Demir Çağ ve Helenistik Dönem Tunceli Yüzey Araştırması Projesi

Arkeolojik Kazı Yüzey Araştırması

Tunceli il sınırları içerisinde yürütülen Demir Çağ ve Helenistik dönemleri Tunceli Yüzey Araştırması Projesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izni ile 2016 yılında küçük bir ekip tarafından başlatılmıştır. Tunceli yöresinin Demir Çağı’na ve Hellenistik dönemine ait kültürel özelliklerinin detaylı bir şekilde ortaya konabilmesi için projenin süresi beş yıl olarak planlanmıştır. Bu hedef ve süreç doğrultusunda yörede arkeolojik yüzey taraması yapılması, buluntu ve mimari kalıntıların kayıt altına alınarak fotoğraf ve çizim yoluyla belgelenmesi amaçlanmaktadır. Tunceli il merkezi dâhil olmak üzere Tunceli’ye bağlı Çemişgezek, Hozat, Mazgirt, Nazmiye, Ovacık, Pertek ve Pülümür ilçeleri ile köylerinin tümü, projenin coğrafi sınırlarını oluşturmaktadır.

Tunceli’de gerçekleştirilmekte olan yüzey araştırması, Erken Demir Çağı’nın yörede nasıl başladığını ve hangi kültürel öğelerle temsil edildiğini, Urartu yayılımının bölgeye getirdiği yeniliklerin neler olduğunu, Urartu Krallığı'nın döneminde hangi güzergâhların ya da yolların kullanıldığını, Urartu yerleşim tiplerini, olası açık hava tapınım alanlarını, yörenin Demir Çağı’nda maden kaynaklarının ne sebeplerle ve ne biçimde işletildiğini ve yörede söz konusu çağda egemen olan yerel politik yapıların sosyal, kültürel ve ekonomik örgütlenmelerini incelemeyi hedeflemektedir. Buna ek olarak Urartu egemenliği sona erdikten sonra Geç Demir Çağ ve Helenistik dönem içerisinde maddi kültürdeki değişimlerin Tunceli yöresinde meydana getirdiği yenilikler ile gözlemlenebilen arkeolojik kalıntılar üzerinde söz konusu değişimlerin tanımlanması, yüzey araştırmasının ana hedefleri arasındadır.

XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupalı gezginler tarafından yöredeki ilk araştırmalar yapılmaya başlandı, ancak bu çalışmalar Urartular’a ait bazı kale ve yazıtların keşfinden öteye gidememiştir. Erzurum’da Britanya Konsolosu olarak görev yapmış olan J. G. Taylor, 1866 yılında bölgeyi gezerek Çemişgezek, Sege(r)dik, Kurbizak/Kurmizak Kalesi ve Mazgirt Kalesi hakkında önemli bilgiler vermiştir. Praglı Jeolog J. Wünsch, 1882 - 1883 yıllarında Mazgirt/Kaleköy’deki Urartu kralı Argišti’nin oğlu Rusa’ya ait yazıtın ilk kâşifi olmuştur. Öteki bir yazar Britanyalı Yüzbaşı Captain L. Molyneaux – Seel 1911 yılında Tunceli’ye gelmiş, yörenin etnografyası ve coğrafyası ile birlikte Çemişgezek’deki harabelerden, Mazgirt ve Bağin kalelerinden söz etmiş, Bağin Kalesi’ndeki çivi yazılı yazıtın Urartu kralı Menuas’a (Menua) ait olduğunu belirtmiştir. Yörede ilk bilimsel araştırmalar 1898-1899 yıllarında C. F. Lehmann – Haupt adlı ünlü Alman araştırmacının Doğu Anadolu’daki incelemeleriyle başlamıştır. Söz konusu araştırmacı daha çok merdivenli tünellere sahip, kaya mezar odalı ve çivi yazıtlı kaleleri gezerek bunların Urartu açısından önemini belirtmeye çalışmıştır. İlk olarak Mazgirt ve Pertek kalelerini inceleyen Lehmann – Haupt, gezi notlarını kitap haline getirdiği çalışmasında Mazgirt/Kaleköy Kalesi’nden ve Peri Çayı kıyısında yer alan Bağin Kalesi’ndeki Menua Yazıtı’ndan söz etmiştir. Yörenin sosyal yapısı ve coğrafyası konusunda da ayrıntılı tanımlar içeren bu kitaplarda Urartu kale ve yazıtları çoğu kez resimleri ile beraber sunulmuştur. Aynı zaman diliminde bölgeye gelen Alman araştırmacılar E. Huntington ve W. Belck, Tunceli’ye ilişkin incelemelerini yayımlamışlardır. Huntington’un 1900/1901 yıllarındaki Pertek, Mazgirt, Bağin kaleleri, Bağin Menua Steli ve İndere Vadisi’ne yönelik gözlemleri kendi çalışmasının özünü oluşturmaktadır. Belck ise, 1900-1901 yıllarında Palu ve Mazgirt gibi Urartu kaleleri hakkında çeşitli bilgiler vermiştir. Yarım yüzyılı aşan bir aradan sonra İngiliz arkeolog C. Burney, ilk defa 1956-57 yıllarında Doğu Anadolu’daki incelemeleri arasında Bağin Kalesi’ne de yer ayırmış ve Van Gölü çevresindeki bazı Urartu kaleleri hakkında bilgi vermiştir. Keban Barajı Projesi kurtarma kazıları kapsamında 1968-1970 yılları arasında Tunceli ili sınırları içerisindeki Pulur ve Yeniköy prehistorik yerleşimlerinin kazısı, H. Z. Koşay tarafından yapılmıştır. Aynı proje kapsamında İ. Kılıç Kökten’in 1969’da başlattığı yüzey taramalarında Tunceli’nin güneyinde saptadığı merkezler, Paleolitik, Eski Tunç Çağı ve Demir Çağı’na ait arkeolojik materyal içermesi açısından önemlidir. 1970’li yıllarda Alman araştırmacı H. P. Schäfer, Bağin ve Mazgirt/Kaleköy Urartu yazıtlarını yeniden okuyarak yorumlamıştır. H. Hauptmann ile W. Kleiss’in Urartu yerleşimlerinin dökümünü içeren 1976 tarihli çalışmasında Mazgirt, Mazgirt/Kaleköy, Bağin ve Til-Kale gibi Urartu kaleleri kaynakçalarıyla beraber verilmiştir. Yöredeki Urartu kaya mezarlarının mimari özelliklerini tanıtan bir çalışma 1978 yılında B. Öğün tarafından yapılmıştır. Doğu Anadolu’da bilinen tüm Urartu yerleşmelerinin kült alanlarıyla ilgili ayrıntılı bilgiler veren F. Işık, 1995 tarihli çalışmasında Tunceli’de yer alan Bağin, Mazgirt, Mazgirt/Kaleköy ve Pertek kalelerindeki Urartu açık hava tapınaklarını da ele almıştır. 2000 - 2007 yılları arasında E. Danık’ın Yukarı Fırat Bölgesi’nde gerçekleştirdiği yüzey araştırması ile doktora çalışması kapsamında 2014 yılında S. Erdoğan tarafından yapılan yüzey taraması, yörenin arkeolojisine yönelik yeni bilgiler sağlamıştır. 2015 yılından itibaren Y. Yılmaz tarafından sürdürülen Tunceli’nin prehistoryası ile ilişkili yüzey araştırması, yörenin dip tarihi hakkında yeni veriler sunmaktadır.

Tunceli yöresi, tarihsel çağlara Zubana/Súpána yer adlarıyla Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda girmiştir. Eski Asurca yazılı belgeler, ticari kervan güzergâhlarının üzerinde yer alan ve adına bēt wabrim denilen küçük ticari merkezlerin Zubana’da bulunduğunu teyit etmektedir. Asurlu tüccarların Zubana/Súpána ülkesinde yaptıkları iş için yerel muhafızlara (maşşartum) ticaret vergisi ödemeleri söz konusu topraklarda siyasi bir örgütlenme olduğuna işaret etmektedir. Hititlerin Küçük Asya’ya egemen olduğu tarihlerde Pahhuwa adını taşıyan yeni bir gücün Yukarı Fırat Bölgesi’nde hâkimiyet kurmasından ötürü söz konusu yer adına, ruh çağırma nitelikli bir metin dışında Hitit yazılı kaynaklarında yer verilmemesi anlaşılabilir bir durumdur. Daha sonraki dönemlerde söz konusu yer ismi Şupa(ne/i) / Šupa şehri ülkesi biçimiyle Urartu çivi yazılı kaynaklarında, Šuppani ismiyle de Geç Asur kayıtlarında kaydedilmiştir.

(Pahhuwalı) Mita Metni başlığı ile bilim dünyasına kazandırılmış KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218 metni, Yukarı Fırat Bölgesi’nin MÖ XV. yüzyılın son çeyreğindeki siyasal panoramasını ortaya koymaktadır. Hitit Krallığı’nın Orta Hitit dönemine ait en önemli tarihsel kayıtlarından biri olan (Pahhuwalı) Mita Metni Tunceli - Bingöl - Elazığ yörelerinin uzak geçmişteki tarihlerini yeniden kurgulayabilme olanağını vermektedir. Muhtemelen Hitit krallarından I. Arnuwanda’nın (MÖ 1420 – 1400) çağdaşı olan Pahhuwa ülkesi kralı Mita, çevresine topladığı öteki yerel liderlerle birlikte döneminin süper gücü niteliğindeki Hitit Krallığı’na kafa tutmayı başarmıştır. Sonrasındaki süreçte Pahhuwa, II. Muršili (MÖ 1339 – 1306) yönetimindeki Hititler’in bir vasalı görünümündedir ve muhtemelende Pahhuwa Krallığı’nın siyasi ömrü, Hitit İmparatorluğu’nun yıkılışıyla paralel olarak sona erdmiştir.

MÖ 839 yılında Asur yayılımının içerisinde yer aldığı belgelenmiş olan Yukarı Fırat Bölgesi, ilerleyen yıllarda bazı kısa süreli dönemler haricinde Argišti’nin oğlu Rusa (MÖ 675/673 - 652/647) devrinin sonuna kadar Urartu Krallığı’nın egemenliğinde kalmış görünmektedir. Bölgedeki Urartu hâkimiyetinin başlangıcını kral İšpuini (MÖ 830-810) ya da İšpuini ve oğlu Menua’nın ortak krallığı dönemine (MÖ 820-810) tarihlemek mümkündür. Urartu egemenliği boyunca Tunceli’nin de içerisinde yer aldığı Yukarı Fırat Bölgesi, krallığa bağlı bir eyalet kapsamında yönetilmiştir. Bölgeyi yöneten farklı dönemlerde yaşayan, dört Urartu eyalet valisinin ismi (Titia, Zaia(ni), Siplia ve Andaria) Urartu ve Asur kaynaklarında belgelenmiştir. Yukarı Fırat Bölgesi üzerindeki Urartu egemenliğinin nasıl ve ne zaman sona erdiği konusunda tatmin edici bilgiler sunabilmek şimdilik olanak dışıdır. Ancak Urartu kralı Argišti’nin oğlu Rusa’nın hükümdarlığının son zamanlarına doğru MÖ 650’li yıllarda önemli Urartu merkezlerinin yıkılıp, terk edilmesiyle sonuçlanan karışıklıkların bölgeyi de etkileyerek denetim dışı bırakması olasılık dâhilindedir. Urartu ve Asur belgelerinden anlaşıldığına göre, Urartu Devleti’nin Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki egemenliği, II. Sarduri döneminin başı ile son yıllarını takip eden kısa süreli kesinti dışında, yaklaşık 125 yıl kadar sürmüş görünmektedir.

Hellenistik dönemin başlangıcında Seleukos İmparatorluğu’nun nüfuzu altındaki vasal krallar tarafından yönetilen bölge, Klasik Çağ kaynaklarındaki Grekçe yazım şekilleriyle Σωφανηνήν (Sophanenen), Σωφηνής (Sophenes), Σωφηνήν (Sophenen) Σοφανηνή (Sophanene) adını taşımaktaydı. Grek tarih yazımında birçok kez işaret edilen ΣOΦHNH (Sophene), Hellenistik dönemde bağımsız bir krallık olarak ortaya çıkınca tarihsel bir önem kazanmıştır. Antik Çağ kaynaklarına göre söz konusu krallık, MÖ 188 – 95/93 yılları arasında Tauros ve Antitauroslar’ın arasındaki geniş bir vadide egemenliğini sürdürmüştür. Kısa bir dönem Armenia Krallığı’nın egemenliği altına giren Sophene, ilerleyen yıllarda Roma İmparatorluğu nüfuz alanının bir parçası haline gelmiştir. Grek- Latin kaynaklarındaki Sophene ile Ortaçağ Ermeni kaynaklarındaki T’sopk isimlerinin çivi yazılı kaynaklardaki Urartuca Şupa(ne/i), (Yeni) Assurca Šuppa yer adından türetildiği konusunda araştırmacılar hemfikirdir. Sophene’ye ilişkin Eski Yunan ve Latince kaynakların anlatıları ile onomastik veriler Sophene’de farklı kültürel unsurların bir arada yaşadığını açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Kültürel bir çeşitliliği yansıtan söz konusu veriler, Hellenistik dönem ve Roma egemenliği zamanında İrani, yerel Anadolulu (Hitit - Luvi), Arami - Süryani ve Grek - Hellenistik öğelerin Sophene kültürel dokusu içerisinde yer aldığını göstermektedir.

Tunceli yöresinde ilk insan izlerinin Orta Paleolitik çağa (MÖ takriben 40 bin yıl) değin geriye uzandığını Kaynar Höyük doğrulamaktadır. Yörenin yerleşim tarihi geçmişinin MÖ 12 bin - 8.000 yıl öncesine (Mezolitik ve Seramiksiz Neolitik) dayandığına Peri Çayı kıyısında yer alan Mazgirt yakınlarındaki Yılcak Höyük tanıklık etmektedir. Tunceli’nin doğusundaki Yılcak Höyük sadece yörenin değil, aynı zamanda Doğu Anadolu ve Kafkasya’nın en eski Neolitik yerleşimi niteliğindedir. Söz konusu höyük sadece Neolitik dönemi temsil etmemektdir. Yüzeyde ele geçen obsidiyen ile sileksden yapılmış aletler, seramik kırıkları, küçük buluntular ve kimi mimari unsurlar üzerinde yapılan gözlemler, Kalkolitik ve Tunç çağlarında da iskân görmüş bir merkez olduğuna işaret etmektedir. Höyüğün tarım ve (muhtemelende hayvancılık) yoluyla yerleşik hayata geçmiş ilk insan topluluklarının belirlenebilen en kuzeydoğu sınırını oluşturması, insanlık tarihi açısından Tunceli yöresinin önemini açığa vurmaktadır. Yörenin öncü yerleşimlerinden biri olan Pulur (Sakyol) ve Kalecik höyüklerinin Neolitik çağdan itibaren, Geç Kalkolitik ve Eski Tunç çağlarında yoğun bir şekilde iskân edildiğini, gerçekleştirilmiş arkeolojik araştırmalar ortaya koymuştur.

Tunceli yöresinin farklı tarihsel devirlere ait arkeolojik yerleşimlerini, höyükler - düz yerleşimler, kaleler ile ulaşım ağıyla ilişkili yapılar olmak üzere üç ayrı başlık altında incelemek mümkündür.

Yapılan arkeolojik araştırmalar, Tunceli’deki prehistorik yerleşimlerin görece engebesi daha az olan ve akarsulara yakın alanlarda yoğunlaştığını göstermektedir. Söz konusu saptamanın en iyi örneklerini Eski Tunç Çağı’na ait belirgin izler taşıyan Til-Kale, Konaktepe Höyük, Köteriç Höyük ve İndere yerleşimleri (Köteriç ve Obrukbaşı/Kilise Höyük) sergilemektedir. Coğrafi şartlar ile Tunceli prehistoryası arasındaki bu ilişkiyi Keban Baraj Gölü kurtarma kazılarından bilinen ve Çemişgezek’in güneyinde yer alan Sakyol (Pulur) ve Yeniköy(Gâvur) höyük yerleşimleri de doğrulamaktadır. Bununla birlikte Sakyol (Pulur) Köyü yakınlarında tespit edilen 150x30 metre boyutlarındaki Körkuyular nekropolü, şu ana kadar bilinen Kura – Aras kültürüne ait Türkiye’deki tek nekropol alanıdır. MÖ 3500 - 2600 yıllarına tarihlenen Körkuyular nekropolündeki mezarlar taş sanduka mezar tipinde olup, ebatları 0,6x 0,7 metre – 1,3x1,4 metre arasında değişmektedir.

Tunceli yüzey araştırması kapsamında ilk kez tespit edilen ve daha önceden tanınan ancak kendilerine yönelik az şey bilinen Urartu yerleşimleri proje kapsamında yapılan araştırmalar yoluyla yeniden değerlendirilmiştir. Üzerinde araştırma yürütülen Urartu yerleşimlerinden olan Anbar Kalesi, Aşağı Doluca (Harik) Kalesi, Burmageçit Kalesi, Hozat/Gavurkale, Kale Yerleşimi, Kaynar Höyük, Konaktepe/Göktepe, Kurmizak/Kurbizak Kalesi, Yeni Avşeker Kalesi, Beydamı/Keşiştepe Kalesi, Mazgirt Kalesi, Mazgirt/Kaleköy Kalesi, İndere Vadisi Yerleşimi, Oğundu (Yuvacık) Kalesi, Rabat Kalesi, Aşağı Doluca Kale Mezrası (More - Sur) Yerleşimi, Til – Kale ve Ulukale Kalesi’nin arkeolojik verileri gözden geçirilerek yeniden tanımlandı. Bu yerleşimler arasında, kökenini Demir çağından alan Rabat, Ulukale, Beydamı/Keşiştepe, Kurmizak, Aşağı Doluca (More - Sur) ve Oğundu (Yuvacık) kaleleri ile İndere Vadisi Yerleşimi adlarını taşıyan yedi adet yerleşim, arkeolojik yüzey çalışmaları kapsamında tanımlanarak arkeoloji literatürüne kazandırılmıştır. Keşfedilen Hozat / Çal Mevki Urartu Yolu ise bölgedeki Urartu yol şebekesi hakkında yeni veriler sunmaktadır. Erken ve Orta Demir Çağı’nda yivli seramiğin yörede egemen seramik grubunu oluşturması, arkeolojik araştırmaların ortaya koyduğu sonuçlardandır. Tunceli il sınırları bağlamında Mazgirt/Kaleköy Kalesi hariç, kırmızı renkli ve ince cidarlı Biainili (Toprakkale) seramiğinin varlığına rastlanmamıştır.

Kaleköy Kalesi, Tunceli il merkezinin 26 kilometre güneydoğusundaki Mazgirt ilçesi yakınlarında yer almaktadır. Kale, yaklaşık olarak 750 metre çapında, 80 metre yüksekliğindeki oval görünümlü dik bir tepe üzerine kuruludur. Yerleşim üzerinde çeşitli yapıların inşa edilebilmesine yönelik gerekli düz platformlar, teraslandırma yöntemiyle elde edilmiştir. İki odalı kaya mezarı, iki adet açık hava tapınağı, merdivenli bir tünel, işlevi belirlenemeyen sarnıçlı bir oda ve çeşitli yapılara ait temel izleri kalenin kendi içerisinde barındırdığı belli başlı yapılardandır. Ölçüleri, mimari süslemeleri, mezar içi duvar boyasına ait izleri, Urartu Kralı Argišti’nin oğlu Rusa’ya ait yazıtı ve kaya mezarıyla ilişkili olarak düzenlenmiş ritüel amaçlı sembolik kapısı ile Kaleköy Kalesi kaya mezarı, Urartu Krallığı'nın başkenti Tušpa’daki kral mezarlarıyla boy ölçüşebilecek niteliklere sahiptir.

Aşağı Doluca Kalesi, Nazmiye ilçe merkezinin 17 kilometre güneydoğusunda konumlanan Aşağı Doluca (Aşağı Harik) Köyü - Kale Mezrası yakınlarında bulunmaktadır. 100 x 25 metre ebatlarındaki kale, kuzeydoğudan güneybatıya uzanan kayalık bir tepe üzerinde yer almaktadır. Kayalık üzerinde yer alan ve daha öncesinde kutsal alan olarak tescil edilen yer üzerinde beş adet 20 x 60 santimetre ila 20 x 80 santimetre arasında değişen dikdörtgen formlu oyuklar saptanmıştır. Düzleştirilmiş bir kaya cephesi üzerine oyulmuş düzgün formlu bu mimari unsurların dışa bakan yüzünde dikdörtgen formlu küçük oyukların olması ve önlerinde yer alan düz bir kaya platformunun varlığı, bu alanın ya kurban kanını akıtma işlevli ya da sıvı libasyon için yapılmış olan bir açık hava tapınağı olabileceğine işaret etmektedir. Kutsal alana biri güneydoğudan diğeri de kuzeyden gelen kayalara oyulmuş iki merdivenle ulaşılmaktadır. Önemli bir tahribata uğramış kayalık alan yüzeyinde bir sarnıç ve düzleştirilmiş kaya fasatlarından oluşturulmuş farklı platformlara ait izler, sadece açık hava tapınağı görünümündeki kutsal alanın değil, tüm kayalığın yerleşim gördüğünü açığa vurmaktadır. Yerleşimin kaya mimarisine ait bu özellikleri Demir Çağ karakterlidir.

Anbar (Birman) Kalesi, Tunceli il merkezi yakınlarındaki Anbar Köyü’nün 1,5 kilometre kuzeybatısında yer almaktadır. Kale, kimi yerlerde 30-40 metre yüksekliğe ulaşabilen kayalık bir alan üzerinde kurulmuştur. Kalenin doğu yönünde bulunan girişindeki sur duvarlarının küçük bir bölümü sağlam kalabilmiştir. Yine doğu yönünde bulunan yarım daire formundaki kuleler ile arkasında bulunan ikinci kademe sur duvarlarında saptanan harç - örgü malzemesi ve bunlara ek olarak bir kaya şapeli, yerleşimin Ortaçağ’dan günümüze ulaşan kalıntılarını oluşturmaktadır. Kalenin güneydoğu cephesinde bulunan çok odalı bir kaya mezarı ile batı ucunda kaya basamaklarıyla bağlantılı bir kutsal alan ve kaya platformunda yer alan iki adet sarnıç, Urartu kaya işçiliğinden örnekleri temsil etmektedir. Kale üzerinde Demir Çağı seramiği dışında daha az miktarda Helenistik - Roma seramiği tespit edilmiştir. Tanımlanan Ortaçağ seramiği ise, yerleşim yüzeyi üzerinde en yoğun seramik grubunu oluşturmaktadır. Bölgenin Erken ve Orta Demir Çağı’na ait kızıl-kahverengi yatay oluklu çanak çömlek gruplarının varlığı, kalenin yerleşim tarihi için önemli bir veri sunmaktadır.

Yaklaşık olarak 150 x 130 metre boyutlarındaki Bağin Kalesi, bulunduğu konum itibarıyla stratejik öneme sahip bir savunma yapısıdır. Doğu kesiminde yer alan iki adet yuvarlak biçimli sarnıç, iki odalı kaya mezarı, nehirden kaya mezarına doğru giden spiral formlu bir kaya tüneli, sur temel yatakları ve çeşitli stel yuvaları kalenin Urartulu karakterini işaret eden mimari kalıntılarını oluşturmaktadır.

Hozat Çal Mevki’nde Urartu dönemine tarihlendirilen bir yol tespit edilmiştir. Söz konusu yol, 3-3,5 metre genişliğinde olup düzleştirilmiş kaya ve taşlar ile sıkıştırılmış topraktan imal edilmiştir. Yol üzerinde saptanan kabaca yontulmuş taşlardan yapılmış harçsız köprü ayakları, akarsular üzerinde köprüler vasıtasıyla ulaşım ağı oluşturulduğuna işaret etmektedir. Yolun, Hozat’ın kuzeyindeki Karaoğlan’a ve Çemişgezek’e doğru yöneldiği anlaşılmaktadır.

Kalecik Höyük, Masumu - Pak Kalesi, Rabat Kalesi, Yılcak Höyük, Vasgirt (Çalıözü) kaya mezarları, Ulukale Kalesi ve İn Delikleri (Derviş Hücreleri) Helenistik izler taşıyan belli başlı arkeolojik kalıntılar olarak kategorize edilebilir. Bununla birlikte Til-Kale ve Köteriç höyükleri ile Bağin, Anbar, Rabat, Mazgirt ve Pertek başta olmak üzere pek çok Demir çağ kale tipindeki yerleşimlerde Antik Çağ’a ait kimi izleri görebilmek mümkündür. Tunceli’de Helenistik/Roma dönemlerine tarihlenebilecek Yeşil Segedik, Deren Tepesi, Ulukale/Pırkani ve Vasgirt (Çalıözü) gibi mezar türlerinin geneli kaya mezarlarından oluşmaktadır. Çemişgezek - Aşağı Demirbük Köyü'nün yakınlarındaki Yığmatepe Tümülüsü, bu genellemenin dışında kalmaktadır. Kemaliye (Erzincan) üzerinden gelen bir Roma yolunun halen izlenebilir olması, yüzey araştırmasının döneme ilişkin ortaya koyduğu bir diğer önemli sonuçtur. Ekindere (Rabat) Köyü'nün yakınlarındaki Rabat Kalesi civarında izlenebilen söz konusu Roma yolunun bölgedeki Doğu Roma İmparatorluğu yerleşimlerinden biri olan Çemişgezek (Hierapolis) ile bağlantılı olduğu saptanmıştır.

Çemişgezek ilçe merkezinin batısında yerel halk tarafından İn Delikleri ya da Derviş Hücreleri olarak isimlendirilen 1.650 metre rakımlı kompleks bir yapı yer almaktadır. Bu kompleks yapı, Tahar Çayı Vadisi’nin sarp kalker kayalarına oyulmuş kuzey - güney doğrultusundaki 20 civarındaki kaya odalarından oluşmaktadır. Kaya blokları içerisine oyulmuş mekânlar grubundan oluşan İn Delikleri, dört katlı biçimde düzenlenmiş beş ana bölüme ayrılabilen bir yapı görünümündedir. Dört kat halinde sıralı odalar ve bu odaları birbirine bağlayan koridorlar ile kaya basamakları, İn Delikleri’nin genel görünümünü tasvir etmektedir. Yapının kuzey cephesinde bir dizi odalara doğru açılan kayalara oyulmuş koridor şeklindeki bir yol, yapı bölümlerinin birbirleriyle bağlantısını sağlaması açısından önemlidir. Yapının güney cephesinde yer alan bir diğer koridor bir dizi kaya oda mekânına açılmaktadır. Yapılan gözlemlerde girişi oldukça zor ulaşımlı olan yapının bu bölümüne, bir kaya patikası ile gidilmekte ve burada yer alan kaya merdivenlerinden inilerek diğer mimari mekânlara ulaşım sağlanabilmektedir. “E” olarak isimlendirilmiş bu bölümde yerel halk tarafından Bey Odası denilen bir oda mekânı yer almaktadır. Bey Odası’nda tabana oyulmuş oval bir formlu sarnıç türü bir mimari uygulamanın varlığı görülebilmektedir. İn Delikleri içerisinde nişlerin, kaya oluklarının, sunu çanak yuvalarının ve pencerelerin bulunması, yapılış amacının tapınma olduğuna işaret etmektedir. Mimari özellikleri ve planı, Urartu ve Roma mimari anlayışıyla uyuşmamaktadır. Tapınağın yerel özellikler barındırması yerel bir tanrı ya da tanrıçaya ithafen yapıldığına yönelik kanıt oluşturabilir. Bu tapınak, Roma egemenliği öncesinde Geç Demir Çağı’nda ya da Helenistik dönemde yapılmış olmalıdır.

Tunceli yüzey araştırmaları sonucunda Hozat yakınlarında tespit edilen Yeşil Segedik kaya mezarları ve Kahraman Segedik Kilisesi, yörenin mezar tipleri ve mimari plastik anlayışına ilişkin yeni verilerin elde edilmesini sağlamıştır. Kaya mezarları, Hozat ilçe merkezine karayolu ile 30 kilometre batısında yer alan Kalecik Köyü - Yeşil Segedik (Gökçe) Mezrası yakınlarındaki bir tepenin yamacında bulunmaktadır. Güneydoğudan kuzeybatıya uzanan nekropol alanında ekseriyetle arcosoliumlu bir yapıya sahip 13 kaya mezarı bir arada olmak üzere 14 kaya mezarı saptandı. Teraslandırılmış üç kaya platformu üzerine yapılmış olan kaya mezarları, bulundukları alanın topoğrafik özelliklerine uygun olarak konumlandırılmıştır. Kaya mezarlarının yaklaşık iki kilometre batısındaki Kalecik Köyü - Kahraman Segedik Mezrası’nda tek nefli, dikdörtgen planlı bir özellik gösteren devşirme malzemeden inşa edilmiş Osmanlı dönemine ait bir kilise yer almaktadır. Barındırdığı özellikler bakımından kaya mezarlarının yapılışını MS III. ve V. yüzyıllar arasına tarihlendirmek mümkünken, kilisenin devşirme malzemesinin geçmişi Erken Bizans dönemi ile ilişkilendirilmektedir.

Deren Tepesi Yerleşimi, Pertek ilçe merkezinin 34 kilometre güneybatısında yer alan Konaklar (Doğikan) Köyü’nün yaklaşık olarak üç kilometre kuzeyinde bulunmaktadır. Kale tipindeki yerleşim, kireçtaşı ve yer yer kumtaşından oluşan bir tepe üzerine inşa edilmiştir. Yerleşimin en önemli özelliği güney yamacında bir arada bulunan tek odalı dört adet kaya mezarıdır. Bunların haricinde kalenin doğu eteğinde ve Kilise Tepe denilen ayrı bir alanda bir adet kaya mezarı daha tespit edilmiştir. Arcosoliumlu tipteki söz konusu kaya mezarlarının mimari döşem bağlamında ortak özellikleri mezar teknesi ve kline barındırmalarıdır. Bu mezarların mimari döşemleri Geç Helenistik ya da Roma döneminde yapıldıklarına işaret etmektedir. Kalenin kurulmuş olduğu tepenin zirvesinde muhtelif yapılara ait olabilecek taş yığınları göze çarpmaktadır.

Tunceli’de yapılan yüzey taramaları sonucunda; Kurbizak/Kurmizak Kalesi, Deren Tepesi Kalesi, Beydamı ve Keşiştepe Kalesi, Beydamı ve Kale (Dat) Yerleşimi, Mercimek ve Boğo Tepesi Yerleşimi, Sakyol (Pulur) Höyüğü, Anbar Kalesi, Atlantı / Dut Tepesi Mezrası Yerleşimi, Ulukale Kalesi, Kara Hozat (Eski Hozat), Köteriç (Güneyharman) Höyüğü, İndere Vadisi, Bağin Kalesi, Til – Kale Höyük, Yılanlı Kale ve Mazgirt Kalesi’nin Ortaçağ’da iskân gören yerleşim alanları arasında oldukları saptanmıştır.

Referanslar

Danık, E. (2010). Išuwa’dan Tunceli’ye Tarih ve Kültür. Ankara: Tunceli Dayanışma ve Kültür Vakfı Yayınları; Erdoğan, S. (2018). Demir Çağ ve Helenistik Dönem Tunceli Yüzey Araştırması – 2016. İçinde; 35. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Cilt-2 (ss. 447 – 468). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı – Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayınları; Erdoğan, S. (2019). Demir Çağ ve Helenistik Dönem Tunceli Yüzey Araştırması – 2017. İçinde; 36. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Cilt-3 (ss. 349 - 370.). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı – Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayınları; Erdoğan, S. (2020). Demir Çağ ve Helenistik Dönem Tunceli Yüzey Araştırması - 2018, 37. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Cilt-3, (ss. 333 - 348.). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı – Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayınları; Erdoğan, S. (2019). A Necropolis Belonging to the Early Bronze Age in the Upper Euphrates Region: Sakyol (Pulur)/Körkuyular. İçinde; N. Durak ve M. Frangipane (Editörler), Arslantepe - I. Uluslararası Arkeoloji Sempozyumu (ss. 227 - 236.). Malatya: İnönü Üniversitesi Yayınları.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Erdoğan, S. (2018). Arkeolojik Yüzey Araştırmaları Işığında Yukarı Fırat Bölgesi’nde Yollar ve Güzergâhlar. İçinde; B. Gökçe ve P. Pınarcık (Editörler), Eski Yakındoğu’da Ulaşım Üzerine Yazılar (ss. 370 – 382). Ankara: Akademisyen Kitabevi.