-
2020
İstanbul’un Fatih ilçesinde yer alan yapı, mimar Davut Ağa’ya 1591 yılında, III. Murat döneminde iki kere sadrazamlık yapan Kanijeli Siyavuş Paşa tarafından 1580 yılında doğum yaparken vefat eden eşi, II. Selim’in kızı Fatma Sultan adına yaptırıldı. Yapı, Süleymaniye Camii’nin denize bakan kısmına dik olarak dört ayrı mahzenin üzerine, yamuk planlı ve avluya üç yönlü olacak şekilde inşa edildi. On beş hücresi ve büyük bir dershane odası olan yapı, döneminde öğrenciler, askerler ve evsizler için de barınma mekânı olarak kullanıldı. Siyavuş Paşa Medresesi olarak da bilinen yapı, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce üç yılda restore edildi, İstanbul Sanat ve Medeniyet Vakfı tarafından Hilye-i Şerif ve Tespih Müzesi olarak 2016 yılında hizmete açıldı.
Hilye-i Şerif ve Tespih Müzesi’nde 72 adet hilye-i şerif ve 349 adet tespih yer almaktadır. Hilye, Hz. Ali’den naklen Hz. Muhammed’in (S.A.V.) fiziki özelliklerinin, güzel ahlakının, tavır ve hareketlerinin anlatıldığı levhalardır. Süs, ziynet anlamlarına gelen Hilye kelimesi Hilye-i Saadet, Hilye-i Nebevi şeklinde de ifade edilmektedir. Hilye formu ilk kez XVII. yüzyılda görüldü. En eski örneği bu yüzyılda yaşayan hattat Hafız Osman’a ait olduğu için ilk defa onun tarafından yazıldığı ve levha haline getirildiği düşünülmektedir. Hilye yazımında sülüs-nesih, muhakkak-sülüs-nesih, ta’lik hatların kullanılması dikkati çekmektedir. En küçük hilye 60x80 santimetre; avlunun sağ ve sol bölümlerinde sergilenen en büyük iki hilye ise 2,06x3,1 santimetre ölçülerindedir. Genellikle Arapça yazılan metinlere Farsça cümlelerin de ilave edildiği hilyeler de bulunmaktadır. Başta Türk hattatlar olmak üzere Afganistan, İran, Irak, Mısır ve Suriye’den pek çok hattatın hilyeleri müzede yer almaktadır. Türk hattatlar arasında Hasan Çelebi, Fuat Başar, Hüseyin Gündüz, Hüseyin Öksüz, Turan Sevgili, Savaş Çevik, Gürkan Pehlivan, Nurullah Özden, Fevzi Günüç, Hüseyin Hüsnü Türkmen, Cemali Gündoğdu, Mustafa Cemil Efe, Tahsin Kurt, Avni Nakkaş, Eyüp Kuzu sayılabilmektedir. Aynı zamanda hilyelerde tezhib kullanıldığı için tezhip sanatkârları hünerlerini bu levhalarda sergileyerek hilyelerin sanat değerini yükseltmektedir. Müzehhipler, en güzel marifetlerini hilye formunun yazı dışındaki alanlarında sergilemektedir. Ayrıca hilyelerin Mekke ve Medine minyatürlü örneklerine de rastlanılmaktadır. Türk müzehhipler arasında Asuman Coşkun, Dilara Yargıcı, Emel Türkmen, Feyza Aydın, Kübra Çimen, Leyla Şendilsiz, Melek Akar, Nazlı Durmuşoğlu, Ömer Şen, Züleyha Minga sayılabilmektedir.
Tespihler, Osmanlı-Cumhuriyet dönemlerine aittir. Tespihlerin XIV. ve XV. yüzyılda başlayan estetik gelişim süreci XVII. yüzyıl başlarında bir sanat dalı haline gelmesiyle devam etti. Müzede abanoz, gül ağacı gibi çeşitli ağaçlardan yapılan tespihlerin yanı sıra damla-sıkma kehribar, kemik, boynuz, bağa, mercan, akik, kaplan gözü, narçıl (Hindistan cevizinin kuruyup koyulaşan sütü), gümüş ve değerli taşlarla işlenen altı milimetreden 15 milimetre ölçülerinde 33’lük ve 99’luk tespihler bulunmaktadır. Müzede en çarpıcı örneklerden biri her bir tespih tanesi üzerine 36 Osmanlı padişah portresinin işlendiği, pırlanta taşlarla bezeli bir çini tespihtir; bir diğeri ise çok nadir görülen karıncalı kehribar tespihidir. Daha çok XIX. yüzyılda yapılan ve yaşayan ustaların el marifetlerini gösteren tespihlerin tek ortak noktası ise kullanılan malzeme ayırt edilmeksizin her bir tespih habbesinin aynı renk ve ölçüde işlenmesidir. Hilye-i Şerife ve Tespih Müzesi, dünyanın ve Türkiye’nin bu alandaki ilk ve en önemli müzelerinden bir tanesidir.
Referanslar
Ak, M. (2009). Siyavuş Paşa, Kanijeli. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı: 311-313; Kuşoğlu, M.Z. (2010). Osmanlı Medeniyetinde 33 Kadim Sanat. İstanbul: Kaynak Yayınları; Özönder, H. (2003). Ansiklopedik Hat ve Tezhip Sanatları Deyimleri, Terimleri Sözlüğü. Konya: Sebat Ofset Yayınevi.