Knidos Kazı Çalışmaları

Türkiye’nin güneybatı ucunda yer alan Knidos, Akdeniz ve Ege denizinin kesişim noktasında, Muğla’nın Datça ilçesine bağlı Reşadiye (Datça) Yarımadası’nda yer almaktadır. Knidos’un bulunduğu yarımada Antik dönemde Karia bölgesine dahildi. Knidos her ne kadar Antik Karia bölgesinin bir uzantısı olsa da, yarımadanın doğusundaki zorlu topoğrafyası kente bir ada hüviyeti vermiştir. Günümüzde antik kentin bulunduğu mevki yerel halk tarafından Tekir Burnu olarak da adlandırılmaktadır.

Topoğrafik olarak anakara ve hemen önünde doğu-batı doğrultusunda uzanan adada olmak üzere Knidos kent yerleşimi iki bölümden oluşmaktadır. Kentin anakara bölümü güneyden kuzeye doğru artan ve yükseldikçe dikleşen eğimli bir yamaçtır. Ada bölümü ise anakaranın tersine kuzeyden güneye yükselen oldukça dik bir eğime sahip yamaçtır. Bu topografya ile kent karşılıklı iki yamaca yerleşmiş ve teraslardan oluşan basamaklı bir görünme sahiptir. Bugün kentin ada bölümü, adanın siluetinden dolayı Deve Boynu ya da Kap Krio olarak adlandırılmaktadır. Kent sahip olduğu bu topografya özelliği sayesinde bir tanesi kuzeybatıda (Ege Denizi tarafında- Küçük ya da Askeri/Trireme- üç sıra kürekli antik savaş gemisi- Limanı) diğeri ise güneydoğuda (Akdeniz tarafında- Büyük ya da Ticari Liman) olmak üzere iki limana sahiptir. Anakara ve ada bölümünün iskân edilmesi sebebiyle Knidos, Antik dönemde Romalı coğrafyacı Strabon tarafından çifte kent olarak adlandırılmıştır.

Araştırma Tarihi

Knidos’u ziyaret eden seyyahlardan ilki Piri Reis’tir. Datça Yarımadası kıyılarını dolaşan ve yarımadadaki koylar hakkında demirleme ve su kaynakları ile ilgili bilgi veren Piri Reis Kitab-ı Bahriye’sinde (1521), her ne kadar Tekir Burnu’nda gördüğü harabelerin Knidos’a ait olduğunu bilmese de, kentin o dönemki durumu hakkında önemli bilgiler vermiştir. Batılı seyyah ve araştırmacıların Knidos’a olan ilgisi XVIII. yüzyıl gibi erken bir tarihte başlamıştır. 1749 yılında Lord Charlemont kazara uğradığı Tekir Burnu’nda yer alan harabelerin Knidos’a ait olduğunu fark etmiştir. Giovanni Battista Borra, 1750- 62 yıllarında İngiliz Robert Wood’un Anadolu ve Suriye tarihi coğrafya araştırmalarına mimar olarak katılmış ve Knidos’un ilk topografik kent planını yapmıştır. İtalyan ressam Luigi Mayer’in Knidos’u 1790–1795 yılları arasında yaptığı ziyaretler sırasında çizdiği sulu boya resimler, kent ile ilgili en güzel görsel materyallerden bir gruptur. 1812 yılında ise merkezi İngiltere’de bulunan Dillettanti Cemiyeti Knidos’a bir araştırma gezisi düzenler ve o dönem yüzeyde görülebilir vaziyetteki yapıların çizim ve tanımlarını yaparlarken aynı zamanda küçük ölçekli de olsa kentteki ilk arkeolojik kazı çalışmalarını da gerçekleştirmişlerdir.

1881 yılında O. Bendorf ve G. Niemann, 1888’de Th. J. Bent, 1893’de J.L. Myres ve 1897 yılında G. Cousin Knidos Yarımadası’nda çalışmıştır. 1904 yazında Alfred Philippson zorlu bir araştırma ile yarım adanın topografik ve coğrafik tanımlamasını yapmıştır. Daha sonraki ziyaretçiler 1913’te F. Krischen ve A. von Gerkan’dır. Knidos’un hippodamik planında inşa edilmiş, MÖ XIV. yüzyıla tarihlenen cadde ve teras sistemi ile birlikte şehir planı bu çalışmada yayımlanmıştır. Geniş çaplı bir kazı çalışması planlamalarına karşın Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle bu proje iptal olmuştur. Symeli yerli usta dağcı N. Chaviaras yazıt buluntularını zaman zaman yayımlamıştır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra A. Mauvri (1921), Shear ve Dr. K. Sudhoff (1926), daha yakın dönemde W.C. Brice (1949), Freya Stark, W. Penfield (1954,56), Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden bir grup (1955), E.ve C. Vermule (1961 ve 1963) Knidos ile ilgili tanımlamalar yapmıştır. C.M. Cook ve G.E. Bean Knidos Yarımadası’nı sistematik olarak 1949, 1950 ve 1955 yıllarında inceleyen en önemli araştırmalardandırlar.

Knidos’ta ilk kapsamlı arkeolojik kazı çalışmaları British Museum (İngiltere) adına Sir Charles T. Newton tarafından 1858 - 1859 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Knidos’ta iki yıl süren Newton’un kazıları Küçük Tiyatro, Lykaithaion Anıt Mezarı, Musalar Kutsal Alanı, Demeter Kutsal Alanı, Odeon ve Aslanlı Mezar gibi anıtsal yapılarda yoğunlaşmıştır. Newton kazılarının öncelikli amacı British Museum’a yeni eserler kazandırabilmektir. Ancak Newton Knidos’taki zorlu doğa şartları ve kendi ifadesiyle eser bakımından verimsiz geçen kazı çalışmalarını sonlandırmak zorunda kalmıştır.

C.T. Newton’un ardından (1858- 59) gelecek yüz yıl boyunca Knidos’ta herhangi bir arkeolojik kazı yapılmamıştır. 1967 yılında Long Island Üniversitesnin (ABD) desteği ile Prof. Iris Cornelia Love antik kentteki kazılara tekrar başladı. Love’ın en büyük hedefi hiç şüphesiz, Knidos’un en ünlü sanat eserinden biri olan Knidoslu Aphrodite heykeli ya da mabedini bulmak olmuştur. I.C. Love’ın yürüttüğü çalışmaların bir diğer amacı ise kentin birçok kamu alanında kazılar gerçekleştirerek, önemli yapı ve tapınakları ortaya çıkartmaktır. Love yaptığı kazılarda Askeri Liman’ın çevresi, Pembe Tapınak, Yuvarlak Tapınak, Apollon Karneios Kutsal Alanı, Korinth Tapınağı, Demeter Kutsal Alanı, Kap Krio, Doğu-Batı Yönlü Ana Cadde, B Kilisesi, C Kilisesi, D Kilisesi, E Kilisesi ve Hellenistik Ev gibi önemli yapı ve yapı terasında kazılar gerçekleştirmiştir. Her ne kadar I. Love kentin büyük bir bölümünde kazı çalışmaları yapmışsa da, sondaj sistemiyle sürdürdüğü kazılar birçok alan ve yapıda kazıların tamamlanmamasına, dolayısıyla arkeolojik kontekstin büyük oranda bozulup, tahrip olmasına neden olmuştur. I. C. Love’ın Knidos’taki Amerikan kazıları 1977 yılında sonlandırılmıştır.

Knidos’ta yaklaşık 10 yıl durdurulan kazı çalışmaları 1987 yılında, o dönemki adıyla Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü adına, Selçuk Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ramazan Özgan tarafından tekrar başlatılmıştır. R. Özgan başkanlığında gerçekleştirilen kazı çalışmalarında ilk olarak antik kentin modern anlamda planın çıkarılması amaçlanmıştır. Özgan kentin anakara ve ada bölümü olmak üzere kentin her iki kanadında da kazı çalışmaları gerçekleştirmiştir. Knidos’un ada bölümünde (Kap Krio) bulunan işlikler, depolama alanları, teras ve cadde sistemleri ada genelinde yapı planlamasının anlaşılabileceği ölçütte ortaya çıkartılmıştır. Kentin anakara bölümünde ise Dionysos Terası Stoası, Liman Caddesi ve Boulakrates Çeşmesi, Yuvarlak Tapınak Terası, Küçük Tiyatro ve Nekropol alanında kazı çalışmaları yürütülmüştür. Prof. Dr. R. Özgan başkanlığındaki arkeolojik kazı ve araştırmalar 2006 yılında sona ermiştir.

2012 yılında Knidos antik kentindeki kazı çalışmalarına Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ve Selçuk Üniversitesi'nin adına Prof. Dr. Ertekin Mustafa Doksanaltı tarafından tekrar başlamıştır. E. M. Doksanaltı'nın başkanlığında yürütülen çalışmalarda önceki kazı dönemlerinde açığa çıkartılan anıtsal yapı ve bu yapıların çevrelerinin düzenlenmesi gerçekleştirilmiştir ve bu amaca yönelik çalışmalara halen devam edilmektedir. Ayrıca Liman Caddesi Doğusu Mekanlar, Liman Caddesi Heroon’u, II.Teras’ın Batısı, Tholos Yapı, Küçük Tiyatro, Tiyatro Caddesi, D Kilisesi, E Kilisesi, Askeri Liman Şapel Kompleksi ve Askeri Liman Güney Kule (Kule 8) gibi alanlarda kazı çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışma döneminin en önemli amaçlarından biri de kazılar sonucu ortaya çıkartılan anıt ve kültür varlıklarının koruma ve onarım ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Bu amaç doğrultusunda halihazırda Küçük Tiyatro, Liman Caddesi Heroon’u, Boulakrates Çeşmesi, Symmachos Heroon’u, Askeri Liman Güney Kule ve Askeri Liman Şapel Kompleksi’nde koruma-onarım çalışmaları devam etmektedir.

Kentin Tarihi Coğrafyası

Knidos’un Ege ve Akdeniz’in kesiştiği noktada olması, anakaranın hemen güneyinde bulunan ada sayesinde sahip olduğu iki doğal koy ve deniz seviyesinden itibaren kuzeydoğuya doğru artan topoğrafik yapısı bölgeyi yerleşime uygun bir konum sağlamaktadır. Kentin/bölgenin erken yerleşimi ile ilgili elimizdeki arkeolojik veriler yetersiz olsa da, kazılar sonucu elde edilen arkeolojik buluntular, özelikle Askeri Liman çevresinde Geç Tunç Çağı’ndan itibaren bir yerleşimin olduğunu göstermektedir. Knidos’ta 1888 yılında incelemeler yapan J.T. Bent, kentin ada bölümüyle anakarayı birbirine bağlayan kıstakta yağmurların açığa çıkardığı bir mezarda Kiklad kültürüne ait idoller bulduğunu ifade etmektedir. Günümüzde nerede olduğu bilinmeyen bu idoller, Knidos’un Tunç Çağı yerleşimi ve Ege kültürleri ile olan bağlantısını sunan en önemli arkeolojik verilerdir.

MÖ XII. yüzyılda Yunanistan’ın Peleponnes (Mora) Yarımadası’nın güneyinde bulunan Dor halklarının Rodos, Kos ve Syme adalarının üzerinden Knidos’a yerleştikleri düşünülmektedir. Antik yazar Diodoros (Diod. V. 61. 2- 3), bu koloni hareketinin Argoslu Triopas önderliğinde gerçekleştirildiğini belirtmiştir. Dorların gerçekleştirdiği bu göç hareketiyle birlikte Knidos ve çevresinin etnik yapısı tamamlanmış ve kentin mitolojik kurucusu olarak Argoslu Kahraman Triopas belirlenmiştir. Bu dönemde Dorlar, bölgede Knidos ile Rodos’taki üç şehir Lindos, Ialysos ve Kamiros olmak üzere Kos ve Halikarnasos’tan meydana gelen altı kentten oluşan bir birlik kurmuşlardır. Kurulan bu altılı Dor kent birliği Hexapolis olarak adlandırılmış ve birliğin kutsal toplanma yeri olarak Knidos seçilmiştir. Dini ve kültürel bir birlik olan Hexapolis yılda bir defa toplanmış ve tanrı Apollon Karneios adına oyunlar düzenlenmiştir.

Dor göçlerinin ardından Knidos’un yerleşimi ile ilgili arkeolojik veriler hala yetersizdir. Ancak MÖ VIII. yüzyıla kadar olan sürece ait az ancak umut verici arkeolojik buluntular vardır. Bunlar Askeri/Trireme Liman kuzeyinde Dor göçleri sonrası bölgedeki nüfus hareketliliği hakkında fikir vermektedir. Özellikle MÖ VIII. yüzyıl sonları ile MÖ VI. yüzyıl başlarına tarihlenen pişmiş toprak boğa figürünler kentin sosyal ve dini yaşantısındaki gelişimini gösterir niteliktedir.

Arkaik dönem boyunca Knidos, konumu sayesinde gelişen ticaretle birlikte oldukça zenginleşmiştir. Artan ekonomik kapasite ve nüfus sonucu, kent Sicilya ve Mısır’daki Naukratis olmak üzere koloni ve ticari bilimler oluşturmuştur. Ekonomik kapasitenin bir diğer sonucu olarak Knidoslular MÖ 550 yıllarında, Antik Yunan dünyasının tamamen mermerden inşa edilen ilk yapısı olan ve ‘Knidos Hazine Binası’ olarak tanınan bir hazine binasını Delphoi’deki Apollon Kutsala alanına inşa ettirmiştir. Devam eden süreçte Knidos MÖ 530’lu yıllarda kendi adına para basmaya başlamış öncül kentlerden biridir.

Geç Arkaik dönemde Anadolu’da ve Batı Anadolu’da artan Pers baskısı ve ilerleyişi neticesinde Knidoslular, zaten topoğrafik yapısı sebebiyle karadan ulaşımın zor olduğu teritoryumlarını, başlangıç mevkii olan ve bugün Balıkaşıran/Bencik olarak adlandırılan mevkiden itibaren keserek, Knidos Yarımadası’nı adaya çevirmek istemişlerdir. Ancak Knidosluların bu hırslı planı başarısız oldu ve sonunda kent Pers egemenliğini kabul etmişlerdir. Pers savaşlarının ardından Knidos, MÖ 478 yılında Atina’nın önderliğinde Pers Krallığı’na karşı kurulan Attik-Delos birliğinin bir üyesi olmuştur.

Knidoslular MÖ IV. yüzyılda kentte geniş çaplı bir imar faaliyeti gerçekleştirmişlerdir. Knidos bu yüzyılın ortasında Arkaik ve Klasik dönem kenti üzerine, daha modern bir şehircilik planı olan Hippodomik / Izgara plana geçiş yapmıştır. O dönemde gerçekleştirilen inşa faaliyeti o kadar yoğundur ki kentin limanları, kutsal alanları, caddeleri ve terasları baştan aşağı yeniden tasarlanarak düzenlenmiştir. Yine bu yüzyılda kentin etrafı güçlü sur duvarları ve kulelerle donatıldı. Knidos’ta gerçekleştirilen bu kapsamlı yeniden inşa faaliyeti sonucu yapılan kutsal alanlar ve tapınaklar için yeni kült heykellerine ihtiyaç duyulmuş ve Knidoslular bu ihtiyaçlarını karşılamak için dönemin en ünlü heykeltıraşlarına siparişler vermişlerdir. Bu heykeltıraşlar içerisinde Bryaxis, Leochares, Skopas’ın yanı sıra kentin ve Antik dönemin en ünlü sanat eserlerinden biri sayılan Knidoslu Aphrodite’nin yaratıcısı Praxiteles de bulunmaktadır. Antik Grek sanatında tamamen çıplak olarak betimlenen ilk Aphrodite heykeli olan ve Knidoslu Aphrodite olarak ünlenen bu heykeli görmek üzere Knidos’a turistik turlar olarak nitelendirebilecek ziyaretler daha antik dönemde gerçekleşmeye başlamıştır.

Klasik dönemin ardından Hellenistik dönemde önce Büyük İskender’in imparatorluğunun bir parçası olan kent, Büyük İskender’in ani ölümü sonrası ardılları- Diadochlar arasında el değiştirmiştir. Ekonomik olarak dönemin çalkantılı siyasi durumundan pek etkilenmediği anlaşılan Knidos MÖ II. yüzyılda refah seviyesine ulaşmıştır. İtalya’da doğan ve gelişen Roma Cumhuriyeti’nin Akdeniz’de giderek güçlenmesi neticesinde artan ticaret, Knidos’un ürettiği ve Antik dönem boyunca oldukça sevilen protropum adı verilen Knidos şarabının tüm Akdeniz havzası ve Karadeniz kıyılarındaki kentlere ihraç edilmesiyle sonuçlanmıştır.

MÖ I. yüzyıla gelindiğinde ise Roma Cumhuriyeti ile Pontus Kralı Mithridates arasında gerçekleşen savaşlarda Knidos Roma’yı desteklemiştir. Knidos’un bu desteği Roma tarafından onlara çeşitli ayrıcalıklar verilerek ödüllendirilmesiyle sonuçlanmıştır. Knidos’un Roma ile iyi ilişkileri sadece resmi boyutta kalmamıştır. Knidos yurttaşlarının Romalı ünlü politikacı ve siyasetçilerle kuvvetli ilişkiler kurduğu Antik kaynaklarda geçmektedir. Knidoslu Gaius Iulius Theopompos ve ailesi Romalı ünlü diktatör Gaius Iulius Caesar ile yakın dosttur.

Anlatıya göre; Theopompos’un oğlu Artemidoros Roma’da Helence dersleri vermektedir. Hem Caesar hem de Brutus ile yakın ilişkileri olan Artemidoros, MÖ 15 Mart 44’te gerçekleşen Caesar suikastını önceden haber almış ve Caesar’ı uyarmak istemiştir. Suikastın gerçekleştiği gün Artemidoros, senatoya gitmek üzere evinden ayrılan Caesar’ın eline bir parşömen parçası tutuşturmuş ve bu notta kendisiyle ilgili çok önemli şeyler yazdığını söylemiştir. Ancak Caesar etrafında toplanan kalabalıktan dolayı bu uyarı notunu okuyamamış ve suikast gerçekleşmiştir. Artemidoros’un suikastı engelleme çabası gelecekte ilk Roma İmparatoru olacak (o dönemde ki adıyla Caesar’ın yeğeni ve varisi Octavianus) Augustus’un Knidos’a büyük bir sempati duymasına neden olmuştur. Augustus imparator olduktan sonrada kenti vergilerden muaf tutmuş ve kente civitas libera (özgür kent) unvanını vermiştir. Böylelikle Knidos gücünü ve refah seviyesini Roma dönemi boyunca sürdürmüştür. Aynı zamanda ticari potansiyelini de koruyan Knidoslular kentin hemen yakınlarındaki atölyelerce üretilmiş ince cidarlı pişmiş toprak kaplarını Akdeniz havzası boyunca ihraç etmeye devam etmişlerdir. Özellikle Romanesis atölyesi tarafından üretilen pişmiş toprak kandiller ve oinophoros olarak adlandırılan kabartmalı pişmiş toprak kaplar Knidos’un o dönemki en önemli ihraç ürünlerinden bazılarıdır.

Yapılan kazı çalışmaları, MS III. yüzyılın ikinci yarısında Knidos’un hem anakara bölümünde hem ada bölümünde büyük bir tahribat tabakası olduğunu göstermektedir. Dionysos Terası Stoa yapısı ve Kap Krio teraslarında rastlanan bu tahribat tabakası hakkında iki genel görüş vardır. Bunlardan ilki yaklaşık olarak yine aynı döneme tekabül eden bir depremden kaynaklandığı yönündedir. İkinci ihtimal ise MS 250-270’li yıllar arasında Gothların Karadeniz üzerinden gelerek Batı Anadolu ve Kıta Yunanistan’ın yanı sıra Knidos’un komşusu Kos ve Rodos’un tahrip etmesidir. Antik kaynaklarda Knidos’un yağmalanması ilgili herhangi bir bilgi olmasa da, yakın tarihlerde hem Kos ve Rodos hem de Knidos’ta bu tahribat tabakalarının görülmesi, kentin Gothlar tarafından bir saldırıya uğramış olabileceğini akla getirmektedir. Sebebi her ne olursa olsun, Knidoslular bu felaket ya da bir saldırı sonrasında kentin ekonomik ve sosyal yönden temel kamu binalarından biri olan stoa yapısını onaracak ya da yeniden inşa edecek maddi gücü bulamaz ve yapının kullanımı sona ermiştir.

Hristiyanlığın Anadolu’da hızla yayılması çok tanrılı dinlerin ve paganizme ait kutsal yapıların önemini kaybetmesine neden olmuştur. Hristiyanlığın yayılmasının etkisi Knidos’ta da görülmüştür. MS V. yüzyıldan itibaren kentin kutsal alanlarında yer alan birçok tapınak kiliselere çevrilmiştir. Kentin sahip olduğu beş bazilikal planlı kilise kentin hala canlı bir sosyal ve dini yaşantısı olduğunu göstermektedir. Knidos’un özellikle piskoposluk listelerinde piskoposluk merkezi olarak geçmesi kentin Hristiyanlık dönemindeki öneminin bir diğer işaretidir. Askeri Liman’ın kuzeyinde bulunan ve birbirinden yaklaşık 50 metre arayla inşa edilmiş iki kilise ve batı yönündeki liman mendireği üzerinde bir de Şapel Kompeksi yer almaktadır. Askeri Liman çevresinde yoğunlaşan bu dini yapı yoğunluğu haç rotalarıyla ve Hristiyan hacıların dini ihtiyaçlarının karşılanmasıyla alakalı olmalıdır.

Geç Antik Çağ’da kentte görülen bu hareketlilik kentte sadece dini yapılarda görülmemektedir. Bu dönemde kentte hali hazırda üst gelir sınıfına ait büyük villa yapıları varlığını sürdürür ve özellikle kullanımı biten kutsal alanlarda veya çevresinde yeni konut yapıları inşa edilmeye başlamıştır. Yapılan en güncel kazı çalışmaları özellikle Liman Caddesi’nin doğusunda bulunan mekanların MS V. yüzyılda tekrar elden geçirildiğini, dükkan ve atölye olarak yoğun bir şekilde kullanıldığını göstermektedir. Bahsi geçen bu mekanlarda rastlanan kontekstler bu dönemde kentin Kuzey Afrika ve diğer denizaşırı merkezlerle hala kuvvetli ticari bağları olduğunu göstermektedir.

MS V. yüzyılda devşirme malzemelerle ve özenle inşa edilen Knidos kiliseleri MS VI. yüzyılın ikinci yarısı ve sonrasında bu özen ve ihtişamını koruyamamıştır. Nefleri ve narteks bölümleri mozaiklerle süslenmiş E Kilisesi’nin mozaikleri, MS VI. yüzyıl ortalarında daha ucuz ve basit bir malzeme olan pişmiş toprak taban döşemeleriyle onarılmıştır. Ayrıca hem E Kilisesi hem de D Kilisesi’nde, yapıların daraltılarak kapasitelerinin küçültüldüğüne dair izler yapılan kazı çalışmaları sonucu ortaya çıkartılmıştır. Bu veriler Knidos’un MS VI. yüzyıldan itibaren kentin hem boyut hem de nüfus bakımından küçülmeye başladığını göstermektedir.

Son yıllarda yapılan arkeolojik çalışmalar Knidos’un MS VII. yüzyıl ortalarından itibaren terk edildiğini göstermektedir. Kentin terk edilişi ile ilgili çeşitli teoriler olsa da, terk edilişteki en büyük etmen MS 715 - 717 tarihlerindeki Arap fetihleridir. Kentin merkezi konumlarından biri olan Korinth Tapınağı terasında bulunan B Kilisesi’nde bulunan Arapça grafitiler buradaki İslam askerlerinin varlığını göstermesinin yanı sıra bahsi geçen bu askerlerin kentte belirli bir dönem kaldığını kanıtlamaktadır. Knidos’un terk edilişi tek bir sebebe bağlanamayacak olsa da kent Arap fetihlerinin ardından eski siyasi, dini ve ticari organizasyonuna bir daha ulaşamamıştır.

1850’li yıllardan beri Knidos’ta devam eden kazılar antik kentte ait birçok buluntunun farklı müzelerde sergilenmesine neden olmuştur. Özellikle Sir. C. T. Newton tarafından yapılan kazılar sonucu gün yüzüne çıkartılan eserler Londra’daki British Müzesi’ne gönderildi. Günümüzde halen Knidos kökenli eserler bu müzede sergilenmektedir. Bunlar arasında en önemli eserler meşhur Knidos Aslanı ve Knidos Demeter Heykeli’dir. Amerikalı arkeolog I. C. Love tarafından gerçekleştirilen kazılarda çıkartılan eserlerin bir kısmı ise Bodrum Kalesi ve Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde korunmaktadır. Knidos’a görece yakın bir konumda olan Marmaris’te yeni bir arkeoloji müzesi açılmasının ardından, özellikle Türk ekiplerin kazılarında tespit edilen buluntular Marmaris Kalesi ve Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Marmaris Kalesi ve Arkeoloji Müzesi’nde tamamen Knidos buluntularından oluşan ayrı bir bölüm vardır.

Knidos Reşadiye Yarımadası’nın sonunda Ege ve Akdeniz’in kesişim noktasındaki konumu ile tüm Datça’da ilgi çeken turizm noktalarından biridir. Örenyerinin bir diğer özel yönü ise yat turizmi rotası üzerinde yer almasıdır. Son yıllarda Datça’nın artan turizm potansiyeli Knidos’un ziyaretçi sayılarına da yansımaktadır. Örenyerinin sahip olduğu konum, günbatımı, yılın belli dönemlerinde gün batarken aynı anda dolunayın doğması, dolunay ve meteor yağmuru gibi astronomi olaylarının takip edilebilmesi, temiz denizi ayrıca kent teritoryumunun engebeli arazisinin doğa yürüyüşleri için oldukça uygun parkurlar sunması her sene daha fazla ziyaretçiyi Knidos’a çekmektedir. Ayrıca kentin ada bölümü Kap Krio’nun batı ucunda 1933 yılında inşa edilen ve Türkiye’nin yedi tarihi fenerinden biri olan Deve Boynu Feneri hem mimarisi hem de Türkiye’nin en uç noktasındaki konumuyla ziyaretçiler tarafından yoğun ilgi görmektedir. Knidos örenyerine, ulaşımın tek, dar ve virajlı bir karayoluyla olmasına karşın, yılda ortalama yaklaşık 100 bin ziyaretçi uğramaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar

Bruns-Özgan, C. (2014). Knidos Gezi Rehberi. İstanbul; Doksanaltı, E.M., Karaoğlan, İ., Aslan, E., Mimiroğlu İ., Erdoğan L. U. ve Tozluca, D. O. (2018). Knidos Kazı ve Araştırmaları: 2016”, 39. Kazı Sonuçları Toplantısı, 2: 15-46; Doksanaltı, E.M., Karaoğlan, İ. ve Tozluca, D. O. (2018). Knidos Denizlerin Buluştuğu Kent. Ankara, Bilgin Kültür Sanat; Newton, C.T. (1863). A History of Discoveries at Halicarnassus, Cnidus and Branchidae. Londra; Tuna, N. (2012). Knidos Teritoryumu’nda Arkeolojik Araştırmalar. Ankara: ODTÜ Yayıncılık.