Maddeye katkıda bulunan yazarlar:
-
2020
30 Aralık 1842’de İstanbul’da doğan Osman Hamdi Bey, Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit döneminde sadrazamlık görevinde bulunan Ethem Paşa’nın büyük oğludur. 1857 yılında eğitim için Paris’e gitti. Osman Hamdi Bey 12 sene Paris’te kaldı, bu sürede hem Paris Üniversitesinde hukuk derslerine hem de güzel sanatlar okulunda resim derslerine devam etti. Bu süre zarfına o dönemin önde gelen ressamları Boulanger ve Gérome’nin atölyelerinde çalışma fırsatı buldu ve kendini resim alanında geliştirdi. Osman Hamdi Paris’te bulunduğu sürede Marie adında bir Fransız’la evlendi ve bu ilişkiden Fatma ve Melek adında iki çocuğu oldu. İkinci evliliği yine bir Fransız’la, sonraki yıllarda Viyana’da tanıştığı Marie Palyart (Naile Hanım) ile oldu. Bu evlilikten Melek, Leyla ve Nazlı isimli üç kızı ve Edhem isminde bir oğlu dünyaya geldi.
1867 yılında Paris’te Milletlerarası Sergide Osmanlı Devleti adına temsilcilik yapan Osman Hamdi, 1869 yılında Bağdat’a yabancı işleri müdürlüğüne tayin olup, Vali Midhat Paşa ile çalışmalar gerçekleştirdi. Babasının onu apar topar geri çağırması ve Midhat Paşa’ya emanet edip Bağdat’a gitmesini sağlaması şüphesiz oğlunu adam etme niyetiyle alınmış kararlardı. Paris’teki zor ama keyifli hayattan koparılan genç adam için Bağdat memuriyeti bir soğuk duş etkisi yapmıştı, ama babasıyla yazışmalarına bakılırsa Irak’ın farklılığı ve Midhat Paşa’nın kararlılığından etkilenmişti. 1871 yılında İstanbul’da teşrifat-ı hariciyede (Dış ilişkilerde protokolü düzenleyen kurum) müdür muavinliği görevine getirildi. Bu görevde geçirdiği iki yılın ardından Sultan Abdülaziz’in görevlendirmesi ile Viyana’daki Milletlerarası Sergide temsilcilik yaptı. 1876’da Matbuat-ı Ecnebiye (yabancı basın) müdürlüğüne tayin edildi. Birinci Meşrutiyet’in ilanıyla Bulgaristan’a göreve gönderilen Osman Hamdi Bey Türk-Rus savaşında önemli bir rol oynayıp askeri alanda başarılı olduğunu gösterdi ve 1877 yılında Beyoğlu Altıncı Daire Belediye Müdürü oldu.
Savaşın sona ermesiyle memurluğu bırakmış resim dalında eserler vermeye odaklandı. Mihrap, Haremden, Kaplumbağa Terbiyecisi gibi birçok eseri günümüze ulaşmıştır. Resimlerinde; Türk sanatı, kültürü, mimarisi, çinili panoları, duvarlar, halılar, süslemeli objeler, örtüler, kandiller, rahleler, türbe mekanları, hat levhaları, aile portreleri, insan figürlerini kullanmış, Osmanlı kadınının iç ve dış mekanlardaki yaşayışını resmetmiş; Doğu/Batı, inanç/aşk, yaşam/ölüm gibi ikilemlerin izini sürmüştü. Perspektifli resim (batı tarzı resim) alanında Türk resminde ilk figürlü kompozisyon yapan ressam Osman Hamdi’dir. Figürlü kompozisyonlarında ilk defa kadın figürüne o yer verdi.
Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) müdürü Alman Dr. Philipp Anton Dethier’in 1881 yılında vefatı sonrasında Osman Hamdi Bey müdür olarak atandı. 1875’de Topkapı Sarayı depolarından Çinili Köşk'e taşınarak kurulan müzede eserlerin tasnifiyle ilgili sıkıntılar bulunuyordu. Müzedeki eserlerin tanımlanması ve düzenlenmesini yabancı uzmanları da görevlendirerek gerçekleştirdi. 1883 yılında Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlî’sini (Geleceğin Güzel Sanatlar Akademisi) kurdu. Osmanlı Topraklarında bulunan eserlerin yurtdışına kaçırılmasını önlemek amacıyla 1884 yılında Asar-ı Attika Nizamnamesi’ni yeniden düzenleyerek yürürlüğe soktu. 1883-1895 yılları arasında Nemrut, Myra, Lagina, Sidon, gibi kentlerde kazı çalışmalarına öncülük etti. O dönem Osmanlı topraklarında olan Sidon’dan (Lübnan) çıkartılan lahitleri denizyoluyla İstanbul’a getirtti ve bunlar için Çinili Köşk'ün karşısında yeni bir bina inşa edilmesini sağladı. Burada Türk topraklarında ilk kez müze binası olarak tasarlanan günümüz adıyla İstanbul Arkeoloji Müzesi, diğer adıyla Lahitler Müzesi’ni kurdu. İskender Lahdi gibi önemli eserleri barındıran müze kısa bir süre içinde dolunca, İslami eserlerin içinde bulunduğu Çinili Köşk’ü de sınırları içine alan ek binalar yaptırıp İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ni oluşturdu. Tüm bu faaliyetleri Batı’da dikkat ve hayranlıkla izlendi, pek çok devlet kendisini şeref pâyeleri, madalya ve nişanlarla onurlandırmış, üç Alman ve iki İngiliz üniversitesinden Fahri Doktor unvanı aldı.
Sualtı Kültür Mirası olarak adlandırılabilecek değerlerin devlet eliyle korunmasına yönelik dünyadaki erken örneklerden biri de Osman Hamdi Bey tarafından atıldı. Osman Hamdi Bey dünyada bir devlet tarafından yaptırılan ilk sualtı kazılarından birini de hayata geçirdi. Bu sualtı kazısı 1892 yılında Didim karşısında yer alan Farmako/Bulamaç Adası’nda yaptırıldı. Bu çalışma Osman Hamdi Bey'in yalnızca karada değil sualtında da bulunan kültürel miras değerlerine verdiği değeri göstermektedir. Kendisi tarafından hazırlanan 1884 nizamnamesi, dünyada bir devlet tarafından sualtı kültür mirasının korunması amacıyla hazırlandı bilinen en erken örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanında Selanik, Sivas ve Konya’da Vilayet müzelerinin kurulmasına ve ilk müze yayınlarının basılmasında da öncülük etti. Yurtiçinde ve yurtdışında ismi pek çok alanda saygıyla anılan Osman Hamdi Bey, 24. 02. 1910 tarihinde İstanbul’da hayata veda etti.
Referanslar
Cezar, M, (1987). Osman Hamdi Bey (1842 - 1910) Resim Sergisi 24. 02. - 14. 03. 1987 MSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi (Katalog). İstanbul; Cezar. M. (1990. Osman Hamdi Çok Yönlü Bir Kültür ve Sanat Adamıydı, Hürriyet Gösteri Sanat Edebiyat Dergisi: 4-8; Eldem. E. (2019). Osman Hamdi Bey’in “Karanlık” Yılları (1871-1881), Milli Saraylar Sanat Tarih Mimarlık Dergisi. 19: 53-75; Eldem. E.(2016). Osman Hamdi Bey’in Paris Yıllarıyla İlgili Yeni Bilgiler, Toplumsal Tarih Dergisi, 268: 48-59; http://www.beykoz.gov.tr/osman-hamdi-bey, (Erişim tarihi: 23.09.2020); Karpuz, H. (1997). Müzecilik. Konya; Mansel. A.M. (1960). Osman Hamdi Bey. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi; Öniz, H., Sütçüoğlu O. (2016). Sualtı Kültür Mirası, Osmanlı İmparatorluğu ve Osman Hamdi Bey. Arkeoloji ve Sanat: 241-248; Su, K. (1965). Osman Hamdi Bey’e kadar Türk Müzesi. İstanbul: Arkın Ofset Basımevi; Ulutaş. S. (2013). Osmanlı’nın Arkeoloji Algısı; Kilikya Örneği, Selevcia Ad Calycadnvm III, Olba Kazısı Yayınları: 233-249.
-
2024
İstanbul’da dünyaya gelen Osman Hamdi Bey (30 Aralık 1842), Sadrazam Ethem Paşa’nın oğlu, Halil Edhem (Eldem) ve İsmâil Galib’in ağabeyidir. İlkokula Beşiktaş’ta başladı ve 1856’da Mekteb-i Maârif-i Adliyye’ye kaydoldu. 1857 yılında ise hukuk eğitimi için Paris’e gönderildi. Ancak sanata ve özellikle resme olan alakası, hukuk eğitimin önüne geçince, Paris güzel sanatlar yüksekokulunda resim dersleri almaya başladı. Burada ünlü oryantalist ressamlardan Jean-Leon Gerome ve Boulanger’in atölyelerinde çalışmalarını sürdürdü. 1858 yılında Sırbistan ve Viyana’da ziyaret ettiği müzeler ve resim sergileri, dikkatini çekti ve resme olan hayranlığı daha fazla arttı. On iki yıl kadar Paris’te kalan Osman Hamdi Bey, en nihayetinde İstanbul’a dönerek burada çeşitli görevlerde bulundu. Birçok görevden sonra müze müdürü Dethier’in ölümü üzerine 1881 yılında müze müdürlüğüne getirildi. Çok sayıda yabancı müze müdüründen sonra Osman Hamdi Bey, Türk müzeciliğinin başına getirilen ilk Türk müze müdürü olarak da tarihe geçti. Osman Hamdi Bey ile beraber Türk müzeciliği, yeni bir döneme girdi. Müze müdürlüğü esnasında kültür ve sanat alanındaki çalışmalarına hız vererek aynı zamanda ülke sınırları içerisinde yer alan eserlerin korunması için nizamnamelerin hazırlanmasını sağladı. Nizamnameler sayesinde eski eserlerin yurtdışına kaçırılmasını önleyecek bir yasa düzenledi. 1884 yılında yürürlüğe giren Asar-ı Atika Nizamnamesi, 1973 yılına kadar geçerliliğini korudu. Müze müdürlüğü sırasında Nemrut Dağı, Sayda, Lagina, Tralles, Rakka, Boğazköy, Alacahöyük, Sakçagözü, Bozcaada gibi önemli kazılar gerçekleştirdi. Osman Hamdi Bey, yaklaşık olarak yedi yüz parça eserle devraldığı müze koleksiyonunu, bilimsel yöntemlerle sınıflandırarak kataloglarını hazırlattı. Bu katalogların düzenlenmesinde A. Joubin ve G. Mendel’in çalışmalarından büyük oranda faydalandı. Bunun yanı sıra müzede zengin bir kütüphane oluşturmayı da ihmal etmedi. Otuz yıllık Müze-i Hümayun, Cumhuriyet Dönemi’nde İstanbul Arkeoloji müzelerine dönüşerek önemli bir müze haline gelmeyi başardı.
Osman Hamdi’nin üzerinde durulması gereken en önemli yönlerinden biri de şüphesiz ressam kimliğidir. Özellikle figürlü kompozisyonlar ve portreler yanında peyzaj, natürmort, karakalem ve desenler yapmıştır. Resimlerinde kullandığı kompozisyonlarda; açık, anlaşılır bir çevre düzeni ve saydam ışığa önem vermiştir. Konuları ise genellikle doğunun tarihi binaları, peyzajı, mimari ögeleri ve en önemlisi kadın figürüydü. Kendisi Oryantalist bir ressam olmasına rağmen Oryantalist sanatçılardan daha farklı bir bakış açısıyla "doğuyu" ele almıştır. Yurtdışında ve yurtiçinde yer alan müzelerde ve çeşitli koleksiyonlarda Osman Hamdi’ye ait çok sayıda tablo bulunmaktadır. En bilindik tabloları arasında ise Camiden çıkış, Balıkçı, Yeşil Camide Kuran Okuyan Kız, Halı Satıcısı, Hamam, Kaplumbağa Terbiyecisi, Mimozalı Kadın ve Şehzade Türbesinde Derviş yer almaktadır. Osman Hamdi Bey aynı zamanda Asar-ı Atika Müzesi'nin yönetimine bağlı Sanayi-i Nefise Mektebini kurarak 1882 ve 1910 yılları arasında eğitim veren okulun müdürlüğünü de kendisi üstlenmiştir. Okul, Mimar Valoury, Mimar Bello, Ressam Adil, Mimar Vedat, Ressam Valeri gibi dönemin tanınmış sanatçılarından oluşan bir kadroya sahipti. Osman Hamdi Bey hem müzenin hem de Sanayi-i Nefise Mektebi'ndeki görevlerinden dolayı oldukça yoğun çalışmaktaydı. Bundan dolayı müzenin müdür yardımcılığına iyi birinin getirilmesini istediği için yurtdışı ve yurtiçinde eğitim gören kültürlü, yetenekli olan kardeşi Halil Edhem Bey’in gelmesini sağladı ve müzede çalışmalar onunla birlikte daha da hız kazandı.
Çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Osman Hamdi Bey, yaşamı boyunca eski eserlerin korunması için çok fazla emek harcamış, çoğu zaman kazılarda, müzede bizzat kendisi çalışmıştır. İyi bir müzeci, arkeolog, ressam ve aynı zamanda bürokrat olarak farklı alanlarda önemli görevler üstlenmiş ve hayatını buna adamıştır. 24 Şubat 1910’da Kuruçeşme’deki yalısında vefat etmiştir. Onun ölümü yerli ve yabancı sanatseverler tarafından derin bir üzüntü ile karşılanmıştır. Cenazesi, Şirket-i Hayriye vapuru ile Eskihisar’a götürülmüştür. Yaşamı boyunca çok sevdiği Eskihisar Köşkü'nün arkasındaki çam ve servilerin oluşturduğu koruluğa defnedilmiştir.
Referanslar
Cezar, M. (1971). Sanatta Batı’ya Açılış ve Osman Hamdi. İstanbul; Gerçek, F. (1999). Türk Müzeciliği. Ankara; Gündüz, F. (2007). Osman Hamdi Bey. DİA, İstanbul; Shaw, M.K.W. (2004). Osmanlı Müzeciliği. İstanbul; Yücel, E. (1999). Türkiye’de Müzecilik. İstanbul.
Ayrıntılı bilgi için bakınız
Gündüz, F. (2007). Osman Hamdi Bey”, DİA, İstanbul; Cezar, M. (1971). Sanatta Batı’ya Açılış ve Osman Hamdi. İstanbul;
-
2025
Osman Hamdi Bey, 30 Aralık 1842 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası, vezirlik, hariciye ve dâhiliye nazırlıkları yapan, Berlin ve Viyana’da sefirlik görevlerini üstlenen Edhem Bey’dir. Kardeşlerinden Halil Edhem Bey’i Türk müzeciliğinde önemli bir isimdir. İsmail Galip Bey ise ilk Türk nümismatlardandır. İlkokulu bitiren Osman Hamdi Bey, 1856'da Mekteb-i Maarif-i Adliye'de öğrenime başladı. Ancak bir süre sonra hukuk öğrenimi için Paris'e gitti. On iki yıl kaldığı Paris’te bir yandan hukuk öğrenimine devam ederken diğer yandan Paris Ecole des Beaux Arts’a kayıt olmuş ve dönemin ünlü ressamlarından olan Jean-Léon Gérôme ve Boulanger’den resim eğitimi aldı. 1867 yılında Paris’teki Dünya Sergisi’ne, bugün nerede oldukları bilinmeyen “Çingenelerin Molası”, “Pusuda Zeybek “ve “Zeybeğin Ölümü” isimli üç eseriyle katılmış ve 1868 yılında ülkesine döndü.
Bağdat'a 21 Mart 1869 tarihinde Vilâyet Umur-u Ecnebiye Müdürü sıfatı ile valiliğin yabancılarla ilişkilerini ve bu alandaki yazışmaları gerçekleştirmek için gitti. Fransızcayı çok iyi bir şekilde konuşabilen çok yönlü bir kültür ve sanat adamı olan Osman Hamdi Bey, Bağdat’ta yaşamaktan memnun değil bu nedenle 1871 yılında ülkesine döndü. Sarayda 1871 yılında Teşrifat-ı Hariciye Müdür Muavini olarak görevlendirilmiş ardından 1873'te Viyana'daki Uluslararası Sergi komiserliği görevine getirildi. 1874 yılı Haziran ayında Hariciye Nezareti Tahrirat-I Ecnebiye Müdürlüğü, 1875’te Hariciye Umur-ı Kâtipliği, 1876'da Matbuat-ı Ecnebiye Müdürlüğü, 1877-1878 yılları arasında kozmopolit Pera ve Galata semtlerini içine alan Altıncı Daire-i Belediye Müdürlüğü (şimdiki Beyoğlu Belediye Başkanı) görevlerini üstlendi. Kısa bir süre sonra bu son görevinden istifa etmiştir. 4 Eylül 1881 tarihinde Müze-i Hümâyun Müdürlüğü'ne atanmış ölümüne (1910) dek kurumun müdürlüğünü kesintisiz olarak sürdürdü. Müze müdürlüğüyle aynı dönemde, 1882'de Paris'teki Ecole deş Beaux Arts'ı (Güzel Sanatlar Okulu) örnek alarak müzenin hemen karşısına Sanayi-i Nefise Mektebi’ni kuran Osman Hamdi Bey kurucu müdür olarak atandı (1 Ocak 1882). Bir taraftan müzenin tanzimi ve katalogların yapımıyla uğraşırken diğer taraftan yabancı arkeologlarla kazılar yapmaya başladı. Osman Hamdi Bey, 1883'te kendi arkeolojik saha çalışmasını başlattı 1895 yılına kadar devam etti. Osmanlı İmparatorluğu'nda yabancı arkeologlar tarafından gerçekleştirilen kazıları kontrol altına almıştır. 1884 yılında yürürlüğe giren Üçüncü Âsâr-ı Atîka Nizamnâmesi’yle kazıdan çıkan eserlerin yurtdışına çıkarılmasının yasaklanmasını sağladı. Böylece arkeolojik eserler çıkarıldığı bu coğrafyada kalabilecektir. Bu nizamname ile yerli ve yabancı kişilerin resmî izinle yapacakları yurt kazılarında çıkacak eserlerin, doğruca müzeye girmesini sağladı. İlk olarak Kommagene krallarının (MÖ 162 - MS 72) tapınağının bulunduğu 1. Antiokhos'un (MÖ 69 ) yaptırdığı dev heykellerin yer aldığı Nemrut Dağı’nda kazılar gerçekleştirdi. Osman Hamdi Bey, 1882’de Heinrich Schlimann’ın Troya kazısını, 1884’te Carl Humann'ın Bergama kazısını denetledi.
Sidon’da Kraliyet Nekropolü’nde 30 Nisan 1887 tarihinde kazı yapmaya başladı. Fenike krallarına ait Sidon Kral Nekropolü'nde Fenike ve Helenistik dönemden on yedi lahit bulundu. Osman Hamdi Bey, bu nekropolün açılmasında, lâhitlerin hasara uğramadan çıkarılmasında ve vapurla İstanbul’a naklinde büyük başarı gösterdi.
Her dönem resime önem veren Osman Hamdi Bey’in en çok tanınan eseri olan "Kaplumbağa Terbiyecisi; Fransızca L’homme aux Tortues (Kaplumbağalı Adam), İngilizce Tortoises (Kaplumbağalar) ile tanınır. Osman Hamdi Bey’in bu meşhur eserinin birinci versiyonu (1906 yılında yaptığı) Pera Müzesi’nde ikinci versiyonu (1907 yılında yaptığı) ise Belma Simavi koleksiyonundadır. Dünyada çok önemli müzayedede eserleri koleksiyonerler ile buluşmuştur. Osman Hamdi Bey, 1910 yılında, Kuruçeşme'deki yalısında vefat etti. Vasiyeti üzerine Eskihisar'daki köşkünün bahçesine gömüldü.
Referanslar
Cezar, M.(1995). Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi Bey, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, I, İstanbul 1995, s. 316; Eldem, E. (2015). Osman Hamdi Bey İzlenimleri 1869-1885. İstanbul: P Kitaplığı; Holod, R., ve Ousterhout, R. G. (Eds.). (2011). Osman Hamdi Bey & Amerikalılar İçinde Osman Hamdi Bey & Amerikalılar: Arkeoloji, Diplomasi, Sanat. İstanbul: Pera Müzesi; Holod, R., ve Ousterhout, R. G. (Eds.). (2011). Osmanlı Arkeolojisi’nin Başlangıcı içinde Osman Hamdi Bey & Amerikalılar: Arkeoloji, Diplomasi. İstanbul: Sanat. Pera Müzesi; Kıbrıs, R.B. (2019). Osman Hamdi Bey, Bir Osmanlı Aydını, İstanbul: Pera Müzesi; Toros, T.(1990). Osman Hamdi Bey ve Çevresi, Tarih ve Toplum, 83, (Kasım): 24-28.