Yerleşme / İskân Coğrafyası

Kavram Sosyoloji Coğrafya

Yerleşme, büyüklüğüne bakmadan insanların inşa ettiği her türlü konut topluluğuna verilen isimdir. Geniş anlamda insanların oturduğu, faydalandığı ve ekonomik faaliyetlerde bulunduğu alan; dar anlamıyla ise insanların içinde oturduğu ve yaşadığı mekanlardır. Ayrıca barınmak ya da kimi sosyal ve ekonomik faaliyetleri sürdürmek amacıyla bir saha üzerine inşa edilmiş bir veya birden fazla sayıdaki yapıdan oluşan ünitelere de yerleşme denir. Sürekli (daimi) veya dönemlik (geçici) olarak, insanın içerisinde barındığı veya değişik şekillerde faaliyette bulunduğu en basit bir konuttan büyük şehirlerdeki devasa yapılar topluluğuna kadar hepsi yerleşme sayılmaktadır. Bir yerleşme, çok sayıda yapı tarafından işgal edilmiş arazi parçası (sit) ile bu arazi üzerinde insanlar tarafından değişik amaçlara yönelik olarak inşa edilmiş yapılar ve diğer tamamlayıcı unsurlardan (cadde, sokak, bahçe, park vb.) oluşmaktadır.

İnsanlar, yerleşmelerini kurarken önce doğal sonra da bazı beşeri faktörlere bağlı kalarak bunların izin verdiği yerde ve sürece yerleşmelerini inşa edebilmişlerdir. Bu çerçevede bir yerleşmenin kurulabilmesi için yükselti, denizler ve göller, yer şekilleri, iklim, bitki örtüsü, suyun varlığı, toprak, ulaşım, güvenlik, tarım alanları veya insanların geçimlerini sağlayabilecekleri diğer sahaların varlığı gibi faktörlerin bulunması gerekir. Başka ifadeyle bunlar, yerleşme merkezlerinin kuruluşunu belirleyerek, gelişim ve dağılışlarında birinci derecede rol oynayan unsurlardır. Üzerinde yerleşmenin gerçekleştiği sahalarda meskenlerin bulunduğu nokta ile meskenlerde ikamet eden insanların geçimlerini sağlamak amacıyla kullandıkları mekan, yani mesken ile çevresindeki arazi bir bütündür ve bu bütün yerleşmeyi meydana getirmektedir. Başka kelimelerle, insanlar doğal ortam ile etkileşimlerini kendi menfaatlerine çevirip kullanabildikleri sahalarda yerleşebilmektedir. Dolayısıyla yerleşim alanlarını, insan-doğal ortam etkileşimini en güzel biçimde yansıtan coğrafi unsurlar ve insan ile doğal ortam arasındaki etkileşimin en iyi göstergesi olarak ele almak mümkündür. Yerleşmede insan, yalnızca fiziki mekan ya da çevreyle değil, diğer insanlarla da karşılıklı etkileşim halinde olduğu için, çevreyle de ekonomik, toplumsal ve siyasal ilişkiler içindedir. Bu karşılıklı etkileşim, insanların gittikçe artan bir orandaki kısmını, özellikle kasaba ve şehirlerde yaşayanları, fiziki çevrenin doğrudan etkisinden ayıran bir mekan ya da beşeri çevre oluşturmuştur.

Yaşanılan sahada mevcut ortam koşullarının değerlendirilebilmesi, her şeyden önce yerleşenlerin kültürel seviyesine bağlıdır. Bu bağlamda yerleşmenin sürekli veya geçici olması da tamamen mekanın doğal özellikleri ile yerleşenlerin kültürel nitelikleriyle ilgilidir. Birçok araştırmada medeniyetin teşekkülü ve tekamülü konusunda yerleşik hayata geçiş önemli bir aşama olarak görülmüştür. Dolayısıyla, dünya üzerinde geçmişten bugüne kadar olan tüm yerleşmeler incelenir ve mevcut ortak hususlar dikkate alınırsa; aynı zamanda medeniyet ve o toplumun kültür seviyesini yansıtan yerleşme tarzları üç aşamada incelenebilir. Bu sıralama, ilkelinden mütekamiline doğru ilki göçebe, sonuncusu yerleşik ve ikisi arasında geçiş tipi olan yarı göçebe veya yarı yerleşik şeklinde yapılabilir.

İskan coğrafyası da denilen yerleşme coğrafyası, coğrafyanın yerleşme merkezlerinin konumlarını, büyüklüklerini, genel görünüşlerini, yayılışlarını, planlarını, işlevlerini, yerel ayrılıklarını, ilişki ağlarını, doğal çevre ile olan etkileşimlerini inceleyen koludur ve beşeri coğrafyanın önemli alt dallarından biridir. Yerleşme coğrafyası, belli bir süreç dahilinde insanların ortaya çıkardığı yerleşmelerin; kökenlerini, gelişim ve değişimlerini, kuruluş yeri özelliklerini (sit ve sitüasyon), görünümlerini (fizyonomi veya morfoloji), işlevlerini (fonksiyon), dağılış ve örüntülerini (patern) araştıran bir coğrafya alt alanı olarak kabul edildiği gibi, “İnsanların yeryüzündeki yerleşme faaliyetlerini, yaşadıkları yerleşim alanlarının ve bu alanlar üzerinde inşa ettikleri yerleşmelerin özelliklerini coğrafyanın temel ilkelerine bağlı kalarak araştırıp inceleyen ve sonuçlarını bir sentez halinde ortaya koyan sosyal (beşeri) coğrafya dalıdır” şeklinde de tanımlanmaktadır. Yerleşme coğrafyası, sadece yerleşme merkezlerinin dağılışlarını değil, öncelikle yerleşim merkezleri ve doğal çevre arasındaki yapıları, süreçleri ve etkileşimleri inceler. Bunu yaparken, yerleşmeleri konum, madde, biçim, yapı açısından ele aldığı gibi, bahsedilen unsurlarda zaman içerisinde ortaya çıkan işlev ve süreçleri de açıklar. Farklı düşünceler olsa da, yerleşmeler kentsel ve kırsal olmak üzere başlıca iki başlık altında incelenir. Genel manada birincil faaliyetler, yani tarım, hayvancılık, balıkçılık, madencilik, avcılık ve ormancılık gibi doğrudan doğada üretim faaliyetlerinin yürütüldüğü yerleşmeleri (köyler ile yayla, mezra, çiftlik, kom, vb. gibi köyün bağlıları) kırsal yerleşme coğrafyası incelerken; ikincil ve üçüncül faaliyetler, yani dar anlamda tarım dışı üretim faaliyetlerinin yoğunlaştığı şehir ve kasabalar, kentsel yerleşmeler coğrafyasının inceleme alanındadır.

İnsanların yeryüzünde yerleştikleri alanların tamamına ökümen/ekümen denilmektedir. Dünya üzerindeki karaların tamamı ökümen saha veya yerleşim alanı halinde değildir. Okyanuslar, denizler, çöller, su yüzeyleri, kutup bölgeleri, karaların çok yüksek kesimleriyle diğer elverişsiz bölümleri (yüksek dağlık sahalar, sık ağaçlı gür ormanlar, taşkın alanları, bataklıklar vb.) yerleşmeyi bütünüyle engelleyen ya da kesintiye uğratan alanları oluştururlar. Buna karşılık, iklim koşullarının insan yaşamını güçleştirmediği yerüstü ve yeraltı zenginliklerine sahip alanlar, ulaşıma engel oluşturmayan jeomorfolojik üniteler, verimli topraklarla örtülü ovalar, depresyon alanları ve platolar yerleşim faaliyetinin yoğun olduğu alanlardır. Küçük büyük tüm yerleşmeler, yakın ve uzaktaki diğer yerleşmelerle bir etkileşim içerisindedirler. Böylece yerleşmelerin çevreleriyle olan bağlantıları, yani etkiledikleri ve etkilendikleri alanlar hinterland kavramını ortaya çıkarmıştır.

Kökü Latince’den gelen sit ve sitüasyon, yerleşme bahsinin önemli iki kavramıdır. Bunlardan sit, bir yerleşme merkezinin bulunduğu noktayı ifade eder. Yerleşmenin değişmeyen sabit yerini ifade eden sit, yerleşmenin kuruluş yeri demektir. İnsanlar, bir yerde yerleşme merkezlerini kurarken bazı ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikler aramışlardır. Su temini, korunma, savunma, ekonomik faaliyet alanı bunların başında gelir. Bu gereksinimler doğrultusunda (ki çoğu doğal ortamdan yararlanmayı hedefler) insanlar, savunulabilir bir tepeye, gizlenmeye müsait bir vadi içine; suya kolay ulaşabileceği birikinti konisi üzerine, kaynak veya akarsu kenarına; ekip biçebilecekleri, tarıma müsait bir sahaya veya ağaç kesebilecekleri bir ormana yakın olmak istemişlerdir. Yerleşmelerin genetiği yani kökenlerinin araştırılması; yerleşmenin tarihi gelişimiyle ilgili bir husustur. Yerleşmenin ne zaman, kimler tarafından, niçin kurulduğu, var olma/yok olma nedenleri bu konuda anahtar rol oynar. Genetik bağlamında canlı organizmalara benzetilen yerleşme merkezleri, tıpkı diğer canlılar gibi doğar, büyür, gelişir ve nihayet ölürler. Yerleşmelerin bu açıdan tarih boyunca incelenerek takip edilmeleri, yani yerleşmelerin kuruluşu ve gelişmeleri, günümüz yerleşme planlaması açısından büyük değer taşır.

Yerleşme coğrafyasının üzerinde durduğu bir diğer konu fizyonomi veya yerleşme morfolojisidir. Batı dillerinden Türkçeye giren fizyonominin dilimizdeki karşılığı yüz, çehre; kendine özgü nitelik veya görünümdür. Yerleşmeler açısından fizyonomiden yerleşmenin planı, dışarıdan görünümü, büyüklüğü ve oraya has nitelikleri anlaşılır. Yerleşmenin ne şekilde yayıldığı, bunun planına nasıl yansıdığı, meskenlerin görünüşleri ve yerleşmeyi oluşturan donanımların özellikleri üzerinde duran fizyonomi veya yerleşme morfolojisi, bir anlamda yerleşmenin insan zihninde uyandırdığı algılardır. İşlev (fonksiyon), genel olarak bir yerleşmedeki faaliyetleri ve etkileşimleri ele alan, onun ekonomik ve sosyal hayat alanına ait bir kavramdır. Bu kavram bir yerleşmede yaşayanların geçimlerini sağlamak, kişisel ve toplumsal bazı ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, günün belirli saatlerinde çalıştıkları, bir araya geldikleri faaliyet alanlarını ifade etmektedir. Bir şehirde, ticaret, yönetim, imalat, sağlık, eğitim, rekreasyon, kültür gibi fonksiyon alanlarıyla daha sık karşılaşılırken, köy yerleşmelerinde tarım, hayvancılık, ormancılık, su ürünleri yetiştiriciliği ve avcılığı, fonksiyon olarak belirir. Yerleşmelerin mekansal dağılımı ve örüntüsü, coğrafyacıların ilgilendiği konulardan bir diğeridir. Yerleşmeler, farklı fiziki ve beşeri nedenlerle, bir alanda değişik dağılış düzenleri ve örüntüleri ortaya koyar. İşte bu değişik dağılış ve örüntülerin belirlenmesi, nedenlerinin saptanması, ülke düzenleme ve planlama çalışmalarında önemli bir yer tutmaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar

Gümüşçü, O. (2016). Coğrafyaya Davet. İstanbul: Yeditepe Yayınevi; Gümüşçü, O., Özünlü, E. E. ve Demir, A. (2019). Türkiye İskan Tarihinde Önemli Bir Problem: Kaybolan Yerleşmeler, 113K101 Nolu TÜBİTAK Projesi, Ankara; Gümüşçü, O., Özünlü, E. E. ve Demir, A. (2020). Türkiye’nin Kayıp Köyleri, İstanbul: Yeditepe Yayınevi; Koç, Y. (2016). İskan/Osmanlılar. İstanbul: TDV Yayınları; Özçağlar, A. (2003). Coğrafyaya Giriş. Ankara: Hilmi Usta Matbaacılık; Özgür, E. M. (2010). Yerleşme Coğrafyasına Giriş (Ders Notu). Ankara: Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Coğrafya Bölümü; Tunçdilek, N. (1986). Türkiye’de Yerleşmenin Evrimi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü Yayınları.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Gümüşçü, O. (2019). Türk İskan Sistemi. İstanbul: Yeditepe Yayınevi; Tanoğlu, A. (1969). Beşeri Coğrafya Nüfus ve Yerleşme (Birinci cilt). İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları; Tümertekin, E. ve Özgüç, N. (2002). Beşeri Coğrafya İnsan Kültür Mekan. İstanbul: Çantay Kitapevi.