Giresun Aretias- Khalkeritis Adası Kazısı
Arkeolojik Kazı
Doğu Karedeniz Bölgesi’nde Giresun (antik Kerasous) ilinin 1.7 kilometre açığında yer alan Giresun/Aretias-Khalkeritis Adası, Türkiye’nin Karadeniz kıyılarında antik dönemde ikamet edilmiş tek ada yerleşimidir. Ada-kent, antik dönem Doğu Pontus bölgesi sınırları içinde olup, kayalık bir topografyaya sahiptir. Günümüzde Giresun Adası olarak isimlendirilen bu küçük ada, Grek Klasik döneminde Tanrı Ares’in kenti anlamına da gelen Aretias Adası, Roma İmparatorluk döneminde ise Khalkeritis Adası olarak adlandırılmaktadır.
Araştırma Tarihi
Ada ile ilgili ilk kayıtlar XVII. yüzyılda Karadeniz’i gezen Evliya Çelebi’ye aittir. Evliya Çelebi, 1634 yılında Don-Volga Kazakları’nın Giresun ve kıyılarını yağmalarken adayı üs ve kayıklarını saklanma yeri olarak kullandıklarını ifade etmiştir. Ada ile ilgili olarak XIX. yüzyılda bölgeyi ziyaret eden batılı gezginler kısmi ama değerli bilgiler sunmuşlardır. Giresun’a uğrayan Minas Bıjışkyan, 1817 yılında adada bulunan bir manastır ile bir kilisenin varlığından söz etmektedir. 1833- 40 yıllarına Anadolu’yu gezen Ch. Texier, adayı kısaca tanıtmıştır. Burada eskiden var olan Ares Tapınağı ve Amazon Kraliçesi Antiope ilişkisini anlatmaktadır. 1840 yılında adayı gezen J. Philipp Fallmerayer, adanın doğasından, tüm adayı kaplayan ve Sinope’li Aziz Phokas’a adanmış manastır kompleksinden, kule ve surlardan bahsederken, ıssız olduğunu da aktarmıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Trabzon vilayetinin bir sancağı pozisyonundaki Giresun için hazırlanan bazı salnâmelerde adayla ilgili olarak ıssız olduğu ve burada bir kale yer aldığı ifade edilirken, Giresun Liman’ı hareketliliğine bağlı olarak dönemin padişahının emri ile adaya bir fener ve kulübe inşa emri verilmiştir. 1890 tarihinde adada incelemelerde bulunan Vital Cuinet, Aziz Phokas adına ufak bir kilisenin varlığından, deniz feneri ve surlardan bahsetmektedir.
A. Bryer ve D. Winfield tarafından 1980’li yıllarda ada üzerinde herhangi bir arkeolojik kazı çalışması yapılmaksızın yüzey araştırması yapılmış ve adanın merkezinde daha sonraki araştırmalarda bir kilisenin olduğu anlaşılan apsis olabileceği düşünülen, köşe yapan bir duvar tespit edilmiştir. Bu faaliyetler daha sonraki çalışmaların başlangıcı için önemli bir temel olmuştur. Adada XIX.-XX. yüzyıl araştırmacıları tarafından yapılan gözlemler dışında, 2009-2011 yıllarında sistematik ve periyodik bilimsel yüzey araştırmalarına Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ertekin M. Doksanaltı'nın başkanlığındaki bir ekip ile başlanmıştır. Bu çalışmalarda adanın liman ve rıhtımı, kaya tapınımı ile alakalı kutsal alanı, Eleousa ya da Aziz Phokas’a adanmış manastır kompleksi ve ana kilisesi (Katholikon), sur sistemi, şapel yapısı, sarnıçları ve yönetici/kule yapısı tanımlanıp belgelenmiştir.
Giresun Adası’nda, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi'nin adına 2015 yılından itibaren arkeolojik yüzey araştırmaları Dr. Öğr. Üyesi Salih Kaymakçı'nın başkanlığındaki bir ekip ile sürdürülmektedir. Bu çalışmalarda Giresun ili kıyı ve iç bölgeleri ile Giresun Adası’ndaki kalıntıların tespiti ve belgelenme faaliyetleri gerçekleştirilmektedir. Giresun Adası’nda sistemli arkeolojik kazı ve araştırmalara ise ilk kez 2011 yılında, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izni ile Giresun Müze Müdürlüğü, Müze Müdürü Hulusi Güleç başkanlığında ve Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ertekin M. Doksanaltı ve ekibinin bilimsel danışmanlığında başlanmıştır. Ada’daki ilk dönem arkeolojik kazı ve araştırmalar 2011-2012 yıllarında gerçekleştirilmiştir.
Giresun Adası’ndaki arkeolojik kazı ve araştırmalarda adanın tarihsel süreci ve yapı kalıntıları ile ilgili önemli veriler elde edilmiştir. Bu çalışmalarda adada elde edilen en erken arkeolojik buluntu MÖ VI. yüzyıla tarihlenen Ionia tipi kase/skyphos parçasıdır. Bunun yanı sıra adadaki en erken yapı olan tapınak kalıntısının temelleri ve üstündeki Eleousa ya da Aziz Phokas’a adanmış manastır kompleksi ile ana kilisesi (Katholikon) tamamıyla ortaya çıkartılmış ve tanımlanmıştır. Çalışmalar sırasında adanın ana kilisesi (Katholikon) içindeki ve çevresindeki Ortaçağ mezarlığı da açığa çıkartılmıştır. Mevcut arkeolojik veriler Giresun-Aretias/Khalkeritis Adası’nın MÖ VI. yüzyıldan Ortaçağ’ın sonuna dek iskân gördüğünü ispatlamaktadır.
Kısa bir aranın ardından 2016-17 yılları arasında adadaki ikinci dönem arkeolojik kazı ve araştırmalar, Giresun Müze Müdürlüğü, Müze Müdürü Hulusi Güleç'in başkanlığında ve Giresun Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Gazanfer İltar ve ekibinin bilimsel danışmalığında gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalar adadaki ilk dönem kazı ve araştırmaların devamı ve geliştirilmesi kapsamında sürdürülmüş olup şapel, Pithoslu Alan, Eleousa ya da Aziz Phokas’a adanmış manastır kompleksi ve ana kilisesi (Katholikon) ve mezar alanında kazılar yapılmıştır. Giresun-Aretias/Khalkeritis Adası’nda 2009 yılından günümüze devam eden yüzey araştırmaları ile arkeolojik kazılarda elde edilen kültür varlıkları Giresun Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Tarihçe
Günümüzde ada üzerinde görülen kalıntıların büyük kısmı Ortaçağ’a aittir. Adadaki yerleşimin ilk başlangıç aşaması, yakınındaki Kerasous kenti ile ilişkilidir. Antik Çağ yazarlarından Ksenophon, MÖ V. yüzyılın sonunda, Kerasous’u Sinope’ye bağlı bir Yunan koloni kenti olarak tanımlamaktadır. Kerasous’a olan yakınlığından dolayı, ada da bu dönemde iskân görmüş olmalıdır. Bununla birlikte adadaki arkeolojik kazılar yerleşimin MÖ VI. yüzyıla dek indiğini göstermektedir. Adadaki liman alanı ve açık hava/kaya tapınımı ile alakalı basamaklı altar ve sunu çukurları Klasik- Helenistik dönem yerleşimini açıkça göstermektedir.
Antik literatür bu küçük adanın Klasik-Helenistik ve Roma İmparatorluk dönemlerindeki durumu ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Rhodos’lu Apollonios, Argonautlar’ın yolculuğunu anlattığı eserinde bu adayı ayrıntılı olarak tanımlamaktadır. Bu adada Amazon kraliçeleri Otrere ve Antiope’nin savaşa giderken kurban sundukları Ares’e adamış bir tapınak olduğunu ifade etmektedir. Amazonların savaş tanrısı için at kurban ettikleri siyah bir kaya-sunak olduğundan bahsetmektedir. Aynı zamanda adanın kayalık sahiline yerleşmiş ve insanlara saygısı olmayan sayısız kuşlara dikkat çekmektedir. Apollonios karaya bir günlük kürek mesafesinde olan Ares adasındaki Ares’in kuşlarının Argaoutlar ile olan mücadelesini de anlatmaktadır. Apollonios’un Argonautica eserinde ada için verdiği bilgiler mitolojik kaynaklıdır. Bununla birlikte Giresun Adası’nda sürdürülen arkeolojik araştırmalar, burada Klasik-Helenistik dönemde kaya kültü ile ilgili bir açık hava tapınağının ya da kutsal alanının var olduğunu göstermektedir. Adanın sur dışında kalan kayalık doğu sahilinde kaya tapınımı ile alakalı sunu çukurları tespit edilmiştir. İkinci bir kaya tapınım yeri ise adanın iç kısmında yer almaktadır. Burada ana kayaya oyulmuş basamaklı bir altar, açık hava tapınağı görünümündedir. Böylece Apollonios’un ifadeleri arkeolojik verilerle de doğrulanmaktadır.
Plinius, Khalkeritis ismi ile tanıttığı adaya, Greklerin Ares Adası adını verdiklerini ve Pharnekeia’nın hemen karşısında yer aldığını ifade etmektedir. Aynı zamanda bu adada Mars’a adanmış bir tapınak olduğundan ve adadaki kuşların insanlara kanat çırparak saldırdığını anlatmaktadır. Antik literatürde birçok kere ifade edildiği üzere günümüzde de bu küçük adayı üreme ve yaşam alanı olarak kullanan bazı deniz kuşları ve martılar, özellikle üreme zamanında, yaklaşanlara tehditkar şekilde kanat çırpıp, çığlık atmakta, hatta tıpkı Apollonios’un ifade ettiği gibi insanlar da dahil olmak üzere adadaki her türlü tehdide saldırmaktan çekinmemektedirler.
Pseudo-Scymnus ve Arrianus, Ares Adasının Pharnakeia’ya olan uzaklığını ve yerini tarif etmiştir. MS II. yüzyılın ilk yarısında Karadeniz’deki Roma garnizonlarını denetlemek amacıyla seyahate çıkan Arrianus, adadan Ares Adası olarak söz etmiştir. Ayrıca adanın Pharnakeia’ya 30 stadia uzakta olduğunu ifade etmiştir. Klasik ve Helenistik dönemlerde Ares, Roma İmparatorluk döneminde ise Khalkeritis olarak bilinen Giresun Adası hakkında antik literatür bu dönemlerden sonra uzunca bir süre sessiz kalmıştır. Ancak gerek arkeolojik buluntular gerekse Ortaçağ yazarlarının aktardıkları ada üzerinde yerleşimin kesintisiz devam ettiğini göstermektedir. İlk kez Helenistik ya da Roma İmparatorluk döneminde ada bir sura sahip olmuş olmalıdır. Günümüze ulaşan sur sistemi X. yüzyıla tarihlenmektedir. Ancak surun özellikle batı kısmında temel üzerinde, birkaç sıra halinde tespit edilen büyük dörtgen bloklar, Helenistik ya da Roma İmparatorluk döneminde inşa edilen ilk sura aittir.
Son yıllarda yapılan yüzey araştırmalarında, ada üzerinde MS V., VI. yüzyıllara ait bir yapı ile ilgili önemli bazı bulgulara ulaşılmaktadır. Orta Bizans dönemine ait bir kilise kalıntısının yığını arasında bulunan ve MS V. ve VI. yüzyıllara tarihlenen ince işçilikli mozaik parçaları, adanın geç antik dönemdeki iskânı ile ilgili önemli verilerdir. Adanın batı sahilinde, surların hemen dışında bulunan büyük sarnıç ve surlardaki kanal içinden çıkan Zeuxippus Ware ve XI.-XII. yüzyıl seramik kap parçaları adadaki yerleşimin kesintisiz devamını göstermektedir. Ayrıca XI. yüzyıla ait mimari plastik parçaları adadaki kilise ile alakalıdır. Orta Bizans döneminde adada bir manastır kompleksi bulunmaktadır. Bu dönemde ada üzerinde sur içinde kilise, şapel, depolar, sarnıç ve görkemli bir yönetici konağı inşa edilmektedir. Sur dışında ise oldukça faal olduğu anlaşılan liman alanı ve taş ocağı bulunmaktadır. Ayrıca surlara bitişik inşa edilmiş büyük sarnıç yer almaktadır.
Bu dönemde Giresun Adası'nın üzerindeki yerleşimin sadece dinsel amaçlı değil aynı zamanda savunma ve saldırıya yönelik askeri amaçlı olduğu anlaşılmaktadır. Ada surunun ölçüleri ve tekniği ile büyük sarnıç ve yönetici konağının yapısı, ada üzerindeki yerleşimin önemini ve nüfusun hiç de az olmadığını göstermektedir. Bu yerleşim aynı zamanda Kerasous kenti için ileri askeri karakol fonksiyonuna sahiptir. Surlardaki gözetleme kuleleri Kerasous için erken uyarı sistemi oluşturmuş olup, ada üzerindeki askeri güç gerek karadan gerekse denizden gelecek saldırılara karşı önemli bir destek gücü oluşturmaktadır. Bu askeri güç ve işlek limanı ile adanın, aynı dönemde artan korsan saldırılarına karşı hem ticaret gemilerinin ve hem de Doğu Pontus ticaret rotasının güvenliğini sağlamada önemi artmaktadır.
Son yüzey araştırmalarına göre ada üzerindeki kalıntıların çoğu bir manastır-kale ile alakalı olup, X.-XII. yüzyıllara tarihlendirilmektedir. Bu manastır, Elaousa (Panaretos chr. 40) ya da Sinope’li Aziz Phokas’a adanmaktadır.
1204 yılındaki IV. Haçlı Seferi ile İstanbul’daki Latin işgali sonucu, Kommenoslar hanedanlığının Trabzon merkezli yeni bir devlet kurmaları, bölgenin hızlı bir şekilde gelişmesine sebep olmuştur. Bu dönem, aynı zamanda bölgede ilk Türk akınlarının ve egemenlik sürecinin de başlangıcıdır. Bu süreçte adada da özellikle savunmaya yönelik önemli imar faaliyetleri gerçekleştirilmiştir. Doğu Pontus bölgesi merkezleri için XIII. XIV. ve XV. yüzyıllar, Türkler ve Trabzon Pontus İmparatorluğu arasındaki mücadeleye bağlı olarak sürekli hakimiyet değişikliği ile geçmektedir. Bu dönemde adada oldukça güçlü bir savunma sistemine sahip manastır- kale yerleşimi olduğu anlaşılmaktadır.
Doğu Pontus bölgesine XIII. yüzyılda yerleşen ve Ortaçağ’da bölgenin yaylalarında pastoral bir yaşam süren Türk boyları arasında yer alan Çepni Türkleri ile Trabzon Pontus İmparatorluğu arasında meydana gelen mücadeleler Kerasous kenti ile birlikte adayı da etkilemiştir. Sinop’un Selçuklular tarafından fethedilmesine yardım eden Çepni Türkleri, daha sonra kenti ele geçirmeye çalışan Komnenosları mağlup etmişlerdir. Bundan sonra Çepnili’ler doğuya ilerlemeye devam ederler ve Ordu’yu ele geçirmişlerdir. Böylece XIII. yüzyılın sonunda Çepni Türkleri, Giresun (Kerasous) kentinin çevresine yerleşmişlerdir. Türk ilerleyişine karşı harekete geçen Alexius II Komnenos, 1301 yılında sefere çıkarak Giresun’a dek gelen Türk boylarını mağlup etmiştir. Giresun açıklarında, bu küçük ada yakınlarında batan bir gemi yüzünden Selçuklular ve Trabzon Pontus İmparatorluğu arasında meydana gelen çatışmalar, Türkler ile olan mücadelelere ve bu mücadelede adanın rolünü göstermesi açısından güzel bir örnektir.
Azap ve Sipahilerden oluşan Osmanlı askerleri, 19. 07. 1368’den hemen önceki bir tarihte tekneleri ile adaya çıkmışlardır. Anlaşıldığına göre Osmanlıların bu girişimleri ada ile ilgili bir işgalden çok yağma ve bölgeyi yıpratma amaçlıdır. Bu dönemde bölgenin ve adanın yoğun Türk akınlarına maruz kaldığı, 1368 yılında adadaki Elaousa Manastırı’na gönderilen Metropolit Joseph Lazaropoulos’un akınlar yüzünden İstanbul’a kaçmasından da anlaşılmaktadır. Bu akınlar sırasında aralarında III. Alexius zamanında (1349-1390) sarayda görevli üst düzey bir memur (prōtonotarioi) olan ve Trabzon Pontus İmparatorluğu’nun kroniklerini yazan Michael Panaretos’un (1320- 1390) bulunduğu bir heyet İstanbul’dan yardım istemeye gitmiştir. Çepni Türkmen Beyi Hacı Emir, 1397’de Giresun ve bölgesini bir kez daha kısa süreliğine ele geçirmiştir. Tüm bu akınlara ve mücadelelere karşın Giresun’un hemen karşısındaki bu adanın, güçlü surları ve savunma sistemi ile Türk hakimiyetine karşın uzunca bir süre direndiği anlaşılmaktadır. Ada üzerinde bu dönemler için Türklere özgü herhangi bir kalıntının bulunmaması, adanın işgal edilmediğini göstermektedir.
Fatih Sultan Mehmet’in 1461’de Trabzon’u ele geçirmesiyle Giresun ve çevresi Osmanlı yönetimine geçmiştir. Ancak bazı araştırmacılar adadaki Elaousa adı verilen manastır-kalenin 1468 yılına dek Türk hakimiyetine direndiği düşünmektedir. Osmanlı hakimiyeti ile birlikte ada üzerindeki yerleşimin tümüyle sonlandığı anlaşılmaktadır. Ada yerleşiminin terk edilmesi, Karadeniz’in tümüyle Osmanlı hâkimiyetine girerek XVI. yüzyıldan itibaren bölgenin yabancı ticaretine kapatılması ve Karadeniz’deki ticari faaliyetlerin azalması ile doğrudan ilişkilidir. Önemli bir ticaret rotasının ortasında bulunmasının adaya sağladığı avantajlar ve tekneler için sunduğu liman ve demirleme olanakları, ticaretin sona ermesiyle birlikte önemini yitirmiştir.
XVII. yüzyılın ikinci yarısında bölgeyi gezen Evliya Çelebi, adanın Kazaklar tarafından Giresun’a yapılan akınlarda kullanıldığını söylemektedir. Bu ifadelere göre 1634 yılında Don-Volga Kazakları Giresun ve kıyılarını yağmalarken adayı üs ve kayıklarını saklanma yeri olarak kullanmıştır. Adanın Kazaklar tarafından üs olarak kullanılabilmesi bu dönemde adada herhangi bir yerleşim olmadığı anlamına da gelmektedir.
Osmanlı hâkimiyeti boyunca Giresun Adası, Rusların Karadeniz’de yükselen bir güç olmaya başlaması ve her türlü Osmanlı-Rus mücadelesi sırasında stratejik konumu ile önem kazanmıştır. Osmanlı arşiv kayıtlarına göre 1806-12 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Giresun kent surları ile birlikte adanın surları da güçlendirilmiştir. Adada gerçekleştirilen yüzey araştırmalarında surlar üzerinde bu onarım ve güçlendirmeye ait izler tespit edilmiştir. Ada XIX. ve XX. yüzyıl boyunca yerleşim görmemektedir. Sadece Giresun Sancağı için hazırlanan salnâmelere göre bu süreçte adada küçük bir kulübe ve basit bir deniz feneri olduğu anlaşılmaktadır. Adada gerçekleştirilen kazılarda açığa çıkartılan XIX. yüzyıla ait Marsilya tipi çatı kiremitleri bu ifadeleri doğrular niteliktedir.
Referanslar
Bryer, A. ve Winfield, D. (1985). The Byzantine Monuments and Topography of the Pontos. Washington; Doksanaltı, E. M., Karaoğlan, İ. ve Erdoğan, L .U. (2013). Giresun-Aretias/Khalkeritis Adası 2011-2012 Kazıları Ön Raporu, K. Levent Zoroğlu’na Armağan (ss. 175-190). Antalya; Doksanaltı, E. M., Mimiroğlu, İ. M. ve Güleç, H. (2012). Giresun Adası Kazı Raporu 2011, Giresun (Aretias- Khalkeritis) Adası Kazısı Ön Rapor: 2011, Anadolu ve Çevresinde Ortaçağ, 5: 163-184; Doksanaltı, E. M. ve Mimiroğlu İ. M. (2011). Giresun/Aretias - Khalkeritis Island, Anodos Studies of the Ancient World (ss. 85- 101), Trnava; İltar, G. ve Temür A. (2018). Doğu Karadeniz’de Antik Bir Yerleşim: Aretias/Khalkeritis Adası (Giresun Adası), Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 24: 11- 30; Kaymakçı S. (2016) Giresun İli ve İlçeleri ile Giresun Adası 2015 Yılı Arkeolojik Yüzey Araştırması, 34. Araştırma Sonuçları Toplantısı, 2: 71-86; Panaretos, M. (2004). Choronika. (A. Hahanov Çev.). Trabzon; Rhod, A. (1967). Argonautica: Apollonios Rhodios. (R. C. Seaton Çev.). Londra: Cambridge; Secundus, P. G. (1938). Naturalis Historia. (H. R. Rackham, W. H. S. Jones ve D. E. Eichholz). Londra: Mass