Claude Farrère

Kişi Seyyah

Claude Farrère (Gerçek ismi, Frédéric-Charles Bargone; bir dönem Pierre Toulven adını kullanmıştır), 27 Nisan 1876 yılında Fransa’nın Lyon kentinde doğmuş ve 21 Haziran 1957 yılında Paris’te ölmüştür. Kendisi birçok ülkeye seyahat etmiş ve anılarını kitaplaştırmıştır. Türkiye de seyahat ettiği ülkelerden biri olmuştur. Mesleki yaşantısına babasının izinde deniz subayı olarak başlamıştır. 1918 yılında yazarlık mesleğini tercih ederek, Fransız Donanmasından ayrılmıştır. 1935 yılında verdiği eserler sayesinde Fransız Akademisi’ne kabul edilmiştir. 

Pierre Loti ile olan dostluğu neticesinde (Pierre Loti, Fransız Vautour gemisinin kaptanı olarak İstanbul'da bulunurken, Claude Farrere ile birlikte görev yapmıştır), kendisi de birçok ülkeye gezmiş ve seyahat içerikli, egzotik kültürleri tarif eden kitaplar yazmıştır. 1910 yılında Osmanlı Devleti’nin Mecidiye Nişanı ile onurlandırmıştır. Türk kültürü ve Türklerle ilgili yazılar yazmıştır. Pierre Loti’nin teşvikiyle Balkan Savaşları sırasında Türkiye lehine yazılar yazmaya başlamış, Birinci Dünya Savaşı öncesi kurulan Türkiye - Fransa Dostluk Cemiyeti Paris Şubesinin yönetiminde yer almıştır. Milli Mücadele sırasında Türkiye’nin birçok yönüyle dünyada yer alması gerektiğini savunması üzerine gazete eleştirmeni Paul Souday kendisiyle ilgili "Cloude Farrére Türksever olmaktan da ileridir; baştan ayağa kadar Türk ve müslümandır. Eserlerine Hicrî yıla göre tarih koymaktadır." İfadesinde bulunmuştur.  Haziran 1922 yılında ise Mustafa Kemal Paşa ile İzmit’te görüşmüştür. Ekselsior gazetesinde 23 Haziran 1922 tarihinde verdiği söyleşide "Mustafa Kemal harikulâde bir insandır. İzmir, İstanbul ve Edirne Türklere verilmeli, 1914 yılı sınırları yeniden tesis olunmalıdır. Aksi takdirde harb yeniden başlayacaktır." demiştir. 1922 yılında yayınladığı "Turquie ressuscitée" adlı makalesi 1930 yılında kitaplaştırmıştır. 

Millî Mücadele'ye verdiği desteği, arzusunun anayasaya bağlı bir sultanlığın yönünde olması nedeniyle, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ve inkılapları için devam etmemiştir. Cumhuriyet döneminde Türkiye’ye ziyaretlerde bulunmuş olsa da pek ilgi ile karşılaşmamıştır. Sonuncu Türkiye ziyareti olan on birinci ziyareti 1950 yılında olmuştur.

Türkiye seyahatleri, Osmanlı’nın çöküşü ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kapsayan elli yıllık bir süreyi kapsamaktadır. Türkiye’yi en uzun süre izleyen Fransız yazar olması dışında kendisinin Türkiye’nin kötü gün dostu olması da dikkat çekmektedir. Seyahatları arasında en uzunu olan, 1902-1904 yılları arasındaki seyahatinde, Türkiye ile ilgili önyargıları olumlu yönde değişmiş, İstanbul’u tanımış ve Pierre Loti ile olan dostluğu pekişmiştir. İkinci ziyareti 1911 yılında gerçekleşmiş ve bir günlük olmuştur. Beyrut’a giderken, Kandilli’de yaşayan dostlarına uğramıştır. Üçüncü ziyareti en önemli olanıdır. 1922 yılında Mustafa Kemal Atatürk ile görüşme fırsatı olmuştur. Bu gezisi Türk basını tarafından da takip edilmiştir. Le Gaulois Gazetesi’ndeki 18 Temmuz 1921 tarihli makalesinde “… Mustafa Kemal'i ziyaretim tamamen hususiydi. Ve seyahatimin amacı, aynı zamanda büyük bir vatansever olan büyük bir adamı selamlamak, tanımak ve ülkem ile özgür Türkiye arasındaki barışı, dostluğu güçlendirmekti...,” demiştir. Pierre Loti ile yapmış olduğu dostluk çalışmaları ile Fransız Hükümeti’nin Ekim 1921 yılında Ankara Hükümeti ile Ankara’da anlaşma yapılmasının zemini hazırlanmıştır. Bu anlaşma ile Fransa Ankara Hükümeti’ni tanımış, Kilikya’yi terk etmiş ve Milli Mücadele'yi gizli silah sevkiyati ile desteklemiştir. Dördüncü seyahati 1930 yılında gerçekleşmiştir. Bir Fransız generalin himayesinde Çanakkale Savaşı anısına düzenlenen törenlere günübirlik katılmıştır. 1931 yılında yaptığı beşinci seyahatinde Ankara’yı ziyaret etmiştir. Kendisi Mustafa Kemal Atatürk’ün inkılaplarına karşı çıkması nedeniyle ziyaretinde ilgi görmemiştir. Bir süre kalıp, daha sonra izlenimlerini "Ankaralı Dört Hanım" ve "Doğu’nun Manevi Güçleri" isimli iki eserde yazmıştır. Son ve beşinci yolculuğunu Ağustos 1950 yılında yapmış ve Kandilli’de kalmıştır. Claude Farerre yaptığı söyleşide; “Kırk sekiz yıl önceki Istanbul’u düşünüyorum. Bu güzel şehre ilk defa 1902’de geldim... Pierre Loti’yle aynı gambotta bulunuyordum… Daha sonra tatsız günler geldi. Istanbul işgal altında kaldı. Bense bütün harb boyunca kendi milletime Türklerin düşman olamayacaklarını anlatmaya çalıştım… göğsümde Mecidiye Nişanı'nı taşıdım ve Paris’te, Birinci Cihan Harbi’nin en karanlık günlerinde konferanslar vererek Türk-Fransız dostluğunu savundum. Türklerin bize düşman olamayacaklarını…haykırdım. Ve bu iddiamda haklı çıktım”. Demiştir. 

Claude Farrere’in gerçekleştirildiği Türkiye ziyaretleri ile Türkiye ve Türkler hakkındaki önyargıları değişmiştir. Mustafa Kemal Atatürk ile görüşmüş ve kendisini son derece öz denetimli, dikkatli, yüksek düşünme gücüne sahip, karizmatik ve kararlı bir lider olarak algılamıştır. Kendisine beslediği saygı ve hayranlığına rağmen, yapmış olduğu inkılaplarına karşı çıkmış ve Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesiyle ters düşmüştür. Farklı görüşlerine rağmen Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve Türklerin kurtarıcısı ve atası olan Atatürk’ü derin saygı beslemiş ve eleştirmemiştir.

Yazar olarak değerlendirildiğinde seksenin üzerinde kitap yazdığı, kitapları başka dillere çok çevrilmiş olmasa da en çok Rusçaya çevrildiği görülmektedir. Ancak bir o kadar kitaba da önsöz yazması, zamanında oldukça popüler bir yazar olduğunu göstermektedir. Eserleri sinemaya da aktarılmıştır.

Türk Kurtuluş Savaşı sırasında “Türk Dostu” yazıları ile destekte bulunması nedeniyle, bir dostluk göstergesi olarak Sultanahmet’te bulunan bir caddeye isimi verilmiştir: "Klod Farer Caddesi". Paris’te de bir sokağa da adı verilmiştir. Kendisi, Pierre Loti, Berthe George Goulis, Franklin Bouillon, Colonel Mougin gibi Türkleri anlayan ve destekleyen Fransızlar'dan birisi olarak kabul edilmektedir.