Potocki, Jan

Kişi Yazar Seyyah

(1761 – 1815)

Polonya’nın ilk arkeoloğu ve Slav tarihi/arkeolojisinin ilk araştırmacılarındandır. Polonya Ordusu’nda görev yaptı. Aristokrat bir ailede doğdu. Lozan ve Cenevre’de eğitim gördü. 1788’de milletvekili seçildi. Rusya’da Çar Aleksandr’ın danışmanlığını (1777-1825) yaptı. Polonya’nın ilk yayınevi Drukarnia Wolna’yı, ilk okuma salonunu kurdu. 1790’da Varşova’da balonla uçan ilk Polonyalı oldu. Polonya Bilim Muhibleri Cemiyeti üyesiydi. Potocki’ye göre seyahat, “tüm asırlar kendisine randevu vermiş gibi antik gelenekleri, fosilleri, pek çok abideyi hatırlatan tarihin derinliği arasındaki bir zaman-mekân aralığıdır.” Serveti, Türkiye, Mısır, Hollanda, İngiltere, Almanya, Malta, Sicilya, Rusya, Moğolistan, İspanya, Tunus, Fas ve Kafkaslara seyahat etmesine imkân verdi. İki kez evlendi. 1815’te ruhsal rahatsızlığı sebebiyle intihar etti. Eserlerini Fransızca yazdı. Batı dünyasında seyahatnameleri ile dikkat çekti. Bazı eserleri: Türkiye ve Mısır’a Seyahat (1784)-1788, Fas’a Seyahat-1791, Hafız’ın Yolculuğu-1792, Kafkasya ve Çin’e Seyahat-1797/1806, Rusya Halklarının Başlangıç Tarihi-1802, Zaragoza’da Bulunmuş El Yazması-1804, Astarhan ve Kafkasya Bozkırlarına Seyahat-1829. İki eseri Türkçeye çevrilmiştir: Zaragoza’da Bulunmuş El Yazması ve Hafız’ın Yolculuğu.

Jan Potocki’nin Türkiye ve Mısır’a Seyahat adlı eseri, Polonya’dan, Ukrayna üzerinden Karadenizyoluyla İstanbul’a, oradan Mısır’a seyahatini ve notlarını içermektedir. 11. 05. 1784’te vardığı ve Hiçbir anlatı onun güzelliğini tarife yetmez dediği İstanbul’da, 1815’ten ölümüne kadar hizmetinde bulunacak olan İbrahim adında bir hizmetkâr edindi. İki ay kaldığı şehirde Mevlevi ve Rifailerin ritüellerini gözlemledi, bir sünnet düğününe konuk oldu. Şehrin arka sokaklarını da dolaştı; Peygamber’in yasakladığı içeceklerin içildiği meyhaneleri, zengin ve tembellerin afyon içtiği Tiryaki Çarşısı’nı ziyaret etti, kahvehanelerde ülkede olup biten her şeyin konuşuluyor olması dikkatini çekti. Artık daha iyi tanıdığına inandığı Türklerin geçirdiği değişimi önemli buldu: “Türkler eski vahşi ve savaşçı Asyalı bütün milletlerin amacı olan tatlı huzura dönüyor”. Türklerin ağaç ve hayvan sevgisini takdirle andı: “Osmanlı Devleti’nde ağaç kesmek en büyük suçtur. İstanbul’da insanlar ile hayvanlar arasındaki güven bambaşkadır. Kuşların yuvalarına çocuklar dahi hürmet etmektedir.” Doğu kültürünü hevesle aktaran Potocki’nin, kullandığı Türkçe kelimeler (kaik-kayık, boghaz-boğaz), kavramlar ve efsanevi hikâyelerle Doğu dilleri bilimine girmiş olduğu kabul edilmektedir. Doğu’yu olduğu gibi anlatmayı amaçladığını, ancak Batı’nın hoşnut olacağını zannetmediğini belirtti. Hangi tarihi eserleri ziyaret ettiğini açıklamasa da Türklerin Bizans ve Rum anıtlarına zarar verdiğini ifade etti.

16 Ağustos’ta İskenderiye’ye ulaşan Potocki, Nil’in kenarındaki Boğaz’dan Raşid’e kadar olan kısmı “olağanüstü güzellikte, eşkıyalığın yaygın olduğu”; Kahire’yi de veba, açlık, hırsızlık, dilencilik sözcükleri ile anlattı, yöneticiler için: “Nil’in bereketinden elde edilenleri İstanbul’a vergi olarak göndermeyip kendilerine saklıyorlar.” ifadesini kullandı. Dikkatini çeken diğer durum, Nil’in taşmasını seyretmek için toplanan muazzam kalabalıktı. Piramitleri gördüğünde kelimeler şaşkınlığını ifadeye yetmedi. Yabancıların piramitlere bir şeyler yazma geleneğine o da uydu, şu cümleyi karaladı: “Sarsılmaz bu yapılar zamanın kendisini de öldürdü.”

Fas’a Seyahat kitabı insan tasvirleri, hikâyeler, etnolojik, politik, tarihi bilgiler ve bitki örtüsü hakkında önemli malumat içermektedir. Aynı zamanda Mevlay Yezid (1790-1792) dönemiyle ilgili kıymetli tarihi belge niteliğindedir. Potocki’ye göre şehirleşmiş Trablus, Tunus, Cezayir Araplarının, göçebe Arapların aksine, baskıcı yönetime muhalefet edebilmeleri, onların belirli bir politik bilince sahip olduklarını kanıtlamaktadır.

27. 05. 1797’de başladığı Kafkasya ve Çin’e Seyahat’inden pek ilginç bilgiler nakletti. Tatar, Çuvaş, Kalmuk, Kırgız, Afgan, Fars, Oset, Türkmen, Çerkes ve Çeçenleri tanıdı, göçebe çadırlarında kaldı, bayramlarına katıldı. Potocki’nin naklettiği, bir Çerkes beyinin kızının ilginç şikâyeti: “Yağmalanmış bir mendil, hediye edilen inci kolyeden değerlidir.” Kafkasya halklarının konjonktüre göre sıklıkla saf değiştirdiğini de kaydetti. Mantarvari kavuklarıyla Kalmukları, nakış nakış işlenmiş kıyafetleriyle Çuvaş, kırmızı-beyaz kıyafetli Tatar, saçlarına ördükleri küçük çıngıraklarıyla Morduan kadınlarını tasvir etmesi, seyahatnamesini, etnolojik bakımdan; bölge dillerine ilgisi ve kökenlerine dair çıkarımlarda bulunması da dil bilimi açısından kıymetli bir eser yapmaktadır.

Seyyah Potocki üzerine yapılmış araştırmalar, varılmış kanaatler de önemlidir. Buna göre, XIX. yüzyıl seyyahlarının çoğunda görülen Osmanlı toplumunu küçümseyici, yargılayıcı ifadeler Potocki’de yoktur. Doğu’ya, Osmanlı dünyasına saygı duydu, değerlerini öğrenmeye gayret etti. Bir Batılı olarak Avrupa’da olmayanı, farklı geleni betimledi, görmeyenlerin zihninde canlandırmak istedi. Bu sebeple, olağan hususlardan çok farklılıklara, enteresan olana yer vermektedir.

Saragoza’da Bulunmuş El Yazması, Potocki’nin en önemli eseri olarak kabul edilir. Eserde, 1739’da Madrid’e giden bir Valon yüzbaşısı, 66 gün kaldığı Sierra Morena’da karmakarışık, eğlenceli ve fantastik hikâyeler anlatan, Müslüman prensesler, çingeneler, kanun kaçakları, Kabalist gruplarla karşılaşır; dinlediği öyküleri günlüğüne kaydeder. Romandaki 66 hikâye gotik, korku, pikaresk maceralar, komedi, erotik ve ahlaki gibi, konu ve tarzları kapsadı. Gerçek kişilerin yanında, mitik kişilikler de kahraman olarak romanda boy gösterir. Potocki’nin gizemli toplumlara, oryantal kültürlere ilgisini yansıtan romanı, Decameron ve Binbir Gece Masalları gibi eserlerle kıyaslanarak; birçok dile çevrildi, sinemaya uyarlandı, dizi ve filmi yapıldı.

Hafız’ın Yolculuğu, Potocki’nin gizemli Doğu hikâyelerine yer verdiği eser olarak anılmaktadır. Felsefeleri ve İslam’ı anlama/anlatma biçimiyle Türkler, Farslar ve Araplar üzerinde silinmez izler bırakan, farklı yüzyıllarda yaşamış Ebu Hanife (Hafız) ile Hacı Bektaş’ı (Bektaş) aynı zaman diliminde gerçekleşen bir yolculukta buluşturmaktadır. Hafız ile Bektaş’ı Bağdat, Hamedan, Basra, Musul, Şiraz gibi uğrakları olan yolculuğa sevk eden ortak nokta meraklarıdır. Bektaş ile Hafız, Arap gelenekleri, çeşitli meslek grupları, yöneticilerin zihniyeti gibi olgulara paralel yürüyen diyaloglarında, yaygın kanaat ile aslında var olan gerçek arasındaki farkları yakalamaya çalıştılar. Hafız kitabi, Bektaş hayat bilgisi güçlü kişi olarak belirdi. İkisi de birbirlerinin tespit ettiği gerçekleri kabulde bir beis görmediler. Seyyah, eseri ile çağının Avrupa’sına Doğu’nun yaşayış, düşünüş biçimlerini tanıtmak istedi. Kendisi de Ebu Hanife’nin, özellikle Hacı Bektaş’ın fikirlerini İstanbul günlerinde tanımış olmalıdır. Hafız ile Bektaş’ın konuşmasını Herakleitos’un ünlü sözü ile bitirmesi de ihtimaldir ki, Potocki’nin, Doğu ile Batıyı evrensel bir hakikatte birleştirme çabasıdır. Hafız’ın Yolculuğu’nun, her okuyanın başka anlamlar çıkarmasına imkân verme potansiyeli ile Montaigne’nin Denemeler’ini hatırlattığı söylenebilir. Potocki’nin yazdıklarının, özellikle romanlarının, bugün ve muhtemeldir ki yarın da okuyucuyu çekebilme sihrine sahip olacağını iddia etmek mümkündür.

Referanslar

Erdoğan, U. (2006). Jean Potocki ve Kafkasya Seyahatnamesi: Voyageau Caucase et en Chine, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, 3 (2): 29-37.; Topaktaş Üstüner, H. (2016) Avrupa’dan Başka Bir Dünya: Polonyalı Seyyah Jan Potocki’nin Anlatımında İstanbul ve Mısır (1784), Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 2 (30): 65-87.