Apollonia Ad Rhyndacum Antik Kenti

Doğal ve Kültürel Miras Antik Kent

Apollonia ad Rhyndacum hakkında ilk detaylı bilgileri 1842’de William J. Hamilton’dan öğrenmekteyiz. XIX. yüzyıl boyunca birçok gezgin ziyaret etmiş ve kısa raporlar halinde notlarında yer vermişlerdir. 1888’de Reinach ve Lé Bas kentin planını ve bazı binalarını çizdiler. Bu aynı zamanda 1986’ya kadar yapılmış son çalışma olmuştur. Bu tarihte B. Yalman kentle ilgili bir tanıtım yazısı kaleme almıştır. 1990’da ise A. Abmeier kentin tüm tarihini özellikle yazılı belgelere dayanarak sunmuş ancak arkeolojik kalıntılara pek değinmemiştir. Apollonia ile ilgili en ciddi sayılabilecek bu çalışmanın ardından 1996 yılında Y. Ötüken bölgedeki detaylı araştırmasında kentin Bizans dönemi eserlerine de yer vermiştir. Ancak bu ilk çalışmalar Gölyazı’daki kalıntıları duyurmaya yetmemiştir. 1990’lı yıllara gelindiğinde kentle ilgili yapılmış ve daha çok epigrafik buluntular içeren araştırmalar göze çarpmaktadır. 1999’da bölgeye gerçekleştirilen ziyaret ve sonrasında başlatılan literatür araştırması sayesinde Gölyazı beldesinin sahip olduğu arkeolojik zenginliğin yeterince tanıtılmadığı anlaşılmıştır. Bu eksiklikten doğan hatalı yaklaşımlar Bursa ve çevresi için büyük önem taşıyan kalıntıları tehdit etmeye başladığında ise Gölyazı beldesi merkez olmak kaydıyla tüm Uluabat Gölü ve çevresinin tarihi-arkeolojik altyapısını belgelemeye yönelik bir, bilimsel araştırma projesi hazırlanmıştır. İlk çalışmalar sonunda Uluabat Gölü’nün bugün olduğu gibi geçmişte de çevresine güzellik katan ve zenginlik veren bir kaynak olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Özellikle Klasik Çağlar ve Geç Antik dönemleri boyunca merkez olarak kabul edilebilecek Apollonia önderliğinde tüm göl çevresinde bu zengin uygarlığın izlerine rastlamak mümkündür. Buna göre Uluabat Gölü çevresine ait bazı kalıntılar şu şekilde özetlenebilir:

Savunma Yapıları

Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Maksempınar Köyü, Uluabat Gölü’nün batısındaki yükseltinin zirvesine kurulmuş küçük bir yerleşimdir. Burada yapılan tespitler sonucunda köyün doğusundaki tepeyi çevreleyen alanda bir sur kalıntısı görüldü. Tamamıyla yıkılmış olan sur açıkça, yörede Oğlak Kalesi olarak adlandırılan yapıya aittir. Sur içinde ve çevresinde bulunan seramik parçaları yapının Demir Çağ’a uzanan bir kullanım evresine sahip olduğunu göstermektedir. Uluabat Gölü’nün doğu kesimindeki dağlık alanda kurulan kalelerin konumları göz önünde bulundurulduğunda birbirleri ile iletişim halinde olmalıdırlar. Nitekim Nilüfer ilçesine bağlı Kayapa ve Tahtalı köyleri arasındaki barajın güney tarafındaki sarp yükseltinin zirvesinde yer alan yapı bu görüşü desteklemektedir. Erintaşı Kalesi olarak adlandırılan kare planlı binanın duvarları büyük ölçüde yıkıldı. Ancak bu taş yığını içinde harçsız yerel taşlarla örülmüş duvar ve plan görülebilmektedir. Giriş tarafında, iki adet, kare planlı kule ile desteklenmiştir. Çevrede yapılan araştırmada yeterli ölçüde seramik bulunmaması, alanın çok dik ve kayalık olması ile ilgilidir. Buna karşın duvar işçiliği Helenistik örnekler ile paraleldir. Bölgede son derece parlak yaşanan Hellenistik ve Roma dönemlerine ait bu tür kalıntılar, çukur göl havzası içindeki, Apollonia Ad Rhyndacum ve Tahtalı gibi yerleşimlerin yüksek noktalara kurulan kaleler ile gözetlendiğini düşündürmektedir. Diğer yandan bölgedeki sosyal ve kültürel yaşam Geç Antik Çağ’da ve özellikle de Bizans döneminde önemini artırarak devam etti. Başta Gölyazı (Apollonia) olmak üzere kentler yeni surlar ile çevrilidir. Göl Kıyısında kurulan Gölyazı ve Karaoğlan gibi yerleşimlerde surların savunma işlevi dışında teras veya set duvarı işlevlerinin de bulunduğu düşünülmelidir. Belli dönemlerde yükselen göl sularının yerleşime zarar vermesini önlemenin en pratik çözümü bu şekilde bulunmuştur. Karaoğlan, Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı bir köydür. Burada yapılan araştırmalarda da köyün kuzeyindeki alçak yükseltinin (Kocaada) Bizans döneminde bir sur ile çevrelendiği görülmüştür. Uluabat Gölü’nün kuzeyindeki yüksek düzlükte kurulan Yenikaraağaç Köyü’nde bulunan kale ise çevrelediği geniş alan ve güçlü duvar karakteri ile tam bir savunma yapısıdır. Yaklaşık olarak MS XII. yüzyıla tarihlendirilebilecek bu yapı çevredeki diğer Bizans kalıntıları için de fikir vermektedir.

Nekropolis Alanları

Roma dönemine ait kayalara oyulmuş sandukalar ve podyumlar üzerine yerleştirilmiş lahitler bölgenin mezar geleneği hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Çok geniş bir alana yayılmış olan Apollonia Nekropolisi, içerdiği farklı mezar tipleri ve özellikle podyumlu mezarlarda görülen üstün mimari nitelikleri ile bölgede ölüm düşüncesine gösterilen saygının işaretlerini vermektedir. Yapılan araştırmalar Apollonia’daki geleneğin tüm çevre yerleşimleri etkilediğini göstermektedir. Nilüfer ilçesine bağlı Tahtalı yerleşimi bu noktada verilebilecek en önemli örnektir. Tahtalı’nın Elezyerler mevkii olarak adlandırılan alanda tespit edilen çok sayıda lahit, sanduka ve kapak parçası burada da bir nekropolisin varlığına işaret etmektedir. Lahit parçaları bölgenin genel eğilimine uygun olarak yerel kireç taşından yontulmuştur. Komşu Alaaddinbey Köyü’nde yer alan ve Tahtalı’dan getirildiği bilinen tam lahit gövdesi Antik Çağ’da Neocaesarea olarak belirlenen kentin nekropolisi ile ilgili bilinenleri de güçlendirmektedir. Aynı zamanda tamamlanmamış bir başka girlandlı sanduka ve bu bölgeye özgü kireç taşı malzeme, Tahtalı’da bir üretimin var olup olmadığı sorusunu gündeme getirmektedir. Çevrede yapılan incelemelerde Filetepe olarak adlandırılan kayalık yükseltinin taş ocağı olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Antik Çağ’da buradan taş alındığını gösteren keski izleri ve paralel oluklar değinilen üretim ile ilgili kanıtlar olarak değerlendirilmiştir.

Uluabat Gölü çevresinde tespit edilen diğer nekropolis alanı, Nilüfer ilçesine bağlı Kuruçeşme Köyü’ndedir. Dağlık kesimde kurulmuş olan köyün batısında bulunan nekropolis genellikle ana kayadan yontularak oluşturulmuş platformlar üzerine yerleştirilen lahitleri içermektedir. Çevreye dağılmış olan kapak ve sanduka parçaları düzdür. Seramik buluntular, alanın ve kalıntıların Roma dönemine ait olduğunu göstermektedir. Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Onaç Köyü ana kayaya yontulan lahit tekneleri ile dikkat çeken bir diğer yerleşimdir. Arkeoloji dünyasında bazı hazine spekülasyonları ile adını duyuran Dorak ve Onaç köyleri birbirine çok yakın (iki kilometre) konumda yer almaktadır. Dorak’ta tespit edilen Bizans dönemi inhumasyon mezarlık alanında gömüler, doğal anakaya kapaklar ile örtülüdür. Ayrıca, Apollonia örnekleri ile malzeme ve mimari benzerliği bulunan in-situ duvarlar burada mezar anıtlarının bulunabileceğini göstermektedir.

Kaya Anıtları ve Taş Ocakları

Uluabat Gölü’nün bulunduğu çöküntü alanı özellikle gölün kuzey tarafında kayalık ve sarp bir yükselti ile sınırlandırılmıştır. Ayrıca göl çevresi ve adalardaki kayalık yükseltiler de bölgeyi yapı malzemesi bakımından rahatlatmıştır. Araştırmalarda elde edilen en önemli sonuçlardan biri yerel malzemenin bu alandan sağlanmış olduğunun saptanmasıdır. Ayrıca bazı bölgelerde taş ocağı olarak kullanılan kayalık alanlarda Apollonia’da görülen kutsal alana benzer düzenlemelerin yapıldığı tespit edilmiştir. Bu noktada yukarıda değinilen Tahtalı, Filetepe en önemli örnektir. Taş ocağı olarak kullanılan kayalık yükseltinin güney yamacına oyulan basamaklar, aralarında daralan bir rampa ile en üstte tıraşlanarak düzleştirilen platforma ulaşmaktadır. Bu plan bir taş ocağından çok zirvedeki kutsal alana işaret etmektedir. Nilüfer, Kuruçeşme Köyü, Taşınaltı mevkiinde de basamaklı bir kaya kütlesi tespit edilmiştir. 325x300 santimetre ölçülerindeki kaya yükseltideki basamakların alt yarısı tahrip edilmiştir. Ön yüzde niş şeklinde işlenerek yüzeyi düzleştirilen 200 santimetrelik alan bu kütlenin kült işlevli kullanılmış olabileceğini göstermektedir.

Karacabey, Karaoğlan sınırlarında bulunan benzer nitelikteki kayalık yükselti (Bekçikaya) diğer örneklerde olduğu gibi taş ocağı olarak kullanılmıştır. Ancak tepenin kuzey tarafındaki niş ve hemen önündeki kuyu yine bir anıtı akla getirmektedir. Bu alanlardaki yoğun bitki örtüsü sağlıklı bir çalışma yapmayı engellenmiştir. Nilüfer ilçesine bağlı Unçukuru Köyü’nde, Kesiktaş mevkiisinde, kaydedilen anakayaya yontulmuş platformlar ve kanallar, yerel taştan yapılmış sütunlar ve diğer mimari parçalar da aynı nedenlerle tam olarak açıklanamamaktadır.

Höyükler

Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Ayaz ve İncilipınar köyleri arasında kalan Yakupdede Tepesi’nin kuzey yamacına dayalı höyük, içerdiği zengin seramik buluntu ile 2007 yılının en heyecan verici tespitlerinden birini oluşturmaktadır. Daha önce tescillenmemiş olan bu alan, olasılıkla küçük bir Arkaik yerleşim ve akropolisinden meydana gelmektedir. Akropolis olarak nitelendirilebilecek kayalık tepenin güney yamacı geç dönemde taş ocağı olarak kullanılmıştır. Höyük ise figürlü ve düz bantlı, zengin Arkaik seramik malzeme ile dikkat çekmektedir. Uluabat Gölü çevresinde sürdürülen Prehistorik araştırmalar dışında, bölgede ilk kez bu kadar erken tarihli klasik malzeme tespit edilmiştir. Apollonia ve Uluabat Gölü çevresindeki yerleşimlerin kronolojisi için İncilipınar’daki höyük oldukça önem taşımaktadır.

Geç Antik Dönem

Uluabat Gölü ve çevresi Bizans döneminde çok canlı bir merkez olarak dikkat çekmektedir. Bu dönemde göl içindeki adalarda dahi dinsel içerikli yapılaşma dikkat çekmektedir. Merkez olarak kabul edilebilecek Gölyazı’daki bu faaliyet yakın çevreyi de etkilemiştir. Araştırmalar sırasında tespit edilen çok sayıda Bizans yapısı ve mimari parça da bu parlak süreci göstermektedir

Nilüfer, Kayapa’nın yaklaşık üç kilometre batısındaki vadide yer alan tepede Bizans dönemine ait bir sarnıç yapısı ve binanın inşa edildiği tepeyi çevreleyen bir sur (istinat) duvarı bulunmuştur. Aynı yerde Çamlık olarak adlandırılan noktada ise, kaçak kazılarla ortaya çıkmış bir kilise yapısı ve etrafa dağılmış çok sayıda mimari parça kaydedilmiştir. Oldukça kaliteli mermer blokların yer aldığı kilise tabanının çok renkli mozaikle kaplı olduğu görülmektedir. Burada ayrıca lahit teknesi şeklinde anakaya oyularak oluşturulmuş mezarlar yer almaktadır.

Nilüfer ilçesi, Fadıllı Köyü, Yeşildere mevkiinde, Arıkaya adı verilen yükseltinin zirvesinde Bizans dönemine ait bir sarnıç tespit edilmiştir. Define kazıları ile ağır tahribata uğrayan yapı, 6,11x3,77 metre boyutlarındadır. Yeşildere mevkisinde ayrıca suyolu olabileceği düşünülen Bizans dönemine ait bir duvar tespit edilmiştir. 1,15 metre genişliğindeki duvarın ölçülebilen uzunluğu 17,50 metredir. Yoğun bitki örtüsü içinde devam eden duvar sağlam durumdadır ve bu haliyle çevresindeki diğer olası binalara işaret etmektedir.

Diğer Yerleşimler

Yukarda kalıntıları ile tanıtılan Tahtalı, Uluabat Gölü çevresinde ve Apollonia’ya yakın en önemli yerleşimdir. Tahtalı köy merkezinde Çeşme mevkisinde tespit edilen Roma dönemi duvarı ve ona birleşik inşa edilen tonozlu bir yapı bu noktadaki antik yapılaşmaya işaret etmektedir. Duvarın önünde yapılan altyapı kazısında çıkan heykel kaidesi de buradaki binaların savunma işlevinden çok resmi işleve sahip yapılar olduğunu akla getirmektedir. Üzerindeki yazıta göre İmparator Domitianus’un heykelini taşıyan mermer kaide 180x94 santimetre boyutlarındadır. Köşelerde akroterlerle zenginleştirilmiş düz silmeli başlık ve kaideye sahiptir. Cephesinde sekiz satırlık yazıt yer almaktadır. Fakat İmparator adının geçtiği kısım bilinçli bir şekilde silinmiş (damnatio memoriae). Araştırmalarda dikkat çeken bir tespit de gölün kuzey kesimindeki kültür gelişimimin Bizans öncesine uzanmaması, buna karşın güney taraftaki dağlık kesimde antik kentle paralel yerleşimlerin bulunmasıdır. Bu durum şüphesiz kuzeybatı taraftaki düzlüğün, Mustafakemalpaşa Çayı’nın getirdiği alüvyonlarla sonradan doldurulmuş olması ile ilgilidir. Nilüfer ilçesine bağlı Başköy, Karacaoba, Çatalağıl, İkizce ve Orhaniye köylerinin de yaklaşık XIX. yüzyıl başlarında Selanik göçmenleri tarafından yeniden kurulan Rum yerleşimleri olduğu yapılan görüşmelerle saptanmıştır.

Çatalağıl’da da Gölyazı’dan getirildiği anlaşılan dibeğe dönüştürülen kalker bir mimari blok, bir postament ve bir lahit teknesi tespit edilmiştir. Çevrede herhangi bir kalıntıya rastlanmamıştır. Köyün güneyinde, Rum yerleşimine ait geç dönem kilise ve değirmen ziyaret edilmiştir. Akçapınar Köyü de önceki Rum yerleşimi ile aynı alanda kurulmuştur. Rum evlerinin bir bölümü kullanılmaya devam etmektedir. Merkezdeki kilisenin inşasında çok sayıda antik bloğun kullanıldığı görülmektedir. Burada iki parça yazıtlı taş dikkat çekicidir. Ayrıca Dolapdeğirmeni olarak adlandırılan noktada Rum yapılarına ait temeller tespit edilmiştir.

Apollonia ad Rhyndacum antik kentinde tespit edilen buluntular Bursa Arkeoloji Müzesi’nde muhafaza edilmektedir.