Antik Yunanda Ev Kadınları (Gynaikes)

KAVRAM Sosyoloji Tarih

Greklerde eski bir adet vardı. Doğum olan bir evin kapısına, çocuk erkekse zafer sembolü zeytin dalı, kız ise üretim sembolü olan yün asılırdı. Bu erkek; sosyal, siyasal hayata katılıp, zaferden zafere koşarken, kadın ömrünü dört duvar arasındaki evinde (Oikia) yün dokuyarak tüketecek demekti. Tabi eğer baba kız çocuğunun yaşamasına izin verirse! Bir baba kız veya erkek fark etmeksizin bebeği kabul etmeyebilir, bunu bir kamusal alana bırakabilirdi. Baba fakirse çoğunlukla, erkek tutulur, kız çocukları bırakılırdı. Doğumdan birkaç gün sonra Amphidromia adı verilen bir tören yapılırdı. Bebek, baba tarafından ocak etrafında (evin kutsal merkezi) dolaştırılırdı. Bu bebeğin tanrılarca ve ailece kabul edilmesini simgelerdi. Yaklaşık 10 gün sonra ad verme töreni yapılırdı.

Kadın nüfusu erkek nüfustan azdı. Sayılarının az olması bile kızların değerini artırmaz. Kız çocuğuna okuma yazma öğretilmezdi. Kız çocukları 12-15 gibi çok küçük yaşlarda evlendirilirlerdi. Evli kadınlar genellikle kocalarından 10 ile 20 yaş daha küçüktü. Babalar kızlarını evlendirirken erkek tarafına yüklü bir Drahoma vermek zorundaydılar, bunu veremeyecek kadar fakir olan kızların evlenmeleri çok zordu. Kız evde annesinin yanında, ev işleri yaparak Gynaekonitis’de “kadınlar odası” (bir çeşit harem) geçirirdi. Kadın evlenince, baba egemenliğinden, kocanın egemenliği altına girerdi. Bu kez aynı yaşamını kocasının gynaekonitis’inde sürdürürdü. Grek kadını, erkekten aşağı görülen, sosyal hayatın dışına itilmiş ve duvarlar arasında hapsedilmiş bir şeriat ülkesi kadınını çağrıştırır. Aristophanes oyunlarında kadınların haklarını savunur. Hatta oyunlarında gerektiğinde erkekleri dize getirebileceklerini işler. Girit’te Myken kültüründe ise kadınların daha serbest ve mutlu yaşadıkları, sosyal hayata katıldıkları açıkça görülür. 

Buna karşın Homeros destanlarında, Olympos Tanrılar dünyasında, tanrılar kadınlı erkekli hep birlikteydiler. Athena'nın, Atina kentinin ana tanrıçası olarak seçilmiş olması da o çağlarda, kadının toplumdaki saygınlığını gösterir. Sonra deniz ticareti başlar, Athena'ya karşı rakip olarak deniz tanrısı Poseidon çıkar. Polisin kuruluşu, şehir hayatının başlaması, burjuvazinin belirmesiyle önceleri daha hür olan Atina kadını geriye itilmeye başlar. Aristokrasiye karşı burjuvazi önem kazanır. MÖ V. yüzyılda Perikles zamanında demokrasinin başlamasıyla sanılanın aksine Atina kadınının toplumdaki önemi azalır. Bu, Perikles'in ünlü “Cenaze Töreni Söylevi”nin bir cümlesine özetle şöyle yansır (MÖ 430): “... Dul kalan kadınlar sizin için en büyük ün, inanç sınırları içinde geride kalmanız ve erkekler arasında lehinizde olsun aleyhinizde olsun adınızın mümkün olduğu kadar az anılmasıdır.”

Bazı dinsel bayramlar dışında kadınlar ileri yaşlara kadar dışarı çıkamazlar. Dışarıda görülen iyi kadın olarak görülmezdi. Evli kadın da ancak yetişkin bir oğul sahibi olduğu yaşlara ulaşınca sokakta görülebilirdi. Kadınların sosyal hayata açılan tek pencereleri, gene dinsel bir anlamı olan tragedia gösterilerine gitmek idi. Komediaları görmeleri yasak idi. Kocasına sadakat göstermemiş bir kadın tapınakta görülürse, herhangi bir vatandaş onu dövüp üzerindeki giysileri yırtabilirdi. Erkek, karısını bir nedenle drahomasını vererek kolayca boşayabilirken, kadının boşanması çok zordu. Miras erkek çocuğa kalırdı. Erkek çocuk yoksa miras en yakın erkek akrabasına düşerdi. 

Plutarch (MS 46-120) Lycurgus adlı eserinde kadınların gündelik yaşamdaki rollerini detaylı anlatır. Kadınlar ve genç kızlar gerek ritüellerde gerekse tanrılara adaklar sunmada kutsal kabul edilirdi. Bakireler, ritüeller sırasında çeşitli dini eşyaları taşıma görevlerinin dışında tanrılar için şarkı söyler ve dans ederlerdi. Tanrıça Hera, kadınların üç dönemini temsil eder; "genç kız" (Pais), " hünerli" kadın (Teleia) ve "dul kadın" (Khera). Bu durumu üç tapınakla onurlandırılmıştı. Hera her yıl Kanathos pınarında (Mora) yıkanarak yeniden bakire olurdu. Tanrıçalar Athena, Artemis ve Hestia sonsuza kadar bakire (parthenoi) kalmayı tercih etmişlerdi. (Parthenon: Bakirenin Tapınağı). Tüm bunlar Antik Yunan’da genç kızların bakireliğinin de önemsendiğini gösterir. Bunun yanı sıra, kadınlar cenazelerde ağıtçı olarak da görev yaparlardı. Cenaze törenlerindeki bu rolleri, kendi yaşamlarında duydukları acının dışa vurumuydu (yakın zamana kadar Anadolu’da birçok yerde cenazelerde tutulan ağıtçı kadınlarla ortam daha da acıklı hale getirilirdi).

Eski Yunanda kadının böylesine sosyal hayatın dışına itilmiş olması, iki sosyal sonucu doğurur: Fahişelik ve Paederasty. Böylece Grekler'de evdeki kadınlar ve dışarıdaki yabancı kadınlar olarak, iki sınıf kadın belirir. Devrin ev kadını sadece çocuk yetiştirme aracı olur. Evli adam zamanını dışarıda veya özel evlerde genel kadınlarla geçirmeye başlar. 

Not: Drahoma: Çeyiz parası, Gre. Para birimi drahmi-avuç dolusu (Tür. Dirhem).

Referanslar

Dabhoiwala, F. (2012). The Origins of Sex. Büyük Britanya: Oxford University Press; Duby, G. ve Perrot, M. (1992). Kadınların Tarihi I, Antik Tanrıçalardan Hıristiyan Azizelere. İstanbul: İş Bankası Yayınları; Garton, S. (2014). Histories of Sexuality. Londra: Equinox; Platon (2020). Şölen. (Çeviren: Cüneyt Çetinkaya). İstanbul: Dünya Klasikleri Felsefe Bordo Siyah Yayınları; Şenel, A. (1970). Eski Yunanda Eşitlik Ve Eşitsizlik Üstüne. Ankara: Ankara Üniversitesi S.B.F. Yayını; Younger, J. G. (2005). Sex in The Ancient World From A To Z. New York: Routledge.

Konuyla ilgili diğer maddeler için bkz.: