İçme Kürü
Konaklama Tesisi Termal Tesis - Kaplıca
-
2019
Hem turizm hem de tıp çalışmalarında önemli araştırma alanlarından olan balneoloji, toprak, su, iklim gibi fiziki coğrafi etmenlerin iyileştirici etkilerini inceleyen bir bilim dalı olarak tanımlanabilir. Bu doğal etkenlerin banyo, içme, peloidler ve inhalasyon (soluma) kürleri yoluyla belirli dozda ve bölünerek tedavi amaçlı kullanımı balneoterapinin temel uygulama alanlarını oluşturmaktadır. Özellikle kaplıca tedavisinde banyo uygulamalarından sonra en fazla tercih edilen kür yöntemlerinden olan mineralli suların içme yoluyla kullanılması, toplumların tarihsel süreçte karşılaştığı çeşitli hastalıklara çözüm arayışında başvurduğu yöntemlerin başında gelmektedir. Bugün de dünyanın pek çok yerinde içme kürü bir tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Ülkelerin gelişmişlik seviyesi, mevcut kaynağın korunması, tesislerin niteliği, doktor kontrolü ayrıca mevcut suyun miktarı, sıcaklığı, osmotik basıncı, ph değeri, elektrolit yapısı gibi birçok etken kürün başarısında rol oynamaktadır.
Türkiye, tektonik hareketlerin devam etmesi dolayısıyla oluşan aktif fay ve deprem kuşağı ile volkanik sahalara da bağlı olarak termal sular bakımından zengindir. Önemli jeotermal alanlar ve sıcak su kaynakları Kuzey Anadolu Fayı başta olmak üzere Batı Anadolu ve Doğu Anadolu Fayı'nda bulunmaktadır. Buna ek olarak, Tersiyer ve Kuvaterner’de oluşmuş volkanitlerin yer aldığı sahaların da hem sıcak su kaynakları hem de jeotermal alanlar bakımından zengin olduğu bilinmektedir. Bursa, Eskişehir, Nevşehir, Sivas, Kırşehir, Aydın, Afyon, İzmir, Manisa, Denizli, Amasya, Samsun, Diyarbakır, Ağrı gibi şehirler bu alanların başında gelmektedir. Jeolojik yapının sunduğu bu kaynak zenginliği, şifalı suların ampirik metotlarla kullanımının Hititlerden günümüze kadar gelmesine neden olmuştur.
İçme kürünün esası içten tedavi (internal) yöntemine dayanmaktadır. Bu kür programı ile belirli hastalıklar iyileştirilebilmektedir. Özellikle şifalı suların içme yoluyla alınmasının renal sistem (boşaltım) ve gastrointestinal sistem (sindirim) üzerindeki iyileştirici etkileri birçok çalışmada vurgulandı. Fakat şifalı suların kullanımı, kuşkusuz doktor kontrolünde gerçekleştirilmelidir. Türkiye’de birçok banyo ve içme kürü uygulamasında da bu durum geçerliliğini korumaktadır. Örneğin, içme küründe kullanılabilecek magnezyum sülfatlı suların, az miktarda alınması kolagagik etkiye (safra kesesinin uyarılma yoluyla düzelmesi), fazla miktarda alınması ise laksatif (bağırsak hareketliliği) bir etkiye neden olabilmektedir. Bu sebeple herhangi bir içme kürüne başlamadan önce gerekli tıbbi kontrolden geçmek şarttır. İçme küründe kullanılacak suyun miktarı ise vücut ağırlığının her kilogram başına 10 ml. kadarken, dirüetik olanlarda ise 20 ml kadardır. Ayrıca suyun sıcaklığı ise ortalama olarak 25°C olmalıdır. Bunun altındaki sular ısıtılarak kürde kullanılabilir.
İçme kürlerinde dikkat edilmesi gereken hususlardan biri mevcut şifalı suyun hijyen durumudur. İçme kürüne söz konusu olan su, çıkışına göre iki tipte değerlendirilebilir. Bunlardan birincisi, suyun basıncın etkisiyle yeraltındaki kırık hatlarından yüzeye kendiliğinden çıkışıdır. İkincisi ise sondaj yoluyla dışarıdan müdahalenin gerçekleştirilmesidir. Özellikle ilk yöntemde suda sağlığa zararlı bakterilerin bulunması ihtimali daha fazladır. Her iki durumda da suların kirlenmesi çeşitli etkenlerden kaynaklanabilir. Litolojik yapı bu etkenlerden biridir. Örneğin, karstik kireçtaşı, iri çakıl gibi geçirgen akiferlerde su hızlı aktığından saflaşma yoluyla temizlenme fırsatı bulamayacaktır. Oysa geçirimli kumtaşı içerisinde taşınan kirli su kısa mesafede saflaşır. Ayrıca sulardaki kirlenme, kanalizasyon taşması, yüzey sularının karışma ihtimali, sel, akiferlerin kirletici kaynaklarla temas etmesi gibi dışşal etkenlerin etkisiyle de gerçekleşebilir. Bu nedenle içme kürü uygulayacak tesisin şifalı suların analizini muntazaman yaptırması gerekmektedir. Mikrobiyolojik incelemelerde şifalı su devamlı çıkarılıyorsa analiz üç ayda bir, geçici çıkarımlarda ise daha sık yapılmalıdır.
İçme küründe kullanılacak suya şifa özelliğini bünyesinde barındırdığı kimyasallar vermektedir. Mineraller, gazlar veya çeşitli maddelerden oluşan bu kimyasal yapı, mevcut suyun belirli özelliklere sahip olmasını sağlamaktadır. Karbondioksitli, sülfatlı, kalsiyumlu bikarbonatlı, magnezyumlu, florürlü, tuzlu, iyotlu gibi farklı sınıflandırmalara göre ayrılan sular, kimyasal yapılarına bağlı olarak değişik rahatsızlıkların giderilmesinde kullanılabilmektedir. Örneğin kalsiyum, kemik yapısının güçlenmesinde rol oynarken, magnezyum kas ve sinirsel yorgunluğun önlenmesinde öne çıkmaktadır. Buna ek olarak sodyum, su ve elektrolit dengesinin sağlanmasında, potasyum ise hücre metabolizmasında ve vücuttaki su dengesinin sağlanmasında önemlidir. Ayrıca içme küründe şifalı suyun doğrudan içilmesi en yaygın yöntemi oluştururken, bunun dışında farklı alternatif yöntemler de kullanılmaktadır. Özellikle şişelenmiş mineral sular veya doğal maden suları da günümüzde kullanılan yöntemlerdir.
Referanslar
Dönmez, A. (2001). Doğal Mineralli Sular ve İnsan Sağlığı. M. Karagülle (Dü.) İçinde, Doğal Mineralli Sular ve İnsan Sağlığı Maden Suyu (Doğal Mineralli Su) ve Sağlık Sempozyumu Bildiriler Kitabı: 4-8. Ankara: Promat; Karagülle, M. (2001). Doğal Mineralli Sular ve İnsan Sağlığı. M. Karagülle (Dü.) İçinde; Doğal Mineralli Sular ve İnsan Sağlığı Maden Suyu (Doğal Mineralli Su) ve Sağlık Sempozyumu Bildiriler Kitabı (ss. 4-8). Ankara: Promat; Kültür ve Turizm Bakanlığı (Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü) (2019). Kür Uygulama Türleri, http://yigm.kulturturizm.gov.tr/TR-11486/kur-uygulama- turleri.html, (Erişim tarihi: 24.07.2019); Mergen, H., Mergen, B. E. ve Erdoğmuş, A. B. (2006). Jeotermal Enerji ve Balneoterapi Uygulamaları, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Dergisi, 9 (3): 108-113; Şimşek, M. (2003). Şifalı Sulara Yolculuk Kaplıcalar İçmeler. İstanbul: İnkılap Yayınları.
Ayrıntılı bilgi için bakınız
Karagülle, Z. M. ve Doğan, M. B. (2007). Kaplıca Tıbbı ve Türkiye Kaplıca Rehberi. İstanbul: Nobel Kitabevi.