Dünyada Müzeciliğin Gelişimi

Müze Müze Yönetimi

Müze tarihi, kültürel, sanat ve bilim gibi doğal ve beşeri süreçlerle ortaya çıkan eserleri veya bu eserlerin gelişimini sağlayan her türlü unsurun saklandığı, teşhir edildiği mekanlar olarak tanımlanmaktadır. Müzeler günümüzde toplumların sosyo-kültürel hafızasını oluşturan mekanların başında gelmektedir. Bu yüzden bu mekanlar toplumun geçmişi, bugünü ve geleceği arasında bağ kuran; halka açık, insanların yaşadığı çevreye tanıklık eden unsurlar üzerinde araştırmalar yapan, bunları toplayan, muhafaza eden, mevcut bilgiyi paylaşan, eğitimlerin yapıldığı ve devamlılığı olan bir kurumdur. Müzeler, geçmişi günümüze taşımanın yanında insanların sosyalleşme ve bilgilenmesini keyif alarak yaptığı bir merkez durumundadır.

Uygarlık tarihinde, çeşitli amaçlarla bazı nesneleri biriktirme, saklama, koruma ve sergileme gibi faaliyetler bulunmaktaydı. Bu amaçla biriken eserler bir koleksiyona dönüşerek müzeciliğin tarihini oluşturmaktadır. Koleksiyonlardaki eserler zamanla belirli grup ve sıraya göre tasnif edilmiş, bu şekilde sergileme yöntemleri gelişmiştir. Tüm bu çabalar daha kapsamlı ve planlı bir düzenlemeyi beraberinde getirerek; koleksiyonlar devlet, vakıf ve özel girişimlerle desteklenerek müze formuna dönüşmeye başlamıştır. Bu aşamadan sonraki gelişme ise müzeleri türlerine ayırmak olmuştur. Tarihi süreçte yaşanan bu değişim ve gelişime; teknolojik, ekonomik, politik ve eğitim gibi değişkenlerin eklenmesiyle farklı disiplinlere ait çok sayıda müzenin modern çağda ortaya çıkmasına ortam hazırlamıştır. Tarihi süreç içerisinde sürekli gelişen ve kendi kimliğini kazanarak çok sayıda müzenin kurulmasıyla bugüne ulaşmıştır.

Müzeler her ne kadar sergilenmek istenilen nesnelerin bulunduğu bir binayı kast etse de, aslında günümüzde müze kavramı oldukça gelişmiş durumdadır. Müzeler günümüzde kapalı mekanlarda olabildiği gibi açık alanlarda da olabilmektedir. Kapalı veya açık fark etmeksizin her türlü müze bir nevi araştırma ve eğitimlerin gerçekleştirildiği birer enstitü görevi gören mekanlardır. Müzeler toplumların kendi kültürel değerlerini ve insanlık tarihinin değerli eserlerinin korunması amacıyla bir araya getirilmesi gibi özel veya genel bir amaca hitap edebilmektedir. Bir devletin politikasını yansıtabildiği gibi özel teşebbüslere dayalı olarak kurulmuş da olabilir. Bu yüzden müzeler devlet, vakıf veya özel şahıslar tarafından kurulabilmektedir.  Arkeoloji Müzeleri, Anadolu Medeniyetler Müzesi, British Museum ve Louvre gibi müzeler kamu idaresince desteklenirken, koleksiyon veya antika müzeler şahıslar tarafından desteklenebilmektedir.

Müze kelime anlamı olarak Yunanca ”mouseion”den türemiştir. Bu, kelime”bilimler tapınağı”  veya ”ilham perilerinin yaşadığı yer” anlamı taşımaktadır. Mitolojide ise müze kelimesi farklı alanlarla uğraşan “mousai” olarak varlığına inanılan tanrıçaların, perilerin isimlerinden geldiği için “mouseion” şeklinde ifade edilmiştir. Dünyada ilk müzenin MÖ 300’lerde I. Ptolemaios tarafından İskenderiye kentinde kurulduğu kabul edilir. Tarihte devletlerin yaptığı savaşlarda elde ettiği ganimetleri, toplanılan eşyalar, çok değerli ve daha az değerli eşyalar belirli mekanlarda tutularak güç göstergesi olarak teşhir edilmiştir. Örneğin İmparator M. C. Marcellus (MÖ 42- 23), savaşlarda kazandığı ganimetleri Roma’da sergileyerek müzecilik açısından önemli bir süreci yaşatmıştır. Ayrıca İmparator Hadrianus (MS 76-138) ve Neron (MS 37-68) heykel koleksiyonlarını saraylarında muhafaza etmişlerdir. Devlet liderlerini takip eden soylu kişiler de birer koleksiyonere dönüşmüş durumdadır. Şahsi ve oldukça dar bir alanda da yaşansa müzecilik alanında önemli gelişmeler olmuştur. Toplanan eşyalar o kadar çok artmıştı ki, Antik Yunan tarihinde bu eserlerin konulması için hazine binalarının (thesauros) yapıldığı görülmektedir.

Bu süreçte bilginin yaygınlaşmasıyla toplanan eşyaların artması sağlanırken kütüphaneler ortaya çıkmaya başlamıştır. İskenderiye ve Bergama kütüphaneleri bu dönemde kurulması açısından önem arz etmektedir. MÖ 323’te Büyük İskender öldüğünde Mısır yönetimini üstlenen general I. Ptolemaios (MÖ 367-MÖ 283) bir sanat meraklısı olmasından dolayı sarayın bir bölümünde müze ve kütüphane kurmuştur. Döneminde bilginin merkezine dönüşen ve bilim insanlarının meskeni olan kütüphane, müzenin gelişimini de olumlu yönde etkilemiştir. Eğitim, sanat ve kültürel açıdan bir çok sanat eserleri ve bilimsel aletin bulunduğu müze sürekli geliştirilmiştir. Bu açıdan müze kavramının ve müzeciliğin başladığı yer olarak kabul görmektedir. Müze, tarihi süreçteki yangınlar (MÖ 48), savaş ve bakımsızlıktan dolayı yok olmuştur.

Orta Çağda da durum pek farklı değildir. Dönemin en güvenilir merkezleri olan kale ve şatolar soylulara ait değerli eşyaların korunaklı mekanlarda tutulması ve bakımının yapılması amacıyla eser toplama merkezi olmuştur. Daha sonra daha büyük nitelikte kültürel değere sahip eserlerin muhafaza edilmesi gibi yollar izlenerek müzecilik bir sektör durumuna dönüşmeye başlamıştır. Kiliseler bu dönemde önemli eser toplanan yerlerden olmuştur. Halka kapalı olan mekanlarda belirli bir kesimin dışında kimsenin görmesi mümkün değilken, kilisedeki eserlerin bir kısmı ziyaret esnasında görülebilmektedir. Avrupa’da XV. yüzyıl sonrasında oluşturulan koleksiyonların ziyarete açıldığı bilinmektedir. Rönesans ve reform süreçlerinde bilgiye verilen önemin artması kültür ve sanat alanında da ilerlemelere yol açmış, bunda en önemli katkıyı müzeler görmüştür. Bu dönemde önceki medeniyetlere ait değerli kabul edilen nesneler ve doğa bilimlerine ait unsurlar sistematik bir şekilde toplanmıştır. Toplanan bu eserler daha çok araştırmacıların kütüphanelerinde veya çalışma odalarında tutulmuş, sadece belirli kişiler görebilmiştir. Bu konu üzerine alanında çalışmalar yapan İtalyan Ulisse Aldrovandi (1522-1605) elindeki verilerle bitki, hayvan, kuş yumurtası gibi farklı alanlardan oluşan doğa kitabı yazmıştır. Modern Avrupa müzelerinin öncüsü olarak kabul edilen Medici Sarayı 1440 yılında inşa edilmiş; bu mekan dönemin önemli sanat merkezi olmuştur. Michelangelo, Raffaello, Donatello ve da Vinci gibi sanatçılar bu merkezde yetişmiştir. Bu açıdan müze oluşumunun merkezi olarak da kabul görmektedir. Bu dönemde Avrupa’da bazı üniversitelerde müze merkezi olarak adını duyurmuştur. Eğitim, temel uygulama, farmakolojik birimlerin olduğu üniversiteler bu açıdan öncü olmuştur. 1550 sonralarında İtalya, Fransa, İngiltere, Almanya gibi Avrupa ülkelerinin başını çektiği bir çok merkezde botanik, zooloji, anatomi, tarihi ve kültürel merkezler kurulmuştur. Avrupa’da ilk botanik koleksiyonu Pisa Üniversitesi’nde (İtalya) 1544 yılında oluşturulmuştur. 1546’da ise Padua’da bulunan bir botanik bahçesi halka açılarak sergilenmeye başlanmıştır. Üniversitelerdeki ilk sanat koleksiyonu ise 1546’da Oxford Üniversite’sinde oluşturulan resim koleksiyonu olmuştur.

XVII. yüzyılda elit kesimin bilim sanat koleksiyonları ve kütüphanelerin sayısı artış göstermiştir. Bu dönemde de diğer ülkelerden getirilen eserler depolanmaya ve sergilenmeye devam etmiştir. Önceki dönemlerden bir fark olarak XVII. yüzyılda karma şekilde olan koleksiyonların yerini belirli ürün gurubunun olduğu eserler almıştır. Örneğin heykel, sikke, madalyon, kılıç gibi daha dar alanlı eserler olmuştur. Bu yüzyıl koleksiyonların müzeye dönüştüğü bir dönem olması açısından müzecilik tarihi açısından önemlidir. Özellikle Avrupa ülkelerinde 1617 yılında Bologna Üniversitesinde bulunan doğa ve sanat koleksiyonu müzeye dönüştürülmüş, yine aynı şekilde 1638’da Oxford Üniversitesi, 1671 yılında Basel Üniversitesinde faklı kişi ve kurumların koleksiyonları üniversitelerde birleştirilerek müzeye dönüşmüştür.

Dünya tarihinde sivil halka açılan ilk müze 1683 yılında Oxford’da faaliyete geçen Ashmolean olarak kabul edilmektedir. Bu müze içinde tarihi-kültürel ve sanatsal ürünlerin yanında botanik ve tabiatla ilgili bölümlerde bulunmaktaydı. Bu müze günümüzde Oxford’da bilim tarihi müzesi olarak varlığına devam etmektedir.

XVIII. yüzyıl özellikle Avrupa’da müzeciliğin hız kesmeden devam ettiği bir dönem olmuştur. Avrupa’da bu yüzyılda başlayan müzecilik diğer ülkelere ancak XIV. yüzyılda açılmaya başlanmıştır. Bu yüzyılda daha çok Avrupalıların farklı ülkelerden topladıkları, kaçırdıkları eserleri sergilemek için mekanlar oluşturmuşlardır. 1750 yılında Paris Luxembourg Sarayında açılan kraliyet koleksiyonları halka açılan ilk müzelerden olmuştur. Ancak bu müze günümüze kadar ulaşamamıştır. Bu yüzyılın diğer bir müzesi ise British Museum’dur. Bir koleksiyoner olan Hans Sloane’nin bağışladığı eserler 1759’da British Museum’da halka açılmıştır. Müzeye daha sonra diğer koleksiyonerler de bir çok eser bağışlamıştır. Bir dönem müze ilk bağımsız ve ilk halk müze olarak tanımlanmış, ancak girişin izne tabi olması ve müze anlayışının oturmamasından dolayı bu tanımlama özelliğini karşılayamamıştır.

Bu müzenin ardından ilk özel sanat müzesi şeklinde tanımlanan St. Petersburg’daki Hermitage Müzesi 1764 yılında kurulmuş, halka ise 1852 yılında açılmıştır. 1784 yılında açılan Viyana Belvedere Sarayı ve 1789 yılında açılan ve imparatorluk koleksiyonlarının sergilendiği Louvre Müzesi diğer önemli müzeler olmuştur. Louvre sarayının bir bölümünde açılan müze 1793 yılında halka açılmış, tablolar, doğu medeniyetleri, Mısır, Yunan, Roma’den getirilen eserler ile Avrupa heykelleri sergilenenler arasında bulunmaktadır. Müze aynı zamanda Fransa’da faaliyete geçen ilk devlet müzesi olmuştur. Fransa’da açılan bir diğer önemli müze ise 1795’te Augustins Manastırı’nda faaliyete başlayan Fransız Anıtlar Müzesi’dir.

Avrupa başta olarak üzere dünya genelinde bir çok müze kurulurken Oxford Ashmolean Müzesi’nden esinlenmiştir. Bunlar arasında 1735’te İsveç Lund Üniversitesi Zooloji Müzesi, 1771’de İtalya’da Pavia Üniversitesi Doğa Tarihi Müzesi ve 1807’de İskoçya Glasgow Üniversitesi Hunterian Müzesi sayılabilir.

XIV. yüzyıl müzeciliğin Avrupa dışında da yaygınlaşmaya başladığı görülmektedir. Bu yüzyılda açılan müzelerden başlıcaları; Estonya Tartu Üniversitesi Zooloji Müzesi (1802), Londra National Gallery (1824), Berlin Altes Müzesi (1830), Londra mimarlık müzesi (1851), Londra Victoria and Albert Müzesi (1852), Lyon Sanat ve Endüstri Müzesi (1856), Londra Bilim Müzesi (1857), İstanbul Müze-i Hûmayum /İmparatorluk Müzesi (1869), Floransa Üniversitesi Ulusal Doğa Tarihi Müzesi (1869), Boston Güzel Sanatlar Müzesi (1870), New York Metropolitan Sanat Müzesi (1872), Stokholm Nordiska Museet (1873), Oxford Üniversitesi Pitt Rivers Müzesi (1884), Stockholm Skansen Müzesi (1891) ve Londra Üniversitesi Petrie Müzesi (1892) olarak ifade edilebilir.

XX. yüzyıl yeni müzelerin kurulmasının yanında, yönetim ve idarenin standartlarının sağlanması açısından birçok yapılanmanın olduğu dönem olmaktadır. İlk yapılanma Uluslararası Müzeler Konseyi  (1926) ve Uluslararası Müzeler Meclisi (ICOM: International Council of Museum-1946) olmuştur. Bu kurumların kurulmasının amacı müzelerin çalışma şekilleri, çalışacak kişilerin nitelikleri, eğitim ve diğer faaliyetlere yönelik standartlar oluşturmasına yönelik çalışmalar olmuştur. 1950’li yıllara kadar farklı ülkelerde değişik türde müzeler açılmış, 1950’li yıllar sonrasında ise belirli alanlara yönelik müzelerin sayısında artışlar yaşanmıştır.  Bu yüzyılın ikinci yarısı ve XXI. yüzyıl müzecilik alanında başka bir sürecin yaşanması açısında önem arz etmektedir. Dünya’nın her tarafında birbirinden farklı niteliklerde ulusların tarihini, kültürünü, sanatını yansıtan müzeler yer almaktadır. Özellikle müzecilik alanında yeni gelişen ülkeler ile müzecilikte yol kat etmiş ülkeler, müzecilik alanında geniş bir tarihi birikime sahip Avrupa müzelerinde bulunan eserlerini geri almak için yoğun çaba sarf etmektedir. Özellikle son üç yüzyıl boyunca Avrupa’ya taşınan değerli eserler ait olduğu topraklara dönsün diye uluslararası mahkemede devam eden yargılamalar bulunmaktadır.

Sonuç olarak XX. yüzyılda toplumlarda yaşanan değişim neticesinde toplumun gelişimine hizmet eden müze anlayışı oluşmaya başlamıştır. Bu şekilde devletler en küçük idari ünitelerine dahi müze kurarak milli şuuru diri tutmayı hedeflemektedir.

Yararlanılan Kaynaklar

Çal, H. (2009). Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Müzeler, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 7 (14): 315-333; https://arkeopolis.com/muzeciligin-kisa-tarihi-ve-turk-muzeciliginin-gelisimi, (Erişim tarihi: 18.02.2024); https://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-69904/turkiye39de-muzecilik.html, (Erişim tarihi: 18.02.2024); Keleş, V. (2010). Modern Müzecilik ve Türk Müzeciliği, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2: 1-2; Özkasım, H. ve Küçükhasköylü N. (2018). Müzecilik ve Sergileme. Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2958. Eskişehir; Salderay, B., ve Gönülay Çalımlı, Z. (2020). Müze Kavramı, Süleyman Saim Tekcan ve Imoga-İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi, Sanat Ve Tasarım Dergisi, (26): 83-99.