Endres, Franz Carl

Kişi Yazar

(1878 – 1954)

1899’da Bavyera Ordusu Piyade Cankurtaranları Alayı’nı teğmen olarak bitirdi. İstanbul’da Harp Akademisi’nde öğretmen olarak çalıştı. Birkaç yıl İstanbul ve Halep’te yaşadı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Çanakkale Boğazı ve Suriye’de görevliydi. 1912 yılında emekli oldu. 1915-16 yıllarında Alman Genelkurmayında çalıştı. 1930’ların ortalarında İsviçre’ye yerleşti. Mesafeli durduğu Nazilerce sevilmedi. Ölümüne kadar tarihçi, gazeteci, yazar, öğretmen olarak çalışmalar yaptı. Almanya, Doğu toplumları, masonluk, Türkiye, siyonizm, felsefe, ahlak ve çeşitli konularda elliyi aşkın eser yazdı.

Endres, 1912’de, Osmanlı ordusunu modernize etmekle görevli Alman askeri heyetinde yer aldı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında çoğunlukla raporlu idi. Zamanını, Almanya’da seminer izleyerek, Osmanlı’da gözlem yaparak, kitap yazarak değerlendirdi. 1915’te Münih’te Türkiye adıyla kitap yayımladı. İlgi üzerine kitabı özetleyerek ve 200’den fazla fotoğraf ekleyerek 1916’da Türkiye (Türkei) adıyla ikinci bir kitap yayımladı. Bu ikinci kitap, Gürsel Köksal tarafından tercüme edildi, 1994’te Ankara’da, E ve E Yayınları tarafından Türkiye 1916 adıyla yayınlandı.

Endres, kitabı yazma amacını; yılların birikimiyle, Doğu’ya dair Almanya’daki yanlış düşünceleri değiştirmek, Yakındoğu’ya bilimsel yöntemlerle bakma zorunluluğunu anlatabilmek olarak açıkladı. Devletin adının Osmanlı olduğu dönemde Türkiye ismini kullanan Endres, Osmanlı ülkesini; Avrupa Türkiyesi ve Konstantinopol, Anadolu ve Ermenistan, Suriye, Mezopotamya, Arabistan olarak beş bölgeye ayırmış, bölgelerin coğrafi özellikleri, büyük şehirlerin, azınlıkların nüfusu hakkında bilgi verdi. Ancak Endres’in nüfus bilgilerinin hatalı olduğu saptanmıştır.

Yazarın Türkiye’de bulunduğu dönem, 1908 Devrimi ile Kanun-ı Esasi’nin yeniden uygulanmaya başlandığı, toprak kayıpları yanında örgütlenme ve basın-yayın özgürlüğünün genişlediği, dil, kültür ve iktisat sahalarında milliyetçi uygulamaların hayata geçirildiği bir evreydi. Meşrutiyet yönetimi, İttihat ve Terakki’nin Merkez Komitesi’nin yönetimdeki ağırlığı, laik hukuk şer’i hukuk birlikteliği/sakıncaları, okuma-yazma oranının düşüklüğü, öğretmen açığı konularında bilgi verdi, Meşrutiyet yönetiminin oturmasının güçlü bir örgütü ve uzun zamanı gerektirdiğini belirtti.

Dilde sadeleşme çabalarına değinirken, Arapça ve Farsça yerine Türkçe sözcüklerin yerleşmesinin uzun zaman alacağını belirtti. Türkiye’de bir yabancıya öz Türkçenin yeteceğini vurgularken bu yargısıyla çelişir biçimde Türklerin kültüre, dolayısıyla dile de ilişkin her şeyi Araplar’dan, İranlılar’dan aldığını iddia etti.

Osmanlı’daki topluluklardan söz ederken; Ermenilerin İngiliz siyasetine alet olduğunu, devletin bütünlüğünün Araplarla kalıcı barış ve Ermenilerle gönüllü birlikteliğin sağlanması ile mümkün olacağını öngördü. Ermenileri; ekonomide ağırlığı olan, Türkiye’nin en zeki insanlarını çıkaran, Kürtleri; geri ve vahşi, Arapları; Osmanlılara göre daha zeki, çalışkan, cesaret ve askerlikte geri, Musevileri; Türk yönetimiyle iyi ilişkileri olan şeklinde tasvir etti. Türkmen ve Kızılbaşları Türk’ten gayri topluluklar olarak sınıflarken, Türklerin başlangıçta çirkin olduğunu, başka topluluklarla karışmaları sonucu güzel görünüme kavuştuklarını iddia etti. Kendisini Kısmen Türk Halkı’nın Dostu olarak değerlendirse de Doğu’nun Harabeleri, Türkiye: Ülkenin ve Halkın Görüntüsü ve Kısa Öyküsü kitaplarında Tehcir’de 1,2 milyon Ermeni’nin açlıktan öldüğünü iddia etti.

İslamiyet bölümünde; temel dini bilgilere, Türkiye’nin dini sebeplerle takibata uğranılmayan ender ülkelerden olduğuna değindi. İslam’ın ikna yoluyla yayılması mümkün değildir, bu ancak kılıcın yardımıyla olabilir yorumu da ona aittir.

Osmanlı’da kadın ve evlilik kurumu hakkında Almanya’da yanlış değerlendirmeler yapıldığını, pahalılık sebebiyle Türkiye’de tek eşliliğin yaygın olduğunu, görücü usulü evliliklerin Avrupa’dakinden daha çok, antlaşmazlık ve hayal kırıklıklarıyla sonuçlandığını belirtti. Bozuk ahlaklı Levantenlere bakarak Türk aile hayatı hakkında hüküm vermenin hatalı olacağını vurguladı. 1908 sonrasında kadının özgürlüğü konusunda mesafe alınsa da modern Türk kadınların taleplerinin uzun süre karşılanamayacağını öngördü.

Sanat konusundaki tespitleri; Doğuda eğitimli kadınların kocalarından daha fazla sanatla ilgilendiği, sanatkârlığın meslek grubu olarak kabul görmediğiydi. Türk hat sanatının özgünlüğünü kabul etti, mekân süslemesinde ahşabın, iç mimaride cam mozaik, metal işlemeciliğinin güzel örnekleriyle karşılaşıldığını belirtti. Resim ve heykelde Türklerin diğer doğu toplumlarına kıyasla kötü bir beğeni düzeyine sahip olduklarını, evlerinde sakladıkları gerçek güzellikler yerine Avrupa taklidi zevksiz çalışmalara yöneldiğini, sanatsal beğenilerinin gerilediğini, XIX. yüzyıl eserlerinin daha yüksek değerde olduğunu belirtti. Ermeni müziğini sanat değeri yüksek, Türk müziğini armoni eksikliği, birbirinden kopuk temaları sebebiyle çok sesli müzik eğitimi almış Avrupalılar için sıkıcı olarak niteledi. İran ve Arap etkisiyle öz Türk el sanatı diye bir şeyin kalmadığını da iddia etti.

Endres’e göre Osmanlı ekonomisi: Taşımacılığı, hayvancılığı, tarım aletleri/bilgisi, işletmeciliği ilkel düzeydeydi. Toprak sahipleri birikimlerini üretime yatırmamakta İstanbul’da harcamaktadır, toprak dağılımı sermaye birikimini köstekleyici niteliktedir. Başlıca tarım ürünleri ve yetiştiği bölgeler hakkında da bilgi verdi, modern usullerin yokluğuna rağmen Anadolu’nun verimliliği sayesinde ürün rekoltesinin yüksek olduğunu belirtti. Ülkenin madence zengin olduğunu vurguladı, İngiltere’yi bölgede etkisizleştirme gereğini savundu. Osmanlı sanayiini azgelişmiş, küçük atölyelerden oluşan, yetersiz araç/yöntemlerle yürüyen şeklinde tanımladı. Taşımacılıkta, modern ve ucuz nakliye olanaklarının geliştirilip, ürünlerin dünya piyasa fiyatlarından dışarıya satılabilmesini çok önemli gördü. Yapılmış/yapılmakta olan yollar, sulama projeleri, demiryolu hatları ve bunların Osmanlı’ya mali getirisi, Türk-Alman ticaretinin rakamsal değerleri hakkında bilgiler verir, “Türkiye için mali gelişme, daha onlarca yıl sadece hammadde dış satımının artışıyla olacaktır.” şeklinde değerlendirmede bulundu. İttihat ve Terakki’nin Türkleri modern mesleklerde var etme politikasından kaynaklanıyor olsa gerek; yabancı mühendis ve teknisyenlerin yerine hızla Türkleri getirme hamlesinin sanayiyi harabeye çevireceğini, bunun zamanla ve teknik eğitimle yapılabileceğini vurguladı.

Dönemin iletişim teknolojisinin sınırlılığı düşünüldüğünde; önemli şehirler, tarihi eserler ve Osmanlı’yı oluşturan çeşitli toplulukları kültürel özellikleri açısından tanıtan fotoğrafları ile kitap, yazıldığı dönem kadar bugün de kıymetli olma özelliğini korumaktadır.

Asıl amacının, Osmanlı ülkesinin ekonomik potansiyelini saptamak olduğu anlaşılan Endres’in kitabı hakkında bazı kanaatlere varılabilir: İktisadi konuları ciddi bir yaklaşımla, sayısal veriler eşliğinde yazan Endres, savaşlar ve dinsel karşıtlıkla şekillenmiş tarihsel önyargıların etkisiyle olsa gerek, kültürel konularda, üstünkörü, toptancı hükümler vermekte, -Avrupa sömürgeciliğini meşrulaştırmaya çabalamış olan fizik antropolojinin iddialarının etkisini de yansıtır biçimde-, XIX. yüzyılda ortalama bir Avrupalının Avrupa dışı toplumlara bakışını özetleyen bir yaklaşımı somutlaştırmaktadır. Bu nitelikler, elbette eserin okunmasına engel değildir, olmamalıdır.

Referanslar

Endres, F. C. (1994). Türkiye 1916 (Çev. G. Köksal). Ankara: E ve E Yayınları.