Aarslantepe, Fırat Nehri'nin doğu kıyısına yaklaşık 12 kilometre uzaklıkta, günümüze kıyasla daha fazla ağaçlık alanların yer aldığı dağlarla çevrili bir konumda yer seçmiştir. Malatya Ovası’nın en büyük höyüğü olan Arslantepe’nin, şu ana kadar yapılan kazı çalışmalarına göre ilk iskanı en geç altıncı bin yıl öncelerinde başlamıştır.  Otuz metreyi aşan yüksekliğe sahip kültür tabakalanmasından Kalkolitik, Tunç, Demir, Roma ve Orta Çağ dönemleri geniş alanlarda kazılarak araştırılmıştır. Geç Asur ve Urartu kaynaklarında Malitiya, Asur ve Urartu kaynaklarında Melid, Meliddu, Meliteya olarak adlandırılan Arslantepe Geç Hitit yerleşimi Asur Kralı II. Sargon tarafından yıkılır (MÖ 712). Kazı çalışmaları terk edilen höyüğün Geç Roma Döneminde yeniden iskân gördüğü ve Orta Çağ’da mezarlık olarak kullanıldığı saptanmıştır.

Alanda ilk çalışmalar 1930’larda Fransız araştırmacı L. Delaporte tarafından başlamıştır. Delaporte meşhur aslan heykellerinin koruduğu Geç Hitit yerleşiminin kapısını, orthostatlarını, devrilmiş halde ele geçen kral heykelini ve birlikte görkemli Demir Çağı yapılarını gün ışığına çıkartmış, ardından höyük Arslantepe olarak anılmaya başlanmıştır. 

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından 1949-51 arasında diğer bir Fransız C. Schaeffer’in başarısız kazı çalışmalarını takiben höyükte araştırmalara bir süre ara verilimiştir 1961 yılında P. Meriggi ve S. Puglisi liderliğinde İtalyan projesi başlamış ve Roma La Sapienza Üniversitesi desteği ile sırasıyla Alba Palmieri, Marcella Frangipane, Francesca Balossi Restelli başkanlığında yürütülen Aslantepe İtalyan kazı ve araştırmaları altmış seneyi aşarak, günümüzde devam etmektedir.

İtalyan projesinin ilk on senesinde Delaport’un kazdığı höyüğün kuzeyinde çalışılmış ve Demir Çağı ve Geç Bronz Çağı araştırılmıştır. 1973 yılından sonra ise höyüğün batı ve güneybatısına odaklanılarak, Geç Kalkolitik, Erken Bronz ve Orta Bronz tabaklarında geniş alanda araştırma yapılmıştır. 2008 yılından sonra ise höyüğün kuzeydoğu bölümünde bulunan Geç Hitit, Demir Çağı tabakaları da araştırma projesinin kapsamına yeniden alınmıştır.

Halaf ve Obeyd Kültürü’nü yansıtan seramik parçalarına dayanarak Arslantepe’de ilk yerleşimin MÖ Altıncı Bin öncesine tarihlendiği tahmin edilmektedir. Kazılarak araştırılan Arslantepe VIII tabakaları (Geç Kalkolitik 1-2, MÖ. 4300-3900) büyük fırınlar ve halen araştırmaların devam ettiği kerpiç yapı gruplarından bilinmektedir.

Arslantepe’nin VII. Tabakası’nda (Geç Kalkolitik 3-4, MÖ 3800-3400), yerleşimin genişlediği ve tüm höyük alanına yayıldığı fark edilmektedir. Bu dönemde elitlere ait olduğu düşünülen yapı gruplarına ve üç kanatlı yapı tipolojisinde anıtsal ritüel/tören yapılarına rastlanmıştır. Oldukça tahrip olan Tapınak D, VII. Tabakanın sonlarına ait olan Tapınak C yapım tekniği ve tipolojik olarak Tell Brak’da (lvl20) bulunanlarla benzerlik taşısa da yerel özellikler de barındırmaktadır. Tapınak C ile mekânsal ilişkili olan kalın duvarlı uzun mekanlarda taş, mineral benzeri hammaddelerin saptanması bu mekanların işlik benzeri fonksiyon yüklenmiş olabileceğini akla getirmektedir. Tapınak C’nin merkezi mekânında (18x7.2metre) ritüellerde yemek dağıtıldığına işaret eden yapı elemanları, zemine dağılmış halde ve üst üste istiflenmiş in-situ ele geçen çok sayıda seri üretim kap, kullanıma hazır depo kapları ve güneydoğuda bir mekanda (Tapınak D) kullanıldıktan sonra atılmış halde saptanan birçok kil mühür baskı (cretulae) dördüncü bin yılın sonlarında Arslantepe’de ritüel/inanç ekseninde temellenen iş gücünün ve malların merkezileşmesi ve yeniden dağıtım pratiklerini kontrol eden ekonomik birmodelin var olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. 

Arslantepe VIA tabakasında ise (Geç Kalkolitik 5 - MÖ. 3350-300) Tapınak C ve D terk edilmiş ve onların güneyinde ritüel, yönetim, depolama, karşılama vb. farklı fonksiyonlara ayrılmış mekanlar, koridorlar, avlulardan oluşan anıtsal kerpiç bir saray kompleksi teraslar üzerinde inşa edilmiştir. Komplekste Tapınak A ve B adı verilen, önceki döneme kıyasla küçük alan kaplayan tek mekânlı ve belirli kişilerin girebildiği ritüel mekanları sembolizmanın devamlılığına fakat öneminin azaldığına işaret etmektedir. Saray kompleksinde yüzlerce farklı mühürün varlığına ve farklı objelerin sürekli mühürlendiğine işaret eden binlerce cretulae’nin özel bir odada arşivlenmiş halde bulunmuş olması, yeniden dağıtım sisteminin, merkezi yönetimin ve gücün seküler bir form aldığına işaret etmektedir  Araştırmalar Arslantepe VI a’da yazının icat edilmesinden önce kil mühür baskılara/cretulaelere dayanan karmaşık bir belgeleme sistemini, hiyerarşik ve karmaşık bir idari sisteminin varlığını kanıtlamaktadır. Saray kompleksinin depo odalarında gün ışığına çıkarılan farklı büyüklükler ve formlarda düzinelerce kap, seri üretim çanaklar, mühür baskılar farklı tür gıdaların kontrollü olarak dağıtıldığına işaret eder. Sarayın mimari tasarımı ve karşılama avlusuna uzanan koridorda yer alan duvar resimleri ve süslemeleri yöneticinin tarımsal üretim üzerindeki kontörlünü ve gücünü vurgulamaktadır. Bu dönemin seramik stilleri Arslantepe’nin Kuzey Mezopotamya ve Orta Anadolu ile ilişkisini yansıttığı gibi yerel unsurlar da barındırmaktadır Ayrıca arsenikli bakırdan kılıçlar vd. objeler Arslantepe’nin Syro-Mezopotamya, Orta Anadolu ve kuzeydoğu Anadolu dağlık alanlarında yaşayan toplulukların dahil olduğu bölgeler arası ilişki ağında önemli bir rol aldığına işaret etmektedir.

MÖ 3100 civarında saray kompleksi yangınla son bulmuş ve Geç Kalkolitik erken devlet sistemi ortadan kalkmıştır. Kuzeydoğu Anadolu, Transkafkaslar ile ilişkiler güçlenirken diğer bölgelerle iletişim zayıflamıştır. Arslantepe VI B1’de (Erken Bronz I, MÖ 3100-2800) terk edilen yerleşimin harabelerinde, Transkafkas göçebe çoban grupları saz örgü, çamur sıvalı dörtgen yapılarda yaşamaya başlamışlardır. Bu dönemin seramikleri el yapımı, kırmızı-siyah, peradahlı olup Geç Kalkolitik’de rastlanan kırmızı-siyah kaplarla benzerdir.

Arslantepe, VI B2’de Trans Kafkasya tipi seramikler bulunmasına karşın, mimari yapılarda kerpiç tuğla kullanımı ve çömlekçi çarkı kullanılan Uruk orijinli seramik geleneği baskın hale gelmiştir  Ovada diğer yerleşimlerde ve az da olsa höyüğün VI B1 tabakasında Geç Uruk benzeri seramik parçalarına rastlanmış olması, Geç Kalkolitik’ten sonra yerel halkın çevrede var olduğuna, yerel kültürün devamlılığına ve iki grubun bir arada yaşadığını kanıtlamaktadır. VIB2 döneminin başında höyüğün üst bölümünü çevreleyerek aşağı yerleşimden ayıran taş temelli kerpiç dört metre kalınlıkta sur duvarı ve duvarın dışında yer alan kral mezarı yeni bir tip politik sistemin varlığına işaret etmektedir MÖ 3000-2900 civarına tarihlenen taş sanduka mezarda sağ tarafına büzülmüş bir yetişkin için bırakıldığı anlaşılan altın, gümüş, bakırdan yapılmış çeşitli silah, süs ve aletler, seramik kaplar bulunmuştur. Zengin ölü hediyeleri ile birlikte dört ergen bireyin olasılıkla kurban edildiğini gösteren bulgular, bu kişinin yaşadığı dönemin politik yapılanması içindeki önemini yansıtmaktadır. Bu bulgulara dayanarak şeflerin siyasi ve askeri güçlerini savunma ihtiyacı üzerinde meşrulaştırdıkları bir sistem öngörülmektedir. Höyüğün yamacında konumlanan aşağı köyde yapılan kazılarda kerpiç tuğlalarla inşa edilmiş birkaç odalı yapılar ve metal işleri vd. gündelik işlerin yapıldığı avlulardan oluşan yerleşim dokusu ile karşılaşılmıştır. Yapıların tabanlarında yukarıdan düştükleri belirlenen yüksek miktarda arpa, buğday ve baklagillerle karşılaşılmıştır.

VIB2 tabakası da yangınla son bulur, Arslantepe VIC tabakasında (Erken Bronz II, MÖ 2750-2500) sezonluk göçebe grupların hafif barınaklarıyla birlikte dairesel zemine gömük çamur sıvalı yapılarla karşılaşılır. Bu dönemin ikinci evresinde ise höyüğün en üst kotunda çok odalı dörtgen formda, çevresinde yer alan sezonluk yapılardan izole bir yapı ile karşılaşılır. Bu yapının iç mekanlarında bulunan yapı donanımları ve diğer bulgular tarımsal besin işleme ve depolamaya işaret etmekte ve yapıyı geniş aile benzeri bir grubun kullandığını düşündürtmektedir. Bu dönemde yapı elemanlarında, seramik tipolojilerinde karşılaşılan yenilikler radikal bir kültürel değişimi, Arslantepe’nin bölgede baskınlığını ve merkezi niteliğini yitirdiği şeklinde yorumlanmaktadır. Tümü elle yapılan seramikler Trasnkafkasya geleneğini ve siyah, koyu, perdahlı, geometrik motifli yerel bir üslubu (Gelinciktepe) yansıtır. Dönem sonunda Arslantepe güneyden kopar ve sadece Anadolu ile ilişkilere devam etmiştir..

VI D tabakasında (Erken Bronz III, MÖ 2500-2000) kademeli olarak yerleşimin kapladığı alan, yapı yoğunluğu ve mekânsal organizasyon anlamında gelişmiştir. Dönemin başlarında yarı-gömük yuvarlak yapılar höyüğe yayılmış, zaman içinde yerleşimin gelişimine bağlı olarak yeniden yapım sürecinde ortadan kalkmışlardır. Ovada ve onu çevreleyen tepelerde küçük yerleşimler belirirken Arslantepe yeniden Malatya Ovası’nın en büyük ve önemli merkezi haline gelmiştir. Arslantepe’de höyüğün sınırlarında yarı daire bastiyonlara sahip kalın ve görkemli sur duvarı inşa edilmiş olması savunma ihtiyacının önemine işaret etmektedir. Bu dönemde çevreye yayılan otonom yerleşimlerden oluşan yerleşimler sisteminde Arslantepe’nin savunma yapıları ve yüksek uzmanlığa sahip metal işlikleri sebebiyle merkezi rolünü yeniden kazandığı tahmin edilmektedir. Bu dönemde Elâzığ bölgesi benzeri seramiklere rastlanması bölgeler arası ilişkiyi kanıtlamaktadır.

Arslantepe VA tabakasının (Orta Bronz, MÖ. 2000-1750) yüzeye yakınlığı sebebiyle oldukça tahrip olmuş yapı kalıntılarına dayanarak kültürel devamlılığın olduğu ve çömlekçi çarkı ile üretilmiş yeni tip seramikler Kuzey Mezopotamya ile sınırlıda olsa ilişkilerin başladığı söylenmektedir. 

Malatya ve Elâzığ bölgesinde üçüncü bin yılın ikinci yarısında yaşanan sosyo-politik iklim Hitit yayılımının önünü açmıştır. Arslantepe’de Tabaka VB’de (Geç Bronz, MÖ 1750-1600) Orta Anadolu ile tipolojik benzerliği dikkat çeken toprak sur sistemi dörtgen kuleli yerleşim giriş kapısı inşa edilmiştir. Yerleşimin kapısının önceki dönemlerden farklı olarak, kuzeye Fırat Nehrine doğru yönelmiştir. 

Hitit Erken Krallık ve İmparatorluk dönemleri süresince yerleşimin boyutları küçülmesine karşın koruma sistemlerini düzenleri aynı kalmıştır. Tabaka IV’te (Geç Bronz II, MÖ. 1400-1200) Sur kapısının konumu hafifçe değişir fakat tipolojisi Orta Anadolu’daki yerleşimlerde ki gibi Tenaille  adı verilen formda inşa edilmiştir.  Arslantepe Hitit sitadeli de imparatorluğun yıkılışı ile 13. yy sonlarında yıkıma uğramıştır. 

Tabaka IIIA evresinde (Erken Demir Çağı I, MÖ. 1300-1100) İmparatorluk dönemi sur duvarının üzerine bir bölümü dört metre yükseklikte korunarak günümüze ulaşan taş su basman üzerine kerpiç tuğlalarla yeni bir duvar inşa edilmiştir. Koruma duvarının iç kısmında bulunan geniş silolar, olası giriş kapısının yakınlarında bulunan orthostatlar, Hitit İmparatorluğunun yıkılışını takiben yerel krallıkların kurulduğu zaman aralığının düşünüldüğünden çok daha karmaşık olgular barındırdığına işaret etmektedir. Ayrıca Geç Bronz Çağı ile Demir Çağı arasında devamlılık sur sistemi sayesinde fark edilmektedir

Arslantepe IIIB Tabakası (Erken Demir Çağı II), IIIA2 Sur duvarının tahrip edilmesi ile Melid Krallığının yeniden dirilişi arasına tarihlenmektedir. Bu evrede mimari radikal değişimler görülmektedir.

 MÖ İkinci bin yılın sonları ile birinci binyılın başlarında yeniden büyük bir sur duvarı ve orthostatların süslediği yeni bir giriş inşa edilmiştir. Sur duvarının yakınında saptanan mimari bağlamda farklı birçok geniş silo sitadelin içinde besin depolandığına ve besinin korunmasına verilen öneme işaret etmektedir. Ayrıca girişi takiben karşılaşılan anıtsal bir yapı Demir Çağı’nın ilk kolonlu binasıdır. Yapının fonksiyonu halen tartışmalı olsa da bulgular tören, ritüel amaçlı olduğuna işaret etmektedir. Erken Demir Çağı’nda büyük taşlardan inşa edilmiş temellere sahip geniş bir merkez mekân ve çevresinde komünal besin hazırlığı gibi büyük ölçekli işlerin yapıldığı bu binanın araştırmasına devam edilmektedir. Takip eden evrede bu yapı terk edilmiş ve batısında yer alan bir mekânda gündelik işler gerçekleşmiştir. 

Arslantepe IIA.1 Tabakalarında (Demir Çağı III) yerel yöneticilerin bölge üzerinde yeniden etkin olmuşlar ve Melid sitadeline aslanlı kapı hizmet etmiştir. Girişin doğusundaki teras üzerinde yer alan yapıların materyal bağlamları MÖ Sekizinci Bin yılda ani bir olayla yaşamın kesintiye uğradığını göstermektedir. Asur kayıtlarında II. Sargon’un Melid ülkesini ele geçirdiği şeklinde aktarılan olayların bu tabakada yaşandığı sanılmaktadır. 

Arslantepe IIA.2 Aslanlı kapının batısında içinde “sütunlu yapı” olarak adlandırılan yeni bir yapı inşa edilmiştir. IIB evresinde bu yapı yıkılırken aslanlı kapının kullanımına devam edilmiştir. Aslanlı kapının batısında Melid’i fetheden Asurlular’ın erken dönem yapılarının üzerine anıtsal bir yapı inşa etmişlerdir. Bu yapı höyüğün merkezinden kuzey-güney aksında teraslar üzerinde yayılan mimari kompleksin bir parçasıdır.

Arslantepe, Mezopotamya ile Anadolu arasında yer alan konumu sayesinde pek çok dönemde Güneybatı Asya’nın önemli bir merkezi olmuştur.  Altmış yıldan fazla süren İtalyan araştırma projesinin bilimsel çalışma yöntemlerini bir sonucu olarak höyük 2021 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girmiştir. Anlaşılacağı gibi açık hava müzesi olarak gündelik ziyarete uygun düzenlenmiş Arslantepe Höyüğü, Geç Hitit Dönemi sur duvarı, MÖ Dördüncü Bin yıl sonlarına tarihlenen iki metreden yüksek korunmuş duvarlarıyla Dünyanın bu anlamda en eski saray kompleksi, tasarımı başta olmak üzere çeşitli özellikleri ile diğer arkeolojik alanlara  örnek oluşturan koruyucu çatı sistemi, höyüğün görüş alanında olan Gelincik Tepe arkeolojik alanı ve volkanik jeolojik oluşum, Orduzu köyünün geleneksel kerpiç evleri ve yerleşim dokusu ve diğer bir çok yönüyle çok sayıda ziyaretçiyi bölgeye çekmektedir. İtalyan Roma La Sapienza Üniversitesi ve İtalyan Dış işleri Bakanlığı tarafından finanse edilen çalışmalar, Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı, yerel beldiyeler, müze vd. bir çok paydaşın katılımıyla yürütülür ve bu anlamda uluslararası iş birliğinin önemini gösteren bir örnektir. Erken devlet sisteminin, laik bir modelin en erken formunun uygulandığı Arslantepe’de gerçekleştirilen çalışmalar insanlık tarihinin aydınlatılmasına önemli katkı sunmakta ve sunmaya devam etmektedir. 

 

Yararlanılan Kaynaklar

Balossi Restelli, Francesca. 2008. Post-Ubaid Occupation on the Upper Euphrates: Late Chalcolithic 1–2 at Arslantepe (Malatya, Turkey). In Proceedings of the 4th International Congress on the Archaeology of the Ancient Near East , ed. Hartmut Kühne, Rainer M. Czichon, and Florian Janoscha Kreppner, 21–32. Wiesbaden: Harrassowitz Verlag; D’Anna, Maria Bianca. 2010. Th e Ceramic Containers of Period VI A. Food Control at the time of Centralisation. In Economic Centralisation in Formative States. Th e Archaeological Reconstruction of the Economic System in 4th Millennium Arslantepe , ed. Marcella Frangipane, 167-91. Studi di Preistoria Orientale (SPO) 3. Rome: Università di Roma La Sapienza; Di Nocera, Gian Maria. 2008. Settlements, Population and Landscape on the Upper Euphrates between V and II Millennium B.C. Results of the Archaeological Survey Project 2003–2005 in the Malatya Plain. In Proceedings of the 5th International Congress on the Archaeology of the Ancient Near East , ed. Joaquín M. Cordoba, Miguel Molist, M. Carmen Perez, Isabel Rubio, and Sergio Martinez, 633–46. Madrid: Universidad Autonoma de Madrid Ediciones; Frangipane, Marcella ed. 2010. Economic Centralisation in Formative States. Th e Archaeological Reconstruction of the Economic System in 4th Millennium Arslantepe , Studi di Preistoria Orientale (SPO) 3. Rome: Università di Roma La Sapienza; Frangipane, Marcella, Gian Maria Di Nocera, Andreas Hauptmann, Paola Morbidelli, Alberto Palmieri, Laura Sadori, Michael Schultz, and Tyede Schmidt-Schultz. 2001. New Symbols of a New Power in a “Royal” Tomb from 3000 BC Arslantepe, Malatya (Turkey). Paléorient 2.2: 105–39; Frangipane, Marcella and Giulio Palumbi. 2007. Red-Black Ware, Pastoralism, Trade, and Anatolian-Transcaucasian Interactions in the 4th–3rd Millennium BC. In Les Cultures du Caucase (VIe–IIIe millénaires avant notre ère). Leurs relations avec le Proche-Orient , ed. Bertille Lyonnet, 233–55. Paris: CNRS Editions.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Arslantepe VIII, G.M. Di Nocera, 1998, Orta Bronz Çağı
Arslantepe V- Creatulae, M. Frangipane vd., 2007.
Arslantepe IX- Ed. F. Manuelli, 2013.
Arslantepe III, F. Balossi Restelli vd.
Arslantepe IV, M. Frangipane vd.
Arslantepe IV-2, - M.B.D’Anna.
Arslantepe VI-1, G. Palumbi vd.
Devletin Oluşumunda Ekonominin Merkezileşmesi. 4. Binyıl Arslantepe Sarayında
Ekonomik Sistemin Arkeolojik Rekonstrüksiyonu, Editör M. Frangipane, SPO 3-2010.