Türkiye’de Hippiler

Dünya toplumsal kuralları çiğneyen, kurulu düzeni beğenmeyen bu gençleri önce Amerika Birleşik Devletleri’nde 1950’lerde ortaya çıkan beatniklerle tanıdı. 1960’lara gelindiğinde Beatnik Kuşağı yerini, bu alt kültürün belirgin özelliklerini çok daha ileri götürecek yeni bir kuşağa bıraktı. Kısa sürede her tarafa yayılan, hatta sosyalist bloktaki gençliği dahi etkilemeye başlayan bu akımın temsilcileri bir süre sonra hippi adıyla anılmaya başladılar. 1966 Haziran ayına kadar 15 bin hippi San Francisco’ya Haight’e yerleşti. Buradaki hareket The Diggers çevresinde yoğunlaştı. Bu getto sokak tiyatrosu grubu, anaşist hareket ve sanat olaylarını özgür şehir yaratmak amacıyla birleştirdi. 1966 yılının sonuna kadar Digger’lar ücretsiz yiyecek, sağlık ürünleri dağıtan, bedava ulaşım ve barınak sağlayan merkezler açtılar. Bunların yanı sıra ücretsiz konserler ve siyasi sanat olayları düzenlediler. 1970’lerin başında ABD’de on bin farklı komünde 750 bin kişi yaşamaya başladı. Hippiler çevresel etkinliklerde bulundular; sonraki yıllarda Greenpeace, Earth First, Friends of the Earth gibi organizasyonlar kurdular ve devam ettirdiler. Hippilik, kısa bir sürede yüzbinlerce insanı etkileyen bir akım haline geldi.

Çiçek Çocuklar

Ozan Allen Ginsberg, 1965’te hazırladığı bir yazıda savaşlara karşı farklı bir karşı duruş yolu önerdi. Savaş karşıtı eylemlerin bir çiçek fırtınasına dönmesi ve herkesin çiçek taşıyarak karşılarına çıkacak asker, polis ve politikacıya çiçek uzatmasını savundu. Buna Flower Power (Çiçek gücü) adı verildi. Kaliforniya Üniversitesinin Berkley Kampüsü’nde başlayan bu gelenek, Hippi Hareketi’nin simgesi haline geldi. Bundan dolayı hippiler Flower Child (Çiçek Çocuk) adıyla da anılmaya başlandılar. Saçlarına birer toka gibi çiçek taktılar. Savaş karşıtı gösterilerinde çiçekle süsledikleri binlerce balonu gökyüzüne bıraktılar. Abbie Hoffman’ın organizasyonuyla, karşı çıktıkları Vietnam Savaşı’nda ölen gariban Amerikan askerlerini anmak için Çiçek Tümenleri kurarak, şehirlerde resmi geçit törenleri yaptılar. Hippi yaşam tarzı aslında bugünkü mutlak retçiliğin temellerini atan bir oluşum oldu. Hippilik, dünyanın üzerinde yaşayan bütün bitki, hayvan ve insanlara ait olduğunu kabul eden apolitik bir görüş olarak kabul edildi. Hippilik asla sınır koymayan, var olan tüm makamları reddeden, komün hayatını savunan, savaş karşıtı, pasifist, veterajan ve özgürlükçü bir hareket olarak yaygınlaştı. 1960’lı yıllarda dönemin komünist ve faşist yapılanmalarına karşı çıkan, özgürlüğün bireyin kendi içinde olduğunu savunan, ancak uygulamaları ile anarşist düşünce tarzından ayrılan, düşünce biçiminin gerçek yaşama dönüştüğü bir yaşam tarzıdır.

Beatnikler 1950’li yılların ortalarından itibaren Türkiye’yi ziyaret etmeye (ve Türkiye üzerinden Doğu’ya gitmeye) başladılar. Hippilerin Türkiye’ye gelişleri ise 1960’ların ortalarında başladı. Bu yıllarda Türkiye’ye gelenlerin beatnik veya hippi olmaları genellikle karıştırılmıştır. Bir süre sonra hepsine, hatta sırt çantalı gezginlere bile hippi denilmeye başlandı. Başlangıçta beatniklerin ziyaretleri daha çok Anadolu’nun içlerine (Kapadokya, Side, Alanya, Marmaris, Fethiye vb.) yönelik iken, 1965’lerden itibaren Sultanahmet, Hindistan ve Nepal yolcuları için bir soluklanma ve sonrasında da hippi ara destinasyonu bölgesi haline geldi. Türkiye’ye hippi akımı esas olarak 1965’ten sonra yoğunluk kazandı, 1979 yılında İran’daki yönetim değişikliği ile karayolu bağlantılı klasik hippi yolu kapandı. 1965-1975 yılları arası Sultanahmet bölgesinin hippi akımında en yoğun olduğu dönemdir. Türkiye’den İran’a ve oradan da Pakistan, Afganistan üzerinden Hindistan, Nepal ve Tibet’e karayolu ile giden hippilerin, Sultanahmet’teki “soluklanmaları” ve bu arada günümüzde gelişmiş turizm bölgeleri olan Kapadokya, Alanya, Side, Marmaris, Fethiye, Kuşadası gibi yerleşimleri de ziyaret etmeleri, buralarda turizmin ortaya çıkışına ve gelişimine kayda değer etkileri oldu. Bu yönüyle hippilerin Türkiye’de bulundukları dönemler ve ziyaret ettikleri yörelerde yerli halkla olan ilişkileri Türk turizm tarihi için önemlidir.

Niçin Sultanahmet?

Sultanahmet, hippilerin Hindistan, Nepal ve Tibet yolunda bir soluklanma merkezi olarak konumlandı. Bu bölgede beatniklerin ilk görüldükleri dönem 1950’li yılların ortalarına tekabül ediyor. 1960’lı yıllar ile birlikte bu grupların gelişinde bir hızlanma söz konusu olsa da, yoğun gelişler 1965’lerden sonra başladı. Sultanahmet’in tercih edilmesi elbette ki tesadüf değildir. Bir yanıyla Tarihi Yarımada’nın tam ortasında; Ayasofya, Sultanahmet Camii, müzeler ve önemli bir bölümü Hipodrom’un tam üzerinde olan bir yerdir. Öte yandan, o dönemde Anadolu ve Avrupa’ya giden otobüslerin ilk kalkış noktasının Sirkeci olması (arabalı vapurun Harem üzerinden Anadolu’ya geçmek için tek ulaşım olması dolayısıyla) ve Avrupa’ya giden trenlerin Sirkeci Garı’ndan hareket etmesi, Sultanahmet’in tercihinde önemli rol oynadı. İşte bu nedenle Sultanahmet semti hippiler için önemli görülen, özellikleri olan bir yerdir. Zamanla burası vazgeçilmez bir bölge haline geldi. Bu arada unutulmaması gereken bir nokta da, o dönemde Sultanahmet’in bir turizm bölgesi olmadığıdır. Zira o yıllarda burası bir yerleşim yeri, bir mahalledir. Günümüzde Sultanahmet bölgesinde görülen binalarda aileler yaşıyordu. Geleneksel mahalle yaşamı söz konusuydu. Zamanla bazı hosteller, oteller, yeme-içme mekânları açılmış olsa da, Sultanahmet bu özelliğini 1980’lerin ortasına kadar devam ettirdi. Hippiler Sultanahmet’i bir buluşma ve soluklanma noktası haline getirince, burası şeklen birtakım değişikliklere uğramaya başladı. Avrupa’nın çeşitli kentlerinden otomobil, minibüs, otobüs ve karavanlarla yola çıkan hippiler Sultanahmet’e gelmeye, araçlarını burada park edip, bütün günlerini burada geçirmeye başladılar. Yapılan görüşmelerde hippilerin Sultanahmet dışına pek çıkmadıkları, zorunlu kalmadıkça Sirkeci’deki otellerde bile konaklama yapmadıkları anlaşılıyor.

Anadolu’da Hippiler

Hippilerin Türkiye’de ziyaret ettikleri tek yer elbette Sultanahmet değildi. Hindistan, Nepal ve Tibet’e doğru yola çıkanlar dışında, ilk başlarda daha az ama sonları artan bir şekilde, Anadolu’daki kentleri ziyaret eden hippilerin de olduğu görülüyor. Özel araçları, karavanları, bisikletleri, motosikletleri ve otobüslerle Kapadokya, Side, Alanya, Marmaris, Fethiye ve Kuşadası gibi bölgeler ziyaret edildi, buralarda yerli halk ile ilişki kuruldu.

Bu yörelere ek olarak, hippilerin Türkiye’nin hemen bütün bölgelerini ziyaret ettikleri gazetelerde çıkan haberlerden anlaşılmaktadır. Adana, Mersin, Gaziantep, Hatay illeri ile Ege Bölgesi kentlerine ek olarak Klasik Hippi Yolu olarak tanımlanan İstanbul, Bolu, Ankara, Çorum, Yozgat, Çorum, Erzincan ve Ağrı güzergâhı da hippilerin yerli halk ile yoğun ilişkiler kurdukları bölgeler arasındadır. Bu güzergâhta 1965- 1979 yılları arasında on binlerce insanın Hindistan, Nepal ve Tibet’e gitmek üzere otobüs, minibüs, karavan ve otomobillerle seyahat etmesi, yerli halk ile hippi ilişkilerinin ne denli kitlesel boyutlarda ve yoğun yaşandığına işaret ediyor. Hippilerin Anadolu ziyaretleri ile Türkiye’de turizmin gelişmesinde ilk kıvılcımlarının yakıldığını söylemek yanlış bir görüş olamaz. Zira gidilen bölgelerde yerli halkın hippilere karşı Türk konukseverliğinin örneklerini göstermeleri, onlara ücretsiz yemek vermeleri, konaklama olanağı tanımaları ve hatta temizlenmeleri için ortam sağlamalarına ilişkin çok sayıda anlatı bulunuyor. Bu yönüyle hippileri Türk turizminin ilk turistleri olarak görmek yanlış olmayacaktır. Öte yandan, yerli halkın hippileri bitli turist, çantalı turist gibi ifadelerle tanımlamaları, bugün bile bazı bölgelerde turist denilince akıllarına hippilerin geliyor olması, bu görüşü destekleyen konular arasındadır. Bazı kaynaklar 1965-1979 yılları arasında sırt çantalı bir milyon kişinin Türkiye'ye geldiğini iddia etmektedir.

Yararlanılan Kaynaklar

Kozak, N. (TURBAN) (2019). Türkiye’de Hippiler (1965 – 1979). İçinde; N. Kozak (Editör), Dünden Bugüne Türkiye’de Turizm Kurumlar, Kuruluşlar, Turizm Bölgeleri ve Meslekler (ss. 859-908). İstanbul: Yılmazlar Matbaası.