Frigya (Phrygia) Bölgesi Kazısı

Arkeolojik Kazı

Anadolu coğrafyasının önemli kültürel birikimini içeren Frigya (Phrygia) bölgesi, özellikle son yıllarda artan bir ilgiyle izlenmektedir. Çağlar boyu kesintisiz devam eden ve farklı uygarlıklara doğal ortamında ev sahipliği yapan bölge bu açıdan önemlidir. Günümüzde Frigya Bölgesini ilgi çekici hâle getiren unsur jeolojik biçimlenme ile oluşan tüf oluşumlarıdır. Bu oluşum, tarih öncesi çağlara uzanan ve kalınlığı yer yer 200 metreyi bulan, yapısı gereği rüzgâr ve sel sularının etkisiyle sıra dışı şekilleriyle bölgeye karakter kazandırmıştır.

Orta Anadolu’da yer alan Frigya bölgesinin sınırları günümüzde Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar, Uşak ve Denizli illeri ile örtüşmektedir. Antik Frigya’nın doğusunda Galatya, güneydoğusunda Lakonya ve Pisidya, batısında Misya, Lidya ve Karya, kuzeyinde Bithinya yer almaktadır. Bölgenin adı, Thrak boylarından biri olan Frig halkından gelmektdedir. Thraklar, Trakya üzerinden boğazlar yoluyla batıdan Anadolu’ya göç etmişlerdir.

Dağlarla çevrili olmasına rağmen Frigya bölgesinin diğer bölgelere oranla yüzey şekli olarak düzlüktür. Denizden yüksekliği yaklaşık 1.000 metre civarındadır. Bölge içinde tek yükselti, Ballıhisar (Pessinus) çevresindeki, Frig halkı tarafından da kutsal sayılan Günyüzü’dür (Dindymos). Tarihsel süreç içerisinde bölge, kendi içinde çeşitli bölümlere ayrılmaktadır. Antik dönem yazarı Strabon, Frigya’nın Büyük ve Küçük Frigya olarak iki bölüme ayrıldığını belirtmektedir. Buna göre, Antik Çağ’da Bölge, Büyük Frigya (Frigya Megale) ve Küçük Frigya (Frigya Mikra) olarak iki bölümde tanımlanmaktadır. Büyük Frigya; doğuda Kızılırmak (Halys), batıda Lidya, güneyde Lakonya, kuzeyde Köroğlu Dağları'nın arasında yer almaktadır. Küçük Frigya (Dağlık Frigya) günümüzde Eskişehir, Afyonkarahisar ve Kütahya illerini kapsayan alanda konumlanmaktadır. Roma döneminde Frigya bölgesinin sınırları hemen hemen korunarak Frigya Prima (Megale Frigya) ve Frigya Secunda (Mikra Frigya) olarak ikiye ayrılmaktadır. Geç Roma ve Bizans döneminde ise Frigya, aynı sınırlarla Frigya Pakatiana (Megale Frigya) ve Frigya Salutaria (Mikra Frigya) olarak anılmaktadır.

Bölgenin tarihsel gelişimine bakıldığında; MÖ 2000 Hitit egemenliğinin olduğu görülmektedir. MÖ X. yüzyılda ise bölgeye, önce Marmara Denizi (Propontis) ve sonrasında da Sakarya Irmağı (Sangarios) kıyılarını iskân eden Frig boyları egemen olmuşlardır. Frigler, MÖ IX. yüzyılda Gordion’u güçlü bir kale durumuna getirerek MÖ VIII. yüzyılda bir devlet kurmuşlardır. Bu devletin kurucu kralı, olan Gordios’u oğlu Kral Midas izlemiştir. Günümüzde adı pek çok açıdan bilinen Kral Midas’ın döneminde ülke sınırları Ege Denizi’ne kadar genişlemiştir. Midas’ın güçlü kişiliği ile büyüyen devlet, MÖ VII. yüzyıl başında göçebe Kimmer boylarının saldırısına dayanamayarak yıkılmıştır. Bununla birlikte Frig Uygarlığı, tarih sahnesinden silinmez ve kısa bir süre içinde Gordion’u, aynı geleneklerle yeniden kurmayı başarmışlardır. Krallık ailesi mensuplarından bir kısmı Yukarı Sakarya Vadisi, Kızılırmak’ın doğusundaki Hattuşaş (Boğazköy) ve Pazarlı gibi merkezlerde MÖ 547 yılına kadar bağımsız olarak yaşamışlardır.

Frigya Bölgesi MÖ 547-546’da, Akhamenid İmparatorluğu’nun Kapadokya, Paflagonya ve Hellespontos ile birlikte Büyük Frigya Satraplığı’na alınmaktadır. MÖ 333 yılında ünlü Makedon İmparatoru Büyük İskender’in hâkimiyetine girmiştir. İskender’in ölümünden sonra generalleri arasında çıkan çekişme sonucu bölge, MÖ 301 yılında Lysimakhos’un; MÖ 281 yılında Seleukoslar’ın eline geçmiştir.

MÖ 277’de bölge, Kelt boyu olan Galatlar tarafından işgal edilmiştir. Bu olay sonrası, Yukarı Sakarya ve Orta Kızılırmak bölümü Galatya adıyla anılmaya başlamıştır. MÖ 228’de Bergama Kralı II. Attalos, bölgenin batısının denetimini ele geçirmiştir. III. Attalos’un ölümünden (MÖ 133) sonra bölge, Pontos Kralı V. Mithridates ve Bitinya Kralı II. Nikomedes arasında paylaşılmıştır. MÖ 116 yılında Frigya bölgesi, Roma İmparatorluğu’nun Asya eyaleti sınırları içerisine dâhil olmuştur. Roma egemenliği altında Frigya Bölgesindeki kentler gelişerek barış ve refah ortamında yaşamışlardır. Pax Romana (Roma Barışı) olarak bilinen bu süreçte en önemli gelişme polis'lerin kuruluşudur. Kent veya köyler, yakın çevrelerindeki yerleşimlerin kontrolünü alarak kaynaklarıyla güç kazanmıştır. Roma İmparatorluğu, MS 200’lere kadar egemenliğindeki toprakları eyaletlere ayırmış ve bu eyaletlerden gelen vergiler ile uzun süre gücünü korumayı başarmışlardır. Bu dönemde, İmparatorluğun Asya ordularını barındıran Eumenia (Işıklı), Prymnessos (Süğlün) ve olasılıkla da Akmonia (Ahat) gibi merkezler Frigya Bölgesinde yer almaktadır.

Günümüze kadar yapılan yayınlarda Frigya Bölgesi, Anadolu’nun kavşak noktası olarak tanımlanmaktadır. Antik çağda Anadolu’nun en önemli yol güzergâhı, doğu-batı ticaret yolu olarak bilinmektedir. Bu yol Ephesus’tan (Efes) başlar Fırat’a kadar uzanmaktadır. Söz konusu güzergâh Frigya Bölgesinde sırasıyla Laodikeia (Denizli/Ladik), Apameia (Dinar), Iulia (Çay) yerleşimlerinden geçmektedir. Doğu-batı bağlantısında kullanılan bir diğer yol ise, Kotyaion (Kütahya), Aizonai (Çavdarhisar), Kadoi (Gediz), Synaos (Simav) üzerinden Propontis’e (Marmara) ulaşmaktadır. Bu güzergâhın batıya doğru uzanan diğer ucu ise Dorylaion (Eskişehir/Şarhöyük) ve Kotyaion’u (Kütahya) İzmir (Smyrna) limanına bağlanmaktadır. Tüm bu yol ağları, Orta Anadolu ile Ege limanları arasındaki bağlantıya işaret etmektedir. Özellikle yol ağı üzerindeki Apameia (Dinar) Frigya bölgesindeki en önemli ticari merkezdir.

Frigya bölgesi, MS IV. ve XIII. yüzyıllar Bizans egemenliği altındadır. Bu dönemde bölge, Anatolikon ve Opsikon olmak üzere iki Thema’ya bölünmektedir. Bizans İmparatorluğu’nun Anadolu’da yeniden yapılanması sırasında ortaya çıkan Thema’lar, Roma vilayetlerinin yerine düzenlenmiştir. Birer strategos tarafından yönetilen themalar hem yerel yönetim hem de askeri organizasyonlar olarak yapılandırılmıştır. Bizans İmparatorluğu’nun kurulmasıyla birlikte değişen yol ağında Frigya Bölgesinin kavşak olma özelliğini koruduğu izlenmektedir. MS 330 yılında Konstantinopolis’in (İstanbul) başkent olmasıyla birlikte Anadolu’da kullanılan en önemli güzergâhlar başkente ulaşan yollar oluşmuştur. Bunlar arasında Başkent Konstantinopolis’i (İstanbul), Nikaia (İznik) ve Prusa (Bursa) üzerinden Orta Anadolu’da çok önemli bir kavşak noktası Ikonion’a (Konya) bağlayan yol, üç farklı güzergâhtan oluşmaktadır. İlki, Nikaia (İznik), Dorylaion (Eskişehir/Şarhöyük), Nakoleia (Seyitgazi), Kedrea (Asar Kümbet), Polybotos (Afyon/Bolvadin), Iulia (Çay), Philomelion (Akşehir) ve Laodikeia’ten (Konya/Ladik) Ikonion’ya (Konya) ulaşır. İkincisi Dorylaion’dan (Eskişehir/Şarhöyük) Nakoleia’ya (Seyitgazi) ve buradan da Amorium (Afyon/Hisarköy) üzerinden Laodikeia’ya (Konya/Ladik) uzanmaktadır. Üçüncü güzergâh ise Prusa (Bursa) ve İnönü üzerinden Kotyaion (Kütahya), Akroinos (Afyon), Dokimion (Afyon/İscehisar) Kedrea’ya (Asar Kümbet) ulaşan yoldur. Bizans döneminde önemli üretim merkezlerinin bulunduğu Suriye ve Kilikya bölgesini başkente bağlayan bu yollar aynı zamanda, MS VIII. yüzyılda İmparatorluğun Arap akınlarıyla sürekli talan edilmesine de yol açmıştır.

Bizans dönemi kaynakları ve kısmen günümüze ulaşan eserler Frigya’nın önemli bir dini merkez olduğunu göstermektedir. Bizans İmparatorluğu’nda kabul gören Ortodoks mezhebine karşıt fikirlerle ortaya çıkan ve heretik (sapkın) olarak tanımlanan Montanizm inancının bölgedeki etkinliği dikkat çekicidir. Bu inancın temelinde, Frig dönemi Ana Tanrıça Kybele Kültü yatmaktadır. Frigya bölgesinin, yeni gelen Hristiyanlığı eski geleneklerle buluşturarak yeniden yorumlaması ise Anadolu’nun kültürel zenginliği açısından kayda değerdir.

Anadolu’ya yapılan Arap akınları sırasında Bizans İmparatorluğu ile Araplar arasındaki ilk şiddetli çatışmalar Frigya bölgesinde meydana gelmiştir. Bu çatışmaların etkisiyle bölgede yer alan önemli yerleşimler ekonomik ve askeri yönden zayıflamıştır. MS 837 yılında Anatolikon thema’sının en önemli kalesi olan Amorium’un halife Mu’tasım tarafından kuşatılması ile Bizans İmparatorluğu ciddi bir yara almıştır. Stratejik konuma sahip olan kent, Bizans ve Araplar arasında birçok kez el değiştirmiştir. İmparator Theophilos (829-842) döneminde, Amorium’un ticaret ve savunma merkezi olarak önem kazandığı ve kapsamlı onarımlar geçirdiği izlenmektedir. Arap akınları sırasında Frigya’da Amorium’un yanı sıra Akroinos (Afyon) ve Dorlylaion (Şarhöyük) gibi mevkiler de mücadelede kilit rol oynamıştır.

MS XI. yüzyılda başlayan Haçlı seferleri ile birlikte Frigya bölgesi stratejik olarak yeniden önem kazanmıştır. Bizans İmparatorluğu’nun kültürel, siyasi ve askeri yönlerden yeniden yapılanmasını içeren Komnenos Hanedanlığı dönemine rastlayan bu yüzyılda Haçlı Seferleri’nin başlaması süreci kesintiye uğratmıştır. MS XI. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu’ya Türklerin gelişiyle birlikte bölgenin tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. Haçlı Seferleri ile bölgede süren savaşlar nedeniyle, hem Türkler hem de Bizans İmparatorluğu için bölge önemli bir konuma ulaşmıştır. Frigya bölgesi bu mücadele sırasında 1097’de Dorylaion ve 1176’da Miryakefalon gibi önemli savaşlara sahne olmuştur. Her iki savaş da gerek bölgenin gerekse Bizans İmparatorluğu’nun kaderini belirlemesi açısından önemlidir. Özellikle Miryakefalon Savaşı, Bizans İmparatorluğu için bir hezimet olmuş ve Türklere Anadolu’nun kapıları tamamen açılmıştır.

1158 yılında Bizans-Selçuklu sınırı Nakolea’dan (Seyitgazi) geçmektedir. Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan ile Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos arasında 1162 yılında yapılan antlaşmaya göre Türkmenlerin Eskişehir-Seyitgazi hattının batısına geçmemesi kararlaştırılmıştır. Ancak bu antlaşma uzun sürmez ve 1176 yılındaki Miryakefalon savaşına yol açar. Bu savaşın ön hazırlığı olarak I. Manuel Kommnenos’un Dorylaion’a (Şarhöyük) ikinci bir sur inşa ettirdiği bilinmektedir. İmparatorun ölümü sonrası iyice zayıflayan Bizans egemenliğinin sınırı Bozüyük’e gerilemiştir. Selçuklu egemenliği altındaki bölgede bir önceki yüzyılda gelip yerleşen Türkmenlerle bu dönemde gelenler arasında yaşanan uyumsuzluklar zaman zaman isyanlara da neden olmuştur. 1240 yılında Selçuklu ordusu tarafından bastırılan Babai İsyanı bunun en dikkati çeken örneğidir.

XIII. yüzyıl, Selçuklu Devleti’ni kendi iç mücadeleleri ve Moğolların akınlarıyla güç durumda bırakmıştır. Bu boşluk döneminde Eskişehir ve Bilecik bölgelerine yerleşen Osmanoğulları Eskişehir Karacahisar Kalesi’nin fetih sürecini başlatmıştır. 1288 yılında Osman Gazi tarafından Karacahisar Kalesi fethedilmiştir. Osmanlı kroniklerine göre Osmanlı'nın ilk hutbesi Karacahisar’da okutulmuştur.

Erken Osmanlı dönemi konaklama yerlerinin listesinde Nakoleia, Santabaris (Bardakçı), Hisn Al Yahud (Yahudi Kalesi) ve Han’da Hüsrev Paşa Hanı yer almaktadır. Bu güzergâh Osmanlı ordularının kullandığı ve aynı zamanda hac yoludur. Kotyaion (Kütahya) ve Akroinos (Afyon) arasında iki güzergâh bulunmaktadır. İlki doğudan Meros üzerinden Altıntaş Ovası’na ulaşan bu yol, Bizans döneminden sonra Osmanlı yol ağında da kullanılmıştır. İkinci yol, günümüzdeki Afyonkarahisar ve Kütahya karayolu ile aynı olan Kotyaion (Kütahya), Akroinos (Afyon) ve Prymnessos (Süğlün) güzergâhıdır. X – XII. yüzyıllar arasında Bizanslıların ordu geçişini sağladıkları bu yol daha sonra Osmanlı ordularının menzil ve hac yolu olarak kullanılmıştır.

Frigya bölgesinin batısında irili ufaklı su kaynakları vardır. Sakarya (Sangarios) ve Sarısu (Bathys) ile birleşen ve en önemli kolu Porsuk (Tembris) ile Çıldırım Deresi (Knepelaos) olan, Gediz (Hermos); Büyük Menderes (Maiandros) ve kolları Çürüksu (Lykos) ile Köplü Çay (Hippourios) ve Banaz Çayı (Sindros), Batı Frigya’nın önemli su kaynakları olarak bilinmektedir. Dönem kaynaklarında Antik Çağ ve Ortaçağ’da Porsuk Çayı (Tembris) balık bolluğu ile anılmaktadır. Frigya’nın doğusunda yer alan Tuz Gölü (Tatta) bölgenin en büyük gölüdür. Acıgöl (Anaua/Sannaos), Eber (Tessarakonta Martyron) ve Işıklı (Klydros) diğer büyük göller arasındadır. Eber Gölü balıkçılık için zengin bir kaynaktır.

Bozkır ikliminin hâkim olduğu Frigya bölgesinin tarım için elverişli düzlükleri Anadolu’da başlıca tahıl üreten önemli bir merkez olmasını sağlamıştır. Bizans döneminde bölgede üretilen buğdayın doğrudan Konstantinopolis’e (İstanbul) gönderildiği de bilinmektedir. Synnada’da (Şuhut) da zeytincilik yapıldığı kaynaklardan aktarılmaktadır. Günümüze ulaşan mezar taşlarındaki tasvirlerden ve Yukarı Menderes Ovası’ndaki bir yazıttan; bölgede üzüm yetiştiriciliği yapıldığı da anlaşılmaktadır

Frigya bölgesinin ilgi çeken bir diğer unsuru da Antik Çağ’da at yetiştiriciliği ile öne çıkmasıdır. Özellikle talep edilen, yüksek fiyatlı atların yetiştirildiği bilinmektedir. Küçük ve büyük baş hayvan yetiştiriciliği ise önemli bir ekonomik faaliyettir. Frigya’nın bir diğer zenginliği yeraltı kaynaklarıdır. Bölgede, halen faaliyet gösteren mermer ocaklarının varlığı Antik döneme kadar uzanmaktadır. Bunlar arasında kaliteli olmasıyla dikkat çeken Dokimion (Afyon/İscehisar) mermeridir. Antik dönem yazarı Strabon, renk ve çeşitleriyle beğeni kazanan mermerlerin Roma gibi uzak mesafelere taşındığını belirtmiştir.

Frigya bölgesindeki kültür katmanlarının günümüzde izlenmesini sağlayan, Kaya kütleleri içine çeşitli işlevlerde oyulmuş mekânlardır. Özellikle Friglerden kalma anıtlar, bu birikimin en çarpıcı örnekleridir. Friglerle başlayan bu gelenek, Roma ve Bizans dönemlerinde de kesintisiz sürdürülmüştür. Bu yapısıyla, Frigya’nın Anadolu’da Kappadokya Bölgesi’nden sonra kaya oluşumları ve mimarisi bakımından en zengin bölge olduğunu söylemek mümkündür.

Bölgenin XVI. yüzyıldan itibaren Avrupalı seyyahlar tarafından ziyaret edildiği görülmektedir. Bunlardan ilki 1597’de İstanbul’dan Halep’e yolculuk eden John Sanderson’dur; 1800’de beş İngiliz’den oluşan askeri misyon İstanbul’dan Mısır’a yolculuk yapmak üzere Anadolu’dan geçer; içlerinden W.M.Leake, 1824’de notlarını yayımlamıştır. W.M.Leake, vadiyi izlerken oda mezarları, oyulmuş kayaları anlatmıştır. 1826’da oğlu Leon ile birlikte Alexandre de Laborde, 1834’de C.Texier ve 1837’de J. R. Steuart, gezilerine Hüsrev Paşa Hanı’ndan başlamışlar ve Yazılıkaya bölgesini tanıtmışlardır. 1858’de Barth ve Mordtmann, Seyitgazi’den bir rehberle Doğanlı Kale’yi görür, kayalara oyulmuş odaları, duvarları kemerlerle süslenmiş şapeli gezmişlerdir. 1861’de G.Perrot, Frigya kaya kalesinin planı ve iki görüntüsünü yayımlamıştır. İlk kez 1881’de olmak üzere 1884-1887 ve son olarak da 1907’de bölgeyi araştıran W.M.Ramsay, Köhnüş Vadisi ve Ayazin kaya yerleşiminden söz etmiştir.

Frigya bölgesi ile ilgili ilk bilimsel çalışmalar ise XIX. yüzyılın ilk yarısında başlamıştır. Bunlardan ilki 1836-37 yıllarında E.Chaput tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma bölgeye ilişkin yapılan ve günümüze ulaşan fotoğraflarıyla ilk belgeleme çalışması olması nedeniyle önemlidir. 1930’lu yıllarda Monumenta Asiae Minors Antiqua’nın (MAMA) çeşitli bölümlerinde epigrafik malzemeler yayımlanmıştır. Eskişehir-Seyitgazi arasındaki bölge ile Ayazin, Yapıldak gibi önemli Bizans yerleşimleri tanıtılmıştır. A.Gabriel tarafından 1937 yılında Midas Yazılıkaya’da başlatılan kazılar sırasında ekipte yer alan E. M. Haspels, daha sonra birkaç kez daha bölgeye geldi ve bölgedeki kaya anıtları ve kiliseler ile ilgili kapsamlı ilk yayını yapmıştır. Bölgeyle ilgili önemli bir diğer çalışma 1990 yılında Avusturya Bilimler Akademisi’nin süreli yayınlarından Frigya Bölgesinin Bizans dönemi için yapılan en detaylı tarihi-coğrafya çalışması olarak gerçekleştirilmiştir. Bölgede yapılan Bizans dönemine ait çalışma Prof. Dr. Ebru Parman’ın kitabıdır. Frigya bölgesinin Bizans dönemine ilişkin yapılan ilk Türkçe yayın olan kitapta, mimari-plastik eserlerin yanı sıra bölge, Bizans dönemi tarihi-coğrafyası ve kültleri ile de ele alınmıştır. Bölgenin Frig Uygarlığı’na ilişkin yapılan yüzey araştırmaları ve yayınları Prof. Dr. Taciser Tüfekçi Sivas tarafından yapılmıştır. Roma dönemi mezar yapılarının ele alındığı bir diğer çalışma Dr. Eser Kortanoğlu tarafından bilim dünyasına sunulmuştur. Bölgedeki eserlerin tanıtıldığı bir diğer yayın ise Kütahya Hava Er Eğitim Tugayı Anadolu Kültür-Sanat ve Arkeoloji Müzesi Kataloğu’dur. Bölgenin Bizans dönemi kaya mimarisini tanıtmayı, sorunlarını ortaya koymayı ve değerlendirmeyi içeren son çalışma, B.Y. Olcay Uçkan, editörlüğünde hazırlanan Frigya (Phrygia) Bölgesinde Bizans Dönemi Kaya Mimarisi, adlı kitaptır. Bölgenin Türk dönemine ilişkin çalışmalar Prof. Dr. M. Erol Altınsapan tarafından kaleme alınmıştır.

Günümüze gelen izler, kaya mimarisinin kesintiye uğramadan devam ettiğini göstermektedir. Buna bağlı olarak Bizans dönemi öncesinde Frigler tarafından yapılan kaya yerleşimlerinin Romalılar ve sonrasında Bizanslılar tarafından da kullanıldığı; yanı sıra bunlara yenilerinin eklendiği görülmektedir. Günümüzde köy yerleşim alanlarıyla iç içe olan kaya mekânlarının mevcut nüfus tarafından farklı işlevlerle kullanıldığına da tanık olunmaktadır. Kaya mekânları, ısı yalıtımı konusunda elverişli olduğundan özellikle gıda depolama amacıyla kullanılmaktadır.

Bölgedeki uygarlıkların, dışa karşı korunaklı olan kayaların içine oydukları mekânları gerek gündelik yaşam gerekse dini ibadetlerini gerçekleştirebildikleri yerler olarak tasarladıkları izlenmektedir. Mevcut mekânlar, sonrasında gelenler tarafından kendi kültür ve inançlarına göre uyarlanmıştır. Örneğin Bizans döneminde, Frig ve Roma dönemlerinin mekânları, Hristiyanlık inancına uygun ibadet mekânlarına dönüştürülmüş ve Bizans mimarisinin plan tiplerini içeren yeni örnekler eklenmiştir. Günümüzde kısmen yıkılmış olan Frig dönemi Küçük Kapıkaya anıtı içindeki ana tanrıça Kybele figürünün kaldırılarak niş etrafına haç motiflerinin kazınmış olması ikinci kullanıma iyi bir örnek oluşturmaktadır.

Bölgenin günümüze ulaşan kültürel birikimi, yerleşim merkezlerinden uzak, örenyeri olarak değerlendirilebilecek alanlarda yer almaktadır. Frig, Roma, Bizans, Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı eserlerinin bazen tek başına bazen bir arada yer aldığı örnekler çok sayıda belgelenebilir. Örneğin, Seyitgazi yakınlarındaki Kümbet Köyü, Frig, Roma, Bizans ve Selçuklu eserlerinin günümüz köy mimarisiyle bir arada yer aldığı yerleşim olarak dikkat çekici bir örnektir. Ancak günümüzde örenyeri olarak korunan tek yer Midas Anıtı’nın bulunduğu Yazılıkaya’dır.

Frigya Bölgesi, birden fazla vadi içerir. Özellikle Küçük Frigya (Frigya Epiktetos) olarak adlandırılan bölgede biri diğerinden çok uzak olmayan mesafelerde yer alan bu alanlar geniş bir açık hava müzesi olarak değerlendirilebilir. Örneğin İnli Yayla, Zahran Deresi, Gerdek Kaya, Doğanlı Kale gibi yerleşimlerin korunarak yaşatılabilmesi için açık hava müzesine dönüştürülmesi turizm açısından da önemli bir katkı olacaktır.

Bölgede Frig döneminden itibaren kullanılmaya başlanan ve günümüzde de yaşamın devam ettiği doğal kaya oluşumları ile iç içe geçmiş yerleşimler de mevcuttur. Bunlara en iyi örnek Ayazin, İnli, Seydiler ve Han gibi yerleşimleridir. Özellikle bu tür yerleşimler, günümüzde de yaşamın devam ettiği alanlar olmaları nedeniyle kültür turizminin gelişmesinde öncelikle ele alınması gereken alanlar olarak belirlenebilir. Bu örnekler arasında en çarpıcı olanı ise günümüzde, Eskişehir Afyonkarahisar karayolu üzerinden ulaşılan Ayazin’dir. Çoğu yerleşimle iç içe olan kaya mekânlarının Ayazinliler tarafından halen kullanılıyor olması yerel unsurlarla korumaya iyi bir örnek oluşturmaktadır. Özellikle, Ayazin köy mezarlığı, yerel halkın kendinden önceki kültürel birikime sahip çıkışının özgün bir örneği olarak belgelenebilir. Günümüzde de defin yapılan mezarlıkta Frig ve Roma dönemi kaya mezarları ile Bizans dönemi freskolu mezar şapellerinin, Türk dönemi mezar taşlarıyla bir arada duruşları, Anadolu’nun kendine özgü kültür anlayışını ortaya koymaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar

Altınsapan, M. E. (1999). Ortaçağ’da Eslişehir ve Çevresinde Türk Sanatı (11.-15.yüzyıllar Mimarisi). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları; Altınsapan, M.E. ve Palalı, M. (2018). Osmanlı Beyliğinin Kurulduğu Yer Eskişehir Karacahisar Kalesi kazı Buluntuları. İstanbul: Doğu Kütüphanesi Yayınları; Haspels, C. H. E. (1971). The Highlands of Phrygia; Sites and Monuments I-II. New Jersey: University Press, Princeton; Parman, E. (2002). Ortaçağ’da Bizans Döneminde Frigya (Phrigya) ve Bölge Müzelerindeki Bizans Taş Eserleri. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları; Ramsay, W. M. (2001). The Cities and Bishoprics of Phrygia; The Lycos Valley and South-western Phrygia. Oxford: Elibron Classics; Öztaşkın, M. (2019). Frigya (Phrygia) Bölgesi Bizans Dönemi Tarihi Coğrafyası. İçinde; Olcay-Uçkan, B. Y. (Editör) Frigya (Phrygia) Bölgesinde Bizans Dönemi Kaya Mimarisi. Eskişehir: Tepebaşı Belediyesi Kültür Yayınları; Strabon (1987). Coğrafya (Anadolu) Kitap XII, XIII, XIV. (Çev. A.Pekman). İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Olcay-Uçkan, B. Y. (2010). Frigya (Phrygia) Bölgesinde Bizans Dönemi Kaya Mimarisi. Eskişehir: Tepebaşı Belediyesi Kültür Yayınları.