Anadolu’da Osmanlı Dönemi Kiliseleri

Doğal ve Kültürel Miras Kilise

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden üç gün sonra, şehirde korkudan saklanmış büyük ve küçük herkesin en ufak bir rahatsızlığa uğramadan serbestçe dolaşmalarını, savaş korkusu ile şehirden kaçmış olanların evlerine dönmelerini ve herkesin, önceden olduğu gibi, kendi adetlerini korumalarını, kendi dinlerine uygun olarak yaşamalarını, aynı şekilde örflerine uygun olarak patrik seçmelerini isteyen bir ferman çıkardı. Şehirde yaşayan Hıristiyanlara önemli serbestiler getiren bu fermanının aslı yanmıştır. Ancak anlaşıldığı gibi bu fermanla, Hıristiyanlara ibadet serbestisi ve kendi dini liderlerini seçebilme hakkının yanı sıra can ve mal güvenlikleri sağlanıyordu. Ayrıca, kilisenin varlığı kabul ediliyor, patrikhanenin sorumluluğunda olmak üzere Hıristiyan cemaate evlenme, cenaze ve adetlerini özgürce yerine getirebilme hakları tanınıyordu.

Fatih’in Hıristiyanlara tanıdığı bu geniş haklar, seçilen patrik için de geçerliydi. Fetihten sonra Edirne yakınlarına saklanan Georgios Skolarios, Fatih’in emri ile İstanbul’a getirtilerek, II Gennadios adıyla patriklik tahtına oturmuştu En azından XV. yüzyılda patrik, Osmanlı veziri ile yaklaşık eşit statüye sahipti: Divanda kendisine yer veriliyor. Rum cemaatini ilgilendiren konularda Meclis’e başkanlık ediyor, hukuki ve cezai işlemlerde tam yetkili görülüyordu. Fatih, sadece İstanbul’da yaşayan Ortodoks Rumlar’a değil ama aynı zamanda, uzun yüzyıllardır Galata’da yaşayan Avrupalı Katoliklere de dini serbestlik tanımıştır. Burada yaşayan ve büyük çoğunluğunu Cenovalı tüccarların oluşturduğu Katolik halk için, fetihten kısa bir süre sonra Zağonos Paşa’nın imzasını taşıyan Fatih fermanı (Ahidname-i hümayun) çıkartılmıştır. Ahidname’nin I. Ahmed ve IV Murad zamanındaki yenileştirilmiş ve bugün Başbakanlık Arşivi ile Cenova’da bulunan metinlerinin 14. ve 15. Maddeleri konumuz açısından oldukça önemlidir: 14) “koruyam gayrı memleketlerim gibi ve kilisalar ellerinde ola ayinlerince okıyalar amma çan ve nakus çalmiyalar ve kilisaların alub mescid etmiyem bunlar dahi, 15) yeni kilisa yapmiyalar ve Ceneviz bezirganları deryadan ve kurudan rencberlik idüp geleler ve gideler gümrüklerin adet üzre vireler anlar ki mesne ta’addi etmiye”.

Fetihten hemen sonra, başkentte yaşayan Rum Ortodoks ve Katolik tebaaya dini açıdan, bazı kısıtlamalarla birlikte geniş bir özgürlük tanındı. Galata ile ilgili fermandan da anlaşılacağı gibi, var olan kiliseler korunmuş, yeni kilise yapımı ve çan çalınması ise yasaklandı.

Başkent ve Galata’da yaşayan gayrımüslimler için fermanlar çıkaran Fatih Sultan Mehmet’in, Anadolu’da yaşayanlar için herhangi bir fermanı olup olmadığı ise bilinmemektedir. Ancak, Anadolu’da (Günümüz Türkiyesi sınırları içinde) yapılan çalışmalarda, 1453 tarihinden 19. yüzyıl sonlarına kadar dini yapı inşa edilmemiş olması, yeni kilise inşa etme yasağının Anadolu için de geçerli olduğunu düşündürmektedir.

Gerçekten de Anadolu’nun hemen her bölgesinde, XVIII. ve XIX. yüzyılda inşa edilmiş çok sayıda kilise bulunmaktadır. Osmanlı imparatorluğunda yaşayan gayrımüslim tebaa bu yüzyıllarda, sanki yarışırcasına kilise inşasına girişmişlerdir. Bu ise, Osmanlı’nın bu yüzyıllar içinde geçirdiği önemli değişimlerle açıklanabilecek bir konudur. Osmanlı imparatorluğu yönetiminde yaşayan gayrımüslim tebaanın XVIII. ve XIX yüzyıllardaki değişen statüleri ve bu değişimin nedenleri şu şekilde özetlenebilir:

Önemli ölçüde teokratik temellere oturan Osmanlı devletinde İslami hukuk kuralları uygulandı. Osmanlı egemenliği altında birbirlerinden çok farklı etnik köken ve kültürlere sahip insan toplulukları yüzyıllarca yan yana, kendi kültürlerini koruyarak yaşamışlardır. Bunlar Türk, Rum, Bulgar, Arap olarak değil, Müslüman, Ortodoks, Gregoryen, Katolik ve Yahudi olarak adlandırılmışlardır. Bu gruplara dahil olmanın tek ölçütü milliyet değil din yada mezhepleridir. Osmanlı idaresi bu grupların her birine “Millet” adını verdi. Bununla birlikte, “Millet” dini topluluğu karşılayan bir tanım olarak kullanılmakta, din ve mezhep birliğine dayanmaktadır. Birbirlerine kapalı bu milletler birlikte bir “Osmanlı tarzı yaşam”ı oluşturabilmişlerse de, yazılı kültür, bilim ve düşüncede ortak bir Osmanlı kültürünün doğmasını ve gelişmesini engellediler. Daha açık bir deyişle, ortak bir Osmanlı kültüründen söz etme olasılığı zayıfladı bağlamda, iktisadi, idari ve dini ayrıcalıkları bulunan gayrımüslim tebaa, yüzyıllar boyunca kültürlerini ve “ulus” bilinçlerini yitirmemişler, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş süresi içinde bağımsızlıklarını ilan ederek, imparatorluktan ayrılmayı olanaklı kılmışlardır.

Osmanlı Devleti’nde gayrımüslimlerin hukuki statüleri İslam Hukuku kapsamında ele alınmış, İslam Devleti tarafından Zimmet adı verilen bir anlaşmaya dayanılarak korunan topluluklar oluşturmuşlardır. İslam Hukukçuları, İslami kurallarla yönetilen toplumları, Müslümanlar ve Gayrımüslimler olmak üzere ikiye ayırmışlardır. Gayrımüslimler ise dini açıdan Müşrikler (putperestler) ve Ehl-i Kitap olanlar olarak ikiye ayrılmışlardır. Osmanlı Devleti’nde Ehl-i Kitap olan gayrımüslimler içinde en kalabalık grubu Hıristiyanlar oluşturmaktadır, daha sonra Museviler, Mecüsiler ve Sabiiler gelmektedir .

Öte yandan, Gayrımüslimler siyasi olarak da Ehl-i harp (Müslümanlarla savaş halinde olanlar), Ehl-i and (Müslümanlarla anlaşmış olanlar) olarak başlıca iki ana grup içinde değerlendirilmiştir, ikinci grubu oluşturanlar Zimmiler (İslam devletinin himayesini kabul edenler), Muahedler (Kendileriyle barış yapılmış olanlar) ve Müsteminler (Kendilerine eman verilmiş olanlar) olarak üç alt gruba ayrıldı.

Bu gruplandırmalara göre, zımmilere giren inançlı Rum topluluklar, devletin egemenliğini kabul ettikleri sürece, canları, malları, ırzları, namusları korunacak ve onlara dokunulmayacaktır. Buna karşılık zımmiler de, devlete “Cizye haraç” denilen vergilerini ödeyeceklerdir (Küçük 1985:1008). Zımmiler özel hukuk alanında kendi aralarında, mensup oldukları din ve toplulukların sosyal yaşama ilişkin kurallara ,kamu hukuku alanında ise İslam kurallarına bağlı idiler. Zımmiler bazı sosyal kurallara göre, Müslümanlardan ayrılmaktaydılar, örneğin farklı elbiseler giyer, Müslümanların evleri kadar yüksek ev yapamazlardı. Dinsel ayinlerini, Müslümanları rahatsız etmeyecek şekilde yapmalarına izin vardı. Kilise inşası ve tamiri için izin almak zorundaydılar, askerlik yapamaz, üst düzey görevlere getirilmezlerdi. Özetle, gayrımüslimlere kamu düzenini ilgilendiren konularda İslam hukuk kuralları uygulanmış, aile, miras ve bazı ticaret hukuku konularında, kendi inançlarından kaynaklanan özel hukuk kurallarıyla baş başa bırakılmışlardır.

Kısaca özetlenmeye çalışılan, Osmanlı idaresindeki gayrımüslim vatandaşların, sosyal, dini ve hukuksal durumları, özellikle XVIII. yüzyıl sonlarında değişmeye başladı. Şüphesiz bu değişimde 1789 Fransız Devriminin büyük etkileri bulunmaktadır. 1789’dan sonra Avrupa’da yayılan “Milliyetçilik” Osmanlı’daki “Millet” kavramı ile bağdaşmamaktadır. Batı anlamında Milliyetçilik ilkesi, belli bir toprak parçası ve tek bir hukuk düzenini gerektirmekteydi. XVIII. yüzyıla kadar Osmanlı yönetimini bir Hıristiyan yönetimine tercih eder görünen azınlıklar, bu yüzyıldan itibaren diğer güçlü Hıristiyan devletlerin yönetimini benimsemeye başladılar. Osmanlı yönetimi, filizlenen milliyetçilik akımlarının kendilerine zarar vereceğini hissettiği için, azınlıklara eşitlik vaad etmeye başladı, ancak Hıristiyanlar verilen yeni imtiyazlarla yetinmediler. Gerçekten de Fransız Devrimi’nin ortaya attığı millet, hürriyet ve eşitlik kavramları Osmanlı toplumunda bütünlüğü kökünden sarsacak derecede önemli sonuçlar doğurmuştur. Bu dönemde Padişah II Mahmut, Müslüman halk ile gayrımüslimleri birbirlerine yaklaştırmak için girişimlerde bulunmuş , örneğin yeni kilise inşaasına izin vermiştir.

XVIII. yüzyılın ikinci yarısından sonra gelişen siyasal ortam, Batılı devletlerin Osmanlı’ya müdahalesini gündeme getirmiştir. I. Abdülhamit (1774-1789) döneminde 1774’de yapılan Küçük Kaynarca Antlaşması sonrasında Ruslar, Osmanlı topraklarında yaşayan Ortodoksların himayelerini üstleniyorlardı. Antlaşmanın: 14. Madde:” ... Osmanlı topraklarında bulunan kiliselerden başka Galata tarafında Beyoğlu isimli mahallenin yolunda, umuma açık yol üzerinde Rusya Devleti’nin kilise inşa etmesi serbesttir. Bu kiliseler halka açık olup Rso-Grek olarak adlandırılacaktır. Bu kiliseler Rus elçisinin korumasında olup, hertürlü saldırı ve müdahaleden korunacaktır.”

16. Madde (2. Bölüm): ”...Eskisi gibi Hıristiyan dini serbest olup, icraasında hiçbir şekilde engel olunmayıp, kiliselerin yeniden yapılmasına ve eskilerinin tamirine engel olunmasın.”

17.Madde (2. Bölüm): “Hıristiyan dindarlığına alçak bir saldırı ile baskı yapılmayıp, kiliselerin tamir ve yenilenmesine engel olunmasın. Zikredilen kiliselerine karşı görevlerini yapan şahıslara saldırı ve müdahalede bulunulmasın.” (Erim 1953: 156). maddeleri Fatih döneminden beri yasak olan yeni kilise inşası hükmünü ortadan kaldırır niteliktedir.

Yine Ruslar’la 1779’da imzalanan Aynalı Kavak Antlaşması ile ise, Osmanlı ülkesindeki Hıristiyanların yeni kiliseler yapabilmeleri ve eski kiliselerini onarabilmelerine ilişkin 7. Madde konuluyordu.

XVIII. – XIX. yüzyıllarda Avrupa devletlerinin himayeci tutumları nedeniyle, gayrımüslim tebaaya yeni başka haklar ve ayrıcalıklar da tanınmıştır.

Osmanlı topraklarında bulunan yabancı ülke elçiliklerinde, gayrımüslimlerden tercüman tayinine başlanmış, hatta konsolos olarak görevlendirilmelerine izin verilmiştir. Tercümanlık yapan gayrımüslimlere beratla izin verildiği için bunlar “beratlı” denilmektedir. Beratlılar Avrupa ile ticaret ilişkisine girerek (Avrupa Tüccarı) zenginleşiyorlar, bu sayede güçlenerek, ayrılıkçı etkinlikler gösteriyorlardı (Bağış 1983). Ayrıca ticaret sayesinde maddi açıdan da güçleniyorlar, yeni, büyük ve pahalıya mal olacak kiliseleri için yeterli paraya sahip olabiliyorlardı.

18. yüzyıl sonlarında artan kargaşa ve ayaklanmalar ile 19. yüzyıl başındaki Yunan ayaklanması sırasında (1821) yaşanan toplumsal huzursuzluklar ve yangınlar ortaya çıkan tahribat, imar faaliyetlerinin artmasına neden olmuştur.

Yunan isyanı sırasında, örneğin İstanbul’da çok sayıda Rum kilisesi tahrip olmuş, Rusya tahrip olan kiliselerin yeniden yapılmasını resmen talep etmiştir.

Padişah II. Mahmut dönemi (1808-1839), Tanzimat Fermanına yönelik yoğun faaliyetlerin yapıldığı bir dönemdir. Bu dönemde imparatorluk temelden sarsıntılara uğramaktadır. Müslüman ve Hıristiyan tebaa neredeyse birbirine düşman hale gelmiştir Padişahın bu kötü gidişi durdurmaya yönelik istek ve edimleri ise geçersiz kalmıştır, II. Mahmut’un “Ben tebaamın müslümanın camide, hıristiyanını kilisede musevisini havrada fark ederim. Aralarında başka türlü bir fark yoktur cümlesi hakkında muhabbet ve adaletim kanidir ve hepsi hakiki evladımdır.”sözleri dahi yetersiz kalmıştır (Tanör 1985: 1137-1150) . II. Mahmut’un döneminde Yeniçeri Ocağının kaldırılması, düzenli posta örgütünün kurulması gibi önemli yeniliklerin yanı sıra Osmanlı topraklarında ilk kez “modern” anlamda nüfus sayımı yapılır. Trakya ve Anadolu’da aynı zamanda yapılan sayımda sadece erkek nüfus ele alınmıştır. Bu sayıma göre Rumeli’de 800.000 Hıristiyan’a karşılık 500.000 Müslüman; Anadolu’da 2.000.000 Müslüman’a karşılık 400.000 Hıristiyan belirlenmiştir (Karal 1983: 156).

3 Kasım 1939’da Gülhane’de ilan edilen Tanzimat Fermanı, Müslüman ve Hıristiyan halkın kanun önünde eşitliği ilkesini getirmiştir. Ancak, yüzyıllardır İslam hukukuna göre yaşamış olan halkın bu yenilikleri anlayabilmesi için devlet adamlarının ek açıklamalar yapmasını gerekli kılmıştır. Sadrazam Rıza Paşa’nın: “Müslüman, Hıristiyan, Musevi hepimiz bir hükümdarın uyruğu, bir babanın çocuklarısınız. Padişah Efendimiz bütün uyruklarının ırz, namus, can ve malını güvence altına alan yasalarına, Osmanlı ülkesinin her tarafında eksiksiz uyulmasında kesin kararlı bulundukları için, içinizden haksızlığa uğrayan ve zulüm gören kimseler varsa, hemen meydana çıksınlar; adaletin gereklerinin yerine getirilmesini istesinler.

Müslüman ve Hıristiyan, zengin veya fakir askeri ve sivil memurlar veya din adamları, sözün kısası bütün Osmanlı uyrukları, adaleti herkes için eşit olarak kullanan padişahın iyi niyetlerinden tamamen

emin olmalıdırlar.” sözleri devletin gayrımüslim tebaaya bakışındaki değişikliği dile getirmektedir (Karal 1983: 171). Öte yandan başta İngilizler olmak üzere Protestan ülkeler, daha sonra Amerika, Almanya, Hollanda ve Fransa Osmanlı topraklarındaki gayrımüslim tebaanın haklarını korumaya yönelik büyük çabalara girişmişlerdir (Kuçük 1985: 1013) .

Tanzimat Fermanı’ndan sonra, 18 Şubat 1856’da ilan edilen Islahat Fermanı, daha önce azınlıklara verilen imtiyazları ve eşitlikleri genişleterek perçinlemiştir. Ferman, herkese eğitim kurumları açma hakkı tanıyordu. Hükümetin yürütülmesinden sorumlu olduğu ferman, gayrımüslimlerin dini özgürlüklerini tam olarak tanıyor, kimsenin din ve mezhep değiştirmek için zorlanamayacağı gibi, Müslüman olmayanların dini, sosyal yapıların onarımlarında güçlük çıkartılmıyor, ancak yeni kilise inşasında Babıali’nin izni ile padişah fermanı gerekiyordu (Bozkurt 1989: 56).

İzlenebileceği gibi, 1453’ten sonra, Osmanlı, topraklarında yaşayan gayrımüslim tebaaya bazı kısıtlamaların yanı sıra geniş dini, sosyal ve ekonomik haklar tanımıştır. İmparatorluk, Batı ülkeleri karşısında kendini güçlü hissettiği süre boyunca, koyduğu kuralları sıkı sıkı denetlemiş, örneğin yeni kilise inşasını yasaklamış, eskilerinin belirli şartlarla tamir edilmesine izin vermiştir.

Ancak 1789 Fransız devriminden sonra gelişen “Milliyetçilik” akımlarının yanı sıra, Avrupa ülkelerinin teknik, bilim ve askeri alanlarda Osmanlı’ya üstünlük sağlaması, güçlenen devletlerin Osmanlı sınırlarında yaşayan gayrımüslim tebaaya ilgi duyması, onları himaye etmesi, merkezi yönetimin azınlıklar üzerindeki etkisi azalmıştır. Ruslarla XVIII. yüzyılda imzalanan Küçük Kaynarca ve Aynalı Kavak Antlaşmaları sonunda gayrımüslimler bazı yeni haklar kazanmış; Tanzimat ve Islahat Fermanları ile de bu haklar genişletilmiştir. XVIII. yüzyılda başlayan bu siyasi gelişmeler, Osmanlı topraklarında yaşayan

Ortodoks Rum ve Ermeni’lerin Anadolu’nun her bölgesinde, aynı zamanda İstanbul’da çok sayıda yeni kilise inşa etmeleri sonucunu doğurmuştur.  1923’deki Lozan Antlaşması’ndan sonra Batı Trakya’daki Türkler ile İstanbul’daki Rumlar dışında mübadele gerçekleştirilmiş, böylece özellikle Anadolu’daki yeni inşa edilen kiliseler, bazıları tamamlanamadan terk edilmek zorunda kalınmıştır.

Çoğunluğu Bizans dini mimarisinin plan tiplerinin benzerleri olarak (tek, üç nefli, haç planlı) inşa edilen Osmanlı dönemi Hıristiyan dini yapıları/kiliselerinin tam ve tüm olarak henüz envanterleri dahi bulunmamaktadır. Ancak, bu konudaki akademik çalışmalar başlatılmış, makaleler ve yüksek lisans, doktora tezleri yaptırılmış/yaptırılmaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar

Anagnostopulu, Athanasia (1999). “Tazimat ve Rum Milletinin Kurumsal Çerçevesi. Patrikhane, Cemaat Kurumları, Eğitim”. 19. Yüzyıl İstanbul’unda Gayrimüslimler. Ed. P. Stathis. Çev. F. ve S. Benlisoy. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.; Αρχηελγ, Σ. Ι. (1899). Η Σινασοσ. ΕΝ ΑΘΗΝΑΙΣ. Αρχηελαοσ, Ιοαννεσ Σαραντιδο υ (1989). Ηε Σινασοσ. Εν Ατηεναισ.; Arı, Kemal (1995). Büyük Mübadele Türkiye’ye Zorunlu Göç (1923- 1925). Ankara: Tarih Vakfı Yurt Yay.; Augustinos, Gerasimos (1997). Kü.ük Asya Rumları. Çev. D. Evci. Ankara: Ayraç Yay.; Bağış, A. İhsan (1983). Osmanlı Ticaretinde Gayri Müslimler Kapitülasyonlar – Avrupa Tüccarları Beratlı Tüccarlar - Hayriye Tüccarları (1750 - 1839). Ankara: Turhan Kitabevi; Ballian, A., N. Panteleoki ve Petropoulos, I. (1994). Cappadocia. Travels in the Christian East. Athens: Adam Editions; Balta, Evangelia (Ed.) (2007). Sinasos. Mübadeleden Önce Bir Kapadokya Kasabası Resimler ve Anlatılar. Çev. A. Çokona. İstanbul: Bir Zamanlar Yay.; Benlisoy, Foti (2001). “Türkiyadan Kaldırdılar Bizleri/Kan Ağlıyor Hepimizin Gözleri”. Toplumsal Tarih 150: 48-51; Bozkurt, Gülnihal (1989). Alman-İngiliz Belgelerinin ve Siyasi Gelişmelerin Işığı Altında Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukukî Durumu (1839- 1914). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay.
Braude, Benjamin ve Bernard Lewis (1982). Christians and Jews in the Ottoman Empire 2. NewYork: Holmes & Meier Publishers Inc., SErcan, Yavuz (1983). “Türkiye’de XV. Ve XVI. Yüzyıllarda Gayr-ı Müslimlerin Hukuki, İçtimai ve İktisadi Durumu”. Belleten XLII: 1119-1149. (2001). Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler. Kuruluştan Tanzimat’a Kadar Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumları. Ankara: Turhan Kitabevi Yay.; Ergin, Osman (1937). Türk Tarihinde Evkaf, Belediye ve Patrikhaneler. İstanbul: Türkiye Basımevi.; Erim, Nihat (1953). Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri. Cilt 1. (Osmanlı İmparatorluğu Antlaşmaları). Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay.; Güler, Ali (1997). Osmanlıdan Cumhuriyete Azınlıklar. İstanbul: Turan Yay.; Wien: Verlag des Österreichischen Akademie der Wissenschaften. Hirschon, Renee (2005). Ege’yi Geçerken. Çev.M. Pekin ve E. Altınay. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay.; İnalcık, Halil (1970). “The Foundations of Ottoman Economic-Social System in Cities”. Studia Balcanica 3: 17- 24; Karaca, Zafer (1995). İstanbul’da Osmanlı Dönemi Rum Kiliseleri. İstanbul: Yapı Kredi Yay.; Karal, E. Ziya (1983). Osmanlı Tarihi V. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi; Karpat, Kemal (1975). “The Background of Ottoman Concept of City and Urbanity”. Structure et développement culturel des villes Sud-Est Européennes et Adriatiques aux XVIIe-XVIIIe siècles: 323-340. Bucharest: Association Internationale d’études du Sud-Est Européen. Bilig, Güz / 2009, sayı 51,232; Küçük, Cevdet (1985). “Osmanlılar’da Millet Sistemi ve Tanzimat”. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi 4: 1007-1024; McCarthy, Justin (1983). Muslims and Minorities: The Population of Ottoman Anatolia and the End of the Empire. NewYork and London: NewYork University Press; Ortaylı, İlber (1985). “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet”. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi 4: 996-1016; Papadopoullos, H. Theodore (1952). Studies and Documents Relating to the History of the Greek Church and People Under Turkish Domination. Brussels: Variorum; Pekak, M. Sacit (1993). “Güzelyurt’ta (Gelveri) Bulunan Bizans / Post-Bizans Dönemi Eserleri 1”. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi 10(2): 123- 160; Pekak M. Sacit (1994). “Güzelyurt’ta (Gelveri) Bulunan Bizans /Post Bizans Dönemi Eserleri 2”. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi 11: 177- 216; Pekak, M. S (1997). “18-19. Yüzyıllarda Anadolu’da Yaşayan Gayrimüslimlerin imar Faaliyetleri ve Foça’daki Post- Bizans Kiliseleri”. Geçmişten Günümüze Foça Uluslararası Sempozyum. 23- 25 Ağustos 1996. 75 -90; Pekak, M. Sacit (1998a). “Kappadokya’da Post-Bizans Dönemi Dini Mimarisi 1: Nevşehir ve Çevresi”. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü. XV. Araştırma Sonuçları Toplantısı I: 1- 43; Pekak, M. Sacit (1998b). “Kappadokya’da Post-Bizans Dönemi Dini Mimarisi-I- Nevşehir ve Çevresi (1)”, Arkeoloji ve Sanat 83: 12- 21.
Pekak, M. Sacit (1998c). “Kappadokya’da Post-Bizans Dönemi Dini Mimarisi-I- Nevşehir ve Çevresi (2)”. Arkeoloji ve Sanat 84: 23- 33; Pekak, M. Sacit (1999). “18. 19. Yüzyıllarda Niğde ve Çevresinde Hıristiyan Dini Mimarisi”. Kültür Bakanlığı Anıtlar Müzeler Genel Müdürlüğü XVI. Araştırma Sonuçları Toplantısı. C. 1. 25- 29 Mayıs 1998. 25- 48.
Pekak, M. Sacit (2001). “Aksaray Çevresi Osmanlı Dönemi Hıristiyan Kiliseleri”. Kültür Bakanlığı Anıtlar Müzeler Genel Müdürlüğü XVIII. Araştırma Sonuçları Toplantısı. C. 1. 22-26 Mayıs 2000. 61-74; Pekak, M. Sacit ve Suavi Aydın (1999). “Selçuk ve Çevresinde Osmanlı İdaresindeki Gayrimüslim Tebaanın İmar Faliyetleri”. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi 15 (2): 125- 155; Pekin, Müfide ve Çimen Turan (2002). Mübadele Bibliyografyası. İstanbul: Lozan Mübadilleri Vakfı; Pekin, Müfide (2005). Yeniden Kurulan Yaşamlar, 1923 Türk-Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay; Ramsay, William (1915- 16). “The Intermixture of Races in Asia Minor; Some of Its Causes and Effects”. Proceedings of the Britisch Academy 7: 359-422; Ramsay, William (1962). The Historical Geography of Turkey of Asia Minor. Amsterdam: Hakkert. Şahin, Süreyya (1980). Fener Patrikhanesi ve Türkiye. İstanbul: .tüken Yay; Şakiroğlu, Mahmut (1983). “Fatih Sultan Mehmed’in Galatalılara Verdiği Fermanın Türk.e Metinleri”. Ankara Üniversitesi D.T.C. Fakültesi Tarih Araştırmaları Dergisi XIV: 211- 224; Τακαδοπογλογ, Λ. (1982). Η Σινασοσ Που Εσβυσε. ΑΘηνα.
Tanör, B. (1985). “Anayasal Gelişmelere Toplu Bakış”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi. C. 4. 1137-1150; Tekindağ, Şebabettin (1967). “Osmanlı İdaresinde Patrik ve Patrikhane”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi 1: 52-55; Ubicini, M.A (1973). Letters on Turkey: An Account of the Religious, Political, Social and Commercial Condition of the Ottoman Empire .Trans. Lady Easthope, New York; Uzunçarşılı, İ. Hakkı (1983). Osmanlı Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi; Vryonis, Speros Jr. (1968-1970). “The Byzantine Legacy and Ottoman Forms”. Dumbarton OaksPapers 23- 24: 253-308.
Vryonis, Speros Jr. (1971). The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minor and the Process of Islamization from the Eleventh through the Fifteenth Century. Berkeley.
Yerasimos, Stefanos (1980). Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye, Bizans’tan 1971’e. İstanbul: Gözlem Yay.