Kefkalesi

Doğal ve Kültürel Miras Kale

Van Gölü’nün kuzeybatı kıyısında, Adilcevaz’ın altı kilometre kuzeyindeki 550 metre yüksekliğinde volkanik bir tepe üzerinde yer almaktadır. Denizden yüksekliği 2.270 metre olan kaleye erişim sadece kuzey yönünden mümkündür. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Sümeroloji bölümünden Emin Bilgiç ile Klasik Arkeoloji Bölümünden Baki Öğün’ün başkanlık ettiği bir ekip tarafından 1964 yılında başlayan kaledeki kazı çalışmaları, 1974 yılına kadar devam etmiştir. Gerçekleştirilen arkeolojik kazılar sonucu Kefkalesi yerleşiminin MÖ 685 – 645 yılları arasında hüküm sürmüş olan Urartu kralı Argišti’nin oğlu Rusa tarafından inşa ettirildiği anlaşıldı. Urartuca ismi Ziuquni Ülkesi’ndeki Haldi’nin kenti (Haldiei URU KURZiuquni) olan Kefkalesi, boyutu ve bünyesindeki yapıların niteliğinden ötürü Urartu ülkesinin önemli bir şehri hüviyetindedir. Kefkalesi’nin Urartuca ismi Ziuquni Ülkesi’ndeki Haldi’nin kenti (Haldiei URU KURZiuquni) anlamındaki ifadeyle belirtilmesi, söz konusu yerleşimin dini karakterine de işaret etmektedir.

Ziuquni Ülkesi’ndeki Haldi’nin kenti anlamındaki ifade edilen Kefkalesi’nin, içinde yer aldığı Ziuquni ülkesi Adilcevaz’ı da içine alan yöreyle eş tutulmaktadır. Adilcevaz yöresi ya da Urartuca adıyla Ziuquni ülkesi, coğrafi konum bakımından Van Gölü’nün kuzeybatı kıyısını oluşturmaktadır. Aynı zamanda Adilcevaz, Urartu Krallığı’nın batıya açıldığı bir rota üzerinde yer almaktaydı.

Van Gölü’nün kuzeybatısını oluşturan Adilcevaz yöresinin Ziuquni ülkesi adıyla Urartu Krallığı’nın çekirdek bölgelerinden biri olduğunu, Asur yazılı kaynakları ortaya koymaktadır. Orta Asur döneminde MÖ 1274-1245 yılları arasında hüküm süren Asur kralı I. Šulmanu-ašared’e ait kayıtlarda bir Uruatri ülkesi olarak Zingun, MÖ 1073-1056 yılları arasında saltanat süren Aššur-bēl-kala’ya ait kayıtlarda ise Urartu ülkesinin içerisinde gösterilen bir yer adı olarak Ziqunu yazımıyla kaydedilmiştir. Kefkalesi’nin içinde bulunduğu Ziuquni ülkesi, aynı zamanda Urartu panteonunda Ziqunu adındaki bir tanrıya ya ismini vermiş ya da ondan ismini almış olabilir.

Adilcevaz yöresinde Urartu imar faaliyetlerine yönelik ele geçen en eski yazılı belge I. Argišti (MÖ 786/780 -756) zamanına aittir. Söz konusu yazılı belge, Adilcevaz ilçe merkezinin 27 kilometre doğusunda bulunan Kavuştuk (Arinçkus) Köyü’nde ele geçmiş bir yazıt parçasıdır. Formundan ötürü bir kaide üzerine oturtulduğu anlaşılan yazıt, harabe durumundaki bir kilise kalıntısı içerisinde bulunmuştur. Kavuştuk Yazıtı’nın yer aldığı köyün güneydoğusunda Ziyarettepe (Terhan) adı verilen bir Urartu yerleşmesi saptanmıştır. Adilcevaz yöresindeki Kümbet Höyük Kafirkale ve Adilcevaz Nekropolü, Urartu dönemi ile çağdaş öteki Orta Demir Çağ kalıntılarını temsil etmektedir.

Kale tipindeki söz konusu yerleşim, sitadel ve sitadelin doğusunda uzanan aşağı şehirden oluşmaktadır. Sitadel alanı yaklaşık olarak üç hektarlık bir alandan oluşurken, aşağı şehir ise 18 hektarlık bir alana yayılmıştır. Sarp bir tepe üzerine kurulu Kefkalesi’nin topoğrafyasına uygun olarak kademeli şekilde inşa edilmiş büyük bir Urartu sarayı ya da son zamanlarda kabul edilen görüşle bir tapınak yapısı, kısmen açığa çıkarıldı. En az 40 odası bulunan ve bununla birlikte 140 odası olduğuna inanılan, üç farklı teras düzlemine doğu - batı yönlü olarak inşa edilen sarayın, tabanındaki seviye farklılığından dolayı bazı yerlerde iki veya üç katlı güneyde ise dört katlı olabileceği belirtilmiştir. Hafirleri tarafından saray olarak değerlendirilen ve 1,8 hektarlık bir alana yayılan bu yapı içerisinde “Yukarı Salon ve Aşağı Salon olarak adlandırılan iki önemli bölüm belirlendi. Aşağı salonda gerçekleştirilen kazılarda ele geçen mavi, kırmızı, sarı ve beyaz renkli fresk buluntuları, duvarların - zamanında diğer Urartu saraylarında olduğu gibi - fresklerle kaplı olduğunu göstermektedir. Arkeolojik kazılar sonucunda saray yapısının çevresinde kabartma şeklinde yapılmış tasvirlere sahip dokuz adet blok ele geçmiştir. Bu kabartmalı (rölyefli) blokların korunabilmiş olanların üzerinde şöyle bir yazıt bulunmaktadır:

Haldi’nin gücüyle Argišti oğlu Rusa, bu ašihusi evini inşa etti. Kayaya dokunulmamıştı (?). Önceki bir kral buraya (daha önce) hiçbir şey inşa etmemişti. Haldi emir verdiğinde (bunu) ben yaptım. Rusa der ki: Her kim bu yazıtı yok ederse Güneş Tanrısı onu yaksın!

Bir yapı ismi olarak ašihusi konusunda görüş birliği mevcut değildir. Buna karşın son zamanlarda yapılan araştırmalar bu yapının ziyafet salonu yapısı olabileceğine işaret etmektedir.

Adeta Kefkalesi’nin simgesi haline gelmiş kabartmalı taş bloklar, üzerinde taşıdığı figürler ile kendisinden söz ettirmeyi hak eden yapı elemanlarıdır. Kefkalesi’nde rölyefli bloklar standart tipte olup kare formludur. Adilcevaz Koruma Alanı’nda korunan rölyefli blokların her bir kenarı 1,41 metre olup ve yükseklikleri 1,09 metreyi bulmaktadır. Bazalt rölyefli blokların her biri ortalama 2,16 metreküp olup kullanıldıkları yapı içerisinde takriben 6.500 kgf. (kilogram-kuvvet) uygulamış olduğu tespit edilmiştir. Kabartma motifler taşıyan bu blokların kerpiç iki katlı bir sarayın ikinci katını süslediği önerilmiştir. Bu kabartmalı blokların kerpiç sütunlarla taşındığı ve ilk katının kesme taşlardan yapılmış fil ayaklarının temelini oluşturduğu ifade edilmiştir. Ancak bu önerinin “Kuvvetler etkisinde cisimlerin denge koşullarını inceleyen bilim dalı” olan statik biliminin kurallarıyla ne derece örtüştüğü tartışmalıdır. İkinci katta olduğu düşünülen ve üzerinde bulunan kerpiç kolon ile ağaç hatıllı çatı düşünüldüğünde rölyefli bu blokların uygulayacağı kuvvet, yapının yatay gerilimle ilgili küçük bir yer sarsıntısında statiğini bozabilecek ağırlıktadır. Bununla birlikte Kefkalesi’ne yönelik son yapılan araştırmalar öncesinde iki katlı bir saray yapısı olarak değerlendirilen fil ayaklı mekânların, aslında standart tipli bir Urartu tapınağının avlusu olduğu konusunda genel bir eğilim vardır. Fil ayaklı kaideli alanın standart tipli Urartu tapınağı avlusuna ait olduğuna işaret edebilecek en önemli emare Ayanis Tapınak Alanı’ndan gelmektedir.

Kefkalesi Sarayının bir başka önemli buluntusu ise depo küpleridir. Birbirine bağlı üç ayrı mekânda günışığına çıkarılmış 170 adet depo küpü işlevli pitoslar, yarıya kadar toprağın içine gömülü olarak ele geçmiş olup, bunların yükseklikleri 1,90 – 2,03 metre arasında değişmektedir. Söz konusu depo küplerinin bazılarının dudak-ağız kısmında hacimlerini belirten yazıt bulunmaktadır. Bir Kefkalesi depo küpü ortalama olarak 1.000 litrenin üzerindeki bir hacme karşılık gelmektedir. Bu hesaplamadan yola çıkarak Kefkalesi deposunun toplam hacminin 200 bin litre civarında olduğunu önermek mümkündür. Bu pitosların sadece şarap saklamak için değil, aynı zamanda tahıl ve yağ depolamak için de kullanıldığı belirtilmektedir. Kefkalesi’nde açığa çıkarılan 170 adet depo küpü büyük bir depo yapısını göstermekle beraber yapılan zirai üretimin azımsanmayacak miktarda olduğunu açığa vurmaktadır.

Kefkalesi’nin iki kilometre kuzeybatısında bulunan Kırca Göl’deki baraj seti, Kefkalesi’nin su ihtiyacını karşılamak için yapılmış olmalıdır. Bu baraj seti, yarı kiklopik taşlardan oluşan harçsız üç duvardan ve aralarındaki toprak dolgudan meydana getirilmiştir. Baraj seti 57 metre boyunda olup her bir duvarın kalınlığı 3 - 3,5 metre arasındadır. Kırca Göl barajı, kale etrafında verimli bir tarımsal üretimin yapılabilmesi amacıyla ilgili olmalıdır.

Kefkalesi’nde önemli bir arkeolojik kalıntı grubunu fil ayakları oluşturmaktadır. Van’da bulunan Ayanis tapınak avlusundaki fil ayaklarının bir benzeri olarak Kefkalesi’nde taşıyıcı unsur görünümündeki fil ayakları, henüz açığa çıkarılmamış standart tipli bir Urartu tapınağının parçası görünümündedir. Bu olası tapınak ile ilişkili olarak Adilcevaz yakınlarında bulunan 3,5 metre yüksekliğindeki ortostatın, Kefkalesi Tapınağı’na ait bir kapı fasadını oluşturduğu araştırmacılar tarafından önerilmiştir. Buna göre tapınağın kapı fasadının her iki yanında karşılıklı iki koruyucu nitelikteki bu kabartmalı tasvirler bulunmaktaydı. Bununla bağlantılı olarak Kefkalesi yazıt parçalarının mimari bağlamda ait olduğu asıl yerin, bir tapınak duvarı olduğu ifade edilmektedir. Ayanis Tapınak Yazıtı’na göre eksik kısımları tamamlanmış olan Adilcevaz (Tapınak) Yazıtı’nın yapılabildiği ölçüde tercümesi şu şekilde verilebilir:

...bu işler... Argišti oğlu Rusa, Ziuquni Ülkesi’nin Haldi Şehri’ni yaptırdı. Argišti oğlu Rusa der ki: Düşman ülkesinden kadınlar götürdüm... Muški, Hati ve Halitu ülkelerinden halk (?)... bu kale, ayrıca bu şehirleri ... bu kaleye ekledim. Hiçbir zaman ... bunların herhangisine (hiç kimse kötülük etmesin). Argišti oğlu Rusa der ki: Tanrı Haldi ... bana sundu (?). Tanrı Haldi için bu güçlü işleri yaptım. Tanrı Haldi’nin büyüklüğü ile Argišti oğlu Rusa, güçlü kral, büyük kral, Bianili Ülkesi’nin kralı, ülkelerinin kralı ve Tušpa Şehri’nin kahramanıdır.

Urartu kralı Argišti’nin oğlu Rusa zamanında çeşitli ülkelerden toplanan insanların nasıl ve hangi şartlar altında Kefkalesi’ne yerleştirilerek Urartu topraklarına getirildiği bilinmemektedir. Bununla birlikte Urartu kralının düzenlediği bir sefer kapsamında toplu nüfus aktarımı sonucunda Kefkalesi’ne yerleştirilmiş olmaları ihtimal dâhilindedir. Konu ile ilişkili tarihsel coğrafyaya ilişkin bilgiler bütünlüklü bir biçimde değerlendirildiğinde söz konusu insan gruplarının kökeni, Orta Anadolu’ya, Kuzey Suriye’ye, İç Doğu Karadeniz Bölgesi’ne ve Güney Kafkasya’ya dayanmaktadır.

Kefkalesi ve Ayanis Kalesi aynı siyasi gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıktığından ötürü, Kefkalesi’nin hangi zaman diliminde kurulmuş olabileceğine ilişkin ipucunu Ayanis Urartu yerleşimi sunmaktadır. Ayanis yerleşiminin takriben ne zaman inşa edildiğine ilişkin en önemli ipucunu, burada ele geçen çam ağacı kalıntıları üzerinde gerçekleştirilmiş dendrokronolojik araştırma sonuçları vermektedir. Söz konusu araştırmalar, Ayanis yerleşiminde kesilen ağaçların en yaşlısının takriben MÖ 673 (+4/-7) yıllarına ait olduğunu ortaya koymuştur. Bu çıkış noktasından hareketle Ayanis Urartu yerleşiminin inşa edilişi MÖ 677 - 673 yılları arasına tarihlendirilmektedir. Bununla birlikte söz konusu yerleşimin MÖ 673-672 yıllarına ya da hemen sonraki yıla tarihlendirilmesi konusunda genel bir eğilim vardır. Dolayısıyla Kefkalesi gibi Argišti oğlu Rusa tarafından uygulanan aynı inşaat programının ve aynı politik gelişmelerin bir parçası olan Ayanis yerleşiminden yola çıkarak Kefkalesi’nin tarihlenmesi mümkün olabilmektedir. Dendrokronoloji yönteminin sağladığı bu bulgudan hareket edilirse MÖ 677 - 666 tarihleri arasında Kefkalesi’nin kurulmuş olabileceğini ifade etmek akla yatkın bir çıkarım olarak görünmektedir.

Kefkalesi’nin sitadel kısmında yapılan arkeolojik kazılarda Argišti’nin oğlu Rusa devri sonrasına tarihlendirilebilecek herhangi bir buluntu ya da yazılı bir belge saptanmamıştır. Bununla birlikte Kefkalesi’nin sivil yerleşim alanı olan aşağı şehirde kazı yapılmadığından ötürü iskân ömrü hakkında kesin bir görüş ortaya koyabilmek mümkün değildir. Ancak Kefkalesi sitadeli, Ayanis sitadeli ile aynı tarihsel kaderi paylaşmış görünmektedir. Kefkalesi’nin sitadel iskânı, Ayanis sitadeline paralel olarak MÖ 653 yılına doğru, nedeni tam bilinmeyen bir yangın ile son bulmuş görünmektedir.

Kefkalesi, tıpkı Ermenistan’da ki Karmir Blur, Kuzeybatı İran’da ki Bastam ve Van’da ki Ayanis gibi Argišti oğlu Rusa’nın başlattığı büyük krallık yerleşimlerinin kurulmasına yönelik inşaat programının bir parçasıydı. Bu yerleşimler şiddetli bir yangın sonucu belli bir düzen dâhilinde boşaltılmış ve sonrasında terk edilerek sonraki dönemlere ait bazı küçük izler dışında bütünüyle unutulmuş görünmektedir. Konuya ilişkin araştırmalar söz konusu büyük çaplı şehirlerin yıkılmasını, uzak ülkelerden getirilerek iskân ettirilmiş sadakatsiz insan topluluklarının Rusa’nın uyguladığı yerleşim politikasına karşı gösterdiği şiddetli tepkilere bağlamaktadır. Buna karşın Van Gölü çevresinde vuku bulmuş büyük bir depremin bölgedeki Urartu yerleşimlerin son bulmasında pay sahibi olduğu ifade edilmesi farklı bir görüşü temsil etmektedir.

Referanslar

Bilgiç, E. ve Öğün, B. (1965). Adilcevaz Kef Kalesi İkinci Mevsim Kazıları (1965), Anadolu, IX: 1-20 (Lev. I- XXIV); Mayer – Opificius, R. (1993). Gedanken zur Bedeutung des Urartäischen Ortes Kefkalesi, Istanbuler Mitteilungen, 43: 267 – 278; Öğün, B. (1982). Die urartäischen Paläste und die Bestattungsbräuche der Urartäer” Palast und Hütte, Beiträge zum Bauen und Wohnen im Altertum, Mainz, Verlag Philipp von Zabern: 217 – 236; Salvini, M. (2004). Reconstruction of the Susi Temple, at Adilcevaz on Lake Van”, A view from the Highlands, Archaeological Studies in Honour of Charles Burney, A. Sagona (Editör), Ancient Near Eastern Studies Supplement 12, Peeters: 245 – 275; Seidl, U. (1974). Torschützende Genien in Urartu, Archaeologische Mitteilungen aus Iran (Neue Folge) 7: 115 - 119 (Taf. 25 - 28).

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Erdoğan, S. (2018). Kefkalesi Urartu Yerleşiminin Tarihsel Arka Planı, Tarih Araştırmaları Dergisi, XXXVI/62: 31 - 58.