Traklar

Kavram

Hint-Avrupa kökenli bir halk olan Traklar, Antik Yunan kaynaklarında Thrake, Thrax, Thrassa, Thratta; Latin kaynaklarında ise Thraix, Thrace, Thracia, Thracius, Thraecius gibi çok farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Erken dönemlerde Trak kabilelerinin Karpatların kuzeyinde yaşadıkları kabul edilmektedir. MÖ ikinci binyılın ortalarından itibaren kendi adlarıyla anılacak olan bölgeye göç ettikleri anlaşılmaktadır. Antik Çağ yazarları Trakları iri cüsseli, kızıl-sarışın, mavi gözlü ve beyaz cilde sahip insanlar olarak tasvir ederler. Bu durum onların kuzey ırkına mensup oldukları tezini doğrular niteliktedir. Antik kaynaklarda genellikle, çocuklarını satan, dövme yaptıran ve yabancı ordularda paralı askerlik yapan bir halk olarak tanımlanmaktadır. Kaba ve vahşi yaşam tarzları nedeniyle zalim, hilekar, vahşi, sarhoş barbar vb. gibi olumsuz ifadelerle anılırlar. Traklar arasında savaş, yağmacılık ve soygunculuk soyluluk belirtisi olarak kabul ediliyor ve yüceltiliyordu. Tarımla uğraşmak ise aşağılayıcı bir iş olarak görülüyordu. Homeros’a göre, Traklar güzel ve hızlı koşan iri atlar besleyen savaşçı bir halktı. Thukydides, Ion Körfezi ile Pontos Euksinos arasındaki topraklarda yaşayan halklar arasında ekonomik durumları en iyi olanların Traklar olduğunu belirtir. Homeros’un İlyada ve Odysseia destanlarında Troialıların müttefikleri arasında gösterilen Trakların dağlık bölgelerde yaşayan kesimi savaşçı ve barbar özellikler gösterirken ovada yaşayanlar daha barışçıydı. Traklar, birbiriyle sürekli savaş halinde olan çok sayıda boydan oluşuyordu. Bu boyların en önemlileri şunlardı; Getailer, Moesiler, Triballiler, Maediler, Setonlar, Darsiler, Hedonlar, Droi, Dersaei, Saei, Bistonlar, Kikonlar, Sapailer, Korpilliler, Paitiler, Apsinthiler, Mygdonlar, Dolonklar, Kaeniler, Thynler, Astlar, Odrysler, Benniler, Satrai ve Bessalar.

Coğrafya. Trakların yaşadığı bölgenin sınırları tarih boyunca sürekli değişikliklere uğramıştır. Bununla birlikte Traklar genel olarak doğuda Pontos Eukseinos (Karadeniz) ve İstanbul Boğazı’ndan batıda Rodop Dağları ve Aksios’a (Vardar), kuzeyde İskitlerle sınır oluşturan Tuna Nehri’nden güneyde Propontis (Marmara Denizi) ve Ege Denizi’ne kadar uzanan geniş topraklarda yaşıyorlardı. Erken dönemde Khalkidike Yarımadası ve Therme (Selanik) Trak toprakları içerisinde yer alıyordu. MÖ VIII. yüzyıldan itibaren Hellenler tarafından Karadeniz, Marmara ve Ege kıyılarında kurulan koloniler (Perinthus, Byzantium, Apollonia, Aenus vb.) bu sınırların dışında kalıyordu. Trakların yaşadıkları bu bölge bir süre sonra, Trak kabilelerinin yaşadıkları yer anlamına gelen Trakya sözcüğüyle tanımlanmaya başlamıştır. Yaşadıkları bu geniş coğrafya nedeniyle antik yazarlar tarafından, Hintlilerden sonra dünyadaki en kalabalık kavim olarak nitelendirilir.

Dil: İllirce ile akraba bir dil olan Trak dili, Hint-Avrupa dil ailesinin Satem dil grubu içerisinde yer alır. Trak dili hakkındaki bilgilerimiz; yer isimleri, kabile isimleri, şahıs isimleri, ırmak, dağ, bitki, tanrı isimleri ve günümüze ulaşan sekiz satırlık (64 harf) bir yazıta dayanmaktadır. Az sayıdaki bu kalıntılar Trak dilinin morfolojisi ve sözdizimi hakkında ayrıntılı bilgiler edinilmesine izin vermez. Bölgede önce Yunanca’nın, Roma döneminde ise Latince’nin baskın olması nedeniyle yerel dil ikinci planda kalmıştır. Bununla birlikte yerel dil, Bersler gibi bazı Trak kabileleri tarafından MS VI. yüzyıla kadar kullanılmaya devam etmiştir. Hristiyanlığın kabul edilmesinden sonra bölgedeki yerli diller zamanla yok olmuştur.

Tarih: Trakların erken dönemleri hakkındaki bilgileri oldukça sınırlıdır. MÖ 1500’lü yıllarda kuzeyden hareket ederek bölgeye göç ettikleri ve buradaki yerel halkla karışıp kaynaştıkları kabul edilmektedir. MÖ ikinci binyılın sonlarından itibaren Ege Havzası’nda görülen büyük göç hareketleri sırasında bazı Trak kabileleri de Anadolu’ya, Adalar’a ve Orta Yunanistan’a kadar olan geniş coğrafyaya göç etmiştir. Bu göçlerle Phryg, Bithyn, Thyn Mys vb. gibi bazı Trak boyları Çanakkale Boğazı üzerinden Anadolu’ya geçerek, Anadolu tarihi açısından önemli roller oynamışlardır. Bununla birlikte Traklar, asıl olarak Hellen kentleriyle siyasi, ticari ve ekonomik ilişkiler kurdukları MÖ VIII. yüzyıldan itibaren antik kaynaklarda görülmeye başlamışlardır. Hellenistik döneme (MÖ 330-30) kadar kent kültürüyle tanışamayan Trak boyları, genellikle köylerde ya da küçük kasabalarda yaşıyorlardı. Bölgede gerçek anlamada ilk şehirler Hellenler ve Romalılar tarafından kurulmuştur. Traklar, her ne kadar ortak bir dil ve kültürü paylaşmış olsalar da, aynı Hellenler gibi siyasi olarak tek bir çatı altında bir araya gelemedikleri için büyük bir devlet kuramamışlardır.

Pers Kralı Darius’un MÖ 513 yılındaki İskit Seferi sırasında Trakya’nın önemli bir kısmı Pers hakimiyetine girmiş ve bölgede bir Pers satraplığı kurulmuştur. Traklar, MÖ 480 yılında Hellas Seferi’ne çıkan Pers Kralı I. Kserkses’in yanında yer alarak, ona askeri destek sağlamışlardır. Ancak kısa süre sonra Hellen-Pers Savaşları’nda Perslerin yenilgisini fırsat bilen Odrys boyundan Teres, Trak kabilelerinin yaşadığı bölgede Odrysae Krallığı’nı kurmuş ve sınırlarını Karadeniz’den Hellespontos’a kadar genişletmiştir. Oğlu Sitalces ise kendisini tüm Trakların kralı olarak ilan etmiştir. MÖ IV. yüzyıl ortalarına gelindiğinde başkentinin Kypsala (İpsala) olduğu anlaşılan bu Trak Devleti, Makedonya Kralı II. Philippos’un (MÖ 359-336) egemenliğini tanımak zorunda kalmıştır. II. Philippos, Trakların yaşadığı bölgenin büyük bölümünü ele geçirmiş ve buradaki Trak kabilelerini haraca bağlamıştır. MÖ 336 yılında II. Philip’in bir suikast sonucu öldürülmesinden sonra Makedonya Kralı olan Büyük İskender (MÖ 336-323) Trakya’yı tümüyle ele geçirmiştir. Büyük İskender’in ölümünden sonra, generallerinden Lysimakhos’un yönetimine bırakılan Trakya, uzun süre Makedon egemenliğinde kalmıştır.

MÖ 168 yılında Romalılar’ın Pydna Muharebesi’nde Makedon ordusunu yenmesinden sonra bölge yavaş yavaş Roma egemenliği altına girmeye başlamıştır. Romalılar bölgeyi doğrudan ilhak etmek yerine, kendilerine sadık yerel kralların yönetimine bırakmayı tercih etmişlerdir. Roma İmparatoru Caligula (MS 37-41) da bu geleneğe uyarak MS 37-8 yılında III. Rhaimetalkes’i (MS 38-46) Trak kralı olarak atamıştır. Ancak MS 46 yılında Rhaimetalkes’in ölümünden sonra Traklar bağımsızlıklarını tamamen kaybetmiş ve bölge doğrudan Roma kontrolü altına girmiştir. Romalılar bu yeni toprakları Provincia Thracia olarak organize etmişler ve bölgeyi Trak boylarının ismini taşıyan strategia denilen idari birimlere ayırmışlardır. İmparator Traianus dönemine (MS 98-117) kadar procurator’lar tarafından yönetilen eyalet, bu tarihten sonra imparator legatları tarafından idare edilmiştir. İmparator Diocletianus’un (MS 284-305) idari sistemde yaptığı değişikliklerle birlikte Trakya birçok küçük eyalete ayrılmıştır. MS III. yüzyıldan itibaren sık sık barbar kavimlerin yağma amaçlı saldırılarına maruz kalan bölgede bir savunma hattı inşa edilmeye çalışılmıştır. İmparator Lustinianus dönemine (MS 527-565) gelindiğinde bu amaçla inşa edilen kale sayısının yüzü geçtiğini görüyoruz. Ortaçağ boyunca büyük kısmı Doğu Roma (Bizans) egemenliğinde kalan Trakya sık sık çatışmaların yaşandığı bir bölge olmuştur.

Referanslar

Bredow, I. (2009). Thraci, Thracia. Brill’s New Pauly. İçinde; H. Cancik & H. Schneider (Editörler), Cilt 14, Leiden-Boston: 602-607; Cormack, J.M.R. (2012). Thrace. The Oxford Classical Dictionary, S. Hornblower & A. Spawforth, (Editörler). Dördüncü baskı, Oxford & New York: Oxford University Press: 1470-1; Doğancı, K. (2011). The Oldest Peoples of Bithynian Region: Tribes of Thracian Origin. Third International Conference The Balkans–Languages, History, Culture (13-15 October 2011), Veliko-Tırnova, Bulgaria: 45-51; Sevin, V. (2001). Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası I. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları; Tekin, O. (2007). Eski Anadolu ve Trakya: Ege Göçlerinden Roma İmparatorluğu’nun İkiye Ayrılmasına Kadar (MÖ 12.-MS 4. Yüzyıllar Arası). İstanbul: İletişim Yayınları.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Erzen, A. (1994). İlkçağ Tarihinde Trakya (Başlangıcından Roma Çağı’na kadar). İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.