Kuşadası Kalesi

Doğal ve Kültürel Miras Kale

Aydın’ın Kuşadası ilçesi ve bu kentin etrafını kuşatan surları Kale - Şehir olarak 1613-1620’li yıllarda Osmalı Devleti’nin bölge valisi Öküz Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Türkler tarafından fethedilmeden önce burası; Antik Çağ’da Neopolis, Bizans döneminde Ania, Venedik ve Cenevizliler zamanında Scalanova - Yeni İskele olarak bilinmektedir. Akdeniz’e açılan önemli bir liman olan Kuşadası; Lidyalıların, Perslerin, Romalıların ve Doğu Roma’nın (Bizans) hâkimiyetinde kalmıştır. II. Kılıç Arslan’ın bölgeyi 1186 yılında Selçuklu Devleti’ne katmasıyla bölge Türk hâkimiyetine girmiştir. Kuşadası 1413’te Osmanlı hâkimiyetinde olup Öküz Mehmed Paşa’ya mülk olarak verilmiş, buranın tüm gelirleriyle (liman, araziler vb.) Paşa burada bir şehir; şehrin içerisindeki dükkân, kervansaray gibi gelirleriyle de vakıf kurmuştur. Vakfın gelirlerini kentteki yapıların bakım ve onarımı için harcamıştır. Bu şehrin savunması için Kütahya yörüklerini buraya yerleştirmiştir.

XVII. yüzyılın ortasında Kuşadasına gelen Evliya Çelebi; “Denize bakan, dört köşe kargir, taştan yapılmış ve oldukça hoş görünüşlü bir binadır. Güney tarafı yokuş yukarı kayalar üzerinde olduğundan sağlam bir yerdedir. Kale etrafında hendek yoktur, duvarının yüksekliği ise 15 arşından fazladır. Kalenin üç kapısı var, biri batıya bakan İskele Kapısı, diğeri kalenin kıbleye bakan büyük kapısı olup bütün asker ve gümrük görevlileri burada bulunarak gelen geçenin mallarını kontrol ederler ve bir şey kaçırılırsa onların mallarına el koyarlar. Diğer kapı ise kale içindeki hanın izbe bir köşesinde bulunan ve güneye açılan kapıdır” şeklinde kale hakkında önemli bilgiler vermektedir. Aynı yüzyılda Kuşadası’yla ilgili bilgileri J. P. Tournefort’un 1718-1741 tarihleri arasında yayımlanan eserinin üçüncü cildinde buluyoruz. Burada; “…Scala Nova çok güzel bir kenttir. İyi bina edilmiştir. Tıpkı bizim şehirlerimizdeki çatılar gibi evleri kiremit döşelidir. Kentin çevresi tıpkı Hristiyan kentleri gibi kare planlıdır…” şeklinde kentin dolayısıyla kalenin kare planlı olduğundan bahsetmektedir. Tournefort ayrıca Kuşadasının bir de gravürünü yapmıştır. Seyyah W. Turner 1820 tarihli eserinde: “…Kent, Türkler tarafından çevrilmiş bir kale içindedir. Duvarların işçiliği sıradandır. Türkler kale içinde yaşar. Her akşam düzenli olarak kale kapıları kapanır…” seyyah kalenin Türkler tarafından yapıldığını her akşam kale kapılarının kapandığını ve surların işciliğinin sıradan olduğundan bahsetmektedir. 1860’larda Kuşadası’nı gezen C. Texier, kale ve şehirle ilgili: “…bir koyun sonunda bulunan ve çok güzel bir demir atma yeri oluşturan ufak ada ile korunan Scala-Nova şehri, bütün kıyının ticaretine mirasçı olmuştur. Yakınındaki adaya Türkler, Kuşadası adını verirler; şehir de aynı adla isimlendirilmiştir. İstihkâmları eski değildir. Koyun güney kıyısını oluşturan burun (?) üzerine yapılmış kale, basit bir surdan ibarettir…” şeklinde liman ve kaleyle ilgili kısa bilgi vermektedir. M.Wiener 1950’li yıllarda Kuşadası’nda yaptığı araştırmada kalenin güneydoğu köşesindeki burcu ve doğu surlarını inceleyerek, eserinde şehrin ve surların Osmanlı döneminden kaldığını belirtmektedir.

Şehrin surların dışına taşması ve surların savunma özelliğinin kalmaması gibi sebeplerden dolayı kale işlevini yitirmiştir. XVIII. yüzyılın sonundan itibaren limanı ve şehri koruma işlevini hemen yanındaki Güvercinada Kalesi üstlenmiştir. Olumsuz hava koşulları ile birlikte zaman içerisinde yıpranan kalenin surlarının bir kısmı yıkılarak buralara konut yapılmıştır. Surların kuzeydoğu köşesindeki burcun bulunduğu yerde 1860’lı yıllarda Kuşadası eşrafından İbrahim Zeki Efendi tarafından Memleket Hastahanesi inşa ettirilmiştir. Bu bina günümüzde İbramaki Sanat Galerisi olarak faaliyet göstermektedir. Surların bulunduğu eski şehir günümüzde korunması gerekli kültür varlığı kapsamında kentsel sit alanı olarak tescillenmiştir.

Kale-şehir, limanın kenarında, kayalık tepenin yamacında ve denize dökülen akarsuyla beslenen verimli bölgede kurulmuştur. Şehrin merkezinde cami, etrafında çarşı ve gerisinde mahallelerden oluşmaktadır. Kuşadasının surları ve içindeki dini, ticari yapılarıyla liman kenarında XVII. yüzyılda yapılan Osmanlı şehir örneği olması açısından önemlidir. Surlar taş kaplamalı olup taşların etrafı küçük tuğla parçalarıyla çevrilidir. Ortalama iki metre genişliğinde olan surlar 10 metre yüksekliğindedir ve seyirdimin üzerindeki dendanlarla nihayetlenmektedir. Ancak günümüzde dendanlardan fazla bir şey kalmamıştır.

Kalenin surları, limanın gerisinde arazinin topoğrafik konumuna göre dörtgen planlı olarak inşa edilmiştir. Kalenin liman tarafındaki kuzey cephesinde ve güneyde şehre giriş kapıları bulunmaktadır. Liman yönündeki surların bir bölümünü kervansarayın giriş cephesi oluşturmaktadır. Şehrin kurulması aşamasında kervansaray da kentin ve savunmanın bir parçası olarak yapıldığından, kervansarayın giriş kapısı aynı zamanda kaleye giriş kapısı olarak düzenlenmiştir. Öküz Mehmed Paşa tarafından yapılan bu kervansarayın anıtsal giriş kapısı kale kapıları şeklindedir. Hanın giriş cephesi burçlu, mazgallı, top ve tüfekle donatılmış ve üst kısım dendanlı şekilde sonlanmaktadır. Kervansaray giriş kapısının iki köşesindeki burçtan batı köşedeki dikdörtgen planlı ve üç katlı olarak düzenlenmiş olup üst kat teras şeklinde ve dendanlarla çevrilidir. Doğudaki burcun az bir kısmı kalmış olup buradan da kaleye girişin sağlandığı küçük bir kapı yer almaktadır.

Surlardan doğu surları büyük oranda sağlam olup kuzey, güney ve batı surların çok az bir bölümü günümüze ulaşabilmiştir. Kalenin surlarından kuzey yöndekiler yaklaşık 450-500 metre uzunluğunda ve bu surlardan ana caddenin kenarında 20-30 metrelik bir sur parçası günümüze gelebilmiştir. Doğu surları yaklaşık 200-250 metre uzunluğunda ve üçü kısmen sağlam beş payandayla desteklenmiştir. Güneydoğu köşede altıgen planlı ve üç katlı burc günümüze üst kat örtüsü hariç sağlam ulaşmıştır. Güneybatıdaki sivri kemerli bir kapıdan burca girilmektedir. Üç katlı düzenlenen burcun katlarını ahşap hatıllar ayırmaktadır. Giriş ve birinci katta ocak nişi açılmıştır. Kalenin güney surları günümüzde dükkan ve konutlar arasında kalmış ve bir bölümü yıkılmıştır. Bu surlar üzerindeki ana giriş kapısı altıgen burcun içinden sağlanmaktadır. Giriş kapısı dikdörtgen planlı beşik tonoz örtülü ve kapı mermer malzemeden olup basık kemerlidir. İki katlı olan burcun üst kısmı XVIII. yüzyılda karakol binasına dönüştürülmüştür, batı cephesine bir merdiven ile gözetleme kulesi eklenmiştir. Günümüzde üst kat Kuşadası Belediyesi’nin müzesidir. Güney surlarında açılan bu girişin kent içerisine bakan cephesinde H. 1222 / M. 1807-8 tarihli Emine Kadın’ın yaptırdığı ve üzerinde devşirme malzemelerin olduğu, günümüzde de faal olan bir çeşme yer almaktadır. Batı yönde yamaca doğru kıvrılarak devam etmesi gereken batı surlardan sadece Menekşe ve Deniz Sokağın kesiştiği yerdeki az bir kısım günümüze ulaşabilmiştir. Kalenin batı surları kuzeye doğru, tepeden aşağıya devam etmektedir. Ancak son yüzyıldaki yapılaşmada surların bir bölümü yıkılmış, bir bölümü de bu yapıların bir parçası olmuştur.

Kuşadası’nda başta Kale Camii olmak üzere çarşı, kervansaray, hamam, sebil, çeşme ve konutlar inşa edilmiştir. Bu yapılardan; kalenin giriş kapısı ve kuzey surlarının bir bölümünü oluşturan kervansaray, şehrin merkezindeki Kale Camii ile kent içerisindeki hamam ve çeşmelerin bir kısmı günümüze gelebilmiştir. 1613 yılında inşa edilen Kale Camii kare planlı olup üzeri tek kubbeyle örtülü harim mekanı, üç gözlü son cemaat yeri ve H.1227 / M. 1812 tarihinde eklenen İlyas Ağa Kütüphanesi’nden oluşmaktadır. Tarihi tam olarak bilinmeyen ancak 1619 tarihli Öküz Mehmed Paşa vakfiyesinde adı geçen Kervansaray (Kurşunlu Han) bu tarihten önce, kuvvetle muhtemel caminin yapıldığı sırada inşa edilmiştir. Kare planlı, avlulu, iki katlı ve revaklı kervansaray Klasik Osmanlı şehiriçi hanlarına uygun plan tipindedir. Revakların gerisinde tonoz örtülü mekanlar mevcuttur. 1964 yılında restorasyon geçiren kervansaray günümüzde kültür etkinliklerinde kullanılmaktadır. Hamam, çeşme, çarşı ve konutların büyük çoğunluğu yenilenmiştir.

Kuşadası Kalesi, Öküz Mehmet Paşa tarafından 1613-1620’li yıllarda Kele- Şehir modeli olarak Kervansaray ile birlikte yapılan Osmanlı’nın ender şehir örneklerinden biridir. Bu kale yapılırken kale surları, kale içindeki yapılar ve liman bağlantılı ticari faaliyetler için kervansaray da kalenin bir parçası olarak eklenmiştir. Böylece yolcuların ve malların gümrük işlemlerini birlikte yapabileceği akıllı kent modeli tasarlanmıştır. Burası liman, ticaret ve güvenliğin bir bütün halinde uygulandığı güzel bir Osmanlı şehridir. Kervansarayın surun bir bölümünü oluşturması, duvarların dendanlarla nihayetlenmesi ve mazgallı olması, giriş kapısının da kale kapısı şeklinde düzenlenmesiyle kervansaray -kale birleşiminin bilinen tek örneğidir.

Kuşadası Kalesi bize; kalelerin sadece belirli yükseklikteki duvar parçası olmadığını, şehrin hafızası ve can damarı olduğunu haykırmaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar

Aykaç, R. ve Boran, A. (2019). Kuşadası (Öküz Mehmet Paşa) Kalesi ve Kale Camisi, Kuşadası Öküz Mehmet Paşa Sempozyumu 1-3 Kasım 2019, Aydın; Boran, A. (2001). Anadolu’daki İç Kale Cami ve Mescidleri. Ankara; Evliya Çelebi (2005). Evliya Çelebi Seyahatnamesi (Çev. Y.Dağlı). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları; Müller-Wiener, W. (1961). Mittelalterhiche Befestigungen im Südlichen Jonien, Istanbuler Mitteulungen: 74 vd.; Texier, C. (2002). Küçük Asya Coğrafyası Tarihi ve Arkeolojisi (Çev. A.Suat), Cilt-2. Ankara; Tournefort, J. P. (1961). A Voyage Into the Levant, Cilt-3, Londra; Turner, W. (1820). Journal of a Tour in the Levant: in Three Volumes, Cilt-.III. Londra.