Fresne-Canaye, Philippe

Seyyah ve Seyahatname Seyyah

(1551 - 1610)

XVI. yüzyıl başlarının zengin tüccar ve sanayicileri olan, hukukçular yetiştirmiş Parisli iyi bir aileden gelmektedir. Babası Jacques Canaye, oğluna Venedik’ten ayrılması ve hukuk öğrenimini Valencia Üniversitesinde yapması için 1572 yazında haber gönderdi.

Hıristiyan Avrupa’nın merakını her zamankinden fazla uyandıran Levant ülkelerini görmek, aynı zamanda Doğu diplomasisinin püf noktalarını öğrenmek için 22 yaşında Ragusa’ya gitmeye karar verdi ve burada büyükelçi M. Noailles’in maiyetine girdi. Noailles ile 14 . 01. 1573’te Ragusa’dan yola çıktı ve 28 Şubat’ta Pera’ya ulaştı. 9 Haziran’a kadar yaklaşık 100 gün İstanbul’da kaldı. Bu tarihte büyükelçinin mahiyetinden ayrılarak Ege adaları, Mora kıyısı ve Yunan adaları yoluyla Venedik’e gitti. Bir yıl sonra 20 Ekim tarihinde gemiyle Fransa’ya döndükten sonra hukuk öğrenimini tamamladı. IX. Charles’ın ölümünden sonra Paris’e gelerek baroya girdi. 14 . 01. 1586’da Fransa, Almanya, İngiltere ve İtalya’da kendi adına borçlanma yapmakla görevli başsavcılığa atandı.

Lozan’da oldukça uzun süre sürgün olarak kaldı. 24. 05. 1588’de devlet danışmanlığına atandı. Bu tarihten sonra da kendine çok sayıda önemli görevler verildi. 1593 ortalarına kadar Almanya’da kaldı. IV. Henri onu ünlü Fontainebleau tartışmalarında görev alan yargıçlar arasına kattı. Katolikliği yeni kabul eden Du Fresne, hoşgörülü olma özelliğini sürdürdü. Kral 1601’de onu Venedik büyükelçiliğin atadı. Altı yıl süren bu büyükelçilik görevi sırasında yazdığı mektuplar ölümünden sonra yayımlandı. Papa ile Venedik Cumhuriyeti arasındaki görüş ayrılıklarını ortadan kaldırmayı başardı. Fransa’ya döndükten sonra ticaret ve imalat komiseri olarak atandı, kral tarafından Almanya’ya gönderilmek üzereyken 50 yaşında Paris’te öldü. Karısı Renée de Courcillon’dan üç oğlan ve üç kız çocuğu oldu.

Tarih, arkeolojik ve coğrafya ile yakından ilgilendi. İstanbul anıtlarını büyük bir titizlikle ziyaret etti. Araştırmalarında eleştiriyi ön plana aldı, rivâyetleri reddetti. 14. 10. 1572’de bir Ragusa gemisi ile İstanbul’a doğru yola çıktı. Makedonya ve Bulgaristan üzerinden karadan ilerleyerek Şubat 1573’te İstanbul’a vardı. 9 Mart’ta padişahın huzuruna kabul edilen heyette idi. Heyet başkanının evinin bulunduğu Pera’nın ayrı bir kent olduğunu ifade etmekteydi.

Üç kürekli bir kayığa binerek boğaz kıyılarını ve Karadeniz boğazı girişini ayrıntılı olarak görmek için İstanbul Boğazı’nı aştıktan sonra boğazın girişindeki Kyaneia’da beyaz bir mermer sütunla karşılaştı. Anadolu yakası boyunca ilerleyerek Bizanslıların Hieron dedikleri Diana Tapınağı’nın kalıntılarını gördü. Buradan Mehmet Paşa’nın Üsküdar yakınlarındaki görkemli sarayına gitti. Üsküdar’ın padişahın en güzel ve en büyük saraylarının bulunduğu büyük bir kent olduğunu vurguladı. Buradan büyük bir Bizans kasabası olan Kadıköy’e geçti. İstanbul’un üçgen biçimde olduğunu, iki yanının denizle çevrili bulunduğunu ve kentin yedi tepe üzerine kurulduğunu, kara tarafından 13 bin kulesi bulunduğunu, kentin çift hendekle çevrili olduğunu, kentin surlarının kare biçimli kalın duvarlı kulelerle korunduğunu belirtmektedir. Eşsiz mimarisi sebebiyle İstanbul’un gözü olarak nitelediği Ayasofya’ya gitti; Sarayburnu’nu kartalın gagası, Ayasofya’yı ise kartalın gözü olarak niteledi. Atmeydanı’nı Türk evleriyle dolu bir yer olarak belirtmektedir. Burada mermer bir kaidenin üzerinde yer alan Dikilitaş’tan da bahsetmiştir. Buradan kentin her yerinden görülebilecek kadar yüksek bir yere kondurulmuş Süleymaniye Camii’ne gitti. Caminin avlusunun yanında bir kervansarayın ve üstü bütünüyle kurşun kaplı görkemli bir hastanenin bulunduğunu belirtmektedir.

09. 06. 1573’te İstanbul’dan ayrıldı. 23 Haziran’da yük almak için Bandırma’da kaldı; karaya çıkarak etrafı dolaştı. Eski Kyzikos harabelerini gördü. 7 Temmuz’da Bandırma Boğazı’ndan çıkıp mermerleriyle ünlü halkının bütünüyle Türklerden oluştuğu Marmara Adası’na ulaştı.

Buradan hareketle her yarım saatten daha kısa bir sürede bir geminin geçtiği Çanakkale Boğazı’nda ilerledi, Sestos ve Abydos’un yer aldığı Eceabat’ı, daha sonra Yeniçeri Burnu’nu geçti. Anadolu kıyısında Troya Kralı Priamos’un sarayının kalıntıları olduğu söylenen bazı duvarları gördü. Şarapları ve deniz üssü olmasıyla ünlü Tenedos’a (Bozcaada) ulaştı. Burada Constantinus’un yaptırdığı eski kilisenin kalıntılarını gördü. Buranın ormanlarla kaplı olduğunu, buğday yetişmediğini, bu yüzden buradaki Türk köylerinde sadece yulaf ekmeği yendiğini belirtmektedir.

Referanslar

Koçak, T. (2016). Philippe du Fresne-Canaye, Fresne-Canaye Seyahatnamesi 1573 (Çev. T. Tunçdoğan). İstanbul: Kitap Yayınevi; Fresne-Canaye, P. (2008). Fresne-Canaye Seyahatnamesi 1573 (Çev. T. Tunçdoğan). İstanbul: Kitap Yayınevi; https://isteblog.com/blog/philippe-du-fresne-canayenin-seyahatnamesi/, (Erişim tarihi: 18.07.2020).