neve, 1978-1993 arasında yapılan kazıların başkanlığını yapmıştır. 1994-2005 yılları arasındaki kazıların başkanlığı Jürgen Seeher tarafından yapılmıştır. 2006 yılından itibaren Andreas Schachner kazı başkanlığını devralmış ve hala devam etmektedir.

Boğazköy – Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı

Boğazköy Örenyeri’nin iki kilometre kuzeydoğusunda yer almaktadır. Hititlerin en güçlü oldukları dönemde (MÖ XIV. ve XIII. yüzyıllar) başkentin en önemli kutsal yerlerinden biri olduğu bilinmektedir. Doğal dik kayaların oluşturduğu iki ayrı bölüm ve girişinde ortaya çıkarılan yapı grubundan meydana gelen açık hava tapınağıdır. 64 tanrı ve tanrıça kabartmasının olduğu kayaların oluşturduğu bölüm A ve B odaları isimlendirilmektedir. Diğerine göre daha büyük olan A Odası’nda, Hitit Tanrı ve Tanrıçaları karşılıklı olarak uzun sıralar halinde kaya üzerine kabartma olarak yapılmıştır. Bahar bayramlarının ve Hitit krallarının tahta çıkma ritüellerinin bu oda da yapıldığı düşünülmektedir. Daha küçük olan B Odası’ndaki kabartmalar MÖ XIII. yüzyılda yaşayan olan Hitit Kralı IV. Tuthaliya’nın ölü kültü ile ilgili olduğu tahmin edilmektedir. Toprak altında hiç kalmadığı tahmin edilen bu kabartmalar Boğazköy’e gelen gezginlerin dikkatini çekmiş ve Hititlerin keşfedilmesini sağlamıştır.

Boğazköy’ün Frigler, Helenistik/Galat, Roma ve Bizans dönemlerindeki adı hala bilinmemektedir. Boğazköy örenyerinde Hiyeroglifli Oda, Yerkapı, Tapınakla Mahallesi, Kral Kapı, Büyük Tapınak, Nişantepe Yazıtı, Büyükkale Kral Sarayı, Erzak Depoları, Büyükkaya Tahıl Depoları, su depoları, Rekonstrüksiyonu yapılan Hitit Suru (65 metre), Yenicekale, Sarıkale ziyaret edilecek önemli yerlerdendir.

Türkiye’deki ilk antik kent müzelerinden biri olarak 1966’da açılan Boğazköy Müzesi, 2011 yılında yeniden yapılan, Hattuşa ve çevresinden gelen eserler çağdaş müzecilik anlayışı ile burada sergilenmektedir.

Hattuşa (Boğazköy) ve Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı ile birlikte1986 yılında UNESCO Dünya Kültürel Miras Listesi’ne alınmıştır. Örenyerinde bulunan çivi yazılı tabletler de 4 Eylül 2001 tarihinde UNESCO Dünya Belleği Listesi’ne alınmıştır.

Referanslar

Akurgal, E. (1995). Anadolu Uygarlıkları. İstanbul: Net Turistik Yayınları; Anonim, (1967, 1973, 2003). Çorum İl Yıllığı. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü; Canpolat, F. (Editör) (2001). Boğazköy’den Karatepe’ye Hititbilim ve Hitit Dünyasının Keşfi. İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık; Çığ, M. H. (2000). Hititler ve Hattuşa – İştar’ın Kaleminden. İstanbul: Kaynak Yayınları; Macqueen, J. G. (2001). Hititler ve Hitit Çağında Anadolu. Ankara: Arkadaş Yayınevi.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Seeher, J., Schachner, A. ve Baykal Seeher, A. (2012). Hattuşa’da 106 Yıl – Hitit Kazılarının Fotoğraflarla Öyküsü. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.