Keykubadiye Sarayı Kazı Çalışmaları

Arkeolojik Kazı Doğal ve Kültürel Miras Yerleşim Kazısı Saray

Keykubadiye Sarayı, Kayseri şehir merkezinden yaklaşık 10 kilometre uzakta, Keykubad Dağı eteklerinde, Keykubad (Şeker) Gölü’nün doğusunda, Kayseri Şeker Fabrikası arazisi içerisindedir. Kaynaklarda sarayın ismi çoğunlukla Keykubadiye veya Kubadiye olarak geçmektedir. Nadir olarak da Kubadı Abad, Keyhüsreviye, Keykubad veya Keyhüsrev şeklinde yazanlar da olmaktadır.

Sarayın yapım tarihi kesin olarak bilinemese de 1220’li yılların ortalarında (1224-1226) Alâeddin Keykubad tarafından yaptırıldığı kabul görmektedir. Alâeddin Keykubad’ın 1237 yılında zehirlenerek öldürülmesi sonrasında saray, yerine geçen oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında da bir süre daha kullanılır ve 1243 Kösedağ Savaşı'ndan sonra Moğolların Kayseri’yi istilası sırasında yakılıp, yıkılmıştır. Özellikle XIII. yüzyıl kaynaklarında Keykubadiye Sarayı’na dair bazı bilgiler yer almakla birlikte, daha sonraki süreçte sarayın yeri dahi unutulmuş, bu durum 1950’li yılların başlarına kadar devam etmiştir. 1953 yılında Zeki Oral sarayın yerini tespit eder ve bir makale ile sarayı ilim alemine tanıtmıştır. İbn Bibi’nin “Ordu sefere çıktıktan sonra, Sultan kullarından bir grupla atının dizginini bir yere gitmek için gevşetmiştir. Gideceği yer öyle bir yerdi ki, orayı sanki Tanrı cenneti dünyada göstermek için yaratmıştı. Havasının ılık olması yanında saba rüzgârı her zaman eliyle oraya misk dökerdi. Nehrin kıyısındaki yeşillikler, güzel sevgilinin yüzünde çıkmış olan yeni bir beni andırıyordu… Padişah orada öyle bir yere indi ki, güzellikte baharın da baharına benziyordu. Orada öyle bir saray vardı ki, alanında güneş ve ay yüz taraftan görünüyordu. Keyvan’ın hayran kaldığı o yerde hayat suyu akıtan bir çeşme vardı. O çeşmeyle dünyanın gözü aydınlanmıştı. Çevresi baştan başa gül bahçesi idi. Onun önünde güzel bir yeşil deniz vardı. Üzerinde göğün yüzü her zaman bulutluydu. Orada balıklar ay gibi gezinirlerdi. Balıkların kulaklarındaki bütün halkalar altından, sırtlarındaki zırhlar gümüştendi. Oradaki güller öyle bir ışık saçıyordu ki, sanki dünyanın gözü onlarla aydınlanıyordu. Oradaki ağaçların meyvesi ikbal meyvesi idi. Oradaki bülbüller zafer nağmeleri söylerdi...” diye bahsettiği fakat mimarisi ile ilgili herhangi bir bilgi vermediği sarayın neredeyse tamamı toprak altında kalmıştır. Günümüze sadece Dört Kemerli Yapı (Küçük Köşk) ve Tonozlu Yapı (Büyük Köşk) şeklinde isimlendirilen ve oldukça harap durumda olan iki kalıntı ulaşmıştır.

Selçuklu dönemi kaynaklarında saraya dair bazı bilgilere ulaşılsa da daha çok sarayın konumu ve güzelliği ile ilgili bilgilerin öne çıktığı bu tanımlamalar arasında ne yazık ki mimari özelliklere dair veri bulunmamaktadır.

1953 yılında yaptığı yüzey araştırmaları ve sondajlarla Keykubadiye Sarayı'nın yerini belirleyen ve bu süreci anlatan makalesiyle sarayı ilk kez bilim dünyasına tanıtan Zeki Oral olmuştur. Oral, makalesinde Dört Kemerli Yapıyı tanımlayarak yüzey araştırmasında çok sayıda çini parçaları ile içi dışı mavi sırlı çanak çömlek, kandil kırıkları bulunduğunu belirtmiştir.

Sözü edilen bu süreç sonrasında saray üzerinde ilgi uyandırmış ve bazı yayınlar yapıldı. 1964 yılında ise Oktay Aslanapa başkanlığında bilimsel anlamda ilk kazı çalışması gerçekleştirilmiştir. Çalışmalar günümüzde de mevcut olan iki yapı kalıntısı ile birlikte dört alanda yürütülmüştür. Bu çalışma sırasında özellikle çini ve seramik gibi önemli buluntular ele geçirilmiştir.

Keykubadiye Sarayı’nda, 1980 yılında Prof. Dr. Oluş Arık'ın başkanlığında kazı çalışmalarına yeniden başlanmıştır. Fakat hem fabrika arazisinde daha kapsamlı bir kazı için antlaşma sağlanamaması hem de 12 Eylül İhtilali’nin sebebiyle çalışmaya son verilmiştir. Bu kısa süreli çalışma esnasında Aslanapa’nın bulduğu çini örneklerinin benzeri çini parçaları ele geçirilmiştir.

Bundan sonraki süreçte saray kaderine terk edilir. 2014 yılında büyük ölçüde tahribata uğramış şekilde günümüze kadar ulaşabilen Dört Kemerli Yapı ve Tonozlu Yapı’nın korunmasına yönelik olarak Kayseri Şeker Şirketi girişimde bulunmuş, buna bağlı olarak Kayseri Müzesi denetiminde ve Prof. Dr. Ali Baş’ın bilimsel danışmanlığında her iki yapının çevresinde sondaj çalışması gerçekleştirilmiştir. Yapılan çalışmalar sırasında Anadolu Selçuklu döneminin farklı yapılarında karşımıza çıkan örneklerle benzerlik içerisinde olan önemli çini ve seramik malzemeler ele geçmiştir.

2015 yılından itibaren Bakanlar Kurulu kararıyla Prof. Dr. Ali Baş başkanlığındaki bir ekiple Keykubadiye Sarayı’nda kazı çalışmaları yürütülmektedir. Dört Kemerli Yapı çevresinde yürütülen kazılar sırasında, her sezonda yeni veriler ortaya çıkmaktadır. Bunlar arasında teknik anlamda farklılık gösteren duvarların yanı sıra, farklı seviyelerde ve farklı malzemelerle yapılmış zemin döşemelerine rastlanılması ve yine farklı seviyelerde çok sayıda tandırın bulunması, Keykubadiye’de yaşamın Selçuklu sonrasında da devam ettiğini göstermektedir. Tabi bu yaşamın bir saray yaşantısı olup olmadığını kesin olarak belirlemek zordur.

Hem daha önceki kazılarda ve sondaj çalışmasında bulunan malzemeler hem de 2015 yılından itibaren sürdürülen kazı çalışmalarında ortaya çıkan buluntular, Selçuklu dönemi kaynaklarında geçen bilgileri doğrulayan önemli kültür varlıkları olarak dikkati çekmektedir. Bunlar arasında yer alan çinilerin motif ve kompozisyon açısından farklı özellikler sergilemesi, Keykubadiye Sarayı'nın Selçuklu saray süslemeciliği alanında önemli veriler sunmakta ve bundan sonraki süreçte ele geçecek buluntularla birlikte bunların dönemin sanat zevkini ortaya koyacak veriler olacağını, aynı zamanda başta Kubad Abad olmak üzere farklı bölgelerdeki kazılardan edinilen dönemin saray anlayışına yönelik değerlendirmelere de önemli katkılar yapacağı düşünülmektedir. Benzer şekilde çalışmalar sırasında ele geçen farklı teknik ve süslemeye sahip kaliteli seramikler, sadece duvar süslemeciliği açısından değil, kullanım eşyaları yönünden de saraydaki zevkin boyutu ile ilgili önemli bilgiler sunmaktadır. Sarayda ele geçen kültür varlıkları Kayseri Müzesi'nde sergilenmektedir.

Sarayda sürdürülen kazı çalışmaları ilerledikçe, ortaya çıkacak veriler doğrultusunda Keykubadiye Sarayı'nın turizm potansiyelinin yükseleceğine inanılmaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar

Aslanapa, O. (1965). Kayseri’de Keykubadiye Köşkleri Kazısı 1964, Türk Arkeoloji Dergisi, XIII(1): 19-22; Baş, A. ve Dursun, Ş. (2017). Keykubadiye Sarayı 2014 Yılı Sondaj Çalışması, XX. Uluslararası Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi Araştırmaları Sempozyumu (ss. 87-105). Antalya; Baş, A., Duran, R. ve Dursun, Ş. (2019). Keykubadiye Sarayı Figürlü Çinileri (2014-2017), Sanat Tarihi Dergisi, XXVIII (2): 387-405; Baş, A., Duran, R., Dursun, Ş. ve Kayın, A. (2019). 2017 Yılı Keykubadiye Sarayı Kazısı, 40.Kazı Sonuçları Toplantısı, 1 (ss. 103-126); Baş, A. (2019). Tarihi Kaynaklar ve Kazılar Işığında Bir Selçuklu Sarayı: Keykubadiy, USAD: 51-78; Oral, M. Z. (1953). Kayseri’de Kubadiye Sarayları, Belleten, 17: 501-517.