Tarihi Coğrafya

Kısaca geçmişin coğrafyası denilen tarihi coğrafya; “Bir mekanın, coğrafya ilke ve yöntemleriyle geçmiş bir zaman diliminde araştırılması” olarak tanımlanabilir. Geçmiş bir dönemi araştırdığı için temel kaynaklarını, bazı yöntem ve felsefi bakışını tarih, arkeoloji, prehistorya gibi tarihi bilimlerden almakta; bunlara rağmen konuya esas olarak mekansal yaklaştığından coğrafya ilke ve metotlarını takip etmektedir. Bu haliyle tarihi coğrafya, özünde coğrafyanın bir parçası olsa da doğası gereği disiplinlerarası bir araştırma sahasıdır.

Tarihi coğrafyacılar teorik bakış açılarını, kaynaklarını, fikir ve metodolojik araçları hem tarih hem de coğrafyadan elde ederek, bu iki disiplinin arakesitinde/sınırları üzerinde çalışmaktadırlar. İki ayaklı yapısından kaynaklı olarak tarihi coğrafya, her açıdan tek başına tarih ve coğrafya disiplinlerinden daha geniş yelpazeli ve komplekstir. Karma bir yaklaşım ve bir bağlantı dizisi olan tarihi coğrafya konular, peyzajlar, mekanlar ve bölgelerin zaman içinde nasıl değiştiği kadar, bunu tarihsel olarak da inceleyen, disiplinlerarası bir araştırma alanıdır. Tarihi coğrafyayı her zaman temsil eden disiplinlerarasılık, bugünkü şartlarda özellikle belirgindir. Zira tüm disiplinerarası araştırma sahaları gibi tarihi coğrafya da, kaynaklarını aldığı disiplinlerden farklı ve yeni bir araştırma sahası olarak ortaya çıkmaktadır. Temelde tarih ve diğer ilgili bilimler sarı, temelde coğrafya ve diğer ilgili bilimlerin kırmızı renge karşılık geldiği kabul edilirse, bu ikisinin bir araya gelmesiyle yeni ve kendisini oluşturan renklerden tamamen farklı olarak “turuncu” rengin ortaya çıkması, tarihi coğrafyanın çarpıcı bir ifadesidir.

Dünyada hızla değişen şartlar ve yeni ortaya çıkan ihtiyaçlar dikkate alındığında, geleneksel bilim dallarının bazı durumlarda yetersiz kalabildiği görülmektedir. Dolayısıyla dünyada son dönemlerde interdisipliner karakterli ve geleneksel bilim dallarına göre daha spesifik araştırma alanlarının ortaya çıkıp yaygınlaştığı ve dolayısıyla bu sahaların “uzmanlık alanı” olarak yerleştiği dikkati çekmektedir. Bunlardan biri de, tarihi derinliği olmadan mekansal araştırmalar yapan coğrafya ile mekansal açıdan konuya yaklaşmadan geçmişi ele alan tarih bilimi arasında kalan tarihi coğrafya'dır.

Tarihi coğrafya, temelde bir coğrafi çalışma olduğundan, coğrafi değişimlere odaklanan tarihsel bir çalışma da denilebilir. Geçmiş hakkında coğrafi sorular sorar, geçmiş zamanı coğrafi bakış açısıyla sunar ve geçmişin anlaşılması hususunda bilgimize farklı katkılar sağlar. Bunların tümünü gerçekleştirirken özünde tarih olarak değil coğrafya olarak yapar.

İlkçağ ve Ortaçağ’da bazı müelliflerin yaklaşımları ve yazdıkları, tarihi coğrafya ile ilişkilendirilebilirse de, dünyada tarihi coğrafyanın bu isimle, ilk defa ortaya çıkışı XVIII. yüzyıl başlarında İngiltere’de E. Wells’in kitaplarında, historical geography adını kullanmasıyla gerçekleşti, kısa sürede diğer dillere de geçerek kabul gördü. Türkiye’de alanyazında, XIX. yüzyıl sonlarına doğru giren bu isim, bir süre o dönemin imlasıyla coğrafya-yı tarihi şeklinde kullanıldı, zamanla dildeki değişmelere bağlı bir şekilde tarihi coğrafya (bazen tarihsel coğrafya) adıyla kabul görerek yaygınlaştı.

Gramer açısından bakıldığında, tarihi coğrafya ibaresi, coğrafyanın tarih disiplini ile ilgisini değil, sıfat tamlaması olarak coğrafyanın tarihe, yani geçmişe ait olduğuna vurgu yapmakta ve geçen zaman da, coğrafyanın eskiliğini, kronolojik değeri ile ilişkisini kanıtlamaktadır. Yani kısacası, ortada bir coğrafya vardır ve bu, tamamıyla geçmişe ait bir coğrafya'dır. Tarihi coğrafya, tıpkı tarihi sosyolojinin sosyoloji içinde, tarihi jeolojinin jeoloji içinde, tarihi demografinin demografi içinde olduğu gibi coğrafyanın içerisinde yer almaktadır. Bu örneklerin hepsinde de geçen tarihi ibaresi, araştırılan konunun geçmişte kaldığını göstermekte olup başka bir anlamı yoktur. Bu konuda, “Sıfat olan tarihi ibaresinin isim olan coğrafyaya uygulanması, doğrusunu söylemek gerekirse coğrafyacının çalışmalarını sadece geriye götürür: Onun konusu aynı kalır” açıklaması, tarihi coğrafyanın yerinin anlaşılmasında, tarih disiplini ile coğrafya tarihi arasındaki bağın belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

Tarihi coğrafya, coğrafya adına bugün ne anlaşılıyor ve neler araştırılıyorsa, bütünüyle geçmişe uygulanması anlamına gelmektedir. Çünkü ele alınan coğrafya, bugünün değil “geçmişin” coğrafyasıdır ve tarihi coğrafya, tümüyle coğrafyanın geçmişe yansıması olduğundan, bazılarının düşündüğü gibi (beşeri coğrafya gibi) coğrafya disiplininin bir alt dalı değildir. Tarihi coğrafya, coğrafyanın içinde, geniş bir araştırma alanı ile günümüzden geçmişe uzanarak geçmişin coğrafyasını günümüze taşımakta, dolayısıyla çağdaş coğrafyada araştırma nasıl yapılıyor ve hangi konular ele alınıyorsa, tarihi coğrafyanın yaptığı sadece bunları geçmişe taşıyıp, geçmişte uygulamaktır.

Böylece çağdaş coğrafya gibi tarihi coğrafya da, hem fiziki coğrafya hem beşeri coğrafya hem de bölgesel coğrafya konularını araştırmaktadır. Şimdiye kadar yapılan araştırmalarda tarihi coğrafya, bazen beşeri coğrafyanın bir alt dalı gibi kabul edilse de, esasen tarihi coğrafya, coğrafyanın bütününün geçmişteki yansıması/karşılığıdır. Çünkü tarihi coğrafyayı coğrafyadan farklı kılan tek özellik geçmişi incelemesi olduğuna göre, bir tarihi coğrafyacı, amacı ve kullandığı kaynaklara göre fiziki coğrafya ağırlıklı veya beşeri coğrafya ağırlıklı çalışabilir veya her ikisini aynı ağırlıkta alarak, bölgesel coğrafya çalışması yapmayı da tercih edebilir. Bu, tamamen araştırmacının ilgisi ve isteği ile araştırmanın süresi, amacı ve kullanılacak kaynakların niteliğine bağlıdır.

Bu yüzden coğrafyanın sistematik tasnifinde kendine yer bulamayan tarihi coğrafya, farklı bir boyutta, yani coğrafyanın kronolojik tasnifindeki basamaklardan birini meydana getirir. Burada coğrafya temelde geçmiş-bugün ve gelecek coğrafyası olarak üçe ayrılsa da, detaya inildiğinde geçmişteki coğrafya da kendi içerisinde ikiye ayrılmakta, erken tarihlisi paleocoğrafya adını alırken, geç olanı tarihi coğrafya şeklinde isimlendirilmektedir.

Tarihi coğrafyanın interdisipliner bir saha olması, paydaş disiplinlerin fazla sayıda bulunması, Türkiye’de tarihi coğrafyanın tanımından, tasnifine, aidiyetinden incelediği konulara kadar bir dizi yanlış anlamaları da beraberinde getirmiştir. Bahsedilen sorunlara rağmen, Türkiye’de yapılan tarihi coğrafya çalışmalarını, kronolojik gelişimleri dikkate alarak başlıca üç dönem halinde incelemek mümkündür: 1) Batıdan ilk transferler ve başlangıç dönemi: Ahmet Rifat’ın sözlüğü (1881) ile başlayıp tarih atlasları da dahil, Z. V. Togan’a (1932) kadar olan çalışmaları kapsar. 2) Karmaşa ve arayışlar dönemi: Togan’dan (1932) başlayarak (2000) kadar olan dönemdeki çalışmaları kapsar. 3) Yeniden başlangıç ve modern tarihi coğrafyanın kuruluşu dönemi (2001) yılından başlayarak halen devam eden süreyi kapsamaktadır.

Türkiye’de tarihi coğrafya çalışmalarının nitelikleri, kaynaklar, yöntemler, yapısal özellikler, incelenen konular ve sahip olduğu felsefi düşünceyi esas alarak analitik bir tasnife tabi tutmak da mümkündür: A. Başlangıçta ortaya çıkan “Tarihin arkasındaki coğrafya veya tarihin kavranmasının temeli olarak coğrafya” anlayışındaki çalışmalar; B. Tarih atlasları ve tarihi kartografya çalışmaları; C. Tarihi toponimi çalışmaları; D. Yerlerin, yerleşmelerin tanımlanması, yeniden inşası ve değişim üzerine odaklanan çalışmalar; E. Diğer çalışmalar.

Özellikle köklü medeniyetlerin kurulduğu sahalar için tarihi coğrafyacılar için var olan veri kaynakları yelpazesi o kadar geniştir ki, bir tarihi coğrafyacının hepsinde ve dolayısıyla her dönemde uzmanlığı çok zordur. Türkiye’nin konumu, sahip olduğu coğrafi şartları ve yaşadığı tarihi gelişim süreci dikkate alındığında, geçmişin coğrafyasının araştırılmasına kaynaklık edebilecek ve konu olabilecek çok fazla potansiyeli bulunmaktadır. Nitekim bahsedilen durum, geçmişten günümüze bu topraklara kültürel miras ve tarihi kaynak zenginliği olarak yansımıştır. Kültürel miras bahsi, tarihi coğrafyanın geçmişten kökünü alan sorunları çözmede vereceği destek yanında, genel bilim ve kültürel hayata yapacağı katkılar içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Esasında kültür ve miras, doğrudan geçmişe atıf yaptığından kültürel miras konusu, geçmiş mekan araştırmasını odağına alan tarihi coğrafyanın kapsamında kalmaktadır. Böylece, Türkiye’nin bütün kültürel varlıklarının, somut ve somut olmayan tüm kültürel mirasının araştırılarak tespit edilmesi, bilinmeyenlerin ortaya çıkarılıp, bilinenlerin kapsamlı bir envanterinin çıkarılması sürecinde tarihi coğrafyanın önemli görevleri bulunmaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar

Baker, A. R. H. (1997). The Dead Don’t Answer Questionnaires: Researching and Writing Historical Geography, Journal of Geography in Higher Education, 21(2): 231-243; Baker, A. R. H. (2003). Geography and History Bridging the Divide. Birleşik Krallık: Cambridge University Pres; Butlin, R. A. (1993). Historical Geography Through the Gates of Space and Time. Londra: Edward Arnold; Hoelscher, S. (2006). Historical Geography. İçinde; B. Warf (Editör), Encyclopedia of Human Geography (s. 210-217). Kanada: SAGE Publications; Guelke, L. (2010). Historical Understanding in Geography an Idealist Approach, Birleşik Krallık: Cambridge University Press; Gümüşçü, O. (2018). Tarihi Coğrafya ve Kültürel Miras, Erdem, (75): 99-119.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Gümüşçü, O. (2014). Temelleri Gelişimi ve Yapısıyla Tarihi Coğrafya. İstanbul: Yeditepe Yayınevi; Gümüşçü, O. (2016). Tarihi Coğrafya. İstanbul: Yeditepe Yayınevi; Gümüşçü, O. (2018). Kaynaklarıyla Tarihi Coğrafya. İstanbul: Yeditepe Yayınevi; Gümüşçü, O. (2019). Türkiye’de Tarihi Coğrafya Literatürü, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 17(33): 105-156.