İç Anadolu Bölgesi’nde bulunan Beypazarı, Ankara’ya bağlı tarihi dokusu zengin bir ilçedir. Hemen her köşesinde tarihten izlere rastlanabilen ilçe, bölgedeki önemli turizm destinasyonlarından biridir. Birbirinden keyifli sokakları, tarihi evleri, çeşitli müzeleri, çarşı ve meydanları, doğal güzellikleri ve leziz yemekleriyle öne çıkmaktadır. Hac ve ticaret yolları üzerinde bulunmasından dolayı önemini tarih boyunca korudu. Ankara’ya 100 kilometre İstanbul’a 320 kilometre mesafede bulunan Beypazarı, bozulmadan günümüze kadar gelen tarihsel ve kültürel geçmişi sayesinde, turizm açısından önemli bir yere sahiptir. Beypazarı Ankara’ya yakın olmasından dolayı özellikle hafta sonları ziyaretçi akınına uğramaktadır. İlçede butik oteller bulunmakla birlikte daha çok günübirlik turizm faaliyetleri görülmektedir. Ziyaretçiler genel olarak dinlenme, eğlenme, yeme-içme ve alışveriş motivasyonları ile Beypazarı’nı tercih ediyor. Özellikle yerel ürünlerin satıldığı dükkanlar ve pazaryerleri turistlerin ilgi odağıdır.

Beypazarı’nın kuruluşu hakkında kesin bir bilgi olmamasına rağmen oldukça eski bir tarihi olduğu çeşitli belge ve kalıntılardan anlaşılmaktadır. İnözü Vadisi’nde yer alan mağaralar, Beypazarı çevresinden getirilen damga ve mühürler; yine çevresinde yer alan harabe eşyalar ve höyükler Beypazarı’nın tarihinin Paleolitik Çağa (Eski Taş devri) kadar uzandığını göstermektedir. Hitit, Frig, Galat, Roma ve Bizans egemenliklerinden sonra 1073 yılında Ankara’nın Selçuklu egemenliğine girmesiyle birlikte Beypazarı ve çevresi Orta Asya’dan gelen Türkmenlerin yerleşimine açıldı. Beypazarı ilçesinin bilinen en eski adı Lagania’ydı. Bizans döneminde Anastasiopolis olarak anılan yerleşim, Türk döneminde ticari, ekonomik yaşamın yoğunluğuna istinaden BeğBazarı diye adlandırıldı.

Türk döneminde İstanbul-Bağdat yolu üzerinde bulunan Beypazarı önemli bir ticaret merkeziydi. 1638 yılında Beypazarı’na gelen Evliya Çelebi, buradan “…Haftada bir gün güzel süslü bir pazar kurulup, bütün kıymetli eşyalar bulunur. Halkının uğraşları tiftik keçisi olduğundan pazarında sof çok satılır. Senede bin kantar sof ipliği satılır. Pazarına her hafta etraf köylerden on bin insan toplanır… diye bahsetti. Bu pazar halen cumartesi günleri kurularak etkisini sürdürüyor ve özellikle Ankara’dan günübirlik gelen turistler tarafından ziyaret edilmektedir.

Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde XVII. yüzyılda Beypazarı’nda çok sayıda cami, 3060 tane iki katlı ev, yedi han, hamam ve 600 dükkan olduğunu aktardı. Türk döneminde şehirde Alaeddin Camii (XIII. yüzyıl), Akşemseddin Camii (XV. yüzyıl), Rüstem Paşa Hamamı (XVI. yüzyıl), Paşa Hamamı (XVII. yüzyıl), Suluhan Kervansarayı (1613), Kurşunlu Camii (1685), Hacılar Köprüsü (XVII. yüzyıl), Tabakhane Camii (1896), İmaret Camii (1887), Yeni Camii (1897), İncili Camii (XIX. yüzyıl), Halil Paşa Hamamı (XVII. yüzyıl) ile yine birçok çeşme ve şadırvanlar yapıldı. Bugün bu yapıların bir bölümü halen ayakta ve kullanılmaktadır. Kentin ulu camisi olan Alaeddin Camii, Sakal-ı Şerifi de muhafaza etmesinden dolayı mutlaka ziyaret edilen yapılardandır. Boğazkesen Kümbeti (XV. yüzyıl), Kara Davut Türbesi (XV. yüzyıl), Karaca Ahmet Türbesi (XIX. yüzyıl), Kaygusuz Abdal Türbesi (XIX. yüzyıl) ve Yediler Türbesi (XIX. yüzyıl) ziyarete açık tarihi kutsal mekânlar arasındadır. Özellikle tarihi konaklar ve çarşı Beypazarı’nın tarihi dokusunu halen yaşatmaktadır.

Yerel yönetimlerin tarihi ve kültürel dokuyu korumaya yönelik çabalarından dolayı kent ilgi odağı haline geldi. Kentin güneybatısındaki Hıdırlık tepesi Beypazarı’nın tüm doğal ve tarihi yapılarının panoramik görülebileceği seyir alanıdır. Dolayısıyla bu tepe Beypazarı’nı ziyaret eden turistlerin ilk uğrak noktasıdır. Beypazarı’nın taş döşeli sokakları, konak ve tarihi yapıları Osmanlı döneminin nostaljisini barındıran mimari görünümüyle geçmişe açılan bir kapı gibidir. Meşhur Beypazarı evleri iki ya da üç katlı olup, alt katlarında taş üst katlarında kerpiç ve ahşap kullanıldı. Sofalı evler cumbalı ve kuşgana adı verilen depolama alanlarına sahiptir. Evlerin duvarları sıvalı ve badanalı, üstleri kiremit çatıyla örtülüdür. Caddelerin iki yanında sıralanan evlerin alt katları dükkân olarak kullanılmaktadır. Dükkânlarda yöresel dokuma, ahşap veya metal ürünler satılıyor. Ayrıca ev hanımlarının yaptığı tarhana, erişte, takı, bindallı ve çeyizlik ürünler de bulunmaktadır.

Beypazarı müzeler bakımından da oldukça zengindir. Beypazarı Tarih ve Kültür Müzesi, Beypazarı Kent Müzesi, Türk Hamam Müzesi, Yaşayan Müze, Cahide Gürsoy Müze evi ve Beypazarı Yaşayan Köy Müzesi başlıca müzelerdir. 1996 yılında ziyarete açılan Beypazarı Tarih ve Kültür Müzesi, eski bir konaktır. Beypazarı kültürünü yansıtan arkeolojik, etnografik eserlerin, kıymetli madenlerin, antika eşyaların ve Beypazarı tarihine ışık tutan tarihi belgelerin sergilendiği Kültür Evi görülmeye değerdir.

Beypazarı Kent Tarihi Müzesi, 1928 yılında inşa edildi, Türk mimarisinin izlerini taşıyan tarihi bir okul binasıdır. İki katlı olan müzede ilçenin tarihi geçmişini yansıtan maketler, etnografik eserler ile Beypazarı’nda yöresel giysileri sergilenmektedir. Tarihi belgelerin de arşivlendiği bu müzede esnaf ve sanatkârların canlandırmaları bulunmaktadır. Beypazarı Yaşayan Köy Müzesi de benzer anlayışla kuruldu. 25 dönüm alanda Anadolu’nun geleneksel konaklarından örnekler inşa edilerek, içleri kültürel eşyalarla döşendi. Geleneksel yaşam alanlarına ek olarak müze yerleşkesinde pekmezhane, çamaşırhane, çeşme, fırın, mescit, türbe ve haziresi gibi kamusal mekânlara yer verildi. Ayrıca Yaşayan Köy’de sayıları oldukça azalan ustaların mesleklerini icra etmeleri için on altı dükkânlı bir Osmanlı çarşısı da bulunmaktadır.

Osmanlı döneminde Rüstem Paşa tarafından XVI. yüzyılda inşa edilen bir hamam yapısı olan Türk Hamam Müzesi, alanında ilk olma özelliği taşımaktadır. 2012 yılında hizmete giren müze, hamam kültürünü belgeleme, sergileme ve geleceğe aktarma düşüncesiyle kuruldu. Türk Hamam Müzesinde, klasik Türk hamamlarındaki sıcaklık, ılıklık, halvet, külhan, hazne ve tıraşlık gibi mekânlar bulunmaktadır. Müze, yıkanırken kullanılan eşyaları sergilemenin yanı sıra kına (gelin) hamamı sergisi, hamam anası, hamam babası ve külhanbeyi canlandırmaları ile Türk hamam kültürünü yorumlamaktadır.

Yaşayan Müze, XIX. yüzyılda Beypazarı’nın ileri gelen tüccarlarından Büyük Abbas Ahmet’in oğlu Abbaszade Mustafa Efendi tarafından yaptırıldı; Osmanlı mimarisinin özelliklerini yansıtan eski bir konaktır. 2007 yılında müze olarak ziyarete açılan konakta, kurgu, canlandırma, yorumlama gibi çeşitli teknikler kullanılarak geleneksel Türk sanatları ve sözlü kültürü ile ilgili etkinlikler gerçekleştirilmektedir. Müzenin içinde ebru ve hat sanatı, ıhlamur baskı, Türk kültüründe kahve, Türk masalları anlatımı ve Hacivat ile Karagöz perde oyunu görülebilecek aktiviteler arasında yer almaktadır. Kurguya dayalı sergi ve çalışmalarıyla Beypazarı Yaşayan Müze hayli değişik bir müze deneyimini ziyaretçilerine sunmaktadır. Uygulamalı aktiviteler sayesinde müze hem yetişkinlere hem de çocuklara hitap etmektedir.

Şehir merkezinde yer alan Taş Mektep Beypazarı’na özgü yemeklerin uygun fiyata yenebileceği eski bir konaktır. XIX. yüzyıl ortalarında mektep olarak inşa edilen konak, 1976 yılında tarihi eser olarak koruma altına alındı. Öğle molasında Beypazarı güveci, 80 kat ince yufkadan yapılan baklavası, yaprak sarması, uruç kapaması, havuç dondurması, havuç lokumu, höşmerim, göce, yarımca, perçem gibi birbirinden lezzetli yemekleri ve tatlılar tadılabilmektedir. Konakta yöresel yemeklerin yanı sıra konaklama hizmeti de verilmektedir. Beypazarı’na özgü tarhana, pilavlı güveç ve yaprak sarması yenebilecek diğer bir adres Bostancılar Çarşısı Sokağı’ndaki Tarihi Güveç Fırını’dır. 1307 yılından beri faaliyette olan tarihi taş fırında toprak kaplarda pişirilen Beypazarı’na özgü leziz yemekler yol üzerine konan tabure ve sinilerde sunulmaktadır. Benzer yemekleri Beypazarı İnözü Vadisi’ndeki doğal güzellikler içinde bulunan tarihi mekânlarda da yeme olanağı bulunmaktadır.

Beypazarı Türkiye’nin havuç ihtiyacının yüzde 60’ını sağlamaktadır. Bu nedenle havuçla yapılan tatlılar, lokum ve cezerye, çarşıda en çok bulunan ürünler arasındadır. Çarşıda ev hanımlarının yaptığı kurutulmuş otlar, domates, patlıcan gibi sebzeler ya da tekstil gibi yöresel ürünler satın alınabilmektedir. Bir çeşit kurabiye olan tereyağı ile yapılan Beypazarı kurusu uzun süre dayanma özelliğiyle Beypazarı’na özgü yiyeceklerin başında gelmektedir. Taş fırınlarda pişirilen bazlama ekmekler, Beypazarı Karakoca tesislerinde üretilen maden suyu da meşhur ürünleri arasındadır.

Beypazarı geleneksel el sanatlarıyla da ünlüdür. Bunlar yerli halkın temel geçim kaynakları arasında bakır, demir, gümüş, dokuma, deri ve ahşabı işlemeleri ile ortaya çıkan kaliteli ve ince işçiliğe sahip ürünlerdir. Özellikle “telkari” tekniğinde yapılan gümüş takıları Beypazarı’nın simgelerinden biridir. El işçiliğiyle üretilen gümüş takılar, Gümüşçüler Çarşısı’nın yanı sıra şehir merkezindeki birçok gümüş mağazasında da bulunmaktadır.

Doğal yaşamı gözlemlemek için yüzün üzerinde kuş ve 60’ın üzerinde kelebek türüne ev sahipliği yapan İnözü Vadisi’ne gidilebilmektedir. Beypazarı nesli yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan “küçük akbaba” kuşlarının üreme ve yaşam alanıdır. Bölge, tüm Avrupa’daki en büyük “küçük akbaba” nüfusuna ev sahipliği yapmaktadır. İnözü Vadisi’nin yamaçlarında koruma altındaki bu kuşlara ait yuvalar bulunmaktadır. 2011 yılında tabiat parkı olarak tescil edilen Tekke Yaylası’nda ise yürüyüş ve piknik yapılabilmektedir.

Referanslar

Beypazarı Kaymakamlığı (2020). http://www.beypazari.gov.tr/, (Erişim tarihi: 24.08.2020); Bozkurt, T. (2004). Beypazarı’ndaki Türk Devri Yapıları. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.