Neave, Dorina

Seyyah ve Seyahatname Seyyah

Dorina Neave 1881 yılında İstanbul’a ataşe olarak atanan babasıyla birlikte geldi, çocukluk ve gençlik dönemini kapsayan 26 yılını ailesiyle Kandilli sırtlarındaki Cliffton Yalısı’nda geçirdi. Babasının görevi ve İngiliz Devleti’nin gücü sayesinde İstanbul’daki devlet görevlileriyle yakın ilişki içinde oldu. II. Abdülhamit’in saltanat yıllarında İstanbul’da bulunan Neave, dönemin sosyal hayat üzerindeki etkilerini, toplumun içinde bulunduğunu düşündüğü sıkıyönetim, kargaşa ve adaletsizlik ortamına dair gözlemlerini "Twenty Six Years on the Bosphorus" adlı hatıratında kaleme aldı. 1933’te Londra’da İngilizce olarak yayınlanan eser, 1001 Temel Eser için Eski İstanbul’da Hayat adı ile Osman Öndeş tarafından Türkçeye çevrildi. Kitabın sonlarında 26 yıllık uzun süren bir ikametten sonra 26. 08. 1907’de İstanbul’dan ayrıldığını yazması, onun hayatının 1881’den itibaren İstanbul’da geçtiğini göstermektedir.

XIX yüzyıl sonları ile XX yüzyıl başlarındaki İstanbul hayatını canlı bir şekilde tasvir eden yazar, aynı dönemde İstanbul’da bulunan yabancı koloniler hakkında dikkate değer bilgiler vermektedir. Yoğun baskı, kargaşa ortamı olarak nitelendirdiği Sultan Abdülhamit devrinin toplumsal hayat üzerindeki etkilerini Batılı gözüyle değerlendirmektedir. XVlI bölümden meydana gelen Twenty Six Years on the Bosphorus ‘un XII. bölümünün (Katliamlar), 1978 yılında Osman Öndeş tarafından Türkçeye çevrilen ve Tercüman tarafından yayınlanan baskısında bazı yanlış anlamalara fırsat vermemek için yer almadığı bilinmektedir. 2008 yılında Dergâh Yayınlarından çıkan Neşe Akın tarafından Sultan Abdülhamit Devrinde İstanbul’da Gördüklerim adıyla çevrilen baskısında ise bu bölümün kitaba eklendiği anlaşılmaktadır.

Konuları oryantalist yaklaşımla değerlendiren Neave’in, dönemin siyasi ve kültürel ortamını, padişahın ve halkın giyim kuşamından yeme içme kültürüne dair izlenimlerini ve İstanbul’da karşılaştığı tüm olayları detaylı bir şekilde yansıttığı görülmektedir. Kitabında bahsettiği, yaşamının 26 yılını geçirdiği şehir, Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’dur. Ailesiyle birlikte ikamet ettiği bu şehirde her milletten esnaf ve satıcıları, Boğaziçi, Göksu ve Kâğıthane dereleri gibi kentin doğal güzelliklerini, İstanbul’un surları, Ayasofya, Kariye, Süleymaniye gibi anıtsal yapılarıyla tarihi mekânları, toplumun farklı kesimlerinden merasimleri, Mevlevi, Rufai dervişlerinin ayinlerini tüm detaylarıyla anlatmaktadır. Ayrıca İstanbul’u sarsan depremlerden, yangınlarından, baskınlardan da ayrıntılı bir şekilde bahsetmektedir.

Eski İstanbul’da Hayat adlı yapıtın Eski Günler adlı birinci bölümünde İstanbul’un, Boğaziçi, Kandilli sırtlarının panoramik görüntüsü, yangınlar ve cenaze merasimleri gibi yazarın tanık olduğu ve hatta etkilendiği olaylar yer alıyor. II. Abdülhamit adlı ikinci bölümde, Sultan’ın hayatından, Jurnalcilerinden, Padişah hakkındaki söylentilerden, Boğaz’daki ölümlerden, Yıldız Köşkü’nden detaylı bir şekilde bahsediyor. Türk yönetim yapısı ve yöneticileri ile ilgili bilgiler verirken II. Abdülhamid’in, Avrupa’nın en hayrete verici ve en çok korkulan şahsı olduğunu düşünüyor. Sultan’ın her sabah casuslarının jurnallerini okuduğuna; öldürülmekten korktuğu için de muhafız kıtasından görevlinin uyurken dahi başucunda beklediğine dair bilgiler aktarıyor.

Alman İmparatoru ve İmparatoriçesinin ziyaretlerini, İngiliz itibarının çöküşünü Türk askerleri ve İngiliz kadınları arasındaki çirkin karşılaşmaları ise İngiliz Etkisi adlı üçüncü bölümde dile getiren yazar diğer bölümlerde sırasıyla Aile Olayları başlığı altında ders aldıkları mürebbiyelerden ve hizmetkarlardan söz ediyor. Boğaziçi’nde geçen, Türk kadınlarının haremdeki yaşantılarını, konuk edildiği Türk düğününü, Türk hamamlarını aktarıyor. Türk kadının özgürlüğüne ilişkin farklı bir yaklaşım sergilemektedir. Yazar tutsak gibi yaşayan Türk kadınlarının dış dünyaya ilgisini ve Avrupalılaşma çabalarını gereksiz bulmaktadır. Onlara bir yandan kafese kapatılmış oldukları için acırken diğer yandan onların doğulu kalması gerektiğini düşünmektedir.

Kadınların dışarı çıkarken ferace adı verilen tek parça gündelik giysi giydiklerinden, başlarına çene altında iğneledikleri bir örtü ve yüzlerini de peçe adı verilen kalın kumaşla örtüp dışarı çıktıklarına değinmektedir. Hanedan mensubu kadınların ise şeffaf yaşmak peçeleriyle son derece şık çarşaflar giydiklerinden, modayı takip eden bayanların tül gibi şeffaf peçe taktıklarından bahsetmektedir. Türk kadınlarının fiziksel özelliklerinden de bahsetmektedir. Türk kadınlarınınki kadar güzel ve bakımlı elleri hiçbir yerde görmediğini, tırnak bakımlarını kendilerinin yaptıklarını, halk tabakasından kadınların tırnaklarını kiremit rengi kına ile boyadıklarını bildirmektedir. Kadınların zevk aldığı meşguliyetler arasında arkadaşlarını ziyaret, boğazda kayıkla gezmek, araba gezintileri yapmak ve Beyoğlu’nda ve İstanbul’da alışveriş yapmak gelmektedir.

Beşinci ve altıncı bölümlerde Boğaziçi’nde Hayat ve Haremler ve Bir Paşa başlığı altında Türk kadınların misafirperverliklerine adetlerine gelenek ve göreneklerine değinmektedir. Türk kadınlarının çok misafirperver olduğunu, kendisinin Türk kadınlarını ziyaretten zevk duyduğunu, yalnız dört hanımdan hangisini önce görme konusunda zor duruma düştüğünü ifade etmektedir. Türk kadınlarının misafirlerini büyük bir kibarlıkla kapıda karşıladığını, sağ elini önce yere ve sonra dudaklarına ve alnına değdirerek buyurun derdi. Misafirler oturdukları zaman konuşma başlamadan önce aynı selam tekrar ettiğini dile getiriyor. Yaşlı kadınların genellikle minderlerde oturup susmayı tercih etiğini konuşmayı gençlere ve cariyelere bıraktıklarını da sözlerine ekliyor. İkramlardan da detaylı bir şekilde bahsederek, tepsilerin üzerinde kristal kavanozların, kavanozların içinde gül ve portakal çiçeği reçellerinin, kristal bardaklarda ise kaşıkların ve suyun bulunduğunu anlatıyor. Misafirler bir kaşık reçel alır, su içer ve kaşıklarını tepsinin üstündeki diğer bir bardağa koyarlardı şeklinde ritüeli tarif ederek, başka bir hizmetçinin kahve ve sigara getirdiğini, misafirler sigara içmezlerse ev sahibinin de içmediğini belirtiyor.

Balık, Yangın ve Şenlik adlı yedinci bölümde donmuş balıkların kıyıya vurduğundan, yaşadıkları Clifton Yalısı’nın yangınından ve yağmacılardan bahseder. İstanbul’daki yangınlarla ilgili bilgiler verirken yangınların genellikle patlıcan mevsiminde çıktığını, çünkü patlıcanlar kızartılırken ocaklardan fırlayan kıvılcımların ahşap evleri hemen tutuşturduğunu ifade etmektedir. Yangının çıktığı esnada Kandilli’ye yakın bir tepeden yedi pare top atıldığını, sonra bekçilerin bağırarak yangının nerede olduğunu bildirdiklerini, tulumbacıların varda sesleriyle yangını söndürmeye koştuklarını da sözlerine eklemektedir.

Sekizinci bölümde İstanbul’daki Gezintilerini, Ayasofya, Süleymaniye camilerini, Sultanın hazinesini, Topkapı Sarayı’nı, şehrin surlarını, İstanbul’un en büyük ve önemli meydanlarından biri olan Bizans döneminde Hipodrom, Osmanlı döneminde At Meydanı olarak bilinen Sultanahmet Meydanı’nı, Bizans kiliselerini tasvir ediyor.

‘Dini Ayinler ve Hayatın Tatsız Görünümü’ başlığı altında İstanbul’daki farklı topluluklara ait dinlerden, Mevlevi dergâhından, Rufai dervişlerinden, vaftizlerden, evlenme törenlerinden, seyyar satıcılardan söz eden Neave, İstanbul’da kaldıkları yıllarda Kış ve Yaz başlığı altında bu mevsimlerde yaşamlarını nasıl geçirdiklerini, elçilik toplantılarının yanı sıra kışın av partilerinin düzenlendiğini, yazın ise kriket, polo, yüzme ve ata binmek gibi spor faaliyetlerini anlatır. Türk-İngiliz ilişkileri ile ilgili bilgiler verirken İngilizlerin en iyi dostlarının Türkler olduğunu ancak Türklerin İngilizleri çok sevdikleri halde onlara şifa bulmaz çılgınlar gözüyle baktıklarını ve deli İngiliz dediklerini ifade etmektedir. Neave’ye göre bir Türk efendisinin Anadolu yakasında Beykoz Çayırı’nda İngilizlerin oynadığı kriket maçlarını seyretmekten daha çok hoşlanacağı bir şey yoktu. Saatlerce İngilizlerin yakıcı öğle güneşi altında koşuşturmalarını hayretler içerisinde seyrettiklerini ve bundan zevk aldıklarını belirtir.

İstanbul’u Sarsan Depremler ve Sonrası başlıklı 11. bölümde 1894 depreminin yarattığı felaketleri, eşkıyaların yağmalarını, tifo gibi salgın hastalıkla mücadelelerini ve çevresindeki dostlarının yardımlarını ayrıntılı bir şekilde aktarıyor. Yine bu bölümde Asya ve Avrupa’daki Göksu, Kağıthane dereleri gibi mesire alanlarında geçirdikleri günleri ve oradaki izlenimleri dile getiriyor. Cemiyet Hayatı başlıklı 12. bölümde İngiliz büyükelçilerini İstanbul’daki Noel Ziyaretlerini, Karnaval ve perhiz, Yumurtaların kutsallaştırılması ve Ortodoks Paskalyası alt başlıklarıyla Cemiyet Hayatından söz eder. Ardından Akdeniz Filosu adlı 13. bölümde Amiral Sir John Fisher, Lord Charles Beresford gibi İstanbul’u ziyaret eden İngiliz yetkililerden bahsettikten sonra Hadiseli Günler başlığı altında sokak köpeklerinden, seyyar satıcılardan, Amerikan Büyükelçiliğindeki balodan, İsveç Prensi William’ın İtalya Prensi Colonna’nın davetlerinden bahseder. 15. bölümde Nirvana başlığı altında inşaatlarda yaşanan sıkıntılardan, talihsizliklerden ve Nirvana adlı geminin kutsanmasından bahsedilirken Veda adlı son bölümde de ayaklanmalardan, Abdülhamit’in kaderinden, Osman Paşa ve Londra Konferansı’ndan, Boğaz’dan geçen bir tankerin batması ve benzin deposundan sızan petrolün denize ve Boğazdaki yalılara sürüklenmesiyle çıkan yangında Clifton Yalısı’nın da yanıp kül olduğundan bahsederek kitabına son veriyor.

Yararlanılan Kaynaklar

Ağırbaş S. (2019). İngiliz Gezgin Mary Adelaide Walker’ın Eserlerinde Osmanlı Dünyası (Yayınlanmamış doktora tezi). İzmir: Ege üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Arslan Sevin N. (2002). 19. Yüzyılda Yakındoğu’ya Giden İngiliz Kadın Sanatçılar, Uluslararası Sanat Tarihi Sempozyumu Bildiriler. İzmir: Ege Üniversitesi Yayınları; Düğer S. (2016). Kadın Seyyahların İzlenimlerinde Osmanlı ve Batı Dünyası. İstanbul: Gece Kitaplığı; Nalçacı, N.N. ve Çetinkaya, N. (2010). Dorina Neave. İstanbul’un 100 Seyyahı. İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları; Neave L. D. (1978). Eski İstanbul’da Hayat. (Çev. Osman Öndeş). İstanbul: Tercüman 1001 Temel Eser; Neave D. (2008). Sultan Abdülhamit Devrinde İstanbul’da Gördüklerim. (Çev. Neşe Akın). İstanbul: Dergâh Yayınları; Şahin G. (2007). İngiliz Seyahatnamelerinde Osmanlı Toplumu ve Türk İmajı. İstanbul: Gökkubbe Yayınları.