Maddeye katkıda bulunan yazarlar:
-
2019
Dünyanın çeşitli kültürel ve coğrafik havzalarında farklı adlarla (ribat, kervansaray, funduk vb.) anılan bu mekân şehir gündelik hayatının önemli unsurlarındandır. Türkçe’de han terimi birçok durumda, Farsça kökenli bir terim olan kervansaray ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Hatta Osmanlı arşiv belgelerinde bu iki kelimenin benzer yapı türleri için alternatifli olarak kullanıldığı görülmektedir. Ancak en genelde, kervansaray terimi bir tür menzil mekânı olarak hacılar, ticaret kervanları ve askeri birlikler dâhil olmak üzere bireysel yolcular ve seyahat gruplarına barınma imkânı sunan yapılar için ifade edilirken, han ise şehir merkezlerindeki “ticari faaliyetler ve kısa süreli kalış için bir yer” olarak kullanılmaktadır. Bu tanımlamada en temel ayrım, hemen hemen benzer fonksiyonlara sahip olan iki mekândan kervansaray menzillerde ve şehirlerarası yerlerde konumlanırken, hanın şehir merkezlerinde yer almasıdır.
Bir başka önemli ayrım ise, hanların ücret mukabili kullanılmasıdır. Ancak bu tanımlama çok açık görünmemekte ve birçok örnek bu tanımlamayla çelişmektedir. Osmanlı İstanbul’u özelinde, Üsküdar’da yer alan Atik Valide Kervansarayı gibi bazı şehir yapıları kimi menzillerdeki yapılarla benzer fonksiyonlara sahiptirler. Aynı şekilde, kervansaray terimi Süleymaniye Külliyesi’nde yer alan yapıda olduğu gibi seyyahlara ve hayvanlara barınma imkânı sunan şehir mekânları için de kullanılmaktadır. XVI. ve erken XVII. yüzyıla ait arşiv belgelerinde bu türden yapılar için kullanılan terim bazen han bazen kervansaray olmaktadır (Han-ı Bodrum ve Molla Gürani Kervansarayı gibi), ancak bu belgeler yapıların mimari görünüm ve fonksiyonları için herhangi bir ayrım yapmamaktadırlar. XVII. yüzyılın ortalarında yazan Evliya Çelebi, bu türden yapıları hacegan hanları ve kervansaray olarak iki kategoriye ayırdıktan sonra üçüncü bir kavramsallaştırma yapıp her iki terimi birlikte kullanmaktadır: Kurşunlu Han Kervansarayı, Vefa Hanı Kervansarayı, Atpazarı Hanı Kervansarayı. Bu hanlar muhtemelen hem tüccarlar için ticaret mekânı hem de kervanlar için konaklama mekânı türünde çift fonksiyona sahip yapılardır. Anlaşıldığına göre, XV., XVI. ve XVII. yüzyıllara ait belgelerde bu iki terim birbirinin muadili olarak kullanılmaktadır. Ancak XVIII. yüzyılla birlikte Osmanlı başkentindeki yapılar için kervansaray terimi han terimi lehine terk edildi. Nitekim XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren arşiv belgelerinde kervansaray terimiyle karşılaşılmamaktadır.
Osmanlı İstanbul’u özelinde tipik bir şehir içi hanını “Bir avlu etrafında sıralanmış, genellikle iki katlı, yaklaşık 40-50 odalı, içerisinde belki bir kahve ocağı, bir su haznesi, bir tuvaleti, bir ahırı, özellikle ikinci kattaki odaların önünde dehlizi bulunan, dışarısında birkaç dükkânı bulunan, gündelik işlerinin takibi için bir odabaşısı olan mekân” olarak tanımlanabilir. Şehir içi hanlarının işlevsel ve mimari özellikleri müdavimleri açısından bu mekânları gündelik hayatın tecrübe edildiği bir ortama dönüştürmektedir.
Osmanlı İstanbul’u çerçevesinde hanlar, özellikle tüccarlar ve esnaflar için ticaretgâh ve çok sayıdaki şehrin müsafiren sakini yabancılar için ise ikametgâh olma özelliğine sahipti. Hanlar farklı insanların (tüccarlar, askerler, seyyahlar, bekârlar, farklı dinlere mensup kişiler vb.) iç içe geçtiği ve çatışarak ya da uzlaşarak birlikte yaşadığı bir mekân olarak karşımıza çıkmaktadır. Başkentin hanlarında sakin iken vefat eden kişilerin tereke kayıtlarında da görüldüğü üzere hanlarda, iş, ibadet, ticaret gibi yaşamın farklı alanları; uyunan, yemek yenen, dinlenilen ve vakit geçirilen ikamet alanında sergilenir ve tecrübe edilirdi. Aslında han mimarisine yansıyan, hanın çok sayıda yapı bloğunu (kahve ocağı, mescit, çeşme, ahır, su kuyusu, depo, mahzen vb.) barındırması hanların bu aşırı iç içeliğini pekiştirmektedir ve dahi yeniden üretmektedir.
Yine benzer şekilde hanın kamusal kısmını oluşturan avlusu ve dehlizlerinde gerçekleşen çeşitli performatif pratikler hanları kamusallık, oyunsallık ve convivial (keyifli) yaşam bağlamında değerlendirme imkânı sunmaktadır. Özellikle han avlularında gerçekleşen âşık performansları ve çeşitli performatif temaşalar hanları bir kamusal dışa vurum alanına dönüştürmektedir. Bir toplumsal eşik olarak hanlar, Osmanlı İstanbul’unda müdavimleri için keyif, sosyallik ve teatrallik barındıran ve kişinin dâhil olabildiği, oyalandığı ve ayrılabildiği bir muhit olarak karşımıza çıkmaktadır. Şehir gündelik hayatında hanlar, ticaret, konaklama, eğlenme gibi farklı işlevleri yerine getiren bir konumdadır. Ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte mekânların farklı faaliyet türlerine (otel, mağaza, tiyatro, büro) göre ayrılmasını gerektiren ‘yeni hayat’ tarzı hanların bu merkezliliğini arkaya bıraktı. Günümüz İstanbul’u özelinde kadim han yapıları bir taraftan farklı iş kollarında esnaflar için ticaretgâh (Çuhacı Hanı, Büyük Yeni Han gibi) özelliklerini sürdürürken diğer taraftan da restore edilerek turizm için cazibe mekânları (Hasanpaşa Hanı gibi) haline getirildi.
Referanslar
Elisséeff, N. (2016). Khān. Encyclopaedia of Islam (İkinci Baskı). P. Bearman, Th. Bianquis, C. E. Bosworth, E. van Donzel, W.P. Heinrichs (Editörler). Brill Online; Kleiss, W. (2016). Caravanserai, Iranian. Encyclopaedia of Islam (Üçüncü Baskı). K. Fleet, G. Krämer, D. Matringe, J. Nawas, E. Rowson (Editörler). Brill Online; Pinon-Demircivi, M. (2009). Le Grand Bazar d’Istanbul Et Ses Environs: Formes, Fonctions Et Transformations Des Han Construits Entre Le Début du XVIIIe s. Et Le Milieu Du XIXe s. (Yayımlanmamış doktora tezi). L’université Paris-Sorbonne; Tamdoğan Abel, I. (2003). Hanlar ya da Osmanlı Kentinde Yabancı. İçinde; F. Georgeon-P. Dumont (Editör), Osmanlı İmparatorluğu’nda Yaşamak (ss. 387-405). İstanbul: İletişim Yayınları.
Ayrıntılı bilgi için bakınız
Yaşar, A. (2016). The Han in Eighteenth- and Early Nineteenth- Century İstanbul: A Spatial, Topographical and Social Analysis (Yayımlanmamış doktora tezi). İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
-
2020
Ulu Camii ile Orhan Camii arasında bulunan dikdörtgen şekilli geniş bir avlunun çevresinde kuruludur (1491). II. Bayezid tarafından dönemin mimarlarından olan Abdül-Ula Bin Pulad Şah’a, II. Bayezid’in İstanbul’daki eserlerine (cami ve medreseye) vakıf olması yani gelir sağlaması amacıyla yaptırılmıştır.
Çoğunlukla kesme taş ve tuğla malzemenin de kullanıldığı Han, iki katlı olup girişin iki yanından üst kata doğru birer taş merdiven ile çıkış sağlanmaktadır. Üst katında 50 oda, alt katında 45 oda olmak üzere toplam 95 oda bulunmaktadır. Odalar tonozla örtülü olup her birinde dışarıya açılan ikişer pencere vardır. İçlerinde birer ocak olan odaların havalandırılmasını sağlayan mazgal biçiminde bir pencere bulunmakta ve bu pencere odayı kısmen aydınlatmaktadır. Han’ın odalarının önü revak olarak oluşturulmuştur. Revak kısmı 40 adet beton kubbeden oluşmaktadır. Üst kattaki revaklar, ahşap iken Han’ın geçirdiği son restorasyonda kâgire dönüştürülmüştür. Revak kemerleri tuğla ile örülmüş olup üstleri kubbelidir.
Avlunun orta bölümünde tümüyle taştan yapılmış, sekizgen planlı ve altında mermer havuzlu şadırvanı olan kubbeli bir mescit bulunmaktadır. Mescidin üst katına taş bir merdivenle ulaşılmakta ve kapının tam karşısında mihrap yer almaktadır. Geriye kalan diğer altı duvarda ise pencereler bulunmaktadır. Alt tarafta bulunanlar pencereler dikdörtgen şekilli, üst tarafta bulunanlar ise sivri kemerlidir. Mescidin üstü kurşun kaplı bir kubbe ile örtülüdür. Han, Osmanlı devrine ait han ve kervansarayların mimarisinde, ortasında bulunan mescit bakımından eski gelenekleri sürdürebilen ve bütünlüğünü halen koruyabilmiş bir eserdir.
Alt katta kapının iki yanında eyvan şeklinde açılan bir yapı bulunmaktadır. Üst katta güneye açılan bir kapısı bulunan Han’ın, alt katında Orhan Camii tarafına, kuzeyinde ise Kapalıçarşı’ya açılan kapıları vardır. Uzunçarşı’ya açılan kuzey yönündeki büyük taş kapı, firuze çinilerle süslüdür. Bu süslü kapı açık çarşı ve kapalı çarşıya açılmaktadır. Doğusunda geçmiş zamanlarda konaklamaya gelenlerin atlarını bağladıkları ahır ve depoların bulunduğu dış Koza Han denilen ikinci bir bölüm vardır. Ahır, ortada bulunan avlusu revaklarla çevrili olan tek katlı bir yapıdır. Ahır, düzenli bir plana sahip değildir.
Han, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alt bileşen olarak giren Hanlar bölgesinde yer almaktadır. Yapımına 1490 yılında başlanmış olup tamamlanması bir yıl sürmüştür. Bazı bölümleri bugüne kadar taşınamamamıştır. Ancak, kubbe kemerleri ve kurşun örtüye sahip olan kubbeler büyük ölçüde korunabilmiştir. Geçmiş dönemlerde çeşitli restorasyonlar geçirmiştir. Bu süreçlerde, restorasyon çalışmaları hanın aslına uygun olarak yürütülmüştür. Çalışmalar sırasında özellikle kubbeler ve çatı kısımları yeniden onarılmıştır. Han, 1785 yılında bir restorasyon geçirmişken Cumhuriyet dönemindeki en önemli restorasyon çalışması 1950 yılına aittir. Restorasyon çalışmaları sonrasında yapı, modern bir çehre kazanmıştır.
Günümüzde, halen aktif olarak hizmet vermekte olan Han’ın üst katında bulunan odaların tamamı ipek ve ipek ürünlerinin satıldığı mağazalara dönüştü. Alt bölüm yani iç avlusu ise kafeterya ve çay bahçesi olarak düzenlenmiş olup çoğunlukla dinlenme alanı olarak kullanılmaktadır. İpekçilik alanında verdiği hizmetle Bursa ekonomisine olan katkılarını sürdürmektedir. Han, tarihte sahip olduğu misyonu günümüzde de taşımakta, Bursa’nın ipek ve ticaret merkezi olarak görülmektedir.
Referanslar
https://islamansiklopedisi.org.tr/koza-hani, (Erişim tarihi: 18.01.2020); https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/bursayi-tekstil-kenti-yapan-mekan-kozahan/1256572, (Erişim tarihi: 14.01.2020); http://www.bursa.gov.tr/kozahan, (Erişim tarihi: 14.01.2020); http://www.kozahan.org/tarihce, (Erişim tarihi: 11.01.2020); https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/bursa/gezilecekyer/koza-han, (Erişim tarihi: 11.01.2020).