De Tott, François Baron

Seyyah ve Seyahatname Seyyah

(1733 - 1793)

Fransa’nın Chamigny köyünde Antoine André de Tott ve Marie Ernestine Pesselier’in oğlu olarak dünyaya geldi (1733). Soylu bir Macar ailenin üyesi olarak baba Tott, Macar bağımsızlık hareketinin öncüsü II. Ferenc Rákócz’nin yanında savaştı. Mücadelenin başarısızlıkla sonuçlanması ve ortak düşman Avusturyalılar ile savaşta olan Osmanlı Devleti padişahı III. Ahmed’in Rákócz’yi davet etmesiyle birlikte Türkiye’ye sığındı. Rákócz ölene kadar Türkiye’de kalmayı tercih ederken André de Tott burada geçirdiği birkaç yıl içerisinde Türkçe öğrenerek Osmanlı bürokrasisinden bazı kişilerle çeşitli dostluk ilişkileri geliştirdi 1720 yılında Fransa’ya gitti. Fransa’da Berchény süvari alayında kendine kolayca subay pozisyonu bulan André de Tott, Fransa’nın aktif desteği ile yeni bir Macar bağımsızlık savaşı başlatmak üzere Türkiye’de yaşayan Macar göçmenlerle yakın ilişkiler geliştirdi. Babasının izinden giden François Baron de Tott da 1942 yılında daha dokuz yaşındayken Berchény süvari alayına katıldı. 1947 yılında patlak veren Lawfeld Savaşı’nda yaralandı ve 1954 yılında teğmenlik rütbesine ulaştı. I. Mahmud nezdindeki Fransız Elçi M. Deleurs’un ölümüyle yerine göreve getirilen eniştesi Comte de Vergennes’in sekreteri sıfatıyla 1755 yılının Nisan ayında Marsilya’dan babasının da içinde yer aldığı bir gemiyle Türkiye’ye geldi. Fransa Hükümeti tarafından ona biçilen görev Türkçe öğrenmek, Osmanlı Devleti’nin durumunu incelemek ve Kırım ile ilgili bilgi toplamaktı.

XVIII. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin gerileme içerisinde bulunduğu dönemdi. Bu nedenle askeri alanda dışarıdan getirtilen uzmanlar vasıtasıyla yenileşmeye ve yaşanılan kayıpların durdurulmasına çalışılmaktaydı. Osmanlı Devleti’nin yenileşme çabalarında Fransa; Avusturya ve Rusya tehlikesine karşı mücadelede önemli bir kaynaktı. Yardımları karşılığında Fransa, kapitülasyon imtiyazlarını genişletme ve ortak düşmanlar olarak Avusturya ve Rusya’nın ilerleyişini önlemek istemekteydi. Bu noktada 1763’te Paris’e dönen Baron de Tott, binbaşılık rütbesine de ulaştıktan sonra 1967’de Rus tehdidine karşı yardım için Kırım Hanlığı’na konsolos olarak gönderildi. Ancak Rusların Osmanlı donanmasını Çeşme’de yakması ve ağır kayıplar verdirmesi üzerine Baron de Tott, İstanbul’a geçerek Rus donanmasının geçişine karşı önlem olarak Çanakkale Boğazı’nı tahkim etti. Bunun yanı sıra Osmanlı Devleti’nin ağır ve zor ateşlenen toplarının varlığı karşısında padişah III. Mustafa’ya top dökümünde yardımcı oldu ve sürat topçuları ocağını kurarak hızlı ateş etme sanatını askerlere öğretti.

Baron de Tott tüm bu görevleri sırasında geçirdiği günleri Türkler ve Tatarlara Dair Hatıralar adıyla kitaplaştırdı ve 1785 yılında yayımladı. Söz konusu eser yayımlandığı tarihte Türkler hakkında Avrupa’da en çok okunan kitaplardan biri haline geldi. Ancak kitap genel itibariyle Türkler hakkında olumsuz bir anlatıya sahiptir.

Askeri bir uzman olarak Baron de Tott’a göre İstanbul jeopolitik konumu itibariyle dünya başkenti olabilecek yegane şehirdir. Gemiyle gelirken uzaktan bir amfi tiyatroya benzettiği İstanbul ilk bakışta hayranlık uyandırır; ancak yakınlaştıkça şehrin haraplığı dikkatini çekti. Tott, Türklere karşı da olumsuz izlenimlere sahiptir. Türkleri cahil olarak tanımlayan Tott’a göre bunun en önemli nedeni Arapça ve Farsça dil bilgisi ile şekillenmiş zamanın dili Osmanlıca’nın gerçek Türkçeyi fakirleştirmesidir. Bunun neticesinde de ona göre Türkler soyut bilimlerde gelişme gösteremez ve gerilerler. Öyle ki dönem itibariyle İstanbul’da gözlenen ölümcül veba salgınında Tott, Türklerin kör bir kader anlayışı içinde büyük bir güven duygusuna sahip olduklarını ve salgının ciddiye alınmadığını, diğer unsurlar olan Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerin ise başarı oranı nispeten yüksek bir ilaç üzerinde çalıştıklarını belirtir.

Tott yönetim şekli açısından da Osmanlı Devleti’ni keyfi hareket ettiğini ve bir istibdat yönetimi olarak devletin sert hükümdarlarla halkın üzerinde endişe uyandırdığını belirtti. Şeriat adamları topluluğu olarak tanımladığı ulemanın da dönem itibariyle devlet otoritesini sarstığını vurguladı. Özellikle şeyhülislam olarak görev yapan Murad Molla içkiye ve kadınlara düşkünlüğü ile Tott’un ilgisini çekti. Tott, Murad Molla’nın bu aşırılıklarının yanında emirlerini eksiksiz bir şekilde yerine getiren haydut adamlarıyla zorbalığa yönelerek başkalarının mallarına el koyduğunu belirtti. Eşi ve kayınvalidesinin daveti üzerine gözlemleme imkânı bulduğu saray hareminde hadımlar Tott tarafından bir tür yaratık olarak tanımlandı ve onların Türkiye’de bir ihtişam unsuru olarak kullanıldığını belirtti.

Tott genellikle tembel ve ihmalci olarak tanımladığı Türklerin, ölüleri defnetme konusunda hayret verici bir şekilde hızlı olduklarını gözlemledi. Tembelliklerinin nedenini ise Türklerin aşırı afyon kullanmaya yönelik eğilimlerinde aradı. Afyon kullanan Türklerin sürekli bir sarhoşluk hali içinde olduklarını belirtti. Tott’a göre özellikle Mevlevi dervişleri sarhoşluğu meyhanelerde aramaktaydı. Bu dervişler, din kisvesi altında halkı kandırmakta ve hatta bazıları kendilerini peygamberleştirmekteydi.

Yararlanılan Kaynaklar

Baron de Tott, F. (2004). 18. Yüzyılda Türkler (Çev. M. Reşat Uzmen). Ankara: Elips Kitap; Berkes, N. (2004). Türkiye’de Çağdaşlaşma. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları; Dávid, G. (1992). Baron de Tott, François, TDV İslam Ansiklopedisi, 5: 83-84; Gezer, Ö. ve Yeşil, F. (2018). Osmanlı İmparatorluğu’nda ‘Sürat’ Topçuluğu I (1772-1788): Top Döküm Teknolojisi, Bürokratik Yapı ve Konuşlanma, Osmanlı Araştırmaları, LII: 135-180; Tóth, F. (2014). La Correspondance Consulaire de Crimée du Baron de Tott (1767-1770) (Çev.: E. Sönmez Öz). İstanbul: Les Éditions Isis.