Anıt

Doğal ve Kültürel Miras Anıt

Türkçe dilinde anmak fiilinden hareketle geliştirilen anıt sözcüğü bir şeyin (olay, kişi) anılması amacı ile yapılan yapıt anlamına gelmektedir. Osmanlıca ise, Anıt sözcüğünün karşılığı olan abide sözcüğü abid (sonsuz, ebedî) kökünden gelir. Romen dillerinde kullanılan ve İngilizce’ye de geçmiş olan monument sözcüğü de Latince monere (hatırlamak) kökünden gelir ve Osmanlıca ve Türkçe’dekine benzer anlam taşır. Her üç sözcük de anıyı sonsuzlaştırmak ve hatırlamak anlamını içermektedir.

İnsanlık tarihinde ilk anıtlar, ölümlü olduğunun bilincine varan insanın, anısını yaşatmak için bir araç olarak inşa edildi. Bu bağlamda ilk anıtlar bir taş kümesi, bir toprak yığını ve dikili bir kayadan oluşmaktadır. İnsanoğlunun geçmişini önemsemeye başlamasıyla anıtlara daha fazla değer verilmeye başlandı ve bakımı ile korunması konuları gündeme geldi. Böylece anıtlar, zaman içinde ve kuşaklar arasında devamlılığı sağladı. Anıtların korunması tarihin her döneminde farklı amaçlar ve nedenlerle gündeme gelmektedir. Korunmaya değer görülen anıtlar genellikle dönemlerinin ekonomik, sosyal ve siyasal koşullarına göre belirlenirken, bu belirleme de kimi zaman dinsel, kimi zaman da ulusal duygular koruma kararında ağır basmaktadır.

Geçmiş dönemlerde anıt kavramı arkeolojik kalıntılar ve cami, han, hamam, medrese gibi büyük ölçekli yapıları kapsayan varlıkları tanımlanmak için kullanıldı. 1960’lı yıllardan sonra dünyada koruma alanında gelişen yaklaşımlar ve yeni eğilimler paralelinde anıt kavramının içeriği genişledi. Kavram sadece bir mimari eseri değil, belli bir uygarlığın, önemli bir gelişmenin, tarihi bir olayın tanıklığını yapan kentsel ya da kırsal bir yerleşmeyi de kapsar hale geldi. Böylece anıt kavramı büyük sanat eserleri ile birlikte kültürel anlam kazandı, daha basit eserleri de kapsayacak şekilde genişletildi.

Günümüzde “Önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapı, abide” olarak tanımlanan anıt sözcüğü geniş bir kapsama sahiptir. Anıt, insanlar ve toplumların hatırlamak istedikleri olgular için dikilir ve bu durumda anıt ile olgu arasında imgesel ilişki kurulur (örneğin Çanakkale Savaşları ile Çanakkale Şehitleri Anıtı). Bugün için işlevini yitirmiş olsa dâhi döneminin yaratıcı potansiyelini kullanmış bir maddi kültür veya sanat ürünü o çağın simgesi olarak, o çağı hatırlamakta bir araç olarak, anıt statüsü kazanır.

Anıtlar, işlevlerine göre dini yapılar, eğitim yapıları, ticaret yapıları, askeri yapılar, temizlik yapıları ve büyük ölçekli konutlardır. Anıt yapılar, genellikle konut dışı işlevleri olan büyük programlı yapılardır. Anıt yapılar, bir yapılar grubu oluşturuyor ise külliye; anıtın boyutu birçok anıt ve kentsel dokuyu içerecek biçimde genişletildiğinde ise SİT olarak tanımlanır. Geçmişe ait her türlü maddi üründen, insan yapısı fiziksel ortamın tümüne (örneğin, kent) kadar anıt statüsü içine girebilir. 1960’lı yıllarda anıt kavramının tek yapıdan daha geniş sınırlara doğru geliştirilmiş olması sonucu sahip oldukları anıtsal yapıların nitelikleri ve yoğunluğu nedeniyle kentler anıt-kent (örneğin, Edirne, İstanbul), bütün olarak korunması gereken ülkeler anıt-ülke ve kıtalar ise anıt kıta olarak nitelendirilmektedir.

Referanslar

Ahunbay, Z. (1996). Tarihi Çevre Koruma ve Restorasyonlar. İstanbul: Yem Yayın; Ahunbay, Z. (2019). Kültür Mirasını Koruma İlke ve Teknikleri. İstanbul: Yem Yayın; Asatekin, N. G. (2004). Kültür ve Doğa Varlıklarımız: Neyi, Niçin, Nasıl Korumalıyız? Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü. Ankara: DÖSİMM Basımevi; ÇEKÜL (2010). Yerelden Ulusala Ulusaldan Evrensele Koruma Bilincinin Gelişim Süreci. İstanbul: Çekül Vakfı; ICOMOS (1964). Venice Charter (International Charter for the Conservation and Restoration of Monuments and Sites), https://www.icomos.org/charters/venice_e.pdf, (Erişim tarihi: 13.11.2019).

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Kuban, D. (1973). Anıt Kavramı Üzerine Düşünceler, Mimarlık Dergisi, 11(7): 5-6.